Ruh maddi olmadığına göre, bedenle nasıl bir araya geliyor?

Tarih: 20.03.2014 - 15:00 | Güncelleme:

Soru Detayı

1) Felsefe dersinde Descartesin sorduğu bir soruymuş bu soru. Soru şu: Ruh maddi alemin içinde ona ait bir şey olmadığı halde ve beden ise tam tersine maddi alemin içinde olduğu halde, acaba ikisi nasıl bir araya geliyor ya da ilişki içinde bulunuyor?

2) Bir diğer sorum: Düşünme ya da akıl dediğimiz şey ruhun bir özelliği mi? Eğer öyleyse bunu dile getiren İslam filozoflarından birini kaynak olarak gösterebilir misiniz?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

1) Evvela ruh’un mahiyeti bilinmez ki onun bedenle keyfiyeti açıklanabilsin. Ruh, gerçek bir varlık olarak yaratılmış, başına şuur takılmış, emir aleminden olan bir kanundur.

Bazı insanlar Peygamber Efendimize (asm) ruhu sordular. Cevap vermeyip, vahyi bekledi. Gelen ayet, gayet netti:

“Sana Ruh’tan sorarlar; de ki: Ruh, Rabbimin emrindendir, size ilimden yalnızca az bir şey verilmiştir.” (İsra, 17/85)

Ayette ruhun varlığı tasdik ediliyor, fakat mahiyeti açıklanmıyordu. Çünkü, muhatapların söyleneni anlamasına imkan yoktu. Akıl, “emir aleminden” olan bir varlığı kavrayacak kapasitede değildi. Oysa insana ilimden çok az bir şey verilmişti.

- “Emir alemi” ölçüden, tartıdan, şekilden, renkten uzak varlıkların dünyasıdır. Maddeler için söylenen uzun, kısa, mavi, sarı, yuvarlak, düz, ağır, hafif gibi kelimelerin o alemde karşılığı yoktur. Ölçülere mahkum olan insan aklı, ölçülemeyeni anlayamaz. Ancak o, mantık ölçüsüyle her eserin bir ustaya delalet ettiğini bilir. Böylece kainat denilen o muhteşem eserden hareketle yaratanı tanır. Yine o, öznesiz fiil olamayacağını kabul eder. Bu yolla, bedeni harika bir tarzda idare eden, fakat göz ile görülemeyen bir özün, yani ruhun varlığını tasdik eder. Zaten kendinden beklenen de budur.

- Ruh ve beden ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Tabiri uygun görülürse, ruh elektrik ise beden onun ampulüdür. Her ikisini de yaratan, idare eden ve devamını sağlayan Allah'tır.

- Ruh şöyle tarif edilebilir: Ruh, hayat sahibi, şuur sahibi, nûrânî, fiziksel olmayan bir vücuda sahip, bir çok özelliği, fonksiyonu olan, gerçek bir varlığa sahip, sonsuz olmaya uygun bir kanun-u emrîdir/emir aleminden gelmiş Allah’ın bir kanunudur.

“Gayet kat'î bir hads ile belki müşahede ile sabittir ki, cesed ruh ile kaimdir. Öyle ise ruh, onun ile kaim değildir. Belki ruh, binefsihi kaim ve hâkim olduğundan; cesed istediği gibi dağılıp toplansın, ruhun istiklaliyetine halel vermez. Belki cesed, ruhun hanesi ve yuvasıdır, libası değil. Belki ruhun libası bir derece sabit ve letafetçe ruha münasib bir gılaf-ı latifi ve bir beden-i misalîsi vardır. Öyle ise, mevt hengâmında bütün bütün çıplak olmaz, yuvasından çıkar, beden-i misalîsini giyer.” (bk. Bediüzzaman Said Nursi, Sözler, s. 517)

- Bediüzzaman Hazretleri, diğer bir yerde ruhun bu elbisesine: “bir seyyâle-i latifeyi o cevhere sadef eder” ifadesiyle işaret eder.

Kur’an’da ruhun ayrı bir varlık olduğu vurgulanmıştır. Aşağıdaki ayetlerde bunu görmekteyiz:

“Hani Rabbin meleklere demişti: Ben, kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan bir beşer yaratacağım. Ona bir biçim verdiğimde ve ona ruhumdan üfürdüğümde hemen ona secde ederek (yere) kapanın." (Hicr, 15/28, 29)

2) Önce şunu belirtelim ki, Felsefeciler, aklı çok değişik bir hayale büründürmüşler. Onlara göre on akıl (ukul-u aşere) vardır. Bu akıllar -en yüksek felekten en aşağı feleğe doğru- belli bir hiyerarşik sisteme göre çalışır. (Gazali, Tahafutu’l-Felasife, 1/45)

- Ruh şöyle tarif edilebilir: Ruh, hayat sahibi, şuur sahibi, nûrânî, fiziksel olmayan bir vücuda sahip, birçok özelliği, fonksiyonu olan, gerçek bir varlığa sahip, sonsuz olmaya uygun bir kanun-u emrîdir / emir aleminden gelmiş Allah’ın bir kanunudur. Bediüzzaman Hazretleri bu hakikati, şiirsel bir anlatıma sahip LEMAAT adlı eserinde şöyle ifade eder:

“Ruh bir nuranî kanundur, vücud-u haricî giymiş bir namustur; şuuru başına takmış. Bu mevcud ruh, şu makul kanuna olmuş iki kardeş, iki yoldaş."

"Sabit ve hem daim fıtrî kanunlar gibi, ruh dahi hem âlem-i emir, hem irade vasfından gelir. Kudret vücud-u hissî giydirir, şuuru başına takar, bir seyyâle-i latifeyi o cevhere sadef eder.

"Eğer enva'daki kanunlara (kâinattaki cari olan kanunlara) kudret-i Hâlık vücud-u haricî giydirirse, herbiri bir ruh olur. Ger vücudu ruh çıkarsa, başından şuuru indirirse, yine lâyemut kanun olur.” (Sözler, s. 702)

-Bunun özeti şudur: Ruh, kâinattaki cari olan kanunlar gibi bir kanun-u emridir. Allah’ın emir ve iradesine bağlı olarak çalışır. Onlardan farkı ise şudur: kâinattaki kanunların harici varlıkları, akılları, şuurları yoktur. Ruh ise, o kanunlar gibi bir kanun-u emri olmakla beraber, kendisine harici bir vücut verilmiş ve başına da şuur, akıl takılmıştır. Ayrıca ruhun “seyyale-i latife”(akıcı gazlar halinde olan) bir elbisesi vardır. Bu elbise, cismani olan beden ile ruhun uyuşması, aynı yerde birlikte yaşamasına zemin teşkil etsin diye ruha giydirilmiştir.

- Hiç bir eser kendi mahiyetini bilemez. Meselâ, bir motor kendisinin motor olduğundan habersizdir. Onun ne olduğunu ve neye yaradığını, onu kullanan zat bilmektedir. Aynı şekilde göz, bir görme fabrikası olup, kendisinin ne olduğundan habersiz bulunmaktadır. Onu, ruh denilen efendi kullanmakta ve onun penceresinden bu âlemi seyretmektedir. Kulak da kendisinin işitme âleti olduğundan bihaberdir. Onu da ruh kullanmakta ve bu âlemdeki seslerden istifade etmektedir. Diğer âzalarımızı da buna kıyas edebilirsiniz. Bunun gibi, akıl vasıtasıyla idrak eden, gönül vasıtasıyla olumlu veya olumsuz duygulanan da ruhtur. (Bu konuda ipuçları yakalamak için, Yirmi Üçüncü Lem'a ve Yirmi Dokuzuncu Söz gibi eserlere bakmakta fayda vardır.)

-Bediüzzaman hazretlerinin şu ifadelerinde de aklın ruhun özelliği olduğu vurgulanmıştır:

“Vicdanın anasır-ı erbaası ve ruhun dört havassı olan irade, zihin (akıl-fikir), his, latife-i Rabbaniye, herbirinin bir gayat-ül gayatı var: İradenin ibadetullahtır. Zihnin (aklın-fikrin) marifetullahtır. Hissin muhabbetullahtır. Latifenin müşahedetullahtır. Takva denilen ibadet-i kâmile, dördünü tazammun eder. Şeriat şunları hem tenmiye, hem tehzib, hem bu gayat-ül gayata sevkeder.” (Hutbe-i Şamiye, s. 136)

Not: Soruda geçen konuların Felsefe bilimindeki açıklamaları için bk. Ömer Türker, İbn Sina Felsefesinde Metafizik Bilginin İmkanı Sorunu

İlave bilgi için tıklayınız:

Ruh nedir, ruhun mahiyeti anlaşılabilir mi? Ruh beyinden mi ibarettir?

Ruh ile beden arasındaki ilgi nasıldır?

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun