Şeytanın âdemoğlunu kıyamete kadar saptırmak istemedeki amacı ya da kârı nedir?

Şeytanın âdemoğlunu kıyamete kadar saptırmak istemedeki amacı ya da kârı nedir?
Tarih: 27.08.2014 - 09:08 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Şeytan Allah tarafından Ademoğluna secde et diye emrine uymayıp, isyankar olma ve kıyamete kadar müddet isteyip ademoğlunu saptırma "hadisesini" biliyoruz. Şeytan, (bence zeki bir varlık olmalı, yalnız kibrine yenik düşmüş) kıyamete kadar Ademoğlunu saptırmak için süre ve izin istiyor. Bu süre ve izin ile şeytan ne elde edecek?

- Bir şey elde etmeli ya da ummalı ki şeytan binlerce yıl tüm enerjisini bu işe ayırıyor. Sadece bir inat uğruna bu işe tüm enerjisini vermesi, tövbe fırsatlarını geri tepmesi konusu hakkında ehli sünnet inancımız ne der?

- Buna ek olarak şeytana yardımcı olan onun soyu ve diğer şeytan/cin tayfası da bu işin sonunda bir şey elde etmeli ya da edeceğini düşünmeli ki onlar da bu iş için enerji harcamakta. 

Cevap

Değerli kardeşimiz,

- Şeytanın varlığı, insanların tabi olduğu imtihanın bir parçasıdır. Olmazsa olmaz şartıdır. Çünkü imtihanın olumlu veya olumsuz yolunu takip etmek için, insanın önemli bir rehberi olan aklına yardımcı olacak melek kuvvetine ihtiyaç olduğu gibi, hak yoldan çıkmaya meyyal olan nefsin heveslerine yardımcı olacak şeytanların varlığına da ihtiyaç vardır.

Bu sebepledir ki, kalbin bir tarafında melek yuvası, bir tarafında da şeytan yuvası ön görülmüştür. İnsanoğlu iyi ile kötüyü, hak ile batılı fark edip özgür iradesiyle tercihini ortaya koyarken, meleklerin tavsiyelerine ve şeytanın telkinlerine maruz kalır. Talihi yaver ise vahyin emirlerini, aklıselimin telkinlerini ve meleğin tavsiyelerini dinler ve ona göre tercihini yapar. Yok -Allah korusun- eğer netice itibariyle talisiz / bedbaht bir kimse ise nefsin heveslerine ve şeytanın vesveselerine kapılıp gider, tercihini kendi aleyhine yapar.

- Şeytan’ın bu asli görevi olmakla beraber, kendisinin insanoğluna yaman bir düşman olduğu için bu düşmanlık uğruna her fırsatı değerlendirir. İşi yalnız telkin olduğundan herhangi bir sıkıntı, artı bir enerji, bir efor sarf etmesine gerek yoktur. Dünyada bazı insanlar bile düşmanlarına zarar vermek için bin bir türlü sıkıntıya girmeyi göze aldıkları / alacakları -gözle görülen- bir gerçektir.

“Derken şeytan onların ayaklarını kaydırarak içinde bulundukları nimet yurdundan çıkardı. Biz de: 'Haydi, dedik, birbirinize düşman olarak yeryüzüne inin! Siz orada belirli bir süre ikamet edip yararlanacaksınız.' Büyük pişmanlık duyan Âdem, Rabbinden birtakım kelimeler öğrenip onlara göre hareket etti. Rabbine yalvardı. Allah da tövbesini kabul etti. Zaten O tövbeyi kabul eder, merhameti boldur.” (Bakara, 2/36-37)

mealindeki ayette, hem insanların hem şeytanların kıyamete kadar dünyada kalacaklarına ve düşmanlıklarının devam edeceğine işaret edilmiştir.

Demek insan nesli gibi şeytanın soyu dahi kıyamete kadar devam eder.

- Şeytanların atası olan İblis’in de (Âdem’in aksine) kıyamete kadar devam etmesinin gerekçesi Kur’an’da şöyle açıklanmıştır:

“Allah buyurdu: 'Söyle bakayım, Sana emrettiğim halde, secde etmene engel nedir?' İblis: 'Ben ondan daha üstünüm; çünkü Sen beni ateşten, onu ise bir çamur parçasından yarattın.'"

 “Çabuk in oradan,  buyurdu Allah. Öyle orada kurulup da büyüklük taslamak senin haddin değildir. Çabuk çık, çünkü sen alçağın tekisin!”

 “'Bana, onların diriltilecekleri kıyamet gününe kadar mühlet verir misin?' dedi."

 Allah: “Haydi, sen mühlet verilenlerdensin!” buyurdu.

 “'Öyle ise' dedi, 'Sen beni azgınlığa mahkûm ettiğin için, ben de onları gözetlemek üzere senin doğru yolunun üzerinde pusu kurup oturacağım. Sonra onların gâh önlerinden, gâh arkalarından, gâh sağlarından, gâh sollarından sokulacağım, vesvese verip pusu kuracağım, sen de onların ekserisini şükreden kullar bulmayacaksın.' (A'raf, 7/12-17)

mealindeki ayetlerden anlaşıldığına göre, şeytanın insanlara bu kadar düşman olmasının sebebi, onun çok hakir gördüğü bu yaratıklar yüzünden kendisinin dergâh-ı ilahiden kovulmuş olmasıdır. İnsanlar yüzünden hem dünyada lanet damgasını yemiş, hem ahirette ebedi olarak cehennemi hak eden bir isyana sürüklenmiş olduğunu düşündüğü için bu düşmanlık uğruna -deyim yerindeyse- her türlü fedakârlığa katlanmayı göze almıştır.

- Öyle anlaşılıyor ki, Allah’ın imtihanın bir parçası olarak gördüğü şeytanın ve neslinin devamının ön görmesi ile şeytanın düşmanlık uğruna bu görevi seve seve üstlenme arzusu çakışmıştır. Allah hikmetine uygun olarak bir imtihan yapıyor. Şeytan ise insanı bu imtihanda başarısız kılmaya uğraşıyor.

- İslam alimlerinin görüşüne göre, şeytanın düşüncesine yerleşen kibir, inat, düşmanlık öyle bir derecededir ki, artık doğruyu bulmak veya ona dönmek için uğraşacak vakti yoktur.

- Bununla beraber -yukarıda geçtiği üzere- ayette Allah’ın mühlet isteyen şeytana “sana mühlet verdim” demeyip de “sen mühlet verilenlerdensin” diye buyurmasının hikmeti şudur:

Şayet Allah “sana mühlet verdim” deseydi bu,  şeytanın isteğine olumlu cevap vermek anlamına gelirdi. Halbuki Allah’ın huzurundan kovduğu şeytana -değer verme anlamına gelen- olumlu cevap vermek gibi bir iltifat yapması söz konusu olamaz. Tercih edilen “sen mühlet verilenlerdensin” ifadesiyle, şeytanın (dört büyük melek, hamele-i Arş gibi) mühlet verilenler arasında yer alması, -şeytanın arzusunu yerine getirmek için değil- bu suçu işlemeden çok önce ta ezeli hükmü ile onun kıyamete kadar mühlet verilenlerden biri olduğunun hükme bağlandığına işaret edilmiştir. (İbn Aşur, A'raf, 15. ayetin tefsiri)

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun