Allah neden şeytanın ordularını helak etmiyor?

Tarih: 10.07.2019 - 20:03 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Şeytan ve ordusuyla ilgili bir soru sormak istiyorum. Allah’ın bir ordusu var ya ama şeytanın da bir ordusu var bu şeytanın ordusu Allah’a karşı mı geliyor?
- Allah neden şeytanın ordusunu helâk etmiyor?
- Bazı kimseler Allah’ın ordusuyla şeytanın ordusu büyük bir kapışma halinde diyorlar lütfen açıklayabilir misiniz?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Cevap 1:

- Önce şunu belirtelim ki, Allah’ın herhangi bir orduya ihtiyacı yoktur. Koca kâinatı yaratıp onu Kayyum isminin tecellisiyle varlıkta durduran, bütün varlıkları kabza-i tasarrufunda tutan sonsuz kudret sahibi bir Zat-ı Akdes'in dışarıdan bir kuvvete, bir orduya ihtiyaç duyması elbette düşünülemez. 

- Kur'an’da Allah’ın askerleri veya orduları anlamına gelen “Cünud” sözcüğü kullanılmıştır. Fakat bu, insanların görünürdeki sebeplere olan ilişkilerinden dolayıdır.

Mesela: Hendek savaşında Müslümanların çok sıkıştığı bir anda Allah’ın düşmanlarının üzerine saldığı rüzgar fırtınası yanında "ordular”ı da saldığı bildirilmektedir. Kaynaklarda bu orduların bin melek olduğu ifade edilmiştir. (bk. Zemahşeri, ilgili ayetin tefsiri)

“Ey iman edenler! Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani bir zaman (Hendek savaşında) size ordular saldırmıştı da biz, onların  üzerine bir rüzgâr ve sizin görmediğiniz ordular göndermiştik. Allah, yaptıklarınızı çok iyi görmekteydi.” (Ahzab, 33/9)

“İmanlarına iman katmak için, müminlerin kalplerine sükûnet ve huzur indiren O’dur. Göklerin ve yerin orduları Allah’ındır. Allah, her şeyi bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Fetih, 48/4)

mealindeki ayette de gökler ile yeryüzü birer karargâh şeklinde tasvir edilmiş ve oralarda Allah’ın ordularına dikkat çekilmiştir.

Bununla sıkıntıdan dolayı farklı düşüncelere sapan Müslümanlara da şöyle bir ders verilmiştir: “Allah’ın orduları çoktur. Peygamberine yardım etmek için -ey müminler!- Allah’ın size ihtiyacı yoktur. Zira Allah’ın dinsizlere karşı kullanacağı pek çok askerleri vardır.”

Bununla beraber, Bedir savaşında yardıma gönderilen melekler ordusunun gönderiliş hikmeti şöyle seslendirilmiştir:

“Hani bir zaman siz Rabbinizden yardım istiyordunuz. O da 'Ben size ardarda bin melekle yardım edeceğim.' diye duânızı kabul etmişti. Allah, bunu size sırf bir müjde olsun ve bununla kalpleriniz yatışsın diye yapmıştı. Yoksa yardım ancak Allah katındandır. Şüphesiz Allah, herşeye gâliptir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Enfal, 8/9-10)

- Şeytan ordularının helak edilmemesi, imtihanın sırrıdır. Yoksa cinlerden olduğu gibi insanlardan olan şeytanların ordularının da helak edilmesi düşünülebilir.

Fakat imtihan sırrını Bediüzzaman Hazretlerinden dinlemekte fayda vardır:

“Bütün âlemlerin Rabbi ve Müdebbiri ve Hâlıkı olan Zât-ı Zülcelal'in, ahkâmları ayrı ayrı pek çok namları ve ünvanları ve esma-i hüsnası vardır. Meselâ: Ashab-ı Nebi safında küffara karşı muharebe etmek için melaikeleri göndermesini iktiza eden hangi isim ve ünvan ise, o isim ve ünvan iktiza eder ki, melaike ile şeyatîn ortasında muharebe bulunsun ve ahyar-ı semaviyyîn (göklerdeki seçkinler) ve eşrar-ı arzîn (yerdeki kötüler) mabeynlerinde (aralarında) mübareze olsun. Evet küffarın nüfus ve enfasları (kâfirlerin sayısal nüfusları, nefisleri ve alıp verdikleri nefesleri)  kabza-i kudretinde olan Kadîr-i Zülcelal, bir emir ile, bir sayha ile (yok ede bildiği halde) onları mahvetmiyor. Rububiyet-i âmme ünvanıyla, Hakîm ve Müdebbir ismiyle bir meydan-ı imtihan ve mübareze açıyor.” (bk. Sözler, s. 179)

“Şu kâinat Hâlık-ı Zülcelal'inin hem cemalî, hem celalî iki kısım esması bulunduğundan ve o cemalî ve celalî isimler, hükümlerini ayrı ayrı cilvelerle göstermek iktiza ettiklerinden, Hâlık-ı Zülcelal kâinatta ezdadı birbirine mezcedip birbirine mukabil getirip ve birbirine mütecaviz ve müdafi' bir vaziyet verip, hikmetli ve menfaattar bir nevi mübareze suretine getirip, ondan zıdları birbirinin hududuna geçirip ihtilafat ve tegayyürat meydana getirmekle kâinatı kanun-u tegayyür ve tahavvül ve düstur-u terakki ve tekâmüle tâbi' kıldığı için; o şecere-i hilkatın câmi' bir semeresi olan insan nev'inde o kanun-u mübarezeyi daha acib bir şekle getirip bütün terakkiyat-ı insaniyeye medar bir mücahede kapısını açıp, hizbullaha karşı meydana çıkabilmek için hizb-üş şeytana bazı cihazat vermiş."

"İşte bu sırr-ı dakik içindir ki, enbiyalar çok defa ehl-i dalalete karşı mağlub oluyor. Ve gayet za'f u aczde olan dalalet ehli, manen gayet kuvvetli olan ehl-i hakka muvakkaten galib oluyorlar ve mukavemet ediyorlar.” (bk. Lem'alar, s. 80)

Hülasa: Allah şeytan ordularını helak etmek isteseydi, onları baştan yaratmazdı. Eğer şeytanlar olmasaydı, imtihan olmazdı. Çünkü her imtihan, olumlu-olumsuz, pozitif-negatif, müspet-menfi, doğru-yanlış unsurları ihtiva etmesi gerekir ki, akıllı, bilgili olanlarla cahil tembel olanların farkı görülsün.

Cevap 2:

Kur'an-ı Kerim'de kâfirlere mühlet verilmesinin hikmetleri anlatılır. Bunlardan biri onların imana gelmesine fırsat tanımaktır. Nitekim şu ayetler bunu açıklamaktadır:

"O müşrikler kendilerine mühlet verilmesine aldanmasınlar. Daha öncekilere de böyle fırsat verilmişti. Ne zaman ki peygamberler, toplumlarının imana gelmelerinden ümitlerini kesecek raddeye gelirler ve toplumları da peygamberlerinin kendilerini aldattığı zannına kapılırlar, işte o zaman onlara yardımımız ulaşır, inkârcılar helâk olur, dilediğimiz kimseler kurtulur. Çünkü (uzun vâdede) cezamız, suçlu toplumlardan hiçbir surette geri çevirilmez." (Yusuf, 36/110)

"Senden önce de nice peygamberlerle alay edildi. Fakat ben, o kâfirlere akıllarını başlarına toplamaları için bir süre mühlet verdim. Ama onlar akıllanmayınca sonra da onları azabımla kıskıvrak yakaladım, cezam nasılmış, gördüler." (Ra'd, 13/32)

Bu ayetler kâfirlerin imana gelmesi için kendilerine fırsat verildiğini ve hemen cezalandırılmadıklarını açıkça göstermektedir.

Al-i İmran Suresi 178. ayette geçen konuyu öncesiyle beraber değerlendirmek gerekir. Öncelikle kâfirlerin yaptıklarının başta Peygamber Efendimiz (asm) olmak üzere, müminleri üzmemesi gerektiği hatırlatılır. Bundan sonra da onların hakettikleri cezalarını hemen görmemesi, sanmayınki onların lehinedir. Bu onların azabını daha da artırmaktan başka bir şey değildir, denilerek müminler teselli ediliyor. Bu açıdan her ayeti kendi makamında değelendirmek gerekir:

"Küfürde yarışanlar seni üzmesin. Onlar, Allah'a hiç bir şekilde zarar veremezler. Allah onlara ahirette bir pay vermemek istiyor. Onlar için büyük bir azap vardır. İman karşılığında inkarı satın alanlar Allah'a hiçbir zarar veremezler. Onlar için acı bir azap vardır. Kâfirler, kendilerine mühlet vermemizin, şahısları için hayırlı olduğunu sanmasınlar. Biz onlara bu mühleti, ancak günahlarını artırsınlar diye veriyoruz. Onlar için alçaltıcı bir azap vardır." (Al-i İmran, 3/176-178)

Bu açıdan ister insan isterse cin kâfirlerine zaman tanınmasının birden çok hikmeti vardır. Bu sadece onlardan biridir.

Kâfirlerin ve zalimlerin işlediği günahlar ve zülümler büyük olmasından dolayı, bu dünyadaki bela ve musibetler onların cezalarına mukabil gelmediği için, cezaları tamamen ahirete bırakılmaktadır. Bu dünyada bile küçük suçlar küçük mahkemelerde verildiği halde büyük suçların cezası büyük mahkemelerde verilmektedir.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 1.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun