Maide 34. ayetteki ''takdirû'' kelimesi ayete tam olarak ne anlam kazandırıyor?

Tarih: 27.09.2014 - 01:43 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Maide 34. ayette geçen ''takdirû'' kelimesi, yakalamak yahut güç kullanarak ele geçirmek anlamlarına gelecek şekilde çevrilmiş. Ancak şu dikkatimi çekti, buradaki anlam eğer bulmak yakalamak şeklinde olsa idi Bakara 191. ayette ve Nisa 91. ayette kullanılan ve bu anlam verilen ''sekıftumû'' kelimesi Maide 34. ayette kullanılırdı. Ya da Nisa 89. ayette ve gene Nisa 91. ayette ve Tevbe 5. ayette kullanılan ''huzû'' kelimesi kullanılırdı. Eğer Maide 34. ayette verilmek istenen anlam güç kullanarak ele geçirmek olsa idi Mümtehine 2. ayette kullanılan ve sanırım ''sekıftumû'' kelimesinin değişik yazılımı olan ''yeskafû'' kelimesi kullanılırdı, şeklinde cahil bilgisiyle bir kıyas yapıyorum ve aklıma takılıyor.

- Maide 34. ayette geçen ''takdirû'' kelimesi, mealcilerin çevirdiği gibi yakalamak, ele geçirmek midir?
- Yoksa bu kelime takdir etme olarak onların üzerinde söz söyleme hakkına sahip olmak anlamına gelecek şekilde diğer dinlere üstün gelecek olan ve son peygamber ümmetinin şeriatının öncekilere üstün gelmesi midir?
- Ya da tam olarak bu kelimesinin ayete kazandırdığı anlam nedir?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

İlgili ayetlerin meali şöyledir:

“Allah ve Resulüne savaş açanların, (yol keserek terör eylemi yaparak) yeryüzünü ifsad etmek için koşuşanların cezası; öldürülmeleri veya asılmaları yahut sağ elleri ile sol ayaklarının kesilmesi yahut da bulundukları yerden sürülmelerinden başka bir şey olmaz. Bu onların dünyadaki rüsvaylığıdır. Âhirette ise onlara başkaca müthiş bir ceza vardır. Ancak kendilerini ele geçirmenizden önce tövbe edenler, bu hükmün dışındadır. Biliniz ki Allah gafurdur, rahimdir / çok affedicidir, çok merhametlidir.” (Maide, 5/33-34)

- Önce şunu belirtelim ki, Kur’an’da bir yerde -söz gelişi- “EHAZE” (aldı / yakaladı) kökünden kullanıldığı için, başka her yerde bu mana işlendiği zaman mutlaka aynı kökten bir kelimenin kullanılması zorunluluğu yoktur. Kaldı ki, aynı kökten değil, aynı manaya gelen müteradif / eş anlamlı kelimelerin kullanılması belagat ve edebi sanat açısından daha makbuldür. Sizin kendi tespitleriniz bile bu iddianın hatalı olduğunu göstermektedir. Çünkü siz de kabul ediyorsunuz ki, Nisa suresinin 89. ve Tevbe suresinin 5. ayetinde “EHAZE” kökünden gelen fiil kullanıldığı halde, Bakara suresinin 191. ve Nisa suresinin 91. ve Mümtehine suresinin 2. ayetlerinde “ele geçirmeyi, yakalama”yı ifade eden “EHAZE” kökünden gelen kelime yerine onun eş anlamlısı olan “SAKİFE” kelimesi kullanılmıştır.

Demek ki “AHEZE-SAKİFE-KADİRE” kökünden gelen kelimeler (başka manaları yanında) “yakalama, ele geçirme” manasının ortak paydasında müteradiftir. Kur’an’da aynı manada ayrı kelimelerin kullanılması bir tefennündür, çeşitliliktir, bir edebi üslubun gereğidir.

- İbn Aşur “Min kabli en takdirû” cümlesinin: “Söz konusu suçları işleyenler, (devlet tarafından) ele geçirilmeden veya içinde bulundukları kaleleri ciddi bir şekilde ablukaya alınmadan yahut da her an bulunabilecek şekilde memleketin her tarafında sıkıştırılmadan önce...” manasına geldiğini söyler.(İbn Aşur, ilgili ayetin tefsiri)

- Reşid Rıza ve Meraği de benzer bir ifadeyle bu cümleyi: “Hakimin (yetkililerin) onları ele geçirmeden ve onlara ceza vermeye güç yetirmeden (imkân bulmadan) önce...” şeklinde açıklamıştır.(el-Menar, el-Meraği, ilgili ayetin tefsiri)

- Görebildiğimiz kadarıyla tefsirlerin hepsi de ayeti aynı manada yorumlamışlardır.

Gördüğümüz onlarca tefsirin hiçbirinde sorudaki gibi bir yorum söz konusu edilmemiştir. Böyle bir yorumun ayetin nüzul sebebi olarak gösterilen olaylarla ilgisi olmadığı gibi, ayetin siyak ve sibakına da uygun görülmemektedir.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun