Hz. Safiye, neden üç ay iddet beklemeden evlenmiştir ve cariyenin iddeti neden bir aydır?

Tarih: 12.09.2013 - 00:32 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Hz. Safiye hakkında, Hz. Peygamber (a.s.m), “Onu savaş ganimeti arasında bir cariye olarak almış, sonra da azat ederek nikahlamış ve kendine eş yapmıştır.” (Buharî, Meğazî, 38) cümlesinden Hz. Safiye'nin hür bir kadın olarak nikahlandığını anlıyorum. Hür kadınların iddetlerinin de üç âdet süresi olduğu bilindiğine göre, neden sadece bir âdet süresi beklenmiştir?
- Konuyla paralel olarak; “Hamile olanlar doğum yapmadan, hamile olmayanlar ise bir defa âdet görmeden onlarla yatmayın." (Ebu Davud, Nikah, 44; Darimî, Talak, 18; Ahmed b. Hanbel, 3/28) hadisi hakkında bilgi verir misiniz?

- Cariye ve hür kadın arasında iddet sürelerinde neden böyle bir farklılık var?
- Hamile kalıp kalmamak statü farklılığından etkilenecek bir mevzu değilken, sağlıklı her kadında standart seyrederken, böylesine fizyolojik bir olayın sosyolojik etkenlerle şekilleniyor olmasını açıklarsanız çok sevinirim.

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Cevap 1:

Bilindiği üzere, bu konuda çok değişik görüşler ve değerlendirmeler vardır. Bazılarına göre, Hayber savaşının hemen başlangıcında Hz. Safiye’nin kocası öldürülmüştür. Ve bu ölümünden yaklaşık üç âdet süresi gördükten sonra Hz. Peygamber ile evlenmiştir.

Bununla beraber, bu konudaki bilgilere dayanarak meseleyi birkaç madde halinde açıklamaya çalışacağız.

1) Önce bir mümin olarak biliriz ki, Hz. Peygamber Allah’ın emirlerine asla aykırı hareket etmez. Hz. Safiye ile ilgili evlilik de buna dahildir.

2) İbn Hişam’ın bildirdiğine göre, Müslümanlar Hayber’e Muharrem ayında girdiler. (İbn Hişam, es-Sîre-Kahire, 1375/1955- 2/328) Hayber’e vardıklarında ilk olarak fethettikleri Kale Naim kalesi, ikincisi  ise, (Hz. Safiye’nin kocası) Kinane b. Ebi’l-Hukayk’ın kalesidir. (İbn Hişam,  2/330-331)

Hayber’in tamamının fethi ise, Safer ayında gerçekleşmiştir. (İbn Hişam, 2/341)

Bu açıdan bakıldığında en az bir aydan fazla savaş devam etmiştir. Kinane ise, ilk günlerde öldürülmüştür. Şayet Hz. Safiye’nin, eski kocasının ölümünden önce başlayan bir temizleme süresi başlamışsa, bu evlilik, üç temizleme süresinin sonunda gerçekleşmiş olması mümkündür. Nitekim, Maliki ve Şafii mezhebine göre, bir kadın temizlik süresi içinde boşanırsa, bir lahza dahi olsa bu bir kuru (temizleme süresi) kabul edilir. (V. Zuhaylî, el-Fıkhu’l-İslamî, 7/639)

3) Yine Buhari’de “Hz. Safiye temizlenince onunla evlendi.” ifadesinin Arapça metninde yer alan "hallet" kelimesi, temizleme anlamına gelir. (bk. İbn Hacer,4/424) Bundan anlaşılıyor ki, temizlik süresi bitmiştir.

4) Müslim’in Hz. Enes’ten aktardığı bir rivayete göre, Hz. Peygamber (asm), Hz. Safiye’yi Ümmü Süleym’e teslim etmiş, o da onun evinde iddet süresini beklemiştir. (Müslim, Nikah, 86/1428) Bu rivayete göre, Medine’de iddet süresini doldurmuş. Bu ise, Hz. Safiye’nin üç temizlik müddeti kadar beklediğini gösterir.

4) Buharideki hadis rivayetinde: “Onu azat etti ve onunla evlendi. Onu hürriyetine kavuşturması mehir olarak kabul edildiği.”ne işaret dilmiştir. (bk. Buhari, Magazî,38, Nikah, 12) Buna göre, Hz. Safiye’nin hürriyetine kavuşması, nikah akdiyle gerçekleştiği için, cariyeliği ancak evlilikle sona ermiştir. Dolayısıyla, onun iddet süresi cariyeye göre olmaktadır.

5) Bu evlilik Hz. Peygambere mahsus bir özellik de taşıyabilir.

6) Hz. Safiye cariye olarak evlendiği için, cariyenin iddet süresi olan bir temizlik müddetini beklemiş olabilir.

Cevap 2:

Birinci sorunun içinde sorulan hamilelik konusuna gelince:

Sizin de işaret ettiğiniz gibi, hadis rivayetlerinde “Hamile olanlar doğum yapmadan, hamile olmayanlar ise bir defa âdet görmeden onlarla yatmayın." diye bir bilgi vardır. (Ebu Davud, Nikah, 44; Darimî, Talak, 18; Ahmed b. Hanbel, 3/28)

Ebu davud’da (Nikah, 45) bu hadisin Evtas esirleri / cariyeleri hakkında söz konusu olduğunu belirtilmiştir. Hatta 45. babın başlığı da “Babun fi vati’s-sebaya = Esirlerle yatma bölümü” şeklindedir.

Darimide de (Talak, 18) bu hadis, Evtas esrileri / cariyeleri ile ilgili olarak rivayet edilmiştir.

Bundan anlaşılıyor ki, cariyelerin hamile olanları -hür kadınlar gibi- doğum yaptığı takdirde istibra etmiş olur ve efendisi onunla yatabilir. Şayet hamile olduğu belli değilse, sadece bir temizlik süresini bekleyerek iddetini tamamlamış olur.

Burada özellikle şu noktaya dikkat çekmek istedik: bu hadis rivayetlerindeki hüküm, fıkıh kaynaklarında yer alan “hür kadınlar üç temizlik süresini beklerler” şeklindeki hükümlere aykırı değildir. Hadislerde sadece cariyeler söz konusdur.

Cevap 3:

Cariye ile hür kadınlar arasındaki iddet sürelerinin farklılığına gelince;

İddet / temizlik sürelerinin asıl amacı, kadının daha önceki kocasından hamile olup olmadığını tespit etmektir.

“Allah’a ve âhirete iman ediyorlarsa, kendi rahimlerinde Allah’ın önceki evlilikten yaratmış olduğu şeyi (çocuğu veya hayızı) gizlemeleri onlara helâl olmaz.” (Bakara, 2/228)

mealindeki ayette bu gerçeğe ve gerekçeye işaret edilmiştir. Çünkü, neslin karışmaması İslam hukuku açısından çok önemlidir.

Tefsir kaynaklarında “Allah’ın yaratmış olduğu şey” çocuk veya hayız / aybaşı hâli olarak yorumlanmıştır. (bk. Taberi, ilgili ayetin tefsiri)

Bu yorumdan anlaşılıyor ki, hayız / temizlik süresinin beklenmesi, rahmin durumunu tespit etmek içindir. Rahimde çocuk varsa, hamile olduğu, aybaşı durumu varsa, hamile olmadığı anlaşılır. Bu da gösteriyor ki, bir tek aybaşı hali kadının hamile olmadığını göstermeye yeterlidir. İster kocası ölmüş olsun, ister boşanmış olsun, bir kadının hamile olup olmadığının tespiti, yalnız bir defa aybaşı / ve temizlik süresiyle gerçekleşir.

Bu fizyolojik durum için, cariye ile hür kadınlar arasında hiçbir fark yoktur. Fakat, bu fizyolojik durum yanında, İslam dini, kadının psikolojik durumunu da nazara almıştır. Bu sebepledir ki, boşanmış bir kadının iddet süresi üç ay olarak belirlenmiştir. “Boşanmış kadınlar kendilerini tutup yeni bir nikâh yapmadan önce üç âdet beklesinler!” (Bakara, 2/228)

Buna mukabil, kocası ölen hür kadının iddet süresi, dört ay on gün olarak ön görülmüştür.

“Sizden vefat eden erkeklerin eşlerinin evlenebilmeleri için, dört ay on gün iddet beklemeleri gerekir.” (Bakara, 2/234)

mealindeki ayet bu hükmü âmirdir.

Çünkü, kocası ölmüş bir kadın kocasının ölümünden dolayı gerçekten üzülmektedir. Bu üzüntü için, dört ay kadar evlenmemesi, hem bu psikoloji açısından hem de toplumun bakış açısı itibariyle önemlidir.

Boşanmış bir kadın da -kocası ölen kadın gibi olmasa da- boşanmaktan doğan bir eziklik, bir üzüntü hissetmektedir. Ayrıca bunun da toplumdaki değer yargılarına uygun olarak bu üzüntüsünü bir süre belli etmesi gerekir. Onun da üç aya kadar bir süreye ihtiyacı vardır.

Cariyeler ise, statüleri gereği, boşanmaları söz konusu değildir. Bu anlamda -istisnalar hariç- kocaları yok ki, ölsün. Bundan dolayı onlar için istibrayı tahakkuk ettirecek olan bir defa hayızdan temizlendikten sonra, efendisiyle yatmaması için bir engel yoktur.

Sonsuz hikmet sahibi Allah, bu süreleri -bu ve benzeri hikmetler içindir ki- böyle uygun görmüştür. Bize düşen ise bu hikmetleri öğrenmektir...

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun