Allah canlı cansız her şey ile konuşur mu?
- Allah, yerle ve gökle yani bizim için cansız görünen varlıklardan Allah dilerse konuşur mu?
- Atomuna zerresine kadar?
- Zaten konuşmuştur değil mi?
- (Hud, 11/44) (Fussilet, 41/11) Bu ayetlerde Allah konuşmuş mudur?
- (Fussilet, 41/11) Yani bu ayette karışıklıklı mı konuşma olmuş yoksa vahiy perde arkasından mı konuşmuştur?
- Veya karşılıklı konuşmuştur demek böyle düşünmek kafir eder mi insanı?
- Yoksa yere göğe de mi perde arkasından veya vahiyle mi konuşmuştur?
- Ben, Allah yer gök canlı cansız her şeyi dile getirir ve konuşur, dedim. Burada küfre düşecek bir durum var mı?
- Ayrıca atomun da kendi aleminde canlı bir varlık olduğunu düşünmek doğru mudur?
- Sonuçta onlar da çiftler halinde yaratılmış protonlar nötronlar vs…
Değerli kardeşimiz,
Evet, Allah kelam sıfatıyla insan, cin, melek gibi şuurlu ve canlı varlıklara hitap ettiği gibi, cansız olan varlıklara da hitap etmiştir.
1) “(Tufan olayında kâfirler boğulduktan sonra yerle göğe:) 'Ey yer suyunu yut ve sen ey gök suyunu tut!' diye emir buyuruldu. Su çekildi, iş bitirildi ve gemi Cudi üzerine yerleşti ve 'Kahrolsun o zalimler!' denildi” (Hud,11/44) mealindeki ayetin ifadesi, cansız olan gök ve yere hitap edildiğini göstermektedir.
- Evrenin -bizim insan olarak anladığımız şekliyle- şuurlu olduğunu söyleyen bazı teorilerin bugünkü konumuyla ilmi açıdan hiçbir değer ifade etmemektedir. Ancak cansız varlıkların, bizim bilmediğimiz bir şekilde Allah’ın tekvini, ontolojik emirlerini dinleyecek bir konumda olduğunu düşünebiliriz.
- Hz. Peygambere (asm) hayvanların, taşların, ağaçların -bir mucize eseri olarak- konuştuklarını biliyoruz.
- Hz. Süleyman’ın kuşdilini, karınca dilini bildiğini de yine Kur’an’dan öğreniyoruz.
- Bu misallerin paralelindeki bir misal olarak da Allah’ın şuurlu varlıklar yanında, şuursuz ve cansız varlıklara da vahyettiğini Kur’an’dan öğreniyoruz. Mealini vereceğimiz ayetlerde bu gerçeğe yönelik ilahi beyanlar vardır:
“Rabbin bal arısına şöyle vahyetti: 'Dağlardan, ağaçlardan ve insanların kurdukları çardaklardan kendine göz göz ev (kovan) edin.Sonra da her türlü meyveden ye de Rabbinin sana yayılman için belirlediği yolları tut.'” (Nahl, 16/68)
“Bir şeyi dilediğinde O’nun buyruğu, sadece 'Ol!..' demektir, hemen oluverir.” (Yasin, 36/82)
“Derken, iki gün içinde, gökleri yedi kat olarak şekillendirdi ve her bir göğe kendisine ait işi vahyetti.” (Fussilet, 41/12)
“Yer o müthiş depremiyle sarsıldığı zaman… Ve yer bağrındaki ağırlıkları çıkardığı zaman… İnsan şaşkın şaşkın: 'Ne oluyor buna!' dediği zaman… İşte o gün yer, üstünde olan biten her şeyi anlatır: Çünkü Rabbin ona bunları vahyeder.” (Zilzal, 99/1-5)
2) “Sonra (iradesi) bir gaz halinde olan göğe yöneldi. Ona ve yere şöyle buyurdu: 'İsteyerek de olsa, istemeyerek de olsa emrime gelin!' Onlar da: 'Gönüllü olarak geldik.' dediler.” (Fussilet, 41/11) mealindeki ayette ise, karşılıklı konuşmaya yer verilmiştir.
- Bu ayette yer alan diyalogu bir “istintak sanatı” çerçevesinde değerlendirebiliriz. Yani Cenab-ı Hak kudretinin karşısında hiçbir şeyin nazlanıp da emrine itaatsizlik edemeyeceğini, ezeli kudretin içine acizliğin sızamayacağını, dolayısıyla bir zerreyi yaratmak ile koca bir evreni yaratmak arasında hiçbir farkın olamayacağını beyan etmek üzere, hikmet lisanıyla yapılmış olan diyalogu, istintak sanatı çerçevesinde tasvir etmek suretiyle insanların zihnine kudretinin yansımalarını nakşetmiştir.
- Merhum Elmalılı Hamdi Yazır, bu ayetin açıklamasında şunları kaydetmiştir:
“'İkiniz de ister istemez gelin. Tabiatınıza uygun gelse de gelmese de ikiniz birlikte, birbirinize uyarak, bir nizam üzere hareket edin.' dedi. Bütün gökyüzü içinde, yeryüzünün ve havasının birlikte hareket etmesini emreyledi. 'İkimiz de isteyerek geldik.' dediler. Bazıları bu emri ve isteyerek boyun eğmeyi şuurî manada anlamak istemişlerse de, mutlak emre uyma ve boyun eğme manasında olması daha ağır basmaktadır. Yani verilen emirde, icra edilen tesirde her biri kendi tabiatındakinin aksine bir fiil ve harekete dahi sevk edilseler, onlar onun kabulünü bir tabiat, bir huy edinmişlerdir. Onun için hareket ve hareketsizlik gibi çeşitli tabiatta tesirleri tabiî gibi kabul ederler. İlâhî emre karşı hiçbir muhalefetleri meydana gelmez.” (Hak Dini, ilgili ayetin tefsiri)
- Taberi ayete şöyle bir yorum getirmiştir:
Allah söz konusu emriyle şöyle demek istemiştir: “Ey gök ve yer küresi ! İkiniz de sizin içinizde yarattığım şeyleri açığa çıkarın; Ey gök! Sen, sende yarattığım güneşi, ayı ve yıldızları ortaya çıkar.. ve ey yer küresi ! Sen de, sende yarattığım bitkileri, ağaçları, meyveleri, ırmakları ve denizleri ortaya çıkar!” Onlar da bu emri yerine getireceklerini söylemişler.” (bk. Tefsir, ilgili ayetin tefsiri)
- Bu açıklamadan da anlaşılıyor ki, ayette gök ve yerin; her birisinin kendisine mahsus bir nizam ve intizama girmeleri, ilahi takdirce ön görülen amaçların tahakkukuna hizmet edecek şekilde bir huy ve tabiata bürünmeleri hikmet lisanıyla veya “Kün” ile emredilmiş ve onlar da “feyekun” olmuşlardır.
Buna göre bu ayetteki ilahi kudretin gücü ve varlıkların bu kudrete boyun eğmelerinin zorunluluğunun tasviri yapılırken, “Allah bir şeyi dilediğinde O’nun buyruğu, sadece 'Ol!..' demektir, hemen oluverir...” (Yasin, 36/82) mealindeki ayetin bir nevi açıklaması yapılmıştır.
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
BENZER SORULAR
- Yer ve gök, şuurlu varlıklar mıdır? Anlar, ister, seçer, cevap verir, emri yerine getirir mi?
- Cansız varlıklar, Allah'ın kelam sıfatına muhatap olur mu?
- "Sonra duman halinde olan göğe yöneldi, ona ve yerküreye: 'İsteyerek veya istemeyerek, gelin!' dedi. İkisi de 'İsteyerek geldik.' dediler." (Fussilet, 41/11) ifadesini açıklar mısınız; gelen iki şey nedir?
- Ayetteki “sümme”yi “rütb-i terâhî” ile tefsir etmek batıl mı?
- Kâinat daha önce nasıldı?
- Haşr suresi 1. Ayet ve Ahzab suresi 41. ayet arasındaki özgür irade farkı nedir?
- Cehennem konuşur mu?
- “Yeri ve göğü Allah yükseltti. Dengeyi o koydu. Sakın o dengeyi bozmayın.” ayetinde kastedilen denge nedir?
- Allah, kalû belâda, insanları ruh ve beden olarak huzuruna aldı mı?
- Ayetlerde teşhis ve intak sanatı nasıl işlenmiştir?