Kuantum Fiziği, Yaratıcı Fikrine Aykırı mı?

Tarih: 13.09.2023 - 22:45 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Bu soruya nasıl cevap verilebilir bilgilendirir misiniz:
- İnternette bir fizikçinin yazısıyla karşılaştım:
"Kuantum fiziği aslında Yaratıcı Fikrini desteklemiyor genelde konu tam anlaşılamadığında böyle olur."

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Fizik, kâinatı veya evreni basit prensipleri ile daha iyi anlamımızı sağlayan temel bilimlerden birisidir. Astronomi, biyoloji, kimya ve jeoloji gibi çeşitli bilim dallarının da temelini oluşturur.

Fiziğin güzelliği ve cazipliği, çevremizde gelişen fiziksel olayları basit kavramlar, teoriler ve matematiksel eşitliklerle anlatımında yatar.

Kuantum Mekaniği ya da Kuantum Fiziği, hem makroskobik hem de mikroskobik seviyedeki parçacıkların davranışları ile uğraşan teorilerin toplamını içeren konularla ilgilenir.

Fiziğin bu dalı, genel olarak atom altı parçacıkları incelemekte olan bir bilim dalıdır. Bunlar elektron, proton, nötron ve diğer atom altı parçacıklardır. Işık ışını (şua) ile ilgileniyorsak; ışının fotonlardan oluşturulduğunu söyleyebiliriz. Fotonlar kuant olarak isimlendirilir. 

“Kuant” veya “kuanta” kelime olarak miktar, tanecik veya en küçük enerji birimi, yani foton. Yirminci yüzyıl fiziği, Planck'ın 1900 yılında, elektromanyetik radyasyonun sürekli olarak soğurulmadığı veya yayılmadığı, ancak E = hv enerjili kuantlar (foton) geldiği, burada v'nin frekans ve h‘nin Planck sabiti olduğu yönündeki varsayımıyla başladı.

Kuantum Fiziği; proton, elektron, kuark, nötron gibi parçacıkların veya bunların bir araya getirilmesiyle oluşturulan moleküllerin ve atomların niteliklerini ve davranışlarını açıklamaya çalışır.

Parçacıkların birbirleriyle ve ışık, gama ışını, x-ışını gibi elektromanyetik radyasyonlar ile olan etkileşimleri de Kuantum Fiziği’nin ilgi alanına girer. Bilgi olarak, kuarkların bir araya getirilmesiyle proton ve nötronların oluşturulduğunu ve atomun içinde sadece proton, nötron ve elektronların bulunduğunu söyleyebiliriz.

İsmini vermediğimiz çok sayıda parçacıkların isimlerini ve nasıl oluşturulduklarını burada ele almayacağız, çünkü bu Parçacık Fiziği’nin (Yüksek Enerji ve Plazma Fiziği:) konusudur.

Bilim veya ilim, var olan bilgilerle beraber, kişiden kişiye değişmeyen objektif metotlar aracılığıyla "yeni ve objektif bilgi üretimi"dir. Evren'de vuku bulan olaylar hakkında, gözlemler, deneyler ve fikir yürütme sonucu olarak elde edilip biriken ve bu kapsamda, meselâ: Matematik, Astronomi, Hukūk, Paleontoloji, Mikroekonomi, Ortodonti, Tıp birer bilimdir.

Kısacası, fizik bir bütün olarak evrenin ve onun içinde var edilen varlıkların, olayların işleyiş kurallarını konu edinen bir bilim dalıdır. Bunları Kuantum Teorileriyle açıklamaya çalışanların gerçek anlamda kuantum teorisine vakıf olmaları ve bundan hareketle bir şeyler ortaya koymaları gerekir.

Bu konuda kitap veya makale yazmak isteyenlerin ve ilgilenenlerin bazıları, sadece, Kuantum teorisinin fizikteki etkinliğinden ve şok ediciliğinden yararlanıp kendi düşünce ve fikirlerini kitlelere dikte etmeye çalışıyorlar. Bu, dikkatimizden kaçmamalı.

Evrende varlıkların ve olayların en basitinin bile bir gayeye yönelik olması, bir ilim, irade ve kudretin (vücuda çıkarabilme) varlığına işaret eder. Bu, bir Yaratıcı’nın ve Allah’ın varlığının gerekliliği fikrini zorunlu kılar. Olayların ve varlıkların oluşumunu Yaratıcı’dan uzak ve bağımsız bir tarzda nazara vermemeliyiz. Zaten, Evren’in yaratılışının asıl gayesi, Yaratıcı'nın kendisini, yarattıkları vasıtasıyla, insanlara tanıttırmasıdır. 

Gerçekten, Fizik ve Kuantum Teorileri, evrenin "neden var olduğu" gibi daha derin anlamlara yönelmeyi mümkün kılacak sorulara cevap verir. Bunları yok kabul etmek gibi bir yaklaşım içinde olan kitleler olabilir.

Bir de Allah fikrine atıf yapılırsa taraf olunacağına dair bir ön yargı var. Allah’a atıf yapılırsa, bu gericilik olur ve böyle bilim olmaz düşüncesi dile getiriliyor.

Fakat öyle noktalar var ki, tarafsız olmanız mümkün değil.

Bilindiği gibi, “tarafsız olmak, muhalif tarafı iltizamdır”. Yani, karşı fikre taraf olmaktır. Çünkü iki şık var: Allah ya var ya yok. Siz tarafsız olmak niyetiyle "Allah’tan bahsetmeyeceğim" dediğiniz sürece, karşı tarafla birlikte, Allah’tan kopuk zihinler inşa etmeye çalışırsınız.

Mesela, hayvanların ve bitkilerin gelişim sürecini ateist ve dindar bilim adamlarının aynı anda incelemesinde sorun çıkmaz ama siz bütün bu süreçlerden bahsederken Allah’ı hiç anmadığınızda, Allah ile ilgili en küçük bir atıf yapmadığınızda; zamanla zihinler evrendeki varlıkların ve olayların oluşum süreçleriyle Allah arasındaki irtibatı kuramaz hâle gelir. Yani, ‘tarafsızlık’ adı altında zihnin tek taraflı olmasına sebep olunur.

O halde şunu söylemeliyiz; genellikle akla hitap eden ve aklın, idrakin aydınlanmasına vesile olan fen ilimlerinin sonuçlarını her tabaka insana çeşitli yollarla sunarken, Allah fikrine atıf yapmak bir ihtiyaç ve sorumluluktur.

İhtiyaçtır, çünkü muhatabın vicdanı, kalbi ve duyguları bununla aydınlanır; ihtiyaç ve sorumluluktur, çünkü bu sayede Allah’ı bilen, tanıyan, ona karşı görevini yerine getiren anarşiden uzak, vatanını ve vatandaşını Allah için seven vatandaşlar yetişmiş olur.

Bununla beraber gerek bilim yobazlarının gerekse din yobazlarının bilim ve dinin değil de kendi heva ve heveslerinin dikte ettiği bazı iddiaları ilmî gerçek ya da dinî nassmış gibi dayatma çabaları da maalesef, az değildir.

Bu, böyle bir tutumu sergileyenlerin cehaletine, adaletsizliğine, vehmine (kuruntu, olmayan şeyi varmış gibi düşünmek veya vesvese), vicdanlara hükmetme tutkusuna ve çoğu zaman da kasıtlılığına ve zulmüne işaret eder.

Şimdi, yaratıcı veya Allah fikrini zorunlu kılan, bazı Kuantum olaylarından veya bazı deneylerinden söz edelim.

Yaratıcı fikrine delil olan demeyelim, bu yeterli bir cümle değil, Yaratıcı fikrini zorunlu kılan demeliyiz. Çünkü Evren’in yaratılış gayesi, onunla Allah’ı tanımak ve Allah’a gerçek bir kul olmaktır; bu bir zorunluluktur. Akıllı bir insan, her varlığın her olayın oluşum sürecinin Allah dediğini, zaten görür.

Kuantum Fiziğinin temel taşlarından biri olan parçacık-dalga ikilem özelliğine dayanarak parçacık olarak bildiğimiz elektron, aynı zamanda girişim desenine vesile olan dalga gibi de davranır. Bu girişim olayına sebep olan elektronun dalga özelliği, çift yarık deneyinde net olarak görülmektedir. Bu dalga-parçacık ikilemi kütlesiz olan fotonda da gözlenmiştir.

Işık kaynağından bir saniyede bir milyar foton yayılır. Yani, bir foton yayınlandıktan milyarda bir saniye sonra ikinci bir foton yayınlanır. Işık şuasının (ışık ışınının) yayılırken gerilmiş bir ip gibi görünmesini sağlayan ona verilen bu özelliğindendir.

Çift-yarık deneyi, Kuantum dünyasında parçacıkların acayip davranışını karakterize eden ve parçacıkların her birinin bir anda birden fazla yerde olduğunu gösteren meşhur deneylerden biridir. Birbirine paralel iki duvardan öndekine ince tek bir yarık açılsa ve duvarlar çizgi hizasına kadar su içindeyken, su yüzeyinde art-arda dalgalar oluşturulsaydı, ön duvardaki delikten geçen dalgalar arka duvara çarptıklarında beklenmedik bir şey olmayacaktı. Fakat ön duvarda iki yarık açıldığında her iki delikten geçirilen dalgalar arka duvara çarptıklarında bir girişim deseninin oluşumuna vesile olurlar.

Deney bir elektron salan elektron tabancasıyla veya ışın fotonu yayan bir kaynakla tekrarlanırsa, tek yarık durumunda arka duvara çarptırılan elektronların veya fotonların izleri arka duvarda yarığın tam arkasına gelen kısımda tek bir bant oluştururlar. Fakat ön duvarda iki yarık açıldığında arka duvarda iki bant değil aynen su dalgalarıyla yapılan deneyde olduğu gibi, şiddeti merkezden kenara gittikçe azalan bir girişim deseninin veya bir dizi girişim bandının oluştuğu görülecek. Yani her bir elektron veya foton aynen dalga gibi, aynı anda her iki delikten de geçecekler.

Deney, tek bir elektron veya foton ile tekrarlandığında yine arka duvarda bir dizi girişim bandının oluştuğu ve bu da elektronun veya ışın fotonunun bir dalga olarak her iki yarıktan aynı anda geçtiğini şüpheye yer bırakmayacak kesinlikte göstermiştir. Yani bu madde parçacığı elektron veya enerji kuantası (foton) hareketlerine bir parçacık olarak başlamakta ve âdeta ön duvarda iki yarığı görünce dalgaya dönüşmektedirler. Bu, parçacığın dalga gibi davranıp aynı anda her iki yarıktan da geçmesinin bir delilidir.

Bu deneyin diğer ilginç bir yanı da belli bir yarıktan elektronların veya fotonların hangilerinin geçtiğini gözlemlemek için yarıkların birinin arkasına bir ölçme aleti konunca, parçacıklar sanki izlendiklerini bilyorlarmışçasına yarıkların birinden veya diğerinden parçacık olarak geçmekte ve arka duvarda girişim deseni değil de onun yerine iki çarpma izi bandı oluşturmaktadırlar.

Gözetleme, elektronun istatistiki dalga fonksiyonunu âdeta çökertmekte ve onu bir parçacığa indirgemektedir. Elektronlar veya fotonlar sanki kendilerini belli bir konumda tutma yani kesifleştirme niyet ve iradesini hissetmekte ve nazar değmiş ve büyülenmiş gibi bu iradeye tabi olmaktadırlar. 

Parçacığın dalga gibi davranıp aynı anda her iki yarıktan da geçmesi, bir anda birçok yerde olmayı gerektiren nuraniyet özelliği atom boyutunda bile etkisini gösterebilmektedir.

Elektron gibi bir maddi parçacığın ve Bediüzzaman Hazretlerinin nim-nurani (yarım nurani) dediği foton gibi bir enerji taneciği (enerji kuantasının) aynı anda birçok yerde bulunabiliyorsa, nurların nuru olan Allah’ın aynı anda ilim ve iradesiyle her yerde olmaması mümkün mü? Yani, anlamakta zorlandığımız “aynı anda birçok yerde olma” olayı Kuantum Mekaniğinin en temel meselelerinden biridir.

Sırf madde gözümüzle bakınca ve maddedeki zaman ve mekân sınırlamalarını dikkate alınca bunu anlamak gerçekten zordur.

Işık ışınının bir saniyede Yerkürenin etrafını yedi defa dolanması da aynı anda birçok yerde olmaya diğer bir basit örnek olabilir. Yani, biz bir saniyede bir adım atabilirken; ışın, dünya çevresini saran bir çemberin üzerinde karşılıklı duran dört kişinin yanından bir saniyede yedi defa geçmiş olacak.

Maddenin yapıtaşları olan elektron ve nötrino gibi atom altı parçacıklar isimleri ‘parçacık’ olmasına rağmen daha ziyade dalga özelliği gösterirler ve onlara bir yer ve mekân isnat edilemez. Adeta bir anda belli bir dağılım prensibine göre çok yerdedir.

Bediüzzaman Hazretlerinin dediği gibi;

Acaba, maddeden mücerred (soyutlanmış) ve muallâ (yüce), hem kaydın tahdidinden ve kesafetin zulmetinden münezzeh ve müberrâ (beri, yüce); hem şu umum envar ve şu bütün nuraniyat, onun envâr-ı kudsiye-i esmâiyesinin kesif bir gölgesi ve zılâli; hem umum vücut (var olan tüm şeyler) ve bütün hayat ve âlem-i ervah ve âlem-i berzah ve âlem-i misal, nim-şeffaf bir âyine-i cemâli; hem sıfâtı muhîta ve şuûnâtı külliye olan birtek Zât-ı Akdesin irade-i külliye ve kudret-i mutlaka ve ilm-i muhit ile zâhir olan tecellî-i sıfâtı ve cilve-i ef'âli içindeki teveccüh-ü ehadiyetinden hangi şey saklanabilir? Hangi iş Ona ağır gelebilir? Hangi yer Ondan gizlenebilir? Hangi fert Ondan uzak kalabilir? Hangi şahıs külliyet kesbetmeden Ona yanaşabilir? Hiç eşya Ondan gizlenebilir mi? Hiçbir iş bir işe mâni olur mu? Hiçbir yer Onun huzurundan hâli kalır mı? (bk. Sözler, Otuz İkinci Söz)

Anlıyoruz ki, Allah mekândan ve zamandan münezzehtir, beridir.

Yukarıda, parçacıklar için anlatılan çift-yarık deneyi, atom altı kuantum dünyasında mekân kavramının çöktüğünü gösterir.

Bunu destekleyen diğer bir meşhur deney de parçacıkların dolanıklık (entanglement) deneyidir.

Aynı olayda ve aynı anda üretilen atom altı parçacıklar, birbirlerinden ne kadar uzakta ayrılırlarsa ayrılsınlar, daimi birbirleriyle iletişim hâlindedirler. Örnek olarak, dolanıklık halindeki iki elektron birbirinden ışık yılları uzaklığında ayrılmış olsalar bile birine yapılan bir etkiyi ve tedirginliği onun ikizi anında hissedip tepki vermektedir. Yani, onlar için bu; zamanın âdeta durduğunun, mekân kavramının çöktüğünün ve onlar için zamansız bir iletişimin vuku bulduğunun açık bir delilidir.

Kuantum mekaniğinin temel kavramlarından biri olan dolanıklık olayı on kilometreyi aşan uzaklıklar için denenmiş ve doğrulanmıştır. Yani, atom altı dünyada mekân kavramı ile beraber zaman kavramı da anlamını yitirmekte ve zaman-mekân üstülük yani nuraniyet özelliği ön plana çıkmaktadır.

Parçacıkların oluşumunu ve özelliklerini deneysel olarak araştıran CERN laboratuvarlarında, ışık hızına yakın hızlarda çarpıştırılan parçacıklarla yapılan deneylerde detektörler vasıtasıyla birçok yeni parçacık gözlenir. Ayrıca, varlığı gözlenmeden yıllar önce, teorik olarak var olması ileri sürülen ‘Tanrı parçacığı’ olarak adlandırılan Higgs parçacığının (bozonunun) da CERN laboratuvarlarında varlığı tespit edildi (4 Temmuz 2012)

Parçacığı detektörlerle tespit etmek, parçacığı görmek anlamına gelmiyor. Çünkü Higgs görülemez. Higgs bozonu, bir parçacıkla etkileşime girdikten sonra yok oluyor. CERN’deki Bilim İnsanları, onu yok olduktan sonra ortaya çıkan etkilerinden veya detektörde geride bıraktığı izlerden hareketle onu tespit edebiliyorlar, bu izler Higgs bozonuna aittir diyebiliyorlar.

Parçacıkların nasıl kütle kazandığı problemine bir açıklama getirmek için Edinburgh Üniversitesinden Peter Higgs, daha sonra kendi ismiyle anılacak olan, bir bozon parçacığının veya alanının olması gerektiği fikrini ileri sürdü. Şöyle düşündü;

Büyük Patlamadan (Big Bang) sonra, ortaya çıkan enerjiden kütleli parçacıkların oluşturulması için, Higgs bozonu vasıtasıyla, bir elektrik alanı gibi, bir Higgs alanı devreye sokulmalıydı. Ve bu alan, bir yapışkan gibi, içinde yol aldırılan parçacıkları yavaşlatmalı ve onlara kütle kazandırmalıydı. Kurama göre, Higgs alanıyla kuvvetli etkileşen parçacıklar daha büyük, zayıf etkileşenler daha küçük kütleler kazanıyorlar.

Büyük Patlamadan hemen sonra sadece enerji vardı. Bu enerji kütleye dönüşmeden, kozmik ışın dalgası olarak kalabilir ve yayılmaya devam edebilirdi. Fakat bu enerji dalgalarına, yine, bir irade ve kudretin müdahalesiyle bir mekanizma devreye sokuldu ve bu kozmik ışın yığınları elektron ve quark ve nötrino gibi parçacık şekline büründürüldü ve görünen âlemi oluşturulmaya başlandı.

Peter Higgs’in bu mekanizmayla ilgili teorik çalışmalarından dolayı, bilim adamları tarafından bu mekanizma Higgs alanı olarak adlandırıldı ve bu mekanizmayı karakteristik parçacığına da Higgs parçacığı adı verildi.

Sonuç olarak, maddenin yapı taşları olan atom altı parçacıklar enerjiden oluşturulmuştur ve dolayısı ile madde enerjinin yoğunlaştırılmış bir şeklidir, diyebiliriz.

Hazırlanmış ve teknede bekleyen hamuru belirli işlemlerden geçirip simit veya farklı şekil ve büyüklükteki pastalara çevirmek bir pastacının düşünce ve el emeğinin sonucu değil midir? Hamur hâlinden ürünlere geçişin arkasındaki mekanizmanın kaynağını hamura vermek mümkün mü?

Daha doğrusu, "enerji" hamuru ile "madde" ekmeği arasındaki fark da böyle bir mekanizmanın var edilmesi işletilmesi değil midir?

Gözle görünmeyen ancak aklen ve ilmen var olması gereken bu mekanizmanın adı "Higgs alanı", bu alanın ortaya çıktığı temel yapıtaşı da "Higgs parçacığı"dır. Yani, görünmeyen bir el tarafından, enerji belli şartlarda bu alana sokulunca etkileşim sonucu bir işlemden geçirilmekte ve kütleye bürünüp madde şekline dönüştürülmektedir demek daha mantıklı değil mi?

Sonuç olarak, Kuantum Fiziğinin yaratıcı fikrine ve aykırı olmadığını ve onunla çelişmediği, onunla uyum içerisinde olduğunu ortaya koymaya çalıştık.

Kuantum Fiziği deneylerini veya olaylarını bilimsel yöntemlerle çok detaylı ve mantıklı olarak anlayabilir ve anlatabiliriz. Evreni ve olayları bilimsel metotlarla anlıyoruz, o halde Allah fikrine ihtiyaç yok gibi düşünceler, dinin ve Allah’ın bize ne dediğini anlamamaktan kaynaklanıyor.

Bilimsel metotlarla olayları anlama, Allah fikrini güçlendirmeli, onun var olduğunu ve atomdan Güneşe kadar, yani en küçükten en büyüğe kadar olan tasarrufunu, müdahalesini anlamamıza da vesile olmalıdır. Yani, bir arabayı bütün parçalarıyla tarif etmek ve kullanımını öğretmek, onun üretilmediği veya tesadüfen oluştuğu anlamına gelmemeli.

Bir fiziksel olayın veya evrenin anlaşılmasıyla Tanrı’ya ihtiyaç duyulmayacağı düşüncesi felsefi ve mantıki açıdan bozuk bir düşüncedir.

Kaynaklar:

1. R. A. Serway, Fen ve Mühendislik için FİZİK, 3. Cilt (Modern Fizik), Çeviri Editorü: Prof. Dr. Kemal Çolakoğlu, 3. Baskıdan Çeviri, Palme Yayıncılık, ankara 1996.
2. Prof. Dr. Yunus Çengel, “Nuraniyet ve Kuantum Âlemi”, Bilimlerin Işığında Yaratılış, adlı kitaptan Hazırlayan, Prof. Dr. Âdem Tatlı, T.C. Üsküdar Üniv. Yayınları-2, 1. Baskı, İmak Ofset, Editör: Fahrettin Bozdağ, 2015, Sayfa: 73-90. Veya, Nuraniyet ve Kuantum Alemi -Yunus Çengel (yunuscengel.com)
3. Prof. Dr. Ahmet Yüksel Özemre, "Fiziksel Realite" Meselesine Giriş, Üsküdar, İstanbul (2004)
4. Prof. Dr. Yunus Çengel, Tanrı (veya Higgs) Parçacığı ve Ötesi – Yunus Çengel (yunuscengel.com) , 09 Ağustos 2018.
6. Hasan AVCU, Higs Bozunu Nedir?

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun