Tanrı zar atmaz sözü çürütüldü mü?

Tarih: 24.10.2022 - 20:01 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Bir videoda Einstein’in “Tanrı zar atmaz” tezi 2022 yılında 3 bilim adamı tarafından çürütülmüş Nobel ödülü almışlar, lütfen videoyu inceleyin, ama ben anladığım kadarını yazayım:
- Elektronda iki spin var genel kaideye göre elektronların spinlerinden biri yukarı doğru olur biri aşağı doğru böylece elektron oluşur dolayısıyla atom parçacığı olduğu için atomu oluşturur ama kuantum fiziğinde eğer spinlerden biri düşey değil yatay olursa diğer spinin yönü düşey spin gibi biri aşağıysa diğer yukarı olma zorunluluğunu taşımadan aynı yönde de diğer spin oluşabiliyor yani elektron bir nevi rastgele oluşuyor, dolayısıyla atom da rastgele oluşuyor, dolayısıyla kâinatın her yerinde düzen olmadan rastgele birtakım maddeler var olmuş.

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Einstein, kâinattaki varlıkların hareketini ve davranış tarzlarını inceleyince atomların ve atomlardan meydana gelen bütün varlıkların belirli kurallar çerçevesinde hareket ettiğini formüllerle ortaya koymuştur. Hiçbir şeyin gelişigüzel ve tesadüfün eseri olamayacağını, her şeyin Allah’ın eseri bulunduğunu; “Tanrı zar atmaz” sözü ile ifade etmiştir.

Einstein’ın formüllendirdiği âlem, atom ve atom üstü âlem için geçerlidir. Atom altı âlemi kuantum mekaniği veya kuantum fiziği inceler. Kuantum sahasında çalışmalar yeni değildir. 1924’lü yıllarda Born ve Werner gibi araştırıcılar bu konuda çalışmalar yapmışlardır.

2022 yılında Nobel ödülü alanlar atom altı âlemdeki bazı fiziki davranışları formülleştirdikleri için bu mükafata layık görülmüşlerdir. Atom altı âlem olarak adlandırılan, atomu meydana getiren parçacıklardır. Atom altı tanecikler; proton, nötron, elektrondur. Atom altı parçacıklar; Nötrino, lepton, kuark gibi enerji birimleridir. Atom altı parçacıklardan yapısı tam anlaşılamayanlar; foton, mezon, fermiyon, baryon, graviyon ve bozon’dur.

Aslında atom altı âlemdeki varlıkların davranışları da kendi içinde belirli prensip ve kurallara tabidir. Öyle gelişigüzel hareket yoktur. Onların davranış kuralları bilinemediği için tesadüfe veriliyor.

Atom üstü âlem dediğimiz bu görünen âlemde biz varlıkları genellikle üç-dört boyutlu düşünürüz. Zaman, mekân, hız ve hareket boyutları gibi. Halbuki kuantum mekaniği bize 9-10 boyutlu düşünmemizi söylüyor.

Bilindiği gibi en hızlı hareket ışık hareketidir. Saniyede 300 bin kilometredir. Elinizdeki bir kâlem bu ışık hızıyla gitse ne olur?

- Işık olur.

Peki, bu kâlem saniyede 600 bin km hızla gitse ne olur?

- Paralel âlemler olarak ifade edilen nuraniyet âlemine girer. O âlemdeki varlıklar da atom altı parçacıklarla tanımlanıyor. Nuraniyet âlemini maddi âlemin formül ve kanunlarıyla açıklamak mümkün değildir. Orası maneviyat âlemidir. Ruhun varlığını ve davranışını, ahiret âleminin varlığını, mucizeleri, bir anda çok yerde bulunmayı bu âlemdeki kanunlarla, yani kuantum mekaniği ile gayet kolay açıklamak mümkündür.

Mesela, elimizdeki kâlemi Güneş'te farz edelim. Hayalimizin hızını da güneş hızı süratinde düşünelim ve bunu hayalen güneşten alıp gelelim. Güneş bize yaklaşık 150 milyon km olduğuna göre ışığı bize 8,5 dakikada geliyor. Dolayısıyla ışık hızı süratinde olan hayalimiz güneşe 8,5 dakikada gidecek ve yine 8,5 dakikada geriye gelecek. Dolayısıyla bizim hayalen güneşten o kâlemi alıp gelmemiz için 17 dakika beklememiz gerekecek.

Şimdi de Güneş'ten o kâlemi normal hayal süratimizle alıp geleceğiz. Bunun için beklemeye gerek olmadan, sanki masanın üzerinden alıyor gibi elimizi uzatarak hayalen bir anda alıp gelebiliriz.

Kuran nurani âlemde cereyan eden olaylara dikkati çeker. Tefsirlerde bu hususlar açıklanır. Bu tefsirlerden birisi olan Risale-i Nurlarda bunlara genişçe yer verilir.

Risale-i Nurlarda cennettekiler durumu şöyle tarif edilir:

“Cennette, cisimleri ruh kuvvetinde ve hiffetinde (hafifliğinde) ve hayal süratinde olan ehl-i cennet, bir vakitte yüz bin yerlerde bulunup yüz bin hurilerle sohbet ederek yüz bin tarzda zevk almak, o ebedî cennete, o nihayetsiz rahmete lâyıktır ve Muhbir-i Sadıkın (asm) haber verdiği gibi hak ve hakikattir. Bununla beraber, bu küçücük aklımızın terazisiyle o muazzam hakikatler tartılmaz.”(1)

Dünyada da manen terakki etmiş bazı kimselerin bedenlerinin ruh hafifliğinde ve hayal süratinde olduğu bildirilir. O zaman Güneş'teki kâlemi hayalen değil de bedenle almış oluruz. Elimizi uzatıp masanın üzerinden aldığımız gibi, Güneş'ten ya da kâinatın en uzak yerinden bir anda alabiliriz. Böylece zaman ve mekan mefhumu ortadan kalkar.

İşte bu manevi âlemi kuantum mekaniği ile açıklamak gayet kolaydır. Aşağıdaki güneş misali de buna iyi bir örnektir:

“İkincisi: Maddî nuranînin akisleridir (görüntüleri). Şu akis ayn değil, fakat gayr da değil. Mahiyeti tutmuyor; fakat o nurânînin ekser hâsiyetlerine mâliktir, onun gibi hayy (hayat sahibi) sayılıyor. Meselâ, şems (güneş) dünyaya girdi, her bir aynada aksini gösterdi. O akislerin her birinde, güneşin hassaları hükmünde olan ziya ve ziyadaki elvân-ı seb'a (yedi renk) bulunuyor. Eğer, faraza, güneş zîşuur (şuur sahibi) olsaydı-harareti ayn-ı kudreti, ziyası ayn-ı ilmi, elvân-ı seb'ası (yedi rengi) sıfât-ı seb'ası (görme, işitme, konuşma, ilim, ve irade gibi sıfatlar) olsaydı-o vakit, o tek ve yekta bir güneş, bir anda her bir aynada bulunur, her birisini kendine bir arş ve bir çeşit telefon yapabilirdi. Birbirine mâni olmazdı. Her birimizle, aynamız vasıtasıyla görüşebilirdi. Biz ondan uzak iken, o bize bizden daha yakın olurdu."

"Üçüncüsü: Nuranî ruhların aksidir. Şu akis hem hayydır, hem ayndır. Fakat aynaların kabiliyeti nisbetinde tezahür ettiğinden, o ruhun mahiyet-i nefsü'l-emriyesini tamamen tutmuyor."

"Meselâ, Hazret-i Cebrâil Aleyhisselâm, Dıhye suretinde huzur-u Nebevîde bulunduğu bir anda, huzur-u İlâhîde, haşmetli kanatlarıyla Arş-ı Âzamın önünde secdeye gider, hem o anda hesapsız yerlerde bulunur, evâmir-i İlâhiyeyi (Allah’ın emirlerini) tebliğ ederdi. Bir iş bir işe mâni olmazdı."

"İşte, şu sırdandır ki, mahiyeti nur ve hüviyeti nuraniye olan Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm, dünyada bütün ümmetinin salâvatlarını birden işitir ve kıyamette bütün asfiya ile bir anda görüşür. Bir birisine mâni olmaz. Hattâ, evliyadan, ziyade nuraniyet kesb eden ve abdal denilen bir kısmı, bir anda birçok yerlerde müşahede ediliyormuş. Aynı zat, ayrı ayrı çok işleri görüyormuş."

"Evet, nasıl cismaniyata cam ve su gibi şeyler ayna olur. Öyle de, ruhaniyata dahi hava ve esir ve âlem-i misalin bazı mevcudatı ayna hükmünde ve berk (şimşek) ve hayal sür'atinde bir vasıta-i seyir ve seyahat suretine geçerler. Ve o ruhanîler, hayal sür'atiyle o merâyâ-yı nazifede, o menâzil-i lâtifede gezerler. Bir anda binler yerlere girerler."

"Madem güneş gibi aciz ve musahhar mahlûklar ve ruhanî gibi madde ile mukayyet nim-nuranî (yarı nurani) masnular, nuraniyet sırrıyla, bir yerde iken pek çok yerlerde bulunabilirler. Mukayyet bir cüz'î iken mutlak bir küllî hükmünü alırlar. Bir anda cüz'î bir ihtiyar ile pek çok işleri yapabilirler. Acaba, maddeden mücerred ve muallâ; ve tahdid-i kayıt ve zulmet-i kesafetten münezzeh ve müberrâ; ve şu umum envar ve bütün nuraniyat Onun envâr-ı kudsiye-i esmâsının bir kesif zılâli (gölgesi); ve umum vücut ve bütün hayat ve âlem-i ervah ve âlem-i misal nim-şeffaf (yarı şeffaf) bir âyine-i cemâli; ve sıfâtı muhîta; ve şuûnâtı külliye olan bir Zât-ı Akdesin (Allah’ın) irade-i külliye ve kudret-i mutlaka ve ilm-i muhitle tecellî-i sıfâtı ve cilve-i ef'âli içindeki teveccüh-ü ehadiyetinden hangi şey saklanabilir, hangi iş ağır gelebilir, hangi şey gizlenebilir, hangi fert uzak kalabilir, hangi şahsiyet külliyet kesb etmeden ona yanaşabilir?"

"Evet, nasıl güneş kayıtsız nuru, maddesiz aksi vasıtasıyla sana senin gözbebeğinden daha yakın olduğu halde, sen mukayyet olduğun için (bir yerde sabit durduğun için) ondan gayet uzaksın. Ona yanaşmak için çok kayıtlardan tecerrüd etmek (sıyrılmak) , çok merâtib-i külliyeden geçmek lâzım gelir. Adeta, mânen yer kadar büyüyüp, kamer kadar yükselip, sonra doğrudan doğruya güneşin mertebe-i asliyesine bir derece yanaşabilir ve perdesiz görüşebilirsin. Öyle de, Celîl-i Zülcemâl, Cemîl-i Zülkemâl sana gayet yakındır; sen Ondan gayet uzaksın. Kalbin kuvveti, aklın ulviyeti varsa, temsildeki noktaları hakikate tatbike çalış."(2)

İşte yukarıdaki nuraniyet âlemindeki hadiseleri, atom altı âlemdeki tanecik ve parçacıkların bir anda pek çok yerde bulunmasıyla açıklayabiliyoruz. Onlar için zaman ve mekân anlayışının ortadan kalktığını, bu parçacıkların birbirlerine uzak veya yakın oluşunun fark etmediğini yapılan deneyler göstermektedir. Yani siz burada atom altı parçacıklara bir etki uyguladığınız zaman onların aynı anda ayda olan atom altı parçacıklarda tesirini görüyorsunuz.

Şimdi sözü edilen videoda elektronların hızının, yönünün her an değiştiğinden ve bir sisteme tabi olmadığından bahsediliyor ve bu tesadüfe veriyor. Peki, niçin her seferinde elektronlar farklı bir durum gösteriyorlar?

- Çünkü her an maruz kaldıkları çevre şartlarına göre hareket ediyorlar. Atom altı parçacıklar atomlar gibi değil. En küçük çevre şartından etkileniyorlar. Mesela sizin ona bakışınızdan onlar etkileniyor. Çünkü insanın gözünün yaydığı şua onların sistemini değiştiriyor. Nazar veya göz değmesinin aslı da buraya dayanıyor. Yani sizin bakışınız karşıdakinin atom altı âlemini ve giderek atom âlemini etkiliyor.

Kısaca söylemek gerekirse; vücudunuzun ısısı veya sesiniz, ya da nefesiniz, ortamdaki televizyon dalgaları, çevrenin sıcaklığı ve soğukluğu, sizin hiddetli ve sakin olunuşunuz gibi en küçük bir davranış atom altı âlemde deprem etkisi yapıyor ve hava âlemi binlerce elektronik postayı ilettiği gibi binlerce farklı ses ve görüntüyü de iletiyor.

Bu bakımdan atom altı âlemi Einstein kanunları ile ve sadece maddeye dayanan deterministik bakış açısıyla anlamak ve çözmek mümkün değildir. Bu âlemdeki varlıkların davranışının atom üstü âlemin davranışından farklı olması, bunların kendiliğinden hareket ettiği manasına gelmez. O âlem nuraniyet âlemidir ve onun tabi olduğu kanunlar farklıdır. Bilim âlemi ister istemez maddi âlemle mana âleminin varlığını kabul edecek ve bilimsel araştırmaların içerisine dahil edecektir.

Sonuç

Einstein’ın “Tanrı zar atmaz” sözü her âlem için geçerlidir. Yani kâinatta atom altı âlemden galaksilere kadar hiçbir yerde gelişigüzellik ve tesadüf yoktur. Her şey Allah’ın sonsuz ilim, irade ve kudreti altında son derece planlı ve ölçülü şekilde cereyan etmektedir.

Dipnotlar:

1) Bediüzzaman Said Nursi. Sözler. Türkiye Diyanet vakfı yayınları-600, 3. Baskı, Ankara, 2016, s. 622.
2) Bediüzzaman Said Nursi. Sözler. S. 231-232.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 500+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun