Sicim teorisi hakkında bilgi verir misiniz; varlık ile yokluk hakkında Kur'an ne diyor?

Tarih: 07.09.2015 - 01:48 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Varlığın ne olduğunu biliyoruz. Peki yokluk gerçekte var mıdır? Böyle bir şey olabilir mi?
- Yani ne sicim, ne atom bunların hiçbirinin olmadığı bir yer var mıydı?
- Her şeyin teorisi denen bu sicim nasıl teşekkül etti?
- Yokluk denen bir şey gerçekte var ise, sicim nasıl oluştu?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Kainattaki varlıkların teşekkülü ve bunların idaresi Allah’a verilmediği sürece, hiçbir şeyin varlığını ve mahiyetini anlamak mümkün değildir. Yani, Allah’ı devreden çıkararak kâinatın varlığını ve mahiyetini açıklamak imkânsızdır. 

Günümüzde pozitivist felsefe, Allah’ı devreden çıkararak eşyanın varlığını sebeplerle ve tesadüfle açıklamaya çalışıyor. Bunda başarılı olması mümkün değildir. Çünkü sebepler de yaratılıyor. Bir eser varsa, mutlaka bir ustası olacaktır. Siz bir binanın ustasını inkar etmekle veya yok saymakla o usta yok olur mu? O binanın yapımını ve ustalığını, binayı meydana getiren çimento, demir ve tuğlalara vermek akıl ve mantık işi midir? 

İşte pozitivist felsefenin yaptığı budur. Kâinat binası içerisindeki eserleri usta kabul etmekte, yani atomlar ve atom altı parçacıkların kâinatı meydana getirdiği ileri sürülmektedir. Yapılan işler; sonsuz ilmi, nihayetsiz iradesi ve sınırsız kudreti olan hayat sahibi bir yaratıcıyı zaruri kılmaktadır. Onların sebep olarak ele aldığı veya ileriye sürdüğü şeylerde; 

- Hayat var mı? Yok. 
- İrade var mı? Yok. 
- Kudret var mı? Yok. 
- İlim var mı? Yok. 

Demek ki, kâinatın sahibi, bütün bu sıfatlara ve daha fazlasına sahip olan Allah’tır. Kâinata Allah’ın eseri olarak bakıldığı zaman, varlıkların meydana gelmesinin her türlü mantıklı açıklaması yapılabilir. 

Şimdi kabul edin ki, elinizde atom ağırlığını ölçebilen iki kefeli çok hassas bir terazi var. Bu terazi aynı zamanda çok büyük ağırlıkları da tartabilsin. Bunun bir gözüne bir oksijen atomu, diğerine de bir oksijen atomu koyduğunuz zaman terazi dengededir. Kefenin birisine bir oksijen atomu daha konduğu zaman denge, bu atomun konduğu tarafa meyledecek, terazinin bir gözü yere inerken, diğeri havaya kalkacaktır. Aynı terazinin bir gözüne bir güneş, diğer gözüne de bir güneş konsa terazi yine dengede olacaktır. Bunun bir gözüne fazladan konacak bir oksijen atomu, yine terazinin bir gözüne yere indirecek, diğerini havaya kaldıracaktır. Demek ki, terazi dengede iken bir atom terazinin dengesini bozmaktadır. Tartılan şeyin büyüklüğü önemli değildir. Birinci halde bir atom tartılırken, ikinci halde güneş tartılmaktadır. Fakat ikisinin de dengesini fazladan bir atom bozabilmektedir. 

İşte bu terazinin bir gözü yokluk âlemini, diğeri de varlık âlemini temsil etmektedir. Cenab-ı Hak, bir şeyi yaratmayı murat ettiği zaman iradesi varlık âlemi tarafına tecelli etmekte, o zaman yokluk âleminden eşya varlık âlemine çıkmaktadır. Yaratılacak şeyin büyüklüğü ve miktarı önemli değildir. Yaratılacak olan ister bir oksijen atomu olsun, isterse bir güneş olsun, aynı irade ile, yaratılacak olan şey, yokluk âliminden varlık alemine tecelli etmektedir. 

Bir komutan, yürü emriyle bir askeri yürüttüğü gibi, aynı emirle bir milyon askeri de yürütür.  İşte Allah’ın da kâinatta iradesinin tecellisi emirle olmakta, yaratılacak olan şey ister bir atom, isterse sonsuz kâinat olsun aynı emirle vücuda getirilmektedir. 

Allah, varlıkların yaratılışında bir takım kanun ve prensipler koymuş, onların meydana gelmesini bir takım sebeplere bağlamıştır. Her bir varlığın nasıl ve hangi sebepler tahtında yaratılmış olabileceğini araştıracak olan ilimdir. Bu sebeplerin neler olduğunu herkesin bilmesi imkânsızdır. Çünkü Allah’ın ilmi sonsuz olduğu gibi, yaratılan varlıklarda isimlerinin tecellisi de sonsuzdur.  

Söz gelimi bugün kâinatta ilk varlığın teşekkülü atom ve sicim teorisiyle açıklanmaya çalışılırken, yarın belki de bu yapı urgan, yorgan veya şerit teorisiyle izah edilecektir. Nitekim atomcu görüş, İlk Çağlardan beri, yani Millattan yaklaşık bin, günümüzden de üç bin yıl öncesinden beri gündemdedir. Atomcu görüşe göre kâinatta şuurlu bir müdahale ve yaratıcı yoktur. Her şey sebep-sonuç  münasebeti içinde tesadüflerle meydana gelmektedir.   

Bilim adamları kıyamete kadar varlıkların yaratılışındaki sebep ve sonuç münasebetlerini ve yaratılış hikmetlerini araştırma devam edeceklerdir. İlim adamlarının bir kısmı inkar gözlüğü ile kâinata baktığı için Allah’ı devreden çıkaracak, bir kısmı da bu kâinatı Allah’ın eseri olarak görüp, ilmin bildirdiklerini ona göre yorumlayacaktır. Bu ilk insanın yaratılışından itibaren böyle olmuş, kıyamete kadar da böyle devam edecektir. Dolayısıyla bu işin araştırmasını yapmayanların bu konularda söz söylemesi abesle meşgul olmaktır. 

Kur’an’ın bildirdiği ise; atomdan galaksilere kadar her şeyin Allah’ın eseri olduğu, kâinatın insanın emrine verildiği, insana da bir takım sorumluluklar yüklendiği, bu sorumlulukların yerine getirilip getirilmediğine göre, öbür âlemde ceza göreceği veya mükafatlandırılacağıdır.  

Dolayısyla biz bu işlerin ince hakikatlarını bilim adamlarına bırakıp, Allah’ın bizden istediği asıl vazifemize bakmalıyız. Yoksa, bu dolambaçlı yollarda, ateist ve pozitivist felsefe taraftarlarının düşüncelerini kendisine rehber yapanlar, inkar vadilerindeki bataklıklarda boğularak Allah düşmanı olarak ahirete gidebilirler.  Ahirete böyle giden bir kimseyi, ne sicim, ne şerit, ne urgan ve ne de yorgan teorisi kurtarabilir. 

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun