Zorla hediye, hediye midir, eziyet midir?

Tarih: 24.06.2017 - 00:42 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Dünya bir imtihan yeridir deniliyor ayete binaen. Peki ben size zorla hediye vermek istesem sizde almak istemeseniz sonra size bunu dayatsam, bu bir hediye mi olur eziyet mi olur?
- Hayattan istediğiniz gibi çıkma hakkınız olsa bu eşitlikçi bir seçim olur ve sonunda bir hediyeden söz edebilirsiniz. Ama ben cennette istemiyorum, hayatta deyip, intihar etmeye kalktığınızda önünüze cehennem kartı oynanıyorsa, bu hayatı dayatmak olur.
- Bana derseniz ki yaratıcı yarattığında istediği tasarrufa sahiptir, o zaman burada merhametten değil, merhamet makyajı yapılmış bir zorbadan bahsediyor oluruz. Bu benim küçük tatlı hayvanlar yaratıp, onlara duygular verip, sonra da üzerlerinden ağır bir silindirle geçerken, yan taraftan beni izleyen size sana ne ben yarattım bunları, istediğimi yaparım demem gibidir. Siz bana ne kadar merhametli derdiniz?
- Şu hayatta elde ettiğimiz bütün güzellikler için bedeller ödüyoruz ve acılar çekiyoruz.
1. Böyle bir hayatın neresi lütuftur?
2. Bu bir imtihandır deyip ilk soruyu geçiştirsek, neden ben zorunlu olarak bir imtihana tabi tutuluyorum?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Hayatın ve insan olarak var edilmenin ilahi bir hediye olarak değerlendirilmesi, varlığın ve hayatın kendisinin bizatihi bir nimet olması ile beraber hayat vasıtasıyla tüm bir evrenle alaka kurulması ve diğer varlıkların ve hayat sahiplerinin lezzetlerinin paylaşılması açısındandır.

Hayat vasıtasıyla basit bir organizma, tüm bir evren ile alakadar bir konum genişliğine kavuşmaktadır. Bu konum genişliği mekân olarak cüzi bir yer kaplayan insanın zaman ve mekân kayıtlarını aşarak ebedi olana yönelmesini sağlamaktadır.

Evrende hayatın var edilmesi beraberinde iradenin özgürlüğünün de yaşanmasına imkân sağlamaktadır.

İnsan hayat sayesinde tüm diğer türlerin canlı olsun cansız olsun varlık deneyimlerini paylaşabilmektedir. Bu yönü ile hayat tam bir hediyedir.

Bu durumun bir dayatma olarak kabul edilmesi oldukça pesimist bir görüştür. Zira insan irade özgürlüğünün gereği tüm bu safahatı, diğer varlıklardaki nimetlerden istifade ve paylaşma yönünden tersi bir yöne çevirebilir.

Sizin sorunuzda betimlediğiniz kötümser bakış açısıyla tüm durumun kendinin diğer varlıkların yaşadıkları sıkıntı ve ızdırapların yüklenilmesi boyutuna çevirebilir.

Böylesi bir bakış açısı hayatın reddedilmesini ve hatta Schopenhauer’un felsefesinde olduğu gibi intiharı da meşrulaştırabilir. Dolayısıyla hayat vasıtasıyla bize verilen sayısız nimetlere bilinçli bir şekilde yönelerek hayatın bizim dünyamızın bir kavramı olarak ilahi hediye boyutunda sevinçle yaşayabiliriz. Sadece;

- Hayvanların sayısız yavrularının anneleri tarafından şefkat ve merhametle beslenmelerini,
- İnsanın yüzünde ifadesini bulan hayatın cilvelerinin tezahürlerini,
- Sayısız bitki türlerinin renklerle olan dansını,
- Denizin derinliklerindeki organizmaların ayaklarına gönderilen gıdalarını,
- Gökyüzünde galaksimizin bize olan mesafesinden kaynaklanan yıldızların şairane konumlarını,
- Her doğan günle birlikte etrafımızdaki hayatın yenilenen ahengini görmeyerek,

buna mukabil varlığın geçici sıkıntılarını odak noktası yapıp, bu cemal güneşine yalnızca kendi gözümüzü kapatmış oluruz.

Aksine bir tavırla yaşamak yükünü ve diğer canlıların bizim değerlendirmemize göre sıkıntılarını yüklenerek yaşamak hayatı çekilmez bir yük haline getirecektir.

Cenab-ı Allah bu bağlamda hayatı çekilmez bir yük olarak yüklenmememizi nazikâne bir üslupla bize hatırlatmaktadır.

Cenab-ı Allah kurmuş olduğu düzende sıkıntı ve acı çeken varlıklarının ve özellikle de insanların bu sıkıntılarını mutlaka en güzeli ile tazmin edeceğini bize vaad etmektedir.

Şurası unutulmamalıdır ki, olay ve olguların değerlendirilmesinde kendimizi hakem yapma iradesine, bunun sorumluluklarını da yüklenmek şartıyla sahibiz.

Hayatımızı intihar ile sonlandırmak kötümser bir eylem olduğu için pek tabidir ki cennet değil de cehennem gibi bir sonucu vermektedir. Buradaki ceza, eylemin içeriğine ve özüne göre karşılığını bulmasıdır.

Hayatı elde etmek için ne gibi bir çaba gösterdiğimiz sorusu anlamsızdır. Zira içinde yaşadığımız gezegenimiz başta olmak üzere 15 milyar ışık yıllık tüm kozmik süreçler, hayatı bizim irademiz haricinde dokumaktadır.

Hayat vasıtasıyla açığa çıkan irademiz de hayatı ve varlığı reddetme yetisine sahiptir. Bu reddetmenin ya da kabul etmenin gücü ölçüsünde bir gelecekle karşılaşağımız da muhakkaktır.

Nihayetsiz bir güzellik ve kemal sahibi olan zat-ı ilahiye, imanla bağlanarak parça irademizi sonsuza ulaştırabileceğimiz gibi, bunu ret ederek yokluğa giden bir süreci de seçebiliriz.

Hayatımızı irademizle iman ile hayatlandırarak cennetin tohumunu içinde taşıyan bir güzelliğe çevirebiliriz.

Var olmaktan, hayattan küserek, Cenab-ı Allah’ın rahmetinden ümidimizi keserek yalnızca kendimize kötülük etmekteyiz.

İslam, adından da anlaşılacağı üzere bu savaşın Allah’ın rahmetine teslimini önermektedir.

Bizim varlığımız ezelde ilahi ilimde mevcut bulunan mahiyetimizin gereğidir.

Unutulmamalıdır ki ezeldeki bu mahiyetimiz kendine ait bir varlığa sahip olmaya meyilli olmasa idi var edilmezdi. 

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 100+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun