Tasavvuf ve tarikat akımı, taklit ve gabileşme hastalığına karşı çare olmuş mudur?
- Taklit ve gabileşme marazına, İslam âlimleri çok çare ve metotlar aramışlar, ama tam manası ile başarılı olamadıkları için tasavvuf ve tarikat akımı başlamıştır denilebilir mi?
- Tasavvuf ve tarikat akımı taklit ve gabileşme marazına karşı çare mi olmuştur, yoksa o durumları pekiştirmiş midir?
- Tarikatın çok büyük hizmetlerine rağmen, taklit illetine karşı durumu tarihsel süreç içerisinde nasıl değerlendirilebilir?
- Taklit ve gabileşme marazına karşı günümüzde nasıl mücadele edebilir?
Değerli kardeşimiz,
- İslam tarihinde taklit eskiden beri, her alanda var olagelmiştir.
- Yalnız tasavvuf değil, fıkıh, kelam, tefsir gibi disiplinde de taklit söz konusudur.
Bu sebeple, tasavvufun bu taklidi veya gabaveti kırmak üzere ortaya çıktığını söyleyemeyiz. Kaldı ki, tasavvuf ehli her İslami meslekten daha fazla taklitçidir. Çünkü, tasavvufta “Müridin, gassalin elindeki meyyit” gibi şeyhinin elinde tereddütsüz ve hiçbir itiraz, hiçbir direnç göstermeden teslim olması prensibi çok önemlidir.
- Doğrusu, İslam’da Allah’ın emir ve yasaklarına riayet etmekten ibaret olan takva esastır.
Asr-ı saadette bu takva, -insanın gücü nispetinde- hayatın her alanında kendini gösteriyordu. Zamanla, toplum hayatı -peyderpey- dini atmosferi teneffüs etmekten uzaklaştı.
Böyle bir ortamda “takva”yı tamamen korumak oldukça güçleşti. Çünkü, akıl ve kalbin arzularına sedd çeken, nefsin heva ve hevesine hitap eden ortamlar oluştu.
Bu durum karşısında bazı kimseler, İslam’da en büyük düşman olarak nitelendirilen nefisle mücadele etmek suretiyle bu “takva” mertebesine ulaşabileceklerini düşündüler ve bunu yollarını araştırdılar.
İşte tasavvuf, bu zorunluluk sonucunda ortaya çıkmıştır.
- Benzer zorunluluklar, İslamî disiplinlerin diğer sahalarında da kendini göstermiştir. Değişik yanlış fırkaların (Mutezile, Cebriye, Mürcie, Havaric ve benzeri Fırak-ı dalle gibi) yanlış düşüncelerine sedd çekmek için karşısına Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaati temsil eden hadis, tefsir, fıkıh, kelam gibi disiplinlerde de söz konusu olmuştur.
- “Tasavvuf” bir terim olarak olmasa da İslam tarihinde hayatın pratiğinde her zaman var olagelmiştir. Tarikatlar ise, tasavvuf mefhumunu bir meslek disiplini içinde değerlendirmiştir.
Bu açıdan bakıldığında denilebilir ki, tarikatların tasavvuf disiplini, İslam’ın diğer disiplinlerine karşı bir reaksiyon olarak değil, ortaya çıkan ihtiyaca binaen bir aksiyon olarak ortaya çıkmıştır.
İlave bilgi için tıklayınız:
- İmanımızı nasıl kuvvetlendiririz? İmanın artıp eksilmesi, tahkiki ve taklidi iman...
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
BENZER SORULAR
- Aczimizi ve fakrımızı şefaatçi yapıp, hakikatlerin inkişafını talep edebilir miyiz?
- Günümüzde, nüfusun %60-70'inin tam dindar olması mümkün müdür?
- Gâibane ve huzurane ibadet ne denektir? Fatiha suresi buna örnek olabilir mi?
- Okuduklarımızı ve öğrendiklerimizi, yapmak ve hayata geçirmek için neler yapmalıyız?
- Hurufu mukatta / kesik harflerle nasıl dua edilir?
- Kalbinde Hak’tan gayrı düşüncelere yol veren, onu putlarla doldurmuş mu olur?
- Celcelutiye duasının manevi hayatımıza katkısı için ne yapmalıyız?
- Allah’ın emirlerine ve sünnete uymak, keşif ve kerametten daha mı önemlidir?
- Tasavvuf ve tarikat bidat mı?
- Allah'ın koyduğu sınırlar nelerdir?