Allah’ın bir çiçeği yaratığını ispat eder misiniz?

Tarih: 28.09.2013 - 14:14 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Anne-babamız Müslüman olduğu için biz de Müslümanız. Niçin Müslüman olduğumuzu bilmiyoruz. Anne-babamız Hristiyan ya da Yahudi olsaydı, biz de Yahudi ve Hristiyan olacaktık. Hindistan da doğsaydık, ineğe tapıyor olacaktık. Müslüman olduğunu söylediği halde, ömrü boyunca Kur'an-ı Kerim’in mealini okumayan milyonlarca Müslüman var bu ülkede.

- “Bu âlemi ve varlıkları Allah Teâlâ yaratmadıysa ya kim yarattı?..” diyen bir insan, yaratma fiiline şartlanmış durumdadır. Anne-babamız “Allah yarattı.” dedi diye, niçin kendimizi yaratma fiiline şartlıyoruz. İlle de yaratma fiili olmak zorunda mıdır?

- Yaratma fiili bir kabuldür, şartlanmadır. Evren öteden beri, hep var mıydı, yoksa sonradan mı meydana geldi? Bir yaratıcı tarafından mı yaratıldı? Bir yaratıcı tarafından yaratıldıysa delili nedir?

- Sebepler vasıtasıyla ya da evrim sonucu meydana geldiyse delili nedir?

- Sebeplerin ya da evrim bir çiçeği meydana getiremeyeceğini, geçersizliğini ortaya koymak, yaratılışı ispat eder mi?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

- Önce şunu söyleyelim ki, bu konuda samimi olarak bilgi sahibi olmak isteyenlerin Risale-i Nur Külliyatına bakmaları yeterli olacaktır.

- Bununla beraber, burada şunu da belirtelim ki;

a) Bir çiçeğin veya herhangi bir nesnenin kendiliğinden tesadüf eseri meydana geldiğine dair hiçbir bilgi kırıntısı dünyada mevcut değildir. Hiçbir ilim erbabı, böyle bir iddiada bulunamaz. Bulunsa sadece cahilliğini ortaya koymuş olacaktır.

b) Bugünkü bilim çevreleri, %90’ın üstünde bir ihtimalle, evrenin birkaç milyar yıl önce var olduğunu (yaratıldığını) kabul ederler. Samanyolu Galaksisinin çok daha sonra var olduğu (var edildiği),  % 100'e yakın bir bilimsel tahminle kabul edilmektedir.

c) Bitki, insan ve diğer canlıların her gün var edildiği gerçeği gözle görülen bir hakikattir. Daha düne kadar ne biz ne de babalarımız vardı. Ama şu anda varız. Demek ki sonradan var edilmişiz.

d) Sonradan var oldukları ilmen, aklen ve gözle gördüğümüz bu varlıkların var olmalarının akli ihtimalleri dörttür:

1) Her şey kendiliğinde var olmuştur.
2) Sebepler bunları yaratmıştır.
3) Tabiat bunları var etmiştir.
4) Allah bunları yaratmıştır.

İlk üç ihtimalin yanlışlığı ortaya konduktan sonra “Allah’ın yaratması” ihtimalinden / doğrusu, gerçeğinden başka bir ihtimal ve bir gerçek olamaz. Bediüzzaman hazretlerinin ifadesiyle: “Madem aklen bu dört yoldan başka yol yoktur, evvelki üç yol muhal, battal, mümteni', gayr-ı kabil oldukları kat'î isbat edilse; bizzarure ve bilbedahe dördüncü yol olan tarîk-i vahdaniyet, şeksiz şübhesiz sabit olur.” (Asa-yı Musa, 158)

Topraktan çıkan bitkiler, çiçekler ve ağaçlar bir kalıptan çıkmışçasına mükemmel bir şekilde yaratılıyor. Göz önündeki bu harikulade yaratılışı gördükten sonra ya demeliyiz ki: "Bu nebatatı yaratan Allah Teâlâ’dır. Allah’ın nihayetsiz ilminde her bir bitki için manevi ve ilmî kalıplar vardır. Atomlar, kudretin sevkiyle bu kalıplara girerler ve bu şekilde bitkiler yaratılır.''

Eğer -hâşâ- Allah’ın varlığı inkâr edilirse, o hâlde gözümüz önündeki bu faaliyeti izah edebilmek için şu iki sözden birisi kabul edilmek zorunda kalınır:

1. Ya toprağın içinde her bir bitki için maddi kalıplar vardır. Toprak, o maddi kalıpları kullanarak bitkileri yaratır. Bu hâlde, bir saksı toprağın içinde bitkiler sayısınca maddi kalıpların varlığı kabul edilecektir.

2. Eğer toprağın maddi kalıbı yoksa ilmî ve manevi kalıpları olmalıdır. Yaratılan her bitkinin vücut yapısını ilmi ile bilmeli ve kudreti ile de zerreleri o manevi kalıplara yönlendirmelidir.

Allah’ın nihayetsiz ilmini ve kudretini kabul edemeyip O’nu inkâr edenler, bir avuç toprağa Allah’ın ilmi kadar bir ilmi ve O’nun kudreti kadar bir kudreti verirken bunu nasıl açıklayabilirler?

Ya da gerçekten, her çeşit bitki için maddi bir kalıbının o toprakta bulunduğunu mu kabul ediyorlar?

Ya da saydığımız seçeneklerden başka bir seçenek mi var ki onunla bu eşyanın icadını izah ediyorlar?

Ya da her şeye gözlerini kapatarak "tesadüf" deyip mi geçiyorlar?

Bu üç yolun ne kadar yanlış olduğu, dördüncü yolun ne kadar makul olduğunu görmek isteyen adı geçen yere bakabilir.

e) Kur’an’da, Allah’ın varlığı ve birliği umumi manada  “ihtira” ve “İnayet” delili çerçevesinde değerlendirilmiştir.

İhtira delili: Varlıkların sonradan yaratılmış olmasından hareketle sonuca götüren delildir. Harika sanatlı olarak boy gösteren varlıkların ancak sonsuz ilim ve kudret sahibi bir yaratıcı tarafından yaratılabilir.

“Allah O’dur ki gökleri, sizin de görüp durduğunuz gibi, direksiz yükseltti. Sonra da Arşa istiva ett(kâinattaki mevcut saltanatın yegâne hâkimi olduğunu gösterdi). Güneşi ve Ay’ı hizmet etmeleri için sizin emrinize verdi. Bunlardan her biri belirli bir vakte kadar dolaşmaktadır. Bütün işleri O yönetir. Âyetleri size açıklar ki Rabbinize kavuşacağınıza iman edesiniz.” (Rad, 13/2)

“Yedi kat göğü birbiriyle tam uyum içinde yaratan O’dur. Rahman’ın yaratmasında hiçbir nizamsızlık göremezsin. Gözünü çevir de bak: Herhangi bir kusur görebilir misin? Sonra tekrar tekrar gözünü çevir de bak, gözün bir kusur bulamadığından, eli boş ve bitkin geri döner.” (Mülk, 67/3-4)

mealindeki ayetlerde -bu ihtira ve yaratma delili penceresinden- Allah’ın sonsuz ilim, kudret ve hikmetine vurgu yapılmıştır. Her tarafında sonsuz kudret, ilim ve hikmetin izleri görülen bu harika sanat eserlerine hangi kör (ve gerçekte hiç olmayan) tesadüfün, sağır tabiatın veya cansız, akılsız sebeplerin işi olabilir!

İnayet delili: Varlıklardaki akıllı tasarımı gösteren hikmetler, gayeler, amaçlar; sebep-sonuç ilişkileri penceresinden yaratıcının kudret, ilim ve hikmeti yanında, sonsuz merhamet, inayet ve himayesini gözler önüne seren bir delildir. Mesela; görsün diye yaratılan gözümüzün görebilmesi için güneşin olması gerekir. Duysun diye var edilen kulağımızın işitmesi için atmosferin/havanın olması gerekir. Nefes alıp versin diye yaratılan akciğerlerimizin bu işlevi görebilmesi için oksijenin olması gerekir... Bu misalleri çoğaltabiliriz...

Öyleyse, gözü kim yaratmışsa,  güneşi de o yaratmıştır. Kulağı kim yarattıysa, havayı / atmosferi de o yaratmıştır. Akciğerlerimizi kim yaratmışsa, atmosferi / oksijeni de o yaratmıştır. Bu ise, sonsuz bir kudret, ilim ve hikmet yanında, bizimle yakından ilgilenen sonsuz merhamet ve inayet sahibi bir hâminin varlığını aklen zorunlu kılar.

Biz yeri bir döşek yapmadık mı? Dağları da arzı tutan birer destek yapmadık mı?
Hem, sizi çift çift yarattık.  Uykunuzu dinlenme yaptık.
Geceyi bir örtü, gündüzü geçiminiz için çalışma zamanı kıldık. Üstünüzde yedi sağlam gök bina ettik.  Orada pırıl pırıl yanan bir lamba koyduk. Size hububat, tohumlar, bitkiler ve ağaçları birbirine sarmaş dolaş bahçeler çıkaralım diye, sıkışıp yoğunlaşmış bulutlardan bol bol yağmur indirdik.”
(Nebe’, 78/6-16)

mealindeki ayetlerde Allah’ın bin bir çeşit hikmet nakşını dokuyan inayetinin misalleri verilmiştir.

- Son olarak aşağıda mealleri verilen ayetleri dikkatle tefekkür ettiğimizde “akıllı tasarım” dedikleri ilahî yaratmayı gündüz gibi göreceğiz:

“Kahrolası kâfir insan, ne nankördür o! Yaratan onu neden yarattı? Bir meni damlasından yarattı. Yarattı ve güzel bir biçim verdi. Sonra da hayat yolunu kolaylaştırdı. En sonunda da onu öldürür ve kabre koyar. Daha sonra da, istediği zaman onu diriltir. Hayır! İnsan, Allah’ın buyruğunu layıkıyla yerine getirmedi. Hele, insan, yiyeceklerinin kaynağına bir baksın: Biz yağmuru gökten şırıl şırıl döktük. Sonra nebat bitsin diye, toprağı iyice sürdük, Orada hububatlar, taneler, üzümler ve yoncalar, zeytinler ve hurmalar, ağaçları gür ve sık bahçeler, meyveler ve çayırlar bitirdik. Bütün bunları sizin ve davarlarınızın faydalanması için yaptık.” (Abese, 80/17-32)

İlave bilgi için tıklayınız:

Mekke'de doğan bir çocukla, dünyanın her hangi bir yerinde doğan İslam'dan habersiz bir çocuk, manevi mesuliyet yönünden bir tutulabilir mi?

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun