Allah'ın varlığına delillere, ateistlerin yaptığı itirazlar var, nasıl cevap verelim?
- Allah'ın varlığına delil olarak gösterilen hudus, düzen, sanat delillerine ateistler sırayla cevap yazmışlar, bu iddiaya cevap verebilir misiniz?
Değerli kardeşimiz,
Bir takım sorularla inkarcılar, güya Allah’ın bulunmadığını ileri sürüyorlar. İddialarında mantık ve bilim değil sadece bir yaratıcıyı inkar fikri hakim.
Bu sorulara kısaca cevap isteniyor. Bunların tek sorusu var. O da Allah’ın varlığı meselesi. Kâinat her zerresi ile Allah’ın varlığını gösterir. Mantıken bir eser varsa, mutlaka bir ustası olacaktır. Şimdi bu sorulara kısa cevap verince zannedilecek ki, bu soruların cevapları sadece bundan ibarettir. Oysa Allah’ın varlığının delilleri o kadar çok ki ağaçlar kalem, denizler mürekkeb olsa yine de kafi gelmeyecektir.
Allah’ın varlığını kabul bir iman meselesidir. İman da ferdin cüz-i ihtiyarisini sarfından sonra Allah’ın ilham ettiği bir nurdur. Yani fert önce kendisine ve çevresindeki varlıklara bakacak, bunların bir yaratıcısı olması gerektiğini düşünecek ve O yaratıcıyı anlamaya ve bilmeye gayret edecek, sonra Allah lütfederse, o kişiye imanı nasip edecek.
Bir kimsenin önüne yemek sofrasını koyduğunuzda şayet o insanın midesi bozulmuş, hastalanmış ve vücudu rahatsızsa, değil o sofradaki yemekleri yemek, onların kokusundan dahi rahatsız olur.
İşte manevî iman sofrası da böyledir. Bir kimsenin kalp midesi, aklı ve vicdanı bozulup çürümüşse, ona Allah’ı anlatmak mümkün değildir. Onlar Allah’ı ortaya koyan sözleri duymaktan fevkalade rahatsız olurlar.
Hiç kimsenin bir başkasını imana getirmek, Allah’a zorla inandırmak gibi bir görevi olamaz. Allah’ı bilme ve tanıma bir hidayet meselesidir. Konuya böyle nazar edilmesi gerekir. Cennet adam istediği gibi cehennem de adam ister.
Gelecek sorulara birkaç cümle ile de olsa temas edilecektir. Bu cevaplar, o soruları soran inkarcılara değildir. Onlara Allah’tan sadece hidayet dileriz. Bizim cevabımız, o soruların hakikatini öğrenmek isteyen, aklı, kalbi ve vicdanı bozulmamış olanlara yol gösterme bakımından bir işarettir.
Soru 1. İmkân Delili: İmkân, bir şeyin olması ile olmamasının eşit olasılıkta sahip olmasıdır. Ancak bir şeyin olma olasılığından bahsediyorsanız olasılıklar evreninin o şeyi kapsadığından da bahsedersiniz. Yani Tanrının üstünde bir kurallar evreni vardır ve olma ya da olmama kuralı Tanrıyı da kapsıyor demektir.
Cevap 1:
Burada esas mesele, Allah’ın tarifinde yatmaktadır. Biz "Allah" dediğimiz zaman neyi ifade ettiğimizi ortaya koymamız gerekir. Daha doğrusu Allah kendisini bize nasıl tanıtıyor ve tarif ediyor, ona bakmalıyız. Yoksa herkes kendi âlemine göre bir ilah modeli ortaya koyar. O zaman insanlar sayısında ilah anlayışı ortaya çıkar.
İhlas suresinde Cenab-ı Hak, kendisini şöyle tanıyor:
Allah birdir. Hiçbir şeye muhtaç değildir, herşey O’na muhtaçtır. O doğurmamış ve doğrulmamıştır. Her şeyi o yaratmıştır. Yarattığı hiçbir varlık O’na benzer ve denk olmamıştır.
Demek ki, yaratılmış olarak ne hayal edilse o ilah olamaz, yaratık olur. Allah’ın bütün isim ve sıfatları sonsuzdur. Sonsuzu hiçbir şey ihata edip sınırlayamaz. Sınırladığı farz edilirse, o sınırlanan sonsuz olamaz. O bakımdan Allah kâinatta sonsuz hüküm sahibidir. O’nun için az, çok, büyük, küçük farkı yoktur.
O’nun hükmü irade ve emir iledir. Mesela bir komutan bir askeri “yürü” emriyle hareket ettirdiği gibi, aynı emirle bir milyon askeri de hareket ettirir. O emir için az-çok fark etmez, hepsi birdir.
İki kefeli çok hassas ve çok büyük cisimleri de tartabilen bir terazi farzediniz. Bir kefesine bir atomu, diğerine de bir atomu koyduğunuz zaman bu terazi dengededir. Bir gözüne bir atom taneciği daha ilave etseniz, terazinin dengesi bozulur.
Yine aynı terazinin bir gözüne bir güneş, diğerine de bir güneş koysanız terazi yine dengededir. Bir gözüne bir atomu ilave etseniz denge bozulur, terazinin bir gözü yere iner, diğeri göğe kalkar. Burada dengeyi bozan sadece bir atomudur, tartılan şeyin büyüklüğü ve küçüklüğü önemli değildir.
Allah için bir atomu yaratmakla sonsuz kâinatı yaratmak arasında fark yoktur. Aynı şekilde görme de böyledir, işitme de. Yani, bir atomun sesini nasıl işitiyorsa, kâinattaki sonsuz varlıkların sesini de öyle işitir ve bir atomu nasıl görüyorsa sonsuz varlıkları da öyle görür.
Soru 2. Değişme delili: Bir varlıkta değişme varsa, bu hareketin bir ilk noktası olacaktır. Ancak bunu zamana uyarlayamazsınız. Zamanın 0 (sıfır) olduğu noktadan bahsederseniz ondan öncesinden bahsedemezsiniz. Zamandan öncesi olmayacağına göre hiçbir şey sonradan yaratılamaz.
Cevap 2:
Burada mümkün varlıklarla vacibü’l-vücut olan Allah’ın varlığı karıştırılıyor. Varlıklar her an değişmekte, gelişip farklılaşmaktadır. Zaman da mekan da her şey sonradan yaratılmıştır. Onlara ezeliyet isnat edilemez. Ezeli ve ebedi olan ancak Allah’tır. Zamandan öncesi yokluk olduğu için yokluktan bahsedilemez. Birşey hakkında konuşmak için onun varlık sahibi olması gerekir.
Soru 3. Sanat: Kainatta görülen bir sanat eseri yok. Kainatta düzensizlik, başıboşluk hakimdir. Meteorlar başıboş dolaşır, ıssız yaşamsız gezegenler uzayda devinir, karadelikler önüne çıkanı yutar. Ayrıca uzayda korkunç radyasyonlar, aşırı ısılar, soğukluklar mevcuttur.
Cevap 3: Uzay hakkında bilinenler çok sınırlıdır. Bir şeyin önünü sonunu bilmeden nasıl onun sanatsız ve gelişigüzel olduğunu iddia edebilirsin?
İnsan öncelikle kendisine bakmalıdır: Kulakları ve gözü mü düzensiz? Yoksa ağzı ve kalbi mi gereksiz? O aza ve duyguların yerini ve şeklini değiştirerek kendine bir baksın. Ağzı tepede, gözü eli içinde, kulağı fare kulağı gibi, ayakları yerinde elleri bulunsaydı... Bütün bunlar bir düzene işaret etmektedir. Başıboş gibi görünen bu alemin işleyişinde bir düzenin olması şaşılacak bir durumdur ve Tanrı'nın varlığına bir delildir. Zira tek başına incelendiğinde düzensiz olarak görülen varlık bütüncül bir düzenin parçasını teşkil etmektedir.
Soru 4. Devrin ve silsilenin imkansızlığı: Yumurta-Tavuk örneğinde olduğu gibi zincirin ilk halkasına gitmek imkansızdır. Tüm canlılar zamanın tüm süreçlerinde bir ana-babadan doğmuşlardır. Topraktan ana-babası olmadan çıkan hiçbir canlı olmamıştır. Bu da canlıların zaman içinde şekil değiştirip evrildiğini açıklar. Canlıların bu çeşitliliği için tanrıya ihtiyaç yoktur.
Cevap 4:
Hem silsile halinde zincirin ilk halkasına gitmenim imkansızlığını ileri sürüyorsunuz ve hem de canlıların silsile halinde birbirinden meydana geldiğini iddia ediyorsunuz. Canlılar nasıl ortaya çıkmış olursa olsun, mutlaka bir yaratıcıya ihtiyaç vardır.
Bir yaratıcının geçmişte canlıları nasıl yarattığını anlamak isteyen bir kimse eğer bu düşüncesinde samimi ise, şu an kendisinin bir hücreden nasıl yaratıldığına bakması kafidir. Gerekli cevabını orada bulacaktır.
Şu an bütün canlı çeşitleri, yani bitkiler, hayvanlar ve insanlar bir hücreden yaratılmaktadır. Bugün seni bir hücreden bu hale getirip, başına akıl, yüzüne göz takan ve o göze görme sistemlerini yerleştiren, kan damarlarını vücudun en ince yerine kadar çeken ve içinde kanı dolaştıran kim ise, başlangıçta tek hücreyi ve ondandan ilk insanı yaratan odur. O tek hücreler ister topraktan, ister yapraktan, isterse nurdan yaratılmış olsun fark etmez. Bir eser varsa mutlaka onun bir ustası olacaktır. Özellikle böyle son derece mükemmel yapılmış ve yaratılmış olan canlıların her an hayatiyetlerini devam ettiren sonsuz ilim, irade ve kudret sahibi bir yaratıcının varlığı, güneşin varlığı kadar açık ve kesindir.
Güneşi görmek istemeyen gözünü kapar, kendisine gündüzü gece yapar. Ama o güneşin varlığına ve görünmesine mani olamaz. Güneşin yokluğuna da kimseyi inandıramaz.
Soru 5. Hikmet ve amaç delili: Her varlığın bir amacı ve faydası yoktur. Her yer israfla doludur. Örneğin insanoğlunun DNA’sının büyük kısmı kullanılmaz. Bomboş durur. Koca kainatta koca gezegenlerde insan için hiçbir şey yoktur. İnsanoğlu onları göremez bile.
Cevap 5:
DNA hakkında geçmişe göre biraz bilgimiz var. Ama o da çok az. O DNA yapısında keşfedilmeyi bekleyen pek çok yapı, düzen ve sır var. Yakın gelecekte bu bilgilerin pek çoğu anlaşılacak ve insana yeni ufuklar açacaktır.
Soru 6. Yardımlaşma delili: Var olan her şey diğer varlık için fayda sağlar(!) Çakallar gerekirse kendi yavrularını yer, mürekkep balıkları kendi türdeşlerini yer, şebekler kendi yavrularını bazen ölüme terk ederek ölüm meleğine yardım ederler.
Cevap 6:
Kâinatta her şey birbirine yardım eder. Bitkiler hayvanların imdadına, hayvanlar insanların yardımına koşturulmaktadır. Cansız âlem de canlıların imdadına gönderilmektedir. Hava, su ve toprak hem bitkilere, hem hayvanlara ve hem de insanlara göre ayarlanmış ve tanzim edilmiştir. Gökteki güneş yaprağa göre şekillenmiş, hayvanların ve insanların gözleri de bu güneşe göre yaratılmıştır. Bitkilerin, hayvanların ve insanların solunum sistemleri, çevrede bulunan havaya göre planlanıp canlıların bünyesine yerleştirilmiştir.
Kâinatta acımasızlık olarak görülen bazı canlıların diğerlerine besin ve rızık olması, hem kâinattaki ekolojik denge için ve hem de yaşanabilir bir dünya için gereklidir. Yoksa bir takım canlılar yeryüzünü tamamen işgal edecek, diğer varlıkların barınmasına imkan tanımayacaktı.
Kısaca söylemek gerekirse, kâinatta son derece planlı ve programlı bir hayat tesis edilmiş ve varlıklar arasında karşılıklı faydalanmaya dayalı ve denge kurulmuştur.
Soru 7. İnsandaki takdir, teşekkür ve beğenme özelliği: İnsanın genlerine işlenmiş bu özellik toplu yaşamanın vermiş olduğu bir özelliktir. Allah’a inanmayan ilkel kabileler bile yardımlaşarak belaları defederler. Yardımlaşma ve sosyal zekaları düşük olan Neanderthal insanı gibi türler sırf böyle bir şeyi yapamadıkları için yok olmuştur.
Cevap 7:
İnsan potansiyel olarak pek çok duyguya sahiptir. yardımlaşma, beğenme, beğenilme bunlardan sadece bir kaçıdır. Farklı duyguları kendisinde barındıran insanın bu özelliğini sadece çevresel faktörlerle izah etmek mümkün değildir.
Soru 8. Tarih: İnsanlık tarihinde son zamanlarında din mefhumu olmuştur. İnsanlık tarihinin ancak üçte biri bildiğimiz tarihtir. Kalan üçte ikilik tarihte dinin var olduğuna dair kanıtlar yoktur.
Cevap 8:
İlk insanın Hz. Adem'den itibaren var olduğu ve dinin de o zamandan itibaren insan hayatında yer edindiği bir gerçektir. İddia edildiği gibi tarihin üçte biri biliniyorsa ve bu üçte birlik kısımda dini düşünce varsa demekki daha öteye gidildiğinde yine dini düşüncenin izlerine rastlanılacaktır. Üçte ikilik tarihte dinin var olduğuna dair kanıt olmadığını iddia ediliyorsa yok olduğuna dair de bir kanıt da olamaz. Ama tespit edilen tarihi süreçte dinin var oluşu geriye kalan dönemlerde de var olduğuna daha fazla kanıt teşkil eder.
Soru 9: Kur'an: Kuran bilim dışıdır ve çelişkilerle dolu ilkel bir kitaptır.
Cevap 9:
Bu iddia tamamen inkarcılık perspektifi ile söylenmiş sözdür. Bilimsel verilerin Kuranı desteklediğine dair pek çok kitap ve makalenin varlığı dahi bu iddianın bir hezeyandan ibaret olduğunu ortaya koymaya yeterdir.
Soru 10. Peygamberler: Peygamberlerin sadece Arap yarımadasında ortaya çıkması kuşkuludur. En eski yazılı tarihe sahip olan Çin'de, Hindistan'da peygamberlerden bahsedilmez bile. Onların tarihinde ne Âdem-Havva vardır, ne de diğer hikayeler. Eğer peygamberler doğru olsaydı ve milletlere gönderilmiş olsaydı Avustralya yerlilerinde dahi bazı Arap yarımadası hikayelerinden parçalar olmalıydı ki Arap yarımadası dışındaki hiçbir bölgede benzer hikayelere rastlanmaz.
Cevap 10:
Kuranda ismi geçen peygamberlerin çoğunun orta doğuya gönderilenlerdir. Ancak yine Kuranı Kerim ayetinde her kavme peygamber gönderildiği ve sadece azının isminin zikredildiği belirtilmektedir. Dolayısıyla diğer kavimlere de peygamber gönderilmiştir. Bir defa insanlığın ilk atası olan Hz. Âdem (as), Havva validemizle bugün Mekke yakınlarındaki Arafat Dağı yakınlarında buluşmuşlardır. İnsan neslinin çoğalması da yine bu civarda başlamıştır. Dolayısıyla uzak bölgelere gitmeleri çok zaman sonra olmuştur. Nitekim insanlık ilk yaşadığı bölgeden uzaklara yayıldıkça peygamber gönderilmiştir. Nitekim Hz. Âdem (as) ile Hz. Nuh (as) arasında uzun bir zaman geçmiş olmasına rağmen, Hz. Nuh (as) bugünkü Kufe civarında yaşamış ve ümmetine tebliğ vazifesini orada yapmıştır. Hz. Salih, Hz. İshak, Hz. Eyyûb, Hz. İlyas (aleyhimüsselam)'ın Şam ve civarında, Hz. Zekeriyya, Hz. Yahya, Hz. Davud, Hz. Süleyman ve Hz. İsa (aleyhimüsselam) da Kudüs'te yaşamıştır. Hz. Hûd (as) Yemen'de, Hz. Musa (as) ve Hz. Yusuf (as) Mısır halkına peygamber olarak gönderilmiştir. Demekki insanlık farklı mekanlara dağıldıkça o bölgelere de peygamber gönderilmiştir. Diğer kıtalara gönderilen peygamberler hakkında Kuran açık bir bilgi vermediği için bilemiyoruz. Fakat ilgili ayeti yeniden zikredersek her kavme peygamber gönderilmiştir.
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
BENZER SORULAR
- Allah herkesin rızkını veriyorsa, neden açlıktan ölenler var?
- Allah kendisine ait bazı özellikleri sonradan mı yaratıp sonsuzlaştırmıştır?
- İnanmaya Direnen Birinin Son Soruları
- Yaratılışta büyük küçük farkı var mıdır?
- Sicim teorisi hakkında bilgi verir misiniz; varlık ile yokluk hakkında Kur'an ne diyor?
- Yaratıcı, bu kadar büyük kainatta insan ile nasıl ilgilenir?
- Allah’ın bir çiçeği yaratığını ispat eder misiniz?
- John Wheeler'ın Participatory Universe teorisinin bir geçerliliği var mı?
- Allah'ın varlığının kendi zatından olması ne demektir?
- "Tek kapakçıklı kalbi olan deniz üzümüne hızlandırılmış evrim uygulayarak çift kapaklı yapmışlar.” sözü evrime kanıt mıdır?
Yorumlar
MAŞAALLAH. bu kıymetli yazıyı yazan kardeşi veya kardeşleri YARATAN ALLAH HER TÜRLÜ EKSİKLİKTEN UZAKTIR