Yaratıcı, bu kadar büyük kainatta insan ile nasıl ilgilenir?

Tarih: 26.02.2016 - 00:57 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Bu kadar büyük âlemleri idare eden bir yaratıcının, insanla ve insanın sosyal yapısı ile ilgili hükümler koymasını, insana değer vermesini aklına sığdıramıyor.
- Ona göre, gerektiğinden çok büyük olan âlem zaten yaratıcıya yeterince meşguliyet getiriyor. İnsanla ilgilenmesine zaman kalmamalı?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Soru:

Lütfen bu konuda bir şeyler yazın kafam çok karışık !!!!!

Evrende dinin yeri

Bir ziyaretçimizin sorusu böyle başlıyor ve 7 sayfa devam ediyor. Yedi sayfalık sorunun özeti şu:

Kâinat uçsuz bucaksız bir yapıda. Galaksiler birbirinden ışık yılı ile ifade edilen uzaklıklara sahip. Galaksilerin kendi içerisindeki yıldızlar arasındaki uzaklıklar da böyle.

Dolayısıyla, soru sahibi, bu kadar büyük âlemleri idare eden bir yaratıcının, insanla ve insanın sosyal yapısı ile ilgili hükümler koymasını, insana değer vermesini aklına sığdıramıyor. Ona göre, gerektiğinden çok büyük olan âlem zaten yaratıcıya yeterince meşguliyet getiriyor. İnsanla ilgilenmesine zaman kalmamalı, diyor.

Geçmişte Kutsal kitapların bozulmalarına niçin izin verildiğini soruyor.

Cevap:

Bu ve benzer soruların esas temelinde yata,n genelde Allah’ın hakkıyla bilinememesi ve layıkıyla tanınamamasından ileri geliyor.

İnsan Allah’ın sıfatlarını, isimlerinin tecellilerini nasıl bilecek?

Bunun iki yolu var. Birisi Allah kendisini bize nasıl tanıtıyor, ona bakılacaktır. Diğeri de nefis bir yaratıcıyı kendisine kıyas ederek, âleminde kendisine benzer bir ilah modeli çizecektir.

 Nefis şöyle bir benzetme yapıyor: “Benim iki elim var. Aynı anda çok yapsam iki iş yapabilirim. İlah da bundan az fazla bir şey yapar. Benim kaldırabildiğim ve idare edebildiğim şeyler belli. İlah da bunların biraz daha fazlasını yapabilir.” diye yanlış bir kıyas yapıyor.

1950’lili yıllarda Erzurum’da yaşanmış bir hatıra buna ışık tutuyor. O yıllar yolun ve vasıtanın olmadığı, ulaşımın yeterince sağlanamadığı yıllardı. Gençlerden birisi akrabalarını görmek için Trabzon’a gidiyor. Dönüşte arkadaşları etrafında toplanıp Karadeniz’in büyüklüğünü soruyorlar. O da Karadeniz’in büyüklüğünü şöyle tarif ediyor: “Siz deyin 30 misli, ben diyeyim 30.5 misli emmimgilin kazanından daha büyük.”

İşte nefsin kendi yapabildiği şeylere bakarak âleminde bir yaratıcının sıfat ve isimlerini anlaması, bu tipten olduğu için işin içinden çıkamıyor.

Halbuki Allah bize kendisini nasıl tanıtıyor, ona bakılmalı. O, doğurmadığını ve doğrulmadığını, benzerinin ve zıddının olmadığını, her şeyin Ona muhtaç olduğunu, Onun hiçbir şeye muhtaç olmadığını, her şeyi Onun yarattığını, kendisinin yaratılmadığını, yaratılmış olarak ne düşünülürse onun İlah olamayacağını, az-çok, büyük-küçük Ona göre bir olduğunu, bir atomu yaratmakla sonsuz kâinatı yaratmak arasında fark olmadığını, geçmiş, gelecek ve halin hepsi bir anda nazarında bulunduğunu beyan ediyor (Bu konu ile ilgili daha geniş bilgi Kur’an’ın  bir tefsiri olan altı bin sayfalık Risale-i Nur Külliyatında vardır. Oraya müracaat edilmeli).

Eser Ustayı Gösterir

Eser ustasını tanıtır. Eser ne kadar büyük, harika ve hayret verici ise, ustasının harikalığını gösterir, Onun sonsuz ilim, irade ve kudretine işaret eder.

Bu kâinatın büyüklüğü ile beraber son derece nizam ve intizam içerisinde bulunması, her varlığın ihtiyacının en iyi şekilde karşılanması, karışıklık ve düzensizliğin bulunmaması, Allah’ın sonsuz ilim, irade ve kudretinin eseridir.

Cenab-ı Hak bu muhteşem kâinatı yaratmakla harika sanatlarını ve hikmetli nakışlarını ve gizli hazinelerini gösterdi. Bu varlıkları hem kendisi müşahede etmekte ve hem de şuur sahiplerinin nazar ve dikkatine göstermektedir.

Uzayın sonsuz büyüklüğü ve genişliği ne kadar hayret uyandırıyorsa, canlı bir hücre de en az onun kadar harikadır, muhteşemdir ve hayret vericidir.

İnsanı bir hücreden çekip çıkaran, o tek hücreden göz, kulak, mide, barsak ve kalp yapan, damarlarla ve sinirlerle bütün vücudu şekillendiren ve bunları yerli yerine koyan ve takan, hayal, hafıza, akıl, merak endişe, sevgi ve muhabbet gibi his ve duygularla bezeten bir kuvvet ve kudret, elbette büyük bir insan şeklinde olan uzayı galaksi ve yıldızlarla süsleyebilir, güzelleştirebilir.

İnsan, âdeta kâinatın küçük bir misali hükmünde olduğu gibi, kâinat da sanki büyük bir insan gibidir.

Allah’ın kâinattaki icraatı ve tasarrufu emir ve irade ile olduğu için, az-çok, büyük-küçük Ona göre birdir, fark etmez. Nasıl ki bir komutan yürü emriyle bir askeri yürüttüğü gibi, aynı emirle bir milyon askeri de yürütür.

İşte Allah da “Kün (Ol)” emri ile bir atomu yarattığı gibi, aynı emirle sonsuz kâinatı da yaratır. Yaratılan şeyin ne sayısı, ne büyüklüğü bakımından, Allah’ın kudreti, irade ve ilmi noktasında fark yoktur. Büyük-küçük, az-çok Ona göre birdir.

Kâinat Yanında İnsanın Büyüklüğü

Kâinat içerisinde maddî olarak insanın büyüklüğünün hiçbir değeri yoktur. Fakat insanda hayat, akıl, ilim ve şuur olması, onu mahlukatın en üstüne çıkarıyor ve işin daha önemlisi Cenab-ı Hak insanı kendisine muhatap kabul ediyor.

Bu koca kâinat bir ağaca benzetilebilir. O ağacın gövde, kök ve dallarını elementler, yapraklarını bitkiler, çiçeklerini hayvanlar ve meyvesini de insan temsil etmektedir.  Bir ağaç; kökü, gövdesi, dalları, yaprakları ve çiçekleriyle meyvesine hizmet etmektedir.  O ağacın kıymeti ve değeri de meyvesinin değeri ile ölçülür.

İşte bu kâinat ağacı galaksileriyle, yıldızlarıyla, yağmuru, suyu, toprağı, havası, bitkileri ve hayvanlarıyla insana hizmet etmekte, insanı meyve vermektedir. İnsanın da öyle bir meyvesi olmalı ki, bütün kâinattaki varlıklardan daha değerli ve kıymetli olsun. Onun meyvesi de Allah’ı bilmesi ve Ona kulluk ve ibadet etmesidir. Zaten Cenab-ı Hak da insanı kendisine ibadet etmesi için yarattığını beyan buyuruyor.

İnsan ibadetinde bir bakıma bütün kâinatı arkasına alarak, “Ancak sana ibadet eder ve ancak senden yardım dileriz.” diyerek, onların şuursuz ibadetlerini şuurlu bir şekilde Allah’a takdim ediyor. Böylece Allah’a dost ve muhatap olan insan, maddeten yok hükmünde iken, manen bütün mahlûkatın en üstüne çıkıyor.

İşte varlıkların en şereflisi olan insanın bütün fiilleri ve davranışlarının kayıt altına alındığı, öldükten sonra diriltilerek hesaba çekileceği, Allah’ın emir ve yasaklarına uyması nisbetinde Cennet veya Cehennemde ebedî hayatının devam edeceğini Allah beyan ediyor.

İnsanlar Hep Aynı Soruları Soragelmiştir

İnsanoğlu ilk insan Hz. Âdem'den beri hep şu soruları soragelmiştir:

Ben neyim? Nereden geldim? Nereye gideceğim? Beni buraya kim gönderdi? Niçin gönderdi? Bu kâinatta benim vazifem nedir?

Bu soruların doğru cevabını verebilmeleri için onlara 124 bin peygamber gönderilmiştir. Geçmişte insanlar farklı beldelerde ve değişik kabileler halinde yaşadıkları için her topluluğa ayrı peygamber gelmiştir. Bazı peygamberlere kitaplar verilmiştir.

İnsanlık maddeten ve manen terakki ettikten ve bütün dünya bir köy şekline geldikten sonra artık bütün insanlığa tek peygamber Hz. Muhammed (sallallahu aleyhi vesellem) ve tek kitap olan Kur’an-ı Kerim gönderilmiştir.

124 bin peygamberin hepsi de; Allah’ın varlığını ve birliğini, dünya hayatının bir imtihan yeri olduğunu, ölümden sonra dirilmenin olacağını, yalan söylemenin ve başkasının hakkına tecavüz etmenin yasak olduğunu, herkesin yaptıklarının ve yapması gerekip de yapmadıklarının hesabını vereceğini, buna göre edebî olarak cennet ve cehennemde kalınacağını ümmetlerine bildirmişlerdir.

İnsanlığın anlayışına ve yaşayış tarzına göre peygamberlere gelen kitaplar ilk zamanlar daha kısa ve öz, ama mahiyet olarak aynı idi. Mesela Hz. Âdem’e 8-10 sayfalık bir kitap geldiği halde, son peygamber Hz. Muahammed’e (sallalahu aleyhi vesellem) altı yüz sayfalık kitap gönderilmiştir.

Geçmişteki Kutsal kitapların bozulmasına Allah’ın müsaade etmesi de imtihanın bir gereğidir. Ama Kur’an’ın değişmeyeceğini kesin bir şekilde bildirmektedir.

İlave bilgi için tıklayınız:

Aldanmaktan Kurtulmanın Kur'ani Çözümleri Allah'ı Zat, Sıfat ve İsimleriyle Tanımak.
Bir olan Allah aynı anda her şeyi nasıl bilir ve yapar?
Allah kainatı neden yarattı?
Allah’ın kudretine göre, bir atom yaratmakla bütün bir kâinatı yaratmak arasında fark olmadığı...
Kainatta, insanlardan başka yaşayan mahluklar var mı?

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun