Miraç olayındaki Burak ile Yunan mitolojisi kanatlı at pegasus benzerliği doğru mu?

Tarih: 19.04.2018 - 00:56 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Yunan mitolojisi islam tarafından kabul görmüyor, ancak Peygamberin ata binip miraca çıktığına inanıyor Müslümanlar, buna benzer kanatlı at pegasus var?
- Şayet rivayet ise bu miraca at ile gitme olayı neden topluma gerçekmiş gibi anlatıldı yıllarca?
- Şayet gerçek değilse bir insan atmosferi herhangi bir korunma olmadan nasıl geçer?
- Ayrıca, ışık hızına ulaşamamış insanoğlu, uzayda nasıl bu kadar kısa sürede yolculuk yapar?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Bu konunun anlaşılmasına yardımcı olacağını düşündüğümüz bir altyapıya öncelik vermeye çalışacağız. Sonra da ilmi bir buraka binip sorudaki güzergâhı takip edeceğiz:

a) Bilindiği üzere, gerek kâinatın 6 devrede yaratılması, gerek insanların anne rahminde değişik safhalardan geçirilmesi, gerek Kuran’ın 23 yıllık bir süreç içerisinde indirilmesi ve daha nice ontolojik, antropolojik ve sosyolojik olayların değişik süreçlerden geçirilmesi, “tedriç kanunu ve tekâmül prensibinin” önemli bir ilahi hikmetin tezahürü olduğunu göstermektedir.

- Bu metodun pek çok hikmetlerinden bir tanesi de insanların anlama ve algılama kapasitesinin gözetilmesidir. Bunun sağlanması ise, “sanatu’t-teraki”denilen küçükten büyüğe, kolaydan zora, bilinenden bilinmeyene doğru giden bir istikamet takip etmekle olur.

- Bu konuda çok orijinal bir misal Hz. Yahya ile Hz. İsa’nın dünyaya gelişleriyle ilgilidir. Bu iki olay da normalin dışında cereyan etmiştir. Ancak Hz. Yahya’nın -çocuk yapmaya elverişli olmasalar da- bir anne-babası vardır. Hz. İsa’nın babası ise yoktur. Bu iki olaydan birincisi, ikincisinden daha kolay anlaşılır. Bu sebepledir ki, Kur’an-ı Hakim'de bu iki olay peş peşe zikredilmiş, ancak öncelik Hz. Yahya’nın dünyaya gelmesine verilmiştir. (bk. Al-i İmran, 3/39-40/45-47; Meryem, 19/7-9/16-21)

Hz. İsa’nın doğumu ise ikinci sıraya konulmuştur. Çünkü, birinci olayı idrak eden zihinler, bu pencereden bakarak ikinci olayı da tasdik etme imkânını elde ederler. Daha kolayından hareketle daha zor olanı idrak ederler. Örneğin: “Çocuk doğurmaya elverişli olmayan bir anne-babadan Hz. Yahya’yı yaratan Allah, kocası hiç olmayan Hz. Meryem’den de Hz. İsa’yı yaratabilir.” diyerek, bu gerçeği kabul ederler.

b) Bilindiği üzere, Miraç mucizesi, biri göklerde biri de yerde cereyan eden iki aşamadan meydana gelen bir olaydır. Hz. Peygamber (asm)'in doğrudan göğe çıkarılmayıp önce Mekke’den Kudüs’e yapılan ve yerde cereyan eden bir seyahatin gerçekleştirilmesinin hikmetlerinden biri de tedriç kanunu içerisinde yer alan “kolaydan zora” yapılan bir yolculuğun güzergâhını çizmektir.

Mekke’den bir anda Kudüs’e gitmek de elbette normal şartlarda imkânsızdır. Onun için -mucizevilik dışında- çok zor anlaşılır bir olaydır. Kudüs’ten göklerin ötesine yapılan Miraç yolculuğu ise bundan çok daha zor anlaşılır.

Bu sebepledir ki, Hz. Peygamber (asm)’in Mekke’den doğrudan Miraca çıkması -insanın tasavvuruna göre- belki daha kestirme bir yol iken, önce İsra denilen Mekke’den Kudüs’e bir seyahatin düzenlenmesi -ilahi hikmetçe- uygun görülmüştür. Çünkü, zihinler İsra gibi harikulade bir olayı kabul ederse, Miraç gibi daha zor anlaşılan bir olay da kabul edebilecek duruma gelir.

Kaldı ki, yerde cereyan eden İsra olayı, doğruluğu insanlara ispat edilebilir bir konumdadır. Halbuki göklerde cereyan eden Miraç olayının doğruluğu, tek başına doğrudan İspat edilemez.

- Denilebilir ki, İsra olayının önemli bir hikmeti, o büyük Miraç mucizenin ispat edilebilir bir yöne sahip olmasını sağlamaya yöneliktir. Çünkü -biraz önce ifade edildiği gibi- göklerde meydana gelen bir olayı insanlara ispat etmek mümkün değildir.

Bu sebepledir ki, Miraç olayının detaylarının anlatıldığı Necm suresi (53), nüzul sırasına göre, İsra olayını anlatan İsra suresinden (17) daha önce olduğu halde, Kur’an’daki tertip sırası itibariyle daha sonradır. Çünkü bu mucizenin daha kolay anlaşılır boyutu olan İsra olayının daha önce nazara verilmesi, daha zor anlaşılan Miraç olayının idrak edilmesini kolaylaştırır.

İşte Hz. Peygamber (asm)'in önce Mekke’den Kudüs’e seyahat etmesi, yolda gördüğü kervanlarla ve daha başka hususlarla ilgili gördüklerini bu olayın doğruluğuna delil olarak kullanması adına yapılmış hikmetli bir yolculuktur. Ve bütün bunlar İsra suresinin ilk ayetinde “Ona ayetlerimizi göstermek istedik” mealindeki beyanına dahildir.

- İşte “tenezzülat-ı ilahiye” denilen insan aklının gözetilmesi hikmetinin bir gereği olarak, İsra olayı BURAK'la, MİRAÇ olayı REFREF'le cereyan etmiştir.

Burak: Yeryüzünde insanlar tarafından kullanılan binitlere benzer bir şekilde olması, insanların kendi binitleriyle karşılaştırma imkânını vermiştir. Farklı binitler arasında hız / sürat bakımından çok farklar bulunduğunu bilen insanlar BURAK’ın da hepsinden daha süratli bir binit tasavvuruyla meseleyi daha kolay kavrarlar.

Hatta binit olmayan hayvanlar arasında da süratli koşmakta büyük farklar olduğu gözle görülen bir hakikattir. Örneğin bir tavşanın, bir çıtanın bir aslanın, bir ayının hız kabiliyeti farklıdır.

İşte insanoğlu, görmediği BURAKı bu gördüklerine kıyas ederek, bir mucizeye uygun olarak bunların hepsinden daha hızlı olduğunu düşünebilir ve bu pencereden çok kısa bir sürede Mekke’den Kudüs’e yapılan seyahati zihnine yerleştirebilir.

Yoksa, Burak gerçekte dünya hayvanlarından bir binit değildir. Burak kelimesi BERK kökünden gelir. Berk ise, şimşek demektir. Demek ki, bizce mahiyeti meçhul olan bu şimşek süratindeki binit Allah’ın izniyle Hz. Cebrail (as) tarafından dünyanın dışından getirilen simgesel bir binittir. Bazı rivayetlerde bu gerçeğin altı çizilmiştir.

REFREF ise, Kudüs’ten göklere yapılan seyahatte kullanılan ve dünya-yurt dışından getirilen simgesel bir tayyaredir. İnsan aklı, bir insanın havada uçmasına alışık olmadığı için, alem-i gaybe ait böyle bir tayyarenin araç olarak kullanılması, bu konudaki algıyı olumlu hale getirmek için çok önemlidir.

Refref; Kuran’da (Rahmân, 55/76), yeşil perde, yeşil yastık, yeşil döşek vs. manasına gelen “Refrefin hudrin” (yeşil refref) ifadesi kullanılmıştır.

Demek ki, Hz. Süleyman’ın havaya bindirilirken halı ve benzeri sergilerin üzerinde uçtuğu gibi, Hz. Muhammed (asm)’in de Miraca çıkarken, göklere yükseldiği zaman, mahiyeti bizce meçhul refref denilen simgesel bir “tayyare”ye binmiştir.

- Bu seyahat harikulade bir mucizedir. Onun için bu seyahat olağanüstü bir manevi güzergâhta cereyan etmiştir. Simgesel araçların varlığı, bu harika yolculuğu biraz osun insan aklına yaklaştırmaya yöneliktir.

Gerçekte Hz. Peygamber (asm)'i İsra olayında da Miraç olayında da seyahat ettiren Allah’ın sonsuz kudretidir. İsra’dan söz eden İsra ayetinin “kulunu gecenin bir kısmında yürüten Allah her türlü noksandan münezzehtir” mealindeki ifadeyle başlaması, Allah’ın noksansız kudretine işaret edilmiştir.

Keza, Miraç’tan söz eden Necm suresinin ilk ayetinde yer alan “Havada yükselen / alçalan Yıldızlara yemin olsun” mealindeki ifadeyle yine Allah’ın sonsuz kudretine işaret edilmiştir. Yani, yıldızları havada durduran, onları yukarılara doğru yükselten ve daha sonra onları aşağıya kaydıran sonsuz bir kudret, Hz. Muhammed (asm)’i de Miraç’a yükseltebilir ve yine onu sapasağlam yere indirebilir.

Bu açıklamalardan anlaşıldığı üzere, atmosfer veya semanın başka yerlerinde “zararlı maddelerden korunma” tasavvuruna mahal yoktur. Zira bu seyahatin maddi şekillere yer veren “zahiri ciheti”, insanların algılama kabiliyetine yöneliktir. Manevi yönüne bakan “batıni cihetinde” ise, Allah’ın sonsuz kudretinin mucizevi tezahürleri vardır.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Okunma sayısı : 5.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun