Kuran'a sokulan yanlışlar mı var?

Tarih: 29.06.2023 - 08:58 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Sosyal medyada güya Kuran’a sokulan yanlışlar varmış, bu iddia şöyle: Bakalım:
1 - İsra suresinin ayetlerinde hatta bütün Kuran da Miraç lafzı geçmediği halde Miracı İsra suresine yerleştirmişler.
2 - Kehf suresin de Hızır geçmediği halde Yunan kültüründen alarak oraya Hızır'ı Kehf suresine sokmuşlar.
3 - Nur suresinde Recm cezası olmadığı halde oraya zina edenleri taşlayarak öldürme için ayet uydurarak hükmünü nur Suresine sokmuşlar.
4 - Ayetlerde olmamasına rağmen Kur'an okurken Abdest almayı şart kılmışlardır.
5 - Hz. İsa'nın öldüğünü bildiren ayetler olduğu halde, Hz. İsa Kıyamete yakın dünyaya- Şam'da ki beyaz minareye inecek diye uydurmuşlar.
6 - Yine Kuran da "Ey Nebi, sen sevdiklerini hidayete erdiremezsin" buyurulduğu halde (Kasas 56) gerçek Mehdinin Kur'an olduğu yine Kuran da bildirildiği halde kıyamete yakın Mehdi gelecek ve herkese hidayet edecek fikrini de Kuran'a sokmuşlar.
- Daha böyle şeyler çok da şimdilik bu kadar yeter diyelim. Böyle yanlışlara bugünün alimleri bunlar Kur'an da yok deyince hemen sapık ilan ediyorlar.

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Öncelikle ifade edelim ki, Kuran Allah’ın kelamıdır; içinde onun kelemından başka hiçbir cümle, kelime veya harf yoktur.

Ayrıca, meallerde yapılan hatalı ve yanlış yorumlar, yanlış mealler için “Kur’an’a sokulmuş yanlışlar.” demek zihinlere sokulmuş en büyük yanlıştır. Zira, yorumlar, mealler ve tefsirler asla Kuran değildir.

Bu kısa bilgiden sonra soruda geçen konulara gelince:

Cevap 1:

İsra suresinde miraç kelimesinin sokulduğunu iddia etmek ve “Miracı İsra suresine yerleştirmişler” demek cehaletin ötesinde bir önyargı fanatiğidir. Zira İsra suresinde Miraç kelimesi yoktur. 

Doğrusu şudur ki: Miraç olayı iki bölümden ibarettir. Birinci Bölümü Mescid-i haramdan Mescid-i Aksa’ya yapılan mucizevi yolculuktur. Yolculuğun bu kısmına Kuran’da “İsra” adı verilmiştir. İkinci bölüm ise Kudüs/Mescid-i Aksa’dan göklere, sidretü’l-Müntehaya, kab-ı kavseyn ev ednaya kadar yapılan harikalar harikası bir seyahatten bahseder ve bu seyahatin haritası Necm suresinin 1-18. ayetlerinde söz konusu edilmiştir. Necm suresinde bu ikinci bölüme “Miraç” adı verilmemiş fakat detaylı bir şekilde özetlenmiştir.

Bununla beraber, sahih hadislerde Hz. Peygamber (asm) tarafından miraç olarak isimlendirilmiştir.

Örneğin: Tirmizi’nin rivayetine göre Hz. Peygamber (asm) Efendimiz (asm) Lemma URİCE bî = Ben Miraca çıkarıldığımda / İdris peygamberi dördüncü semada gördüm.” buyurmuştur. (bk. Tirmizi, 3157; Ebu Davud, 4878)

Müslim’in sahihinde özetle, “Mekke’den Kudüs’e oradan da (Cebrail ile birlikte) semaya / Miraca çıkarıldık” ifadesinde edilgen olarak kullanılan “URİCE BİNA” cümlesi 6 defa, “Cebrail beni miraca çıkardı” anlamına gelen ifadede ise “ARACE BΔ cümlesi bir defa kullanılmıştır. (bk. Müslim, 259)

“LEMMA ARACE Bî Cibrilu = Melek Cebrail beni miraca çıkarınca” şeklinde iki defa kullanılan ifade de vardır. (bk. Müslim, 263)

Görüldüğü üzere, Müslim’de “Mirac” mefhumu 9 defa tekrarlanmıştır. 

Sahih-i Buhari’de de değişik rivayetlerde bu kelime kullanılmıştır. Sadece bir rivayette ARACE BİHİ CİBRİLU = Cebrail ONU/ Hz. Muhammed’i (asm) miraca çıkardı” ifadesi 7 defa geçmiştir. Yedi kat göklere çıkarıldığı ifade edilirken, her bir semaya çıkması “Mirac” mefhumu ile bildirilmiştir. (bk. Buhari, 7517)

Sahih hadis kaynaklarında göklere yapılan seyahatte “ARACE / URİCE” fiiliyle Miraç kavramı defalarca zikredilmiştir. Fakat biz fazla uzatmamak için bununla iktifa ediyoruz.

Demek yalancının mumu her zaman yatsıya kadar yanmaz.!

Cevap 2:

“Yunan kültüründen alarak oraya Hızır'ı Kehf suresine sokmuşlar” iddiası da ilmi bakış açısından mahrum, çelimsiz bir iddiadır. Zira, başta da dediğimiz gibi, yorumlar, mealler ve tesirler için Kuran demek yanlış olduğu gibi, oralardaki yanlışları “Kuran’a sokulmuş yanlışlar..” demek de bir o kadar yanlıştır.

Mesela tarih boyunca bilim adamlarının yaptıkları yanlış yorumları kimse inkar edemez. Şimdi bu yanlış yorumlar için “Bu yanlışlar fizik, kimya, astronomi ilimlerine sokulmuştur” denilebilir mi? Çünkü yanlış yorumlar kitapları değil, sadece insanları bağlar.

Kuran’da Kehf suresindeki kıssada anlatılan zatın ismi geçmemekle beraber, değişik vasıflarından bahsedilmiştir. Kuran’da bu zat “kendisine rahmet ve ilim verilmiş salih bir kul” olarak vasıflanmıştır. 

Fakat Hızır kelimesinin ilgili zatın bir özel ismi değil, bir unvanı olması daha makul ve daha muhtemeldir. Zira Arapça kaynaklarda hadır (hadr, hıdr) şeklinde yer alan ve Arapça menşeli olduğu kabul edilen kelime Türkçe’de Hızır ve Hıdır biçiminde kullanılmaktadır. Hadır “yeşil, yeşilliği çok olan yer” manasındaki ahdar ile eş anlamlıdır. Nitekim, Ebû Hüreyre’nin naklettiği bir hadiste Hızır’a bu adın verilmesinin sebebi, “Kuru yerde oturduğunda altında otlar yeşerip dalgalanır” şeklinde açıklanmıştır. (Buhârî, Enbiya, 27; Tirmizî, Tefsîr, 19/1)

Bununla beraber, bu ismin veya unvanın doğru kullanıldığını gösteren birçok delil vardır. İmam Rabbani Mektubatında “Sabah namazında Hz. İlyas ile Hz. Hızır’ın arkasında namaz kıldığını ve onlarla sohbet ettiğini” belirtmiştir.

Diğer taraftan bu ismin yanlış olması durumunda bile Kuran’a hiçbir zararı olmaz. Zira Kuran’da böyle bir isim yoktur. Fakat Kuran’da Hz. Musa ile olan macerasından bahsedilen, tefsir ve hadis kitaplarında Hızır olarak adlandırılan bu kimsenin varlığı ve halen hayatta olduğu mütevatirdir. Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinden şu veciz ifadeleriyle yetineceğiz:

“Birinci Sual: Hazret-i Hızır Aleyhisselâm hayatta mıdır? Hayatta ise niçin bazı mühim ülema hayatını kabul etmiyorlar?

Elcevab: Hayattadır, fakat meratib-i hayat beştir. O, ikinci mertebededir. Bu sebebden bazı ülema hayatında şübhe etmişler. Tevatür derecesinde ehl-i şuhud ve keşif olan evliyanın, Hazret-i Hızır ile maceraları, bu tabaka-i hayatı tenvir ve isbat eder. Hatta makamat-ı velayette bir makam vardır ki, "Makam-ı Hızır" tabir edilir. O makama gelen bir veli, Hızır'dan ders alır ve Hızır ile görüşür. Fakat bazan o makam sahibi yanlış olarak, ayn-ı Hızır telakki olunur.” (Mektubat, s. 5-6)

Cevap 3:

“Nur suresinde Recm cezası olmadığı halde oraya zina edenleri taşlayarak öldürme için ayet uydurarak hükmünü Nur Suresine sokmuşlar” ifadesi tamiri imkânsız bir yalan ve iftiradır. Zira, Nur suresinde recm anlamında bir ifade geçmez.

Yaklaşık 15 asırdan beri bütün dünyaya meydan okuyan Kuran’ın -gerçek anlamda- bir yanlışının bulunmaması onun Allah’ın değişmez bir kelamı olduğunu gösterir. Şimdi kendini bilmez bir adamın böyle bir iddiayı ortaya atmasının kaç gram değeri olabilir ki!

Doğrusu Racim konusu sahih hadislerle ispat edilmiştir. Sitemizde bu konunun cevabı detaylı bir şekilde verildiği için ona havale ediyoruz.

Cevap 4:

“Ayetlerde olmamasına rağmen Kur'an okurken abdest almayı şart kılmışlardır.” ifadesine bakalım.

Acaba “Kur'an okurken abdest almayı şart koşanlar” bir tek âlim bile bu hükmü ayetten aldım demiş midir? “Demiş” diyen yalan söyler.

İslamî hükümlerin önemli bir kısmı zahiren ayet ve hadislerde görünmediği halde, içtihat yoluyla onları yine de bir hükme bağladıklarına dair yüzlerce konu ve mesele olduğunu bilmeyen kimse kabili hitap bile değildir.

Yaklaşık 15 asırdır İslam aleminde ve İslam alimlerince İslam dininin hükümlerinin temel dayanağı olarak kabul edilen “edille-i şeriye = şeriatın delilleri” dörttür. “Kitap, sünnet, kıyas-ı fukaha ve icma-ı Ülema.’

Demek ki İslami hükümlerin kaynağı sadece ayetler değildir. Çünkü hayattaki binlerce meselelerin hepsi ayetlerde zikredilse, buna birçok Kuran gerekir. Gerisini zekavetinize havale ediyoruz.

Cevap 5:

Hz. İsa’nın ölüp ölmediği hususu, alimler arasında tartışmalıdır. Ölmüş diyenlerin delilleri olduğu gibi, “ölmemiş” diyenlerin de delilleri vardır. İlgili ayetlerin ifadesi, Arapça dilbilgisi kurallarına göre her iki manaya da gelebilir.

“Ölmemiş” diyenlerin delilleri hem ayet hem de sahih hadislerdir.

Öyle anlaşılıyor ki, bu iddiayı ortaya atan kişinin hadislerle sorunu vardır. Bu konuda bizim sitemizde belki defalarca açıklandığı için sizi oraya havale ediyoruz.

Cevap 6:

Hidayet genel olarak iki çeşittir.

Birincisi: Kişinin hedefindeki son durağa varmasını sağlamak. Bunda yaratmak söz konusu olduğu için ancak Allah yapar.

“Kuşkusuz sen istediğini hidayete erdiremezsin. Ama Allah dilediğini hidayete erdirir ve hidayete erecek olanları en iyi o bilir.” (Kasas, 28/56)

mealindeki ayette hidayetin sonucunu elde etmenin, hidayeti yaratmanın işi ancak Allah’a ait olduğu bildirilmiştir.

İkincisi: Arzu edilen hedefe varması için kişiye ön mukaddime olarak hazırlık yapmak işini kolaylaştırmak, yolu göstermek, rehberlik etmek gibi manalara gelir.

“İşte böylece sana da kendi buyruğumuzla bir ruh (Kuran) vahyettik. Sen kitap nedir, iman nedir bilmiyordun; ama şimdi onu, dilediğimiz kullarımızı sayesinde doğruya eriştirdiğimiz bir ışık kıldık. Hiç şüphe yok ki sen (insanları) doğru yola hidayet edersin.” (Şura, 42/52)

mealindeki ayette hidayetin bu yönüne işaret edilmiştir.

Bu konu sadece hidayet bakımından değil bütün sebepler açısından geçerlidir. Bir çekirdeğin ıslahı, toprağa ekilmesi, bakımı gibi sebepler bize aittir. Ancak o çekirdeği yaratmak ve ağaç yapmak Allah’a aittir.

Demek ki, hidayet için de benzer bir durum söz konusudur.

Bu konuda da sitemize bakılabilir.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 100+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun