“Yeri ve göğü Allah yükseltti. Dengeyi o koydu. Sakın o dengeyi bozmayın.” ayetinde kastedilen denge nedir?

Tarih: 26.07.2013 - 03:41 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Her ayetin farklı farklı kaynaklardan (Diyanet, Elmalılı Hamdi, Diyanet Vakfı) mealleri vardır. Size Rahman suresinin ilk sekiz ayetini soracaktım. Diyanet vakfına göre:
"Yeri ve göğü Allah yükseltti. Dengeyi o koydu. Sakın o dengeyi bozmayın."

- İnsanlar nasıl bozabilir bu dengeyi; "Bozmayın!.." derken kastedilen denge nedir?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

İlgili ayetlerin mealleri şöyledir:

“Rahman Kur’ân’ı öğretti.  İnsanı yarattı, ona konuşmayı öğretti. Güneş ve Ay bir hesap ile hareket ederler. Yıldızlar ve bitkiler hep secdededirler. Göğü bu âhenkle O yükseltti ve bu mîzânı (ölçüyü, dengeyi) koydu ki, siz de ders alıp ölçü dışına taşmayasınız. Öyleyse siz de tartıyı adaletle yapın, sakın teraziyi, dengeyi aksatmayın!” (Rahman, 55/1-9)

- Ayette yer alan “ella tatğav fil-mizani”nin en uygun tercümesi "bozmak" değil, sınırı aşmak, hududu taşmak şeklinde olmalıdır. Çünkü “tağa” kelimesi sınır aşmak, haddini aşmak, sınırlarından dışarı taşmak manasına gelir.

- Ayette meal olarak yer alan “Göğü bu âhenkle O yükseltti ve bu mîzânı (ölçüyü, dengeyi) koydu ki siz de ders alıp ölçü dışına taşmayasınız.” ifadesinde, insanların göklerdeki ölçüyü aşmaları/taşmalarına değil, kendi ölçülerini aşmamalarına, kendi adalet ölçülerinin dışına taşmamalarına işaret edilmiştir.

- Bunun açıklaması şöyledir:

“Sakın tartıda taşkınlık etmeyin.” (Rhaman, 55/8)

mealindeki ayette bir çeşit “iltifat” sanatı vardır. Surenin başından bir önceki ayete kadar üçüncü şahıslarla ilgili bir üslûp takip edilirken burada anî bir değişikliğe gidilerek ikinci şahıslar muhatap kabul edilmiştir. Bunun bir hikmeti şu olsa gerektir:

Önceki ayette genel olarak kullanılan "mizan" kavramı, adalet ölçüsü veya denge kanunu, bu ayette doğrudan doğruya insanlık âlemini hedef almıştır.

Şeriat-ı fıtriye ile memur olan kâinatın iki kanadını teşkil eden Gök ve Yerküre, Allah'ın koyduğu adalet ölçüsünü aşmamaktadır. Onlardaki nizam, düzen ve ahenk bunun açık şahididir.

"Sonra duman hâlinde olan Gök’e yöneldi, ona ve Yerküre’ye ‘İsteyerek veya istemeyerek gelin!’ dedi. İkisi de ‘İsteyerek geldik.’ dediler." (Fussilet, 41/11)

ayeti, bu gerçeği ortaya koymuştur.

Bu gıyabi üslûbun hitaba dönüşmesinden şu dersi anlamak mümkündür:

Yüce Allah, bütün kâinatın bağlandığı adalet ölçüsüne en çok riayet etmesi gereken insan ve cinlerin durumunu gözler önüne seriyor ve âdeta şöyle buyuruyor:

“Şuursuz gök ve yer cisimleri, azametli kütlelerine rağmen, Allah'ın koyduğu kanunları çiğnemiyorlar, onlara riayet edip itaat ediyorlar. Sizin (Ey şuurlu varlık olan insan ve cinler!..) Allah'ın hükümlerine daha çok riayet etmeniz gerekmez mi? Hangi cesaretle bu koca kâinatın sahibine karşı isyana cür'et ediyorsunuz."

- Burada, insanların göklerdeki adalet ölçüsünün sınırları aşmaları ve kozmik dengeyi bozmaları değil, insanların kendileri için belirlenen şeri ölçüleri, Kur’an’ın ortaya koyduğu adalet ölçülerini aşmamalarına yönelik bir uyarı vardır.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun