Sahabeler az yedikleri halde, o kadar ağır savaşlara nasıl dayanıyorlardı?

Tarih: 07.10.2013 - 14:37 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Bir ateistin gerek Peygamber Efendimize (asm), gerekse sahabelere ithafen,

"O kadar az yemek ile hayatta kalıyorlar, kızgın güneş altında o kadar km yürüyorlar ve bunun üstüne savaşıyorlar ve kazanıyorlar. Buna bir insanın inanmasını mı bekliyorsun?"

sorusuna nasıl cevap vermemiz daha uygun olur?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

- Sahabenin her zaman aç olduklarına dair bir bilgi elimizde yoktur. O zamanın şartlarına göre -Müslüman olmayanlar için olduğu gibi- Müslüman olanların bazıları zengin bazıları fakir idi.

- Eğer bu itiraz sahabenin bazı savaşlarda yiyecek-içecek ve silah bakımından zayıf olduğuna dair haberler ise, o zaman bu haberlere inanan bir kişi, onların zafer kazandıklarına da inanması gerekir. Aynı haberde yer alan ifadelerin bir kısmına inanmak bir kısmına inanmamak ilmi değildir, keyfi bir durumdur.

- Ayrıca sadece bu rivayetlerde değil, kırk yönden mucize olan Kur’an’da bizzat bazı zaferlere yer verilmiş ve sebebi de açıklanmıştır. Mesela:

1) Bedir zaferi için Müslümanların azlığına, güçsüzlüğüne dikkat çekilirken, onların zafer kazanmasının  arka planında Allah’ın olduğuna vurgu yapılmıştır.

“Allah iki topluluktan birine sizi galip kılacağını vaad ettiğinde, siz silahsız olan topluluğun (kervanın) sizin olmasını arzu ediyordunuz. Halbuki Allah ise, emirleriyle hakkı üstün kılmak ve şirkin kuvvetini yok ederek kâfirlerin ardını kesmek istiyordu ki, o suçlu müşrik gürûhu hoşlanmasa da, hak olan İslâm’ı yüceltsin, batıl olan şirki de ortadan kaldırsın."

"O vakit siz Rabbinizden yardım istiyordunuz. O da: 'Ben size peş peşe gelecek bin melaike ile imdad edeceğim.' diye duanızı kabul buyurdu."

"Allah bunu, sırf size bir müjde olsun ve bununla kalpleriniz güven duysun diye yaptı. Yoksa gerçekte yardım ancak Allah’tandır, başkasından değil! Çünkü Allah, azîzdir, hakîmdir.” (Enfal, 8/ 7-10)

Bu ayette yer alan şu noktalara dikkat ediniz:

a) “Allah iki topluluktan birine sizi galip kılacağını vâd ettiğinde...” mealindeki ifade, daha savaş başlamadan önce Allah iki topluluktan birini (Ebu Süfyan’ın kervanını veya Kureyş ordusunu) yeneceklerine söz vermiştir.

b) “O vakit siz Rabbinizden yardım istiyordunuz. O da: ‘Ben size peş peşe gelecek bin melaike ile imdad edeceğim’ diye duanızı kabul buyurdu” mealindeki ifade de meleklerin de müminlerin imdadına gönderildiği açıkça belirtilmiştir.

c) “Allah bunu, sırf size bir müjde olsun ve bununla kalpleriniz güven duysun diye yaptı. Yoksa gerçekte yardım ancak Allah’tandır.” mealindeki ifadede, zaferin yalnız Allah’ın elinde olduğuna vurgu yapılmıştır.

d) “Şu bir gerçektir ki, sizler (sayı ve silah bakımından) çaresiz / perişan bir durumda olduğunuz halde, Bedir’de Allah size yardım etmişti. O halde Allah’a karşı gelmekten sakının ki şükretmiş olasınız!” (Âl-i İmran, 3/123) mealindeki ayette de müminlerin Bedir savaşında maddi güç bakımından perişan bir durumda olmalarına rağmen, Allah’ın kendilerine zafer ihsan ettiği bildirilmiştir.

2) Uhud savaşında Müslümanlar, sayıca az olmakla beraber, bilerek savaşa katıldıkları için silah ve cephaneleri bakımından Bedir savaşına göre durumları daha iyi olmasına rağmen, ilk önce üstün daha sonra ise mağlup olmuşlardır. Ve bunun sebebi, açlık veya şu bu değil, Hz. Peygamber (asm)'in emrine aykırı davranan bazı kimseler yüzünden olduğu Kur’an’da açıkça ifade edilmiştir.

a) “Şayet siz yara aldı iseniz, karşınızdaki düşman topluluğu da benzeri bir yara aldı. İşte biz, Allah’ın gerçek müminleri ortaya çıkarması, sizden şehitler edinmesi, müminleri tertemiz yapıp kâfirleri imha etmesi için, zafer günlerini insanlar arasında nöbetleşe döndürür dururuz. Allah zalimleri sevmez.” (Âl-i İmran, 3/140-141) mealindeki ayette Müslümanların Uhud savaşında aldığı yenilginin sosyolojik ve psikolojik boyutuyla ilgili açıklamalara yer verilmiştir.

b) “İki ordunun karşılaştığı gün içinizden arkasına dönüp kaçanlar var ya, işte onları, işlemiş oldukları birtakım hataları sebebiyle şeytan kaydırmak istemişti. Allah yine de onları affetti. Çünkü Allah gafurdur, halimdir/çok affedici ve müsamahalıdır.” (Âl-i İMran, 3/155) mealindeki ayette bazıların yaptığı yanlışlarına vurgu yapılmıştır.

3) Hendek savaşında Müslümanlar, oldukça kuvvetli olan ve değişik kabilelerden oluşan birleşik ordular karşısında, Medine’nin içinde hendekler kazarak savunma yapmak durumunda kaldılar.

Fakat Allah, bir ay kadar bir sürede müminleri de imtihan ettikten sonra, o şımarık orduların başına gönderdiği şiddetli bir kasırga ile onları perişan edip hezimete uğrattır. Neye uğradığını şaşıran kâfirler, birçok silah ve diğer lojistik destek sağlayan mallarını bırakıp kaçmak zorunda kaldı. Bu husus sahih hadisler ve tarih kaynaklarında geçtiği gibi, Kur’an’da veciz bir tarzda, o günlerde Müslümanları yaşadığı kritik anlar ile sonuçtaki zafer şöyle ifade edilmiştir:

“Ey iman edenler! Allah’ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani birleşik ordular üzerinize saldırmıştı da biz onlara karşı, bir rüzgâr ve sizin göremediğiniz ordular göndermiştik. Allah yaptığınız her şeyi görüyordu."

"O vakit onlar hem üstünüzden, hem alt tarafınızdan gelmişlerdi. Gözleriniz şaşkınlıktan ötürü kaymış, yüreğiniz ağzınıza gelmişti. Siz de Allah hakkında türlü türlü zanlar beslemeye başlamıştınız."

"İşte orada müminler çetin bir imtihana tâbi tutulmuş, şiddetle silkelenmiş ve kuvvetli bir şekilde sarsılmışlardı.” (Ahzab, 33/9-11).

4) Huneyn savaşında Müslümanlar, hem sayıca hem de silah ve lojistik destek bakımından en çok güçlü oldukları bir durumdaydı. Ancak ne sayıları ne silahları ne de yiyecekleri onlara bir fayda sağladı. Onlar bir anlık gafletle kendi gücüne güvendikleri için Allah onlara unutamayacakları bir ders verdi.

Savaşın ilk dakikalarında düşmanın bir anda ortaya çıkıp attıkları oklar karşısında feleğini şaşırdılar. Ancak Allah, yine de onların o hatalarını -Hz. Peygamber (asm)'in yüzü suyu hürmetine- bağışladı ve onları zafere ulaştırdı. Bu konu da sağlam hadis ve tarihe ve siyer kaynaklarında yer almıştır. Kur’an’da ise yine çok veciz bir ifadeyle olayın nirengi noktasına vurgu yapılmıştır:

“Şu kesindir ki Allah size birçok savaş yerlerinde yardım etti, Huneyn günü de... O gün, sayıca çokluğunuz sizi böbürlendirmiş ama bu, size fayda etmemişti. Olanca genişliğine rağmen, dünya başınıza dar gelmişti. Sonra da bozguna uğrayarak düşmana arka çevirip kaçmaya başlamıştınız. Sonra Allah, Resulünün ve müminlerin üzerlerine sekinetini, güven veren rahmetini indirmiş, sizin göremediğiniz ordular göndermişti de kendisini tanımayan o kâfirleri azaba uğratmıştı. İşte kâfirlerin cezası budur!” (Tevbe, 9/25-26)

- Bütün bu açıklamalar bize gösteriyor ki, Müslümanların zafere ulaşmaları Allah’ın yardımı sayesindedir. Yenilgiye uğramaları da Allah’ın iradesiyledir. Bu husus, sadece Asr-ı saadette değil, her zaman geçerli bir kuraldır. Örneğin Emevi, Abbasi, Osmanlı devletinin zaferleri de yenilgileri de bu kuralın dışında değildir. Ne zaferlerde -gerçek anlamda- karnın tok olmasının, ne de yenilgilerde karnın aç olmasının rolü vardır...

Bu işlerin gerçek hikmetlerini ancak Kur’an ve sünnet çizgisinde düşünebilen müminler tam anlayabilir. Ateistlerin bunları tam anlamları için iman etmeleri gerekir.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun