Tagutun hakemliğini kabul edene, küfür hükmü verilebilmesi için irâde ve tercih şartı gerekli midir?

Tarih: 28.09.2014 - 11:05 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Nisa 60'ın nüzul sebebinden çıkardığımız taguta muhakeme olma durumunda, hükmün küfür olması için irade ve tercih şartını koşmamız doğru mudur?
- Şeyh Ebu Muhammed el Makdisi'den hariç bu fikri savunan muasır ve geçmiş alimler kimlerdir?
- Bu nüzul sebebinden dolayı kesin küfür olmadığını söyleyebilir miyiz, yoksa küfür olma ihtimali var mı?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

İlgili ayetin meali şöyledir:

“Baksana; hem sana indirilen hem de senden önce indirilen kitaplara inandığını iddia eden o münafıkların yaptıklarına! Kalkıp tâgûtun önünde muhakeme olmak istiyorlar. Halbuki onlara onu reddetmeleri emri verilmişti. Şeytan da onları haktan büsbütün saptırmak ister.”(Nisa, 4/60)

- Tâgût, insanların Allah’tan başka büyük saygı gösterdikleri ve hükümlerine uydukları kimselerdir.(Taberi, ilgili ayetin tefsiri)

Konuyu müşahhaslaştırdığımız zaman, tâgûtun şeytan, sihirbaz, kâhin olarak değerlendirildiğini görmekteyiz.(bk. Taberi, Bakara 256. ayetin tefsiri)

- Ayetin nüzul sebebi şöyledir: Müslüman olduğunu iddia eden munafık bir adam ile bir Yahudi arasında bir ihtilaf, bir niza vuku buldu. Münafık olan kişi, -rüşvet aldıklarını bildiği için- konuyu Yahudilerin hakemliğinde çözmek istiyordu. Yahudi ise -rüşvet almadıkları için- meseleyi Müslümanların hakemliğine götürmek istiyordu. Nihayet (hem Tevrat’ta hem Kur’an’da kâhine baş vurmak yasaklandığı halde) Cüheyneli bir kâhinin hakemliğinde anlaştılar. Bunun üzerine bu ayet nazil oldu.(Taberi, ilgili yer)

- Alimlerin konuyla ilgili ne dediklerini, daha doğrusu sorudaki noktalar hakkında ne dediklerini araştırmak için şu anda yeterince vaktimiz yoktur. Görebildiğimiz kadarıyla ayette söz konusu olan, insanın kendi tercih ve iradesiyle Allah’ın hükmünü bırakıp başkasının hükmünü kabul etmesi durumunda tehlike söz konusudur. İslam’da “mükreh = mecbur bırakılan” kimsenin bundan istisna edildiği kesindir. Bir de Allah’tan başkasının hükmünü kabul ederken, Allah’ın hükmünü kabul etmiyorsa küfür olur.

Yoksa peygamberlerden başka hiç kimse masum olmadığına göre, herkes bir şekilde şeytanın telkinlerini Allah’ın hükümlerine tercih etmiş demektir. Örneğin, gıybet eden, yalan söyleyen kimse de Allah’ın konuyla ilgili emrini dinlememiş ve şeytanın telkinini kabul etmiştir.

 Halbuki, İslam alimlerinin büyük çoğunluğunu teşkil eden Ehl-i sünnete göre en büyük günahlar da küfre sebep olmaz.

Bu konuda Bediüzzaman Hazretlerinin aşağıdaki ifadeleri çok çarpıcıdır:

“...Ehl-i ifratın bir kısmı, Arab'dan sonra İslâmiyetin kıvamı olan Etrak'i tadlil ediyorlardı. Hattâ bir kısmı o derece tecavüz etti ki, ehl-i kanunu tekfir ederdi. Otuz sene evvel kanun-u esasî ve hürriyetin ilânını tekfire delil gösterirdi, وَمَنْ لَمْ يَحْكُمْ بِمَا اَنْزَلَ اللّٰهُ ilâ âhir hüccet ederdi. Bîçare bilmezdi ki: مَنْ لَمْ يَحْكُمْ bimana مَنْ لَمْ يُصَدِّقْ dır.”(Münazarat, s. 82)

Bunun anlamı şudur: Allah’ın hükmüyle hükmetmeyenler, eğer Allah’ın hükmüne inanmıyor, onu tasdik etmiyorsa kâfir olur. Fakat eğer Allah’ın hükmüne inandığı / tasdik ettiği halde onu uygulamıyorsa, örneğin yalan yasağını çiğniyorsa veya hırsızlık ediyorsa yahut da hırsızın elini kesmiyorsa kâfir değil, günahkâr olur.

İlave bilgi için tıklayınız:

Şirk dışındaki büyük günah işleyen kişi neden dinden çıkmıyor?

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun