Kur'an-ı Kerim'in manası sınırsız mıdır?

Kur'an-ı Kerim'in manası sınırsız mıdır?
Tarih: 14.03.2017 - 02:39 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Kuran-ı kerimin herhangi bir ayetinin sadece bir manası mı vardır?
- O an ne olduğundan mı bahseder yoksa bir ayetin birden fazla manası mı vardır her ayette çok manalar mı gizlidir bize anlatılmak istenen?
- 300.000 geçkin tefsir yazılmış diyorlar hepsi de birbirinden farklı neden bu kadar tefsir var sebebi bir ayetten çok manalar çıkmasından mı?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Bu konuyu detaylı bir şekilde açıklamak için bir kitap yazmak gerekir. Bununla beraber, meselenin anlaşılmasına katkı sağlayacak bazı hakikatleri maddeler halinde kısaca açıklamaya çalışacağız.

1) Kur’an’da her şeyin açıklaması vardır:

“Biz bu Kitab'ı  sana, her şey için bir açıklama, bir hidayet ve rahmet kaynağı ve Müslümanlar için bir müjde olarak indirdik.” (Nahl, 16/89)

mealindeki ayette “her şeyin apaçık anlatıldığına” değil, “her şeyin açıklandığına” vurgu yapılmıştır. (Zemahşeri, Razi) Bunu şöyle anlamak mümkündür:

a) Bu ayette zikredilen “her şeyin açıklaması”ndan maksat, (gerçek anlamda her şey değil) insanların muhtaç olduğu helal-haram, ceza-mükâfat gibi hakikatlerdir. (Taberi)

b) Dil bilimcilerine göre, ayette söz konusu edilen “tibyan” kelimesi, bir ism-i masdar olup “beyan” anlamına gelir. Beyan ise, açık olmak değil, açıklamak manasınadır. (Razi)

Şunu da çok iyi biliyoruz ki, her açıklaması yapılan şey, herkes için  açık-seçik anlamına gelmez.

c) İbn Mesud’a göre ayette yer alan “her şeyin beyanı / açıklaması” ifadesi, dini ve dünyevi her türlü ilmin Kur’an’da var olduğu anlamına gelir. (İbn kesir)

Buna göre insanların din ve dünya ile ilgili ihtiyaç duyduğu her ilim, her şeyin açıklaması vardır. (a.g.y)

- Ancak her şeyin açıklanması, her şeyin açık-seçik olarak herkes tarafından bilinecek türden olması anlamına gelmez.

İnsanların faydasına her ilim Kur’an’da açıklanmıştır. Ancak bir kısmı, açık-seçik olarak, bir kısmı da remiz ve işaretler nevinden yer almıştır. Hadislerin beyan ettiği, sahabelerin anladığı, İslam ümmetinin kavradığı bütün ilimlerin kaynağı Kur’an’dır. (krş. İbn Aşur, ilgili yer)

2) Kur’an’da hiçbir şey eksik bırakılmamıştır:

“Biz kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık.” (Enam, 6/38)

mealindeki ayetin zahirine göre, Kur’an’da her konu açıklanmıştır. Oysa, orucu nelerin bozduğu, nasıl namaz kılınacağı, neyin helal neyin haram olduğu gibi çok önemli konular ve buna benzer yüzlerce şeyin nasıl yapılacağı Kur’an da açıkça yazılmamış, hadislerle açıklanmıştır...

a) Bu ayetin tefsirinde değişik yorumlar olmakla beraber, alimlerin büyük çoğunluğuna göre, ayette söz konusu edilen “Kitap”tan maksat Kur'an’dır. Kur’an’da hiçbir şeyin eksik bırakılmaması ise, iki şekilde tahakkuk etmiştir: Bir kısmı tefsire ihtiyaç duymayacak şekilde açık ve mufassal olarak, diğer bir kısmı ise, tefsir ve açıklamaya ihtiyaç duyacak şekilde mücmel / özet olarak açıklanmıştır. (bk. Maverdi, ilgili ayetin tefsiri)

b) Tefsire muhtaç olan ayetlerin açıklaması ise Hz. Peygamber (asm) tarafından yapılmıştır.

“Sana da Zikr’i / Kur’an’ı indirdik ki, kendilerine indirileni insanlara açıklayasın; ta ki düşünüp anlasınlar.” (Nahl, 16/46)

mealindeki ayette hadislerin bu açıklama fonksiyonuna açıkça vurgu yapılmıştır.

c) Bu ayetten de anlaşıldığı üzere, Kur’an’ın ifadelerinde zahir manalar yanında bâtın manalar da vardır. Sarih manalar yanında, işari, remzi manalar da vardır. Hakiki manalar yanında, mecazi manalar da vardır.

Demek ki her şey Kur'an’da var, fakat herkes her şeyi göremez. Her şeyden önce Hz. Peygamber (asm), özellikle dinle alakalı her şeyi Kur’an’da görmüş ve Kur'an’ı açıklayan sünnetini ona göre ortaya koymuştur.

3) Yaş-kuru her şey Kur’an’da vardır:

a) Bediüzzaman Hazretleri de “yaş ve kuru ne varsa hepsi kitab-ı mübinde vardır” (Enam, 6/59) mealindeki ayeti açıklarken şu görüşlere yer vermiştir.

“Bir kavle göre Kitab-ı Mübin, Kur'an'dan ibarettir. Yaş ve kuru, her şey içinde bulunduğunu, şu ayet-i kerime beyan ediyor. Öyle mi?"

"Evet, her şey içinde bulunur. Fakat herkes her şeyi içinde göremez. Zira muhtelif derecelerde bulunur. Bazen çekirdekleri, bazen nüveleri, bazen icmalleri, bazen düsturları, bazen alâmetleri; ya sarahaten ya işareten ya remzen ya ibhamen ya ihtar tarzında bulunurlar. Fakat ihtiyaca göre ve maksad-ı Kur'an’a münasib bir tarzda ve iktiza-yı makam münasebetinde şu tarzların birisiyle ifade ediliyor.” (bk. Sözler, s. 252)

b) Bununla beraber, İbn Abbâs’a göre Kur’an’ın tefsiri dört çeşittir:

1. Herkesin bilebileceği tefsir.
2. Dilleri olduğu için Arapların bilebileceği tefsir.
3. Alimlerin bildiği ve yaptığı tefsir.
4. Allah’tan başka hiçbir kimsenin bilemeyeceği tefsir. (bk. Razi, 7/147)

Buna göre Kur’an’da her şey var, fakat herkes her şeyi görecek kabiliyette değildir.

4) Konunun daha iyi anlaşılması için bir-iki örnek vermekte fayda vardır:

a) Big Bang (Büyük Patlama) Teorisi

Kur'an'ın her bir ayetinin değişik manalarının olduğunu, Kur'an'ın semâvî bir nimet sofrası olarak insanın farklı seviyelerine hitap ettiğini gösteren misallerden birisi de büyük bir patlama neticesinde dünyanın güneşten kopup geldiğine delâlet eden Enbiyâ sûresinin "O kâfirler görmediler mi, gökler ve yer bitişik idi. Biz onları açtık. Ve her nevi canlıyı sudan yarattık. Artık inanmayacaklar mı?" (Enbiya, 21/30) mealindeki ayetidir.

Bu ayet, farklı görgü ve bilgi seviyesindeki muhataplara farklı manalar ders vermektedir. Mesela:

- Fen ve felsefe ile meşgul olmayan bir âlim, bu ayetten: Yaratılışlarının başlangıcında göklerin bulutsuz, yerin ise kuru ve çorak olduğunu, daha sonra atmosferin teşekkülü ile gökteki buluttan yağmur; yerden ise, bitkilerin türemeye başladığını anlar. (Taberî, bu görüşü İkrime, Atiyye, Abdurrahman b. Zeyd ve diğerlerine isnat etmiştir. bk. a.g.e., X/19)

- Muhakkik bir hekim ise, ayetten: Yaratılışlarının ilk dönemlerinde gök ve yerin şekilsiz birer küme, yararsız birer yaş hamur halinde olup, daha sonra Allah tarafından yararlı birer düzene sokulduklarını anlar.

- Çağımızın Astro-fiziğine vakıf bir fen bilimcisi ise, söz konusu ayetten: Yerküresinin dahil olduğu güneş sisteminin, bir bütün halinde açılmamış bir hamur şeklinde iken, yüce Yaratıcı tarafından hamurlar açılarak gezegenler birer birer yerlerine oturtulduğu, güneşin merkezde bırakılıp, dünyamızın da kendi yerine yerleştirildiğini anlar. (bk. Sözler, s. 393-394)

Görüldüğü gibi bu son açıklama meşhur büyük patlama teorisine uygundur.

b) Güneş Sisteminin Hareketi

- Arapça dil bilgisi kurallarına göre, bir cer edatı olan "lam" harfinin farklı üç anlamı vardır. Kur’an’da bu anlamların hepsinin aktif bir şekilde rol aldığı bir ayetin meali şöyledir:

"Güneş kendisi için belirlenen yerde akar / döner." (Yâsin, 36/38)

Bu ayette geçen "li müstakarrin" kelimesinin başında bulunan ve bir harf-i cer olan "lam" harf-i cerri, değişik anlamlarıyla farklı seviyelere değişik manaları bildirmek hikmetiyle, ayette özellikle kullanılmıştır. Şöyle ki:

Buradaki lam, hem kendisinin asıl manası olan illiyet / nedensellik anlamına;  hem zarfiyeti ifade eden "fi" manasına, hem de bir mesafenin son sınırını gösteren "ilâ" manasına gelir. İlmî seviye ve ihtisas bakımından farklı bir yerde olan değişik insan kesimleri, söz konusu farklı manaları anlayabilir ve ayetten farklı dersler çıkarabilirler. Meselâ:

- Avam tabakasından olan bir kimse, ayetteki "lam"ı "ilâ" manasında görüp ayetten, ısındırıcı ve ışık verici bir lamba olan güneşin bir gün seyrini tamamlayıp son durağına ulaşacağını ve artık kimseye bir faydası dokunmayacağını anlar. Güneşe bu kadar nimetleri takan Rabbine hamd eder.

- Bir ilim adamı ise, "lam"ı "ilâ" anlamında anlar. Ancak o, diğerinden daha farklı olarak şöyle düşünür ki:

Güneş yalnız bir lamba değil, aynı zamanda bahar ve yaz tezgâhında dokunan Rabbânî mensucatın bir mekiği, gece gündüz sahifelerinde yazılan ilahî mektupların mürekkebi, nur bir hokkasıdır. Ayet, bu âlime dünyanın zâhiri dönüşünü, güneşin hakiki dönüşüne bir alamet yaptığını ders verir. Ve güneşi, dünyanın mevcut intizamının büyük bir zembereği olarak gösterir. Bunu gören ilim adamı ise, Allah'ın bu sonsuz hikmetine karşı "Mâşallah" deyip, secdeye kapanır.

- Kozmoğrafyacı bir astronomi bilgini ise, "lam"ın, "fî" anlamında görülen zarfiyet manasına uygun olarak ayetten şunları anlar:

Güneş kendi merkezinde ve kendi ekseninde, zemberekvâri bir hareket ile manzumesini, yani kendisine bağlı olan gezegenlerle birlikte oluşturduğu güneş sistemini Allah'ın emri ile belli bir düzen içerisinde harekete geçirir. Böyle büyük bir saati yaratıp tanzim eden Allah'ın sonsuz kudret ve azameti karşısında hayrette kalan, bu mütefennin adam, "Büyüklük ve sonsuz güç Allah'a mahsustur." deyip, Allah'a itaat eder. Maddeci felsefeyi bir kenara atıp, Kur'an'ın hikmet dairesine girer.

- Dikkatli bir Hakîm nazarında, buradaki "lam", hem illiyeti, hem de zarfiyeti ifade edip şu dersi veriyor:

Hikmet sahibi yaratıcı, sebepleri işlerine zahiri perde yaptığından, genel çekim kanunu denen bir ilahî kanunla, sapan taşları gibi gezegenleri güneşle bağlamış ve çekim kanunu ile farklı ve fakat düzenli hareketle o gezegenleri hikmet dairesinde döndürüyor.

Çekim kanununun meydana gelmesi için, güneşin kendi ekseninde hareket etmesini bir zâhiri sebep olarak vazetmiştir. Çünkü, zâhiri sebepler dairesinde, hareketten hararet; hararetten kuvvet; kuvvetten câzibe meydana gelir.

Bütün bunlar, yaratıcı kudretin birer yansıması olarak ve ilâhî prensip çerçevesinde meydana gelir. (bk. Sözler, s. 393-394; geniş bilgi için bk. Niyazi, Beki, Risale-i Nur'da Tefsir Metodu)

İlave bilgi için tıklayınız:

"Kur'an-ı Kerim'in her asra bakan bir vechi/yönü vardır." deniliyor ...
Kur'an-ı Kerim' de bilimsel keşiflerden bahsediliyor mu?
Kur'an-ı Kerim'in önemi nedir; tarifi / tanımı nasıldır?
Kur'an-ı Kerim'in yüksek belagatını mealinden göremiyoruz; bu ...

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 1.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun