Allah şeytana, ''Sen mühlet verilenlerdensin.'' diyerek, neden çoğul kipi kullanmıştır?

Tarih: 23.03.2013 - 00:15 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Allah şeytana ''Haydi sen mühlet verilenlerdensin.'' ayetinde ''verilenlerdensin'' demesinin hikmeti nedir? 

Cevap

Değerli kardeşimiz,

“Haydi, buyurdu, sen (belirli bir güne kadar) mühlet verilenlerdensin.'' mealindeki ayet Kur’an’da üç yerde geçmektedir. (bk. A'raf, 7/15; Hicr, 15/37; Sad, 38/80)

Tefsirlerde genel olarak bir açıklamaya rastlayamadık. Bunun sebebi de -kuvvetli bir ihtimalle- Arapça’da bu gibi ifadelerin yaygın bir kullanıma sahip olmalarıdır.

Nitekim başka konularda da benzer ifadeler görüyoruz. Mesela:

Enbiya suresinin 87. ayetinde Hz. Yunus’un şu ifadesine yer verilmiştir... “... ben zalimlerden oldum!"

Keza Yunus suresinin 94, 104, 105, 106. ayetlerinde de benzer ifadelere yer verilmiştir.

Görebildiğimiz kadarıyla bu ifadeler -daha önce ifade edildiği üzere- Arapça’da normal bir kullanım şekli olmakla beraber, ayetlerin sonu itibariyle fasıla denilen kafiyenin gözetilmesi de söz konusudur. Örneğin:

A'raf suresinin ilgili ayetinin fasıla harfi Nun olduğu gibi, bir önceki iki ayetin fasıla harfleri de Nun’dur. Hatta surenin daha önce ve daha sonraki ayetlerden önemli bir kısmında sadece fasıla harfi değil, kafiyeler de uygun düşmüştür. “Sacidin, sağirin, munzarin, şakirin, zalimin” gibi.

Hicr suresindeki “Munzarin” ayetinden sonra gelen bazı ayetlerin son fasılası: “Ecmain, muhlasin, muhracin” şeklindedir.

Enbiya suresindeki  “munzarin” ayetinden önce ve sonra geçen bazı ayet sonları şöyle bitiyor: “Sacidin, kafirin, âlin, Yevmiddin, munzarin, ecmain, muhlasin.”

Bununla beraber, İbn Aşur’un bu konuda güzel bir yorumu şöyledir:

"Allah’ın mühlet isteyen şeytana 'Sana mühlet verdim.' demeyip de 'Sen mühlet verilenlerdensin.' diye buyurmasının hikmeti şudur: Şayet Allah 'Sana mühlet verdim.'  deseydi, bu şeytanın isteğine olumlu cevap vermek anlamına gelirdi. Halbuki Allah’ın huzurundan kovduğu şeytana -değer verme anlamına gelen- olumlu cevap vermek gibi bir iltifat yapması söz konusu olamaz. Tercih edilen 'Sen mühlet verilenlerdensin.' ifadesiyle, şeytanın mühlet verilenler arasında yer alması, -şeytanın arzusunu yerine getirmek için değil- bu suçu işlemeden çok önce ta ezeli hükmü ile onun kıyamete kadar mühlet verilenlerden biri olduğun hükme bağlandığına işaret edilmiştir." (İbn Aşur, Araf, 15. ayetin tefsiri)

Orada açıklanmamakla beraber, kıyamete kadar mühlet verilenlerden bazıları da özellikle dört büyük melek ve hamele-i Arş olabilir diye düşünüyoruz.

Şeytana bu izin ve mühletin verilmesi, yeryüzünde imtihan olması içindir. Eğer şeytan insanlara musallat olmasaydı, insanların makamı melekler gibi sabit kalırdı, ilerleme olmazdı. Hâlbuki şeytanla sınanan insan, en alt mertebelere düşebildiği gibi, en yüksek makamlara da çıkabilir.

Şeytan insanlara sadece vesvese verir, kötülüklere sevk eder, ama zorla bir şey yaptıramaz. Eğer böyle bir gücü olsaydı, insanların kötülükler sebebiyle sorumlu olmaması gerekirdi.

Zehrin altın kaplarda veya bal içinde sunulması gibi, şeytan dahi kötülükleri iyilik şeklinde takdim eder. Mesela:

Bir delikanlıya der: “Dini görevlerini yerine getirmek için daha çok gençsin. Şimdi hayatını yaşa. Gez, oyna!”

Sabah namazına kalkmaya çalışana der: “Şimdi hava çok soğuk. Sen de biraz rahatsızsın. Sonra kılıverirsin.”

Allah yolunun erlerine der: “Canım bu milleti sen mi kurtaracaksın? Kendinin bu kadar dertleri varken, onları unutmuş milletle uğraşıyorsun, boş ver…”

İblis, bu kadar dessaslığıyla beraber Allah’ın “muhlas” kullarına bir şey yapamaz. Onları doğru yoldan saptıramaz. Hatta onların derecelerinin yükselmesine sebep olur.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun