Kur'an'da dünya merkezli evren olduğunu söyleyenlere nasıl cevap vermeliyiz?
Değerli kardeşimiz,
- Kur’an’da “dünya merkezli evren”den bahseden açık hiç bir ifade yoktur.
Bu konuda belki de en fazla zahir-perestleri tereddüde sevk eden,
"Güneş kendisi için belirlenen yerde akar (döner)" (Yâsin, 36/38)
mealindeki ayettir. Ancak bu ayetin ihtiva ettiği kelimeler ve harika üslup, ilim ehli tarafından yanlış anlaşılmasına izin vermez. Bu sebeple, işin ehli olan bir ilim adamı bu ayette “dünya merkezli” bir evren tasvirinin olduğunu söyleyemez; söylese de ilmen ispat edemez.
- Kur'an, her asra ve her asırdaki insanların bütün kesimlerine hitap ettiği için, onların hepsinin anlayış seviyelerini göz önünde bulundurması hikmet dolu üslubunun gereğidir.
Şayet on dört asır önceki insanlara "Kendi ekseninde dolaşan güneşin duruşuna ve onun etrafında pervane gibi dönen dünyanın hareketine bakın!” deseydi, insanların çoğunu şaşırtmış olacaktı. Çünkü onlar, gözleriyle dünyanın değil, güneşin dönmekte olduğunu görüyorlardı.
Bundan da anlaşılıyor ki, Kur’an insanların bilgi ve görgü seviyelerini göz önünde bulundurarak konuşur. Genel halk kitlesinin anlayışlarını ve asırların bilgi seviyelerini nazara almakla beraber, ileride fennî keşifler sayesinde ortaya çıkacak gerçeklere de işaret eder ve bilim adamları için bir köşe taşı bırakır.
Mesela; ayette geçen "li müstakarrin" kelimesinin başında bulunan ve bir harf-i cer olan "lam" harfi, değişik anlamlara gelir. Ve farklı seviyelere değişik manaları bildirmek hikmetiyle, ayette özellikle kullanılmıştır. Buradaki lam, hem kendisinin asıl manası olan illiyet/sebebiyet/ecliyet anlamına, hem zarfiyeti ifade eden "fi" mânâsına ve hem de “intiha”yı/bir mesafenin son sınırını gösteren "ilâ" mânâsına gelir. İlmî seviye ve ihtisas bakımından farklı bir yerde olan değişik insan kesimleri, söz konusu farklı mânâları anlayabilir ve ayetten farklı dersler çıkarabilirler. Meselâ:
- Avam tabakasından olan bir kimse, "lam"ı "ilâ" mânâsında görüp âyetten, ısındırıcı ve ışık verici bir lamba olan güneşin bir gün seyrini tamamlayıp son durağına ulaşacağını ve artık kimseye bir faydası dokunmayacağını anlar. Güneşe bu kadar nimetleri takan Rabbine hamd eder.
- Bir ilim adamı da, "lam"ı "ilâ" anlamında anlar. Ancak o, diğerinden daha farklı olarak şöyle düşünür ki: Güneş yalnız bir lamba değil, aynı zamanda bahar ve yaz tezgâhında dokunan Rabbânî mensucatın bir mekiği, gece gündüz sahifelerinde yazılan ilâhî mektupların mürekkebi, nur bir hokkasıdır.
- Kozmoğrafyacı bir astronomi bilgini ise, "lam"ın, "fî" anlamında görülen zarfiyet mânâsına uygun olarak ayetten şunları anlar: Güneş kendi merkezinde ve kendi ekseninde, zemberekvâri bir hareket ile manzumesini, yani kendisine bağlı olan gezegenlerle birlikte oluşturduğu güneş sistemini Allah'ın emri ile belli bir düzen içerisinde harekete geçirir.
Böyle büyük bir saati yaratıp tanzim eden Allah'ın sonsuz kudret ve azameti karşısında hayrette kalan, bu mütefennin adam, "Büyüklük ve sonsuz güç Allah'a mahsustur." deyip, Allah'a itaat eder. Maddeci felsefeyi bir kenara atıp, Kur'an'ın hikmet dairesine girer.
- Her şeye hikmet nazarıyla bakan dikkatli bir hakîm nazarında, buradaki "lam", hem illiyeti, hem de zarfiyeti ifade edip şu dersi veriyor: Hikmet sahibi yaratıcı, sebepleri işlerine zahiri perde yaptığından, genel çekim kanunu denen bir ilâhî kanunla, güneş sisteminin bütün organlarını sapan taşları gibi evirip çeviriyor. -Yer küresinin de dahil olduğu-bütün gezegenleri güneşe bağlamış ve çekim kanunu ile farklı ve fakat düzenli hareketle o gezegenleri hikmet dairesinde döndürüyor. Çekim kanununun meydana gelmesi için, güneşin kendi ekseninde hareket etmesini bir zahiri sebep olarak vaz'etmiştir. Çünkü, zahiri sebepler dairesinde, hareketten hararet; hararetten kuvvet; kuvvetten cazibe meydana gelir. Bütün bunlar, yaratıcı kudretin birer yansıması olarak ve ilâhî prensip çerçevesinde meydana gelir. (bk.Sözler, s. 412-413)
Görüldüğü üzere, bu ayette kullanılan sözcükler ilim adamlarına bir köşe taşı, bir alamet olmakla görevlendirilmiş ve yerküresinin belli bir yörüngede ve de güneşin etrafında döndüğüne ve dolayısıyla “güneş merkezli” bir sistemin varlığına işaret edilmiştir.
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
BENZER SORULAR
- Güneş döner ayetini, 1400 yıl önceki insanlar nasıl anlayabilirler ki?
- Kur'an'da Yer, Yeryüzü (Dünya) kelimesi geçmesine rağmen Dünya'nın yörüngesinden bahsedilmemiştir. Fatır, 35/41’de “yörüngeden söz ettiğini” söylemek de yanlıştır, iddiasına ne dersiniz?
- Kur'an-ı Kerim'in manası sınırsız mıdır?
- Güneşin dünyanın etrafında döndüğüne dair bir ayet var mı?
- Enbiya 33. ayette bildirilen yörüngeler, İslamiyet'ten önce de biliniyor muydu?
- Hamd (övme ve övülme), âlemlerin Rabbi Allah'a mahsustur. Buradaki övme Allah'ın insanı övmesi, övülme ise Allah'ın övülmesi manasına mıdır?
- Kur'an'ın tekrar tekrar evrenin yaratılışındaki hikmetlere değinmesi, uzaydan detay olmaması nasıl açıklanabilir?
- Kur'an’da, dağların sabit olduğu geçiyor. Kıtaların ve dağların hareketli olduğu söylendiğine göre, bunu nasıl açıklamak gerekir?
- Fâtiha, Enam, Kehf, Sebe', Fâtır sûrelerinin 1. âyetinde geçen el-Hamdü Lillah’ın, "Ezelden ebede her türlü hamd ve övgü, şükür ve minnet, âlemlerin Rabbi olan Allah´a mahsustur" anlamına gelmesi ne demektir?
- Farklılıkların Arka Planı