Cehennemden korkmadığı ve cenneti istemediği halde imana sarılmak çelişki değil midir?

Tarih: 01.04.2012 - 00:07 | Güncelleme:

Soru Detayı

- İnsanın cehennemde yanmaktan korkmaması, ancak Allah'a sürekli tövbe etmesi ne anlama gelir? Şöyle ki;
"Cezasını çekerim bu içimde korku oluşturmaz günahlarım çok ama ibadet, tövbe ve istiğfardan vazgeçmem, yanmaktan korkmuyorum, azap beni ibadete götürmüyor, günahtan alı koymak için korku vermiyor." ve keza
"Ben firdevs cennetlerini istemem, fakat onu kazanmaya layık olarak yaşarım, ancak Allah'tan onları neden isteyeyim ki?"
- Böyle diyen biri için diyecekleriniz nelerdir?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Cennet ve cehennemi göz ardı eden iki farklı kişilik söz konusu olabilir.

Birincisi: Allah’a karşı saygı ve sevgisi, onun emir ve yasaklarına riayet etme duygusu, öyle biri zirveye ulaşmış ki, onun bütün duyguları sadece Allah’a bağlı olarak harekete geçmiştir. O cehennemden korkmayı düşünmeyebilir. Çünkü, kalbindeki Allah korkusu, azaba bağlı olarak değil, ona saygısızlık etmek veya onun rahmet ve şefkatini incitmek gibi pek ince bir iman koridorunda boy göstermektedir.

Keza, bu gibi yüksek şahsiyetler, cennet sevdalısı değildir... Çünkü, Allah’ın cemalini görme duygusu onları cenneti düşünmekten alıkoymuştur.

- Bu konu bizim için anlaşılır bir şey olmayabilir. Ancak tarihte bu gibi müstesna insanların varlığı da bir gerçektir. İmam Gazali, İhyau’l-Ulum adlı eserinin “Allah sevgisi, Allah aşkı” bölümünde isim vererek bazı misaller yazmıştır.

Örneğin, Rabia Bedeviye / Adeviye.

“Allah’ım! Dünyada benim payıma düşen ne kadar güzellikler varsa, onları senin kâfir kullarına; ahirette benim payıma düşen ne kadar güzellikler varsa, onları da mümin kullarına bağışladım... Ben ne dünyadan ne de ahiretten hiçbir şey istemem, sadece senin cemalini görmek isterim.”

demiştir. Başka birisi,

“Allah’ım! Eğer cehennem korkusundan sana ibadet ediyorsam, beni cehennemde yak; yok eğer cennete sevgisi için sana kulluk ediyorsam, cenneti bana haram kıl!” demiştir.

Bediüzzaman Hazretleri de şöyle demiştir:

“Sonra, ben cemiyetin iman selâmeti yolunda âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne cennet sevdası var, ne cehennem korkusu. Cemiyetin, imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'anımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin imanını selâmette görürsem, cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım. Çünki vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.” (Tarihçe-i Hayat, s. 630).

- Şunu unutmamak gerekir ki, bu insanlar herkesten daha çok Allah’tan korkuyor, herkesten daha çok Allah’ı seviyor ve herkesten daha çok Allah’a ibadet ve kulluk ediyor.

Şüphesiz bu müstesna insanların gönüllerindeki iman şuur ve coşkusunu tartacak durumda değiliz. Şairin dediği gibi,

“İdrak-i meâli bu küçük akla gerekmez;
Zita bu terazi bu kadar sıkleti çekmez.”

İkincisi: Cennet ve cehennemi göz ardı edenler, iman şuurundan mahrum kimselerdir. Şayet imanları varsa da sönmeye yüz tutmuş bir mum gibi, iman esaslarını gösterecek ışığı gösterememektedir. Bunların bir çoğu, diğer pek çok insan gibi, en ufak bir korku karşısında titrediği gibi, en ufak bir menfaat için elinden gelen enerjiyi harcamaktan geri durmaz. Hayatına zarar verecekler karşısında eli-ayağı titremeye başlayan, iki günlük hapis korkusuyla her türlü fedakarlık yapmaktan kaçınmayan, keza dünyanın fani ve geçici bir makam ve mevkiyi, bir menfaat ve lezzeti için yüz takla atan bu gibi insanların, kendilerini yaratan Allah’ı, ebedi bir hayat yurdu olan cenneti ve cehennem gibi ebedi bir zindanı göz ardı etmeleri, onların akıllarından zorları olduğu gibi, iman şuurundan da faydalanamadıklarını göstermektedir.

- Aslında bunlar, deve kuşu tipi kimselerdir. Deve kuşuna sormuşlar, “Ben kuşum diyorsun; kuşlar uçuyor, haydi sen de uç da görelim.” O “Ben kuş değil deveyim, deve uçmaz ki...” demiş. “Madem devesin neden -diğer develer gibi- yük taşımıyorsun?” dediklerinde ise, “Ben kanatları olan bir kuşum; hiç kuş yük taşır mı?.. demiştir. Ne var ki, ahmaklığından olacak ki, avcılara hedef olmamak için başını kumların arasına sokarak avcıları görmemeye çalışır. Halbuki koca gövdesi dışarıda avcılara her zaman yem olmaya mahkumdur.

Bu gibi insanlar da aynen deve kuşu misalinde olduğu gibi, onlara “Cennet ve cehennem var, ona göre Allah’a kulluk edin.” denildiğinde, “Belki yoktur; olsa da biz ne cenneti isteriz ne de cehennemden korkarız.” deyip, kulluk yükünden ve sorumluluğundan kendilerini kurtardıklarını düşünürler. Buna mukabil onlara “Madem size göre ahiret yoktur, o zaman siz ve binlerce sevdikleriniz yok olup gidecek, yani hepiniz idam edilip yokluklar adasına gönderileceksiniz... Bütün insanlık değerleriniz, onurunuz sıfıra inecek ve sizin leş olmuş bir hayvandan farkınız kalmayacak demektir.” denildiğinde, “Kur’an ahiretin var olduğunu ders veriyor; buna göre ahiret aleminin var olma ihtimali kuvvetlidir... Onun için biz leş değil, onurlu bir insan olarak yeniden dirileceğiz...” diyerek, inkarın cehennem gibi sıkıcı atmosferinden kurtulmaya çalışırlar.

Ancak, onların bu yanlış manevraları kendilerini Azrail’in pençesinden kurtarmaya yetmez ve herkes gibi onlar da ölecektir. Müminler cennete giderken, bu gibi insanlar ne yazık ki zebaniler tarafından bir paçavra gibi cehenneme atılacaklardır.

- Kur’an’ın bir çok ayetinden şunu anlıyoruz ki, “yalancının mumu yatsıya kadar yanar”. Yani burada cehennemden korkmadıklarını söyleyip fiyaka yapanların bu yalancı tavırları bir müddet sonra gerçek bir zillet ve alçaklığa dönüverecektir: Misal olarak bir ayetin mealini vermekle yetinelim:

“Bir görseydin o suçluları: Rablerinin huzurunda, mahcupluktan başları önlerine eğilmiş şöyle derken: 'Gördük, işittik ey Rabbimiz! Ne olur bizi dünyaya bir daha gönder! Öyle güzel, makbul işler yaparız ki! Çünkü gerçeği kesin olarak biliyoruz artık!'” (Secde, 32/12).

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun