Evren gaz halindeyken yeryüzü nasıl var olmuş olabilir?
- 41 Fussilet Suresi 11: Bir de gaz halinde olan evrene yöneldi, ona ve yeryüzüne “İsteyerek veya istemeyerek gelin” dedi. İkisi de “İsteyerek geldik” dediler. Ayetinde gaz halindeki evren ve yeryüzü ayrı ayrı telaffuz edilmiş. Evren gaz halindeyken yeryüzü nasıl var olmuş olabilir?
- Buradan ikisinin de aynı anda var olduğu anlamı çıkmaz mı?
Değerli kardeşimiz,
Öncelikle ifade edelim ki, her şey yaratılmadan önce Allah’ın ilminde vardır ve bu ilimle yaratılır. Bu nedenle gök ve yer her ikisine de var olmaları emri verildiğinde, Allah’ın ilmindekine göre var olurlar. Bir insan hafızasında olan bir şiiri yazarken yazıya ol demesi hafızasındaki ilme göre olması gibi düşünülebilir.
Diğer taraftan, bir çekirdekte -örneğin incir çekirdeğinde- o ağacın programın ve planının olması gibi, evrenin çekirdeğinde de o evrenin planı ve programı vardı. Gerek çekirdeğe gerekse çekirdekten yaratılanlara dal ol, budak ola, yaprak, ol, çiçek ol, meyce ol gibi Allah’ın emirlerine muhatap olması, elbette onda olan programa ve plana göre bir emir verilir ve kudretle onlar yaratılır.
Benzer durum evrenin çekirdeğinden itibaren dalları, budakları olan gezegenler ve galaksiler, yaprakları olan bitkiler, çiçekleri olan hayvanlar ve meyveleri olan insan ve cinler de o programa ve plana göre yaratılır.
Demek ki, olmayan bir şeye değil, Allah’ın ilminde var olana ve evren ağacının çekirdeğinden itibaren içinde var olan programa ve plana göre hitap edilir ve ona göre yaratılır.
Bu konunun bilimsel açıklaması için şu bilgileri de okumanızı önemle tavsiye ederiz:
Önce mevcut kabul gören teorilere göre tüm evrenin ve dünyanın oluşumu sürecini ele alıp ardından Fussilet suresi 11. ayetle birlikte değerlendirmeye çalışalım.
Evrenin, galaksilerin ve gezegenlerin oluşumu, bilimsel açıdan oldukça karmaşık ve hala araştırılan bir konudur. En kabul gören Big Bang teorisi ve Güneş Bulutsusu (Solar Nebula) hipotezi çerçevesinde bu süreçleri şöyle açıklayabiliriz.
Big Bang teorisine göre; evren, yaklaşık 13.8 milyar yıl önce çok yoğun ve sıcak (1032 K), tek bir noktadan (singularity point) genişleme ve soğuma süreci ile yaratılmaya başladı.
Evrenin başlangıcı, tüm madde ve enerjinin aşırı yoğun ve sıcak tek bir noktada (tekillik) bulunduğu bir an olarak kabul edilir. Bu anın hemen ardından, evren inanılmaz bir hızla genişlemeye başladı. Bu ilk genişleme dönemi, kozmik genişleme (inflation) olarak adlandırılır ve evrenin gözlemlediğimiz düzgün yapısının temelini oluşturur.
Genişlemeyle birlikte evren soğurken, önce kuarklar ve leptonlar gibi temel parçacıklar yaratıldı. Sıcaklık biraz daha düştüğünde, kuarklar bir araya gelerek proton ve nötron gibi atom altı parçacıklar oluşturuldu. Ardından, bu parçacıklar birleşerek hidrojen ve helyum gibi hafif elementlerin çekirdeklerini meydana getirdi (nükleosentez).
Yaklaşık 380.000 yıl sonra, evren yeterince soğuduğunda, elektronlar atom çekirdekleriyle birleşerek ilk atomları (çoğunlukla hidrojen ve helyum) oluşturdu. Bu olay, evrenin saydam hale gelmesini sağladı ve ışık serbestçe yayılmaya başladı. Bu serbest kalan ışık, günümüzde kozmik mikrodalga arka plan radyasyonu (CMBR) olarak gözlemlediğimiz, Big Bang'ın en güçlü kanıtlarından biridir. Galaksilerden gelen ışıkların kırmızıya kayması (red shift) yani daha uzun dalgaboylu ışık (kırmızı) olarak görülmesi evrenin genişlediğinin bir diğer kanıtıdır.
Big Bang”tan hemen sonra başlangıçta birleşik tek kuvvet, farklı şiddetlerde dört temel kuvvete (1. Güçlü çekirdek, 2. Elektromanyetik, 3. Zayıf çekirdek ve 4. Kütle çekim (gravitasyonel) kuvvetlerine) ayrıldı.
Kütleçekiminin etkisiyle, milyonlarca yıl sonra, evrendeki madde daha yoğun olacak şekilde bir araya getirildi. Hidrojen ve helyum gaz bulutları çökmeye başladı ve bu çökme sonucunda ilk yıldızlar oluştu. Yıldızlarda, nükleer füzyon yoluyla daha ağır elementler üretildi (Örneğin He ile He birleşerek Be, He ile Be birleşerek C, He ile C birleşerek O üretilmesi gibi).
Milyarlarca yıl boyunca, bu yıldızlar ve gaz bulutları bir araya gelerek galaksileri ve galaksi kümelerini oluşturdu.
Güneş sistemi de evrendeki diğer yıldız ve gezegen sistemleri gibi bir güneş nebulası olarak adlandırılan devasa bir gaz ve toz bulutundan (ayette geçen “duman = duhan” nebulalara hususen güneş nebulasına işaret ediyor olabilir.) oluşmuştur. Bu süreç, Nebular Teori ile açıklanır.
Yaklaşık 4.6 milyar yıl önce, bizim güneş sistemimizin oluşacağı bölgede bulunan, çoğunlukla hidrojen(H) ve helyumdan (He) oluşan dev bir moleküler gaz ve toz bulutu, kendi kütleçekimi altında içe doğru çökmeye başladı. Bulut çökerken, açısal momentumun korunumu yasası gereği daha hızlı dönmeye başlar. Merkezkaç kuvveti nedeniyle bulut, merkezde daha yoğun, etrafında ise disk şeklinde yassılaşmış bir yapıya dönüştü. Bu diske ön-gezegen diski veya güneş nebulası denir. Merkezin yoğunlaşması, gelecekte Güneş'i oluşturacak olan önyıldızı meydana getirdi.
Diskin merkezindeki madde daha da sıkışıp ısındıkça, sıcaklıklar nükleer füzyonun başlayacağı seviyelere ulaşır. Bu noktada, önyıldızın çekirdeğinde hidrojen atomları helyuma dönüşmeye başlar ve büyük miktarda enerji açığa çıkar. Bu, ışık yayan Güneş'in yaratıldığı zamana karşılık gelir.
Güneş nebulası içinde Güneş'in oluşumundan sonra, diskin çevresindeki gaz ve toz bulutundan gezegenler oluşmaya başlar. Dünya'nın da dahil olduğu bu süreç yığılma olarak adlandırılır. Güneş nebulasının çevresindeki diskte, toz ve buz parçacıkları sürekli olarak çarpışır ve birbirlerine yapışır. Başlangıçta bu birleşmeler küçük taneciklerden çakıl taşı büyüklüğüne, ardından kayalara ve daha büyük parçalara kadar ilerler. Bu parçalar büyüdükçe, kendi kütleçekimleri de artar ve çevredeki daha fazla maddeyi kendilerine çekmeye başlarlar. Bu süreç, Mars büyüklüğündeki küçük gök cisimlerine, yani gezegenimsilere (protoplanets) dönüşmelerine yol açar. Milyonlarca yıl boyunca, bu gezegenimsiler birbirleriyle çarpışır, birleşir ve büyürler. Büyük ve enerjik çarpışmalar, gezegenlerin büyüklüklerini artırır ve iç yapılarını şekillendirir. Bu süreçte, Dünya gibi karasal gezegenler daha iç bölgelerde, gaz ve buz devleri ise daha dış bölgelerde oluşur.
Dünya'nın oluşumunun son aşamalarında, genç Dünya ile Mars büyüklüğünde bir gezegenimsi arasında devasa bir çarpışma olduğu düşünülmektedir. Bu çarpışma sonucunda Dünya'dan kopan ve yörüngeye dağılan materyal, birleşerek Ay'ı oluşturduğu tahmin edilmektedir.
Yeni oluşan Dünya başlangıçta erimiş haldedir. Zamanla, gezegenin dış katmanları soğumaya başlar ve katı bir kabuk oluşur. Bu sırada, yoğun elementler (demir, nikel gibi) gezegenin merkezine doğru batarak çekirdeği oluştururken, daha hafif elementler yüzeye yakın kalarak manto ve kabuğu meydana getirir.
Volkanik aktivite ve kuyruklu yıldızlar ile asteroitlerin çarpmasıyla gezegenin yüzeyine su ve gazlar salınır. Bu gazlar ilkel atmosferi oluşturur, su buharı yoğunlaşarak yağmurlar oluşturur ve okyanuslar meydana gelir. Bu, yaşamın ortaya çıkışı için uygun koşulların oluştuğu evredir. Bu süreçlerde, milyarlarca yıl süren kozmik olayların sonucunda, içinde yaşadığımız evren ve gezegenimiz şekillendirilmiştir. Bilim ve teknoloji geliştikçe, bu süreçlere dair anlayışımız da derinleşmeye devam etmektedir.
Bu karmaşık kozmik olaylarda ince ayar (fine tuning), hassas denge ve dakik mizan gözetilerek bildiğimiz hayat yaratılmıştır. Zira karmakarışık ve muhtelif yollardan hayatı netice verecek bir yolun seçilmesi yani birçok fiziksel parametrelerin tam olması gerektiği gibi olması; bir Mürid’in iradesi ile, bir Alim’in ilmiyle, bir Hakim’in hikmetiyle ve bir Kadir’in kudretiyle mümkündür.
Fussilet suresi 9. ayette “De ki: Siz mi yeri iki günde (iki evrede) yaratanı inkâr ediyor ve O’na ortaklar koşuyorsunuz? O, âlemlerin Rabbidir.” Ve ardından 10. ayette “O, dört gün içinde (dört evrede), yeryüzünde yükselen sabit dağlar yarattı, orada bolluk ve bereket meydana getirdi ve orada rızık arayanların ihtiyaçlarına uygun olarak rızıklar takdir etti.” beyanından sonra 11. ayette “Sonra duman hâlinde bulunan göğe yöneldi; ona ve yeryüzüne, “İsteyerek veya istemeyerek gelin” dedi. İkisi de “İsteyerek geldik” dediler.”
Ayette geçen “ona ve yeryüzüne “İsteyerek veya istemeyerek gelin.” dedi. İkisi de “İsteyerek geldik” dediler. Burada o derken, duman hâlinde bulunan gök (sema), yani Güneş nebulası sema tabakalarından birisi olarak kastedildiğini düşünüyoruz. Allah “ona ve yeryüzüne “İsteyerek veya istemeyerek gelin” dedi. İkisi de “İsteyerek geldik” dediler.” Yani kuarklar, onlardan teşekkül eden proton ve nötronlar, daha sonra atomlar ve onların oluşturduğu nebulalar, nubulalardan biri olan güneş nebulasından yaratılan güneş ve gezegenler, özellikle içinde hayatın olduğu yeryüzündeki tüm elementler, “İsteyerek veya istemeyerek gelin” emrine “İsteyerek geldik” dediler.
Bir başka ifadeyle ‘emr-i kün fe yekun’ ile Allah ol dedi her şey hayata hizmet edecek şekilde oluverdi. Bu hakikat İsra suresi 44. ayette de şöyle ifade edilir. “Yedi gök, yer ve bunların içinde bulunanlar, Allah'ı tesbih ederler. O'nu hamd ile tesbih etmeyen hiçbir varlık yoktur.”
Ayette geçen “Sonra duman hâlinde bulunan göğe yöneldi” derken bunu bıraktı diğeriyle ilgilendi manasında değil. Yeryüzünde yapılan hikmetli tüm faaliyetleri (suyun çevrimi, fotosentez, topraktan bitkilerin yaratılması, hayvanların yaratılması vs. hepsini) yapan Allah olduğu gibi, sema tabakalarını da, nebulaları da, süpernova patlamalarında uzaya saçılan yıldızlarda üretilen elementleri de ( karbon, oksijen, azot, demir vs) hayata hizmet etmek üzere yaratan, alemlerin rabbi olan Allah’tır manasına dikkatlerimiz çekiliyor.
Bediüzzaman, Mektubat isimli eserinde 20. Mektupta bu hakikati şöyle özetler:
“Biz gözümüzü açtıkça, kâinat yüzüne nazarımızı saldırdıkça, en evvel gözümüze ilişen, âmm ve mükemmel bir nizamdır ve şamil, hassas bir mizandır. Görüyoruz, herşey dakik bir nizamla, hassas bir mizan ve ölçü içindedir. Daha bir parça dikkat-i nazar ettikçe, yeniden yeniye bir tanzim ve tevziniyet gözümüze çarpıyor. Yani, birisi, intizamla o nizamı değiştiriyor ve tartıyla o mizanı tazelendiriyor. Herşey bir model olup, pek kesretli, muntazam ve mevzun suretler giydiriliyor. Daha ziyade dikkat ettikçe, o tanzim ve tevzin altında bir hikmet ve adalet görünüyor. Her harekette bir hikmet ve maslahat gözetiliyor; bir hak, bir faide takip ediliyor...”
“Buradan ikisinin de aynı anda var olduğu anlamı çıkmaz mı?” sorusuna sorudaki yanlışlığı da düzelterek cevap verelim.
Ayette “Sonra duman (duhan) hâlinde bulunan göğe yöneldi” diyor. Bu sorudaki gibi “Bir de gaz halinde olan evrene yöneldi” demiyor. Evrenin yaratılış süreci yukarıda özetlenmişti. Duman halinde bulunan gök tabirine nebulalar, bilhassa Güneş nebulası tam denk geliyor.
Allah, güneşi ve yer yüzünü ve bunlardaki tüm atomları; hayatı netice verecek şekilde ve hayatın en kalitelisini yaşayan insana hizmet etmek üzere, takdir, tanzim ve terbiye ediyor. Alemlerin Rabbi olduğunu (Fussilet 9) şuur sahiplerinin nazarına bu şekilde veriyor. Zaten bir önceki ayette (Fussilet 10) “...yeryüzünde yükselen sabit dağlar yarattı, orada bolluk ve bereket meydana getirdi ve orada rızık arayanların ihtiyaçlarına uygun olarak rızıklar takdir etti.” beyanı da bu manaya destek veriyor.
Prof. Dr. Selahattin Çelebi
Prof Dr. Zeki Eker
Dr Yasin İbrahim
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
BENZER SORULAR
- Yer ve gök, şuurlu varlıklar mıdır? Anlar, ister, seçer, cevap verir, emri yerine getirir mi?
- Kâinat daha önce nasıldı?
- Fussilet suresi 11. ayette “duman” sözcüğü yerine neden “sıcak hava” tabiri kullanılmıyor?
- “Yeri ve göğü Allah yükseltti. Dengeyi o koydu. Sakın o dengeyi bozmayın.” ayetinde kastedilen denge nedir?
- “Yer, gökleri ve arasındakileri altı günde yaratan” (Secde, 32/4) ayetinde geçen “Yer ve gök arasındakiler”den kasıt nedir? Hayvanlar ile bitkiler midir?
- Allah'ın haftanın günlerinde neler yarattığını açıklar mısınız?
- Ayetteki “sümme”yi “rütb-i terâhî” ile tefsir etmek batıl mı?
- Allah canlı cansız her şey ile konuşur mu?
- Kainatın yaratılmasıyla ilgili ayette geçen ''sonra / sümme'' kelimesi, öncelik sonralık anlamına mı geliyor?
- "Sonra duman halinde olan göğe yöneldi, ona ve yerküreye: 'İsteyerek veya istemeyerek, gelin!' dedi. İkisi de 'İsteyerek geldik.' dediler." (Fussilet, 41/11) ifadesini açıklar mısınız; gelen iki şey nedir?