Peygamber Efendimizin namazda dört şeyden Allah'a sığınmamızı emrettiğini işittim bunlar nelerdir; her namazda okunur mu?

Tarih: 19.04.2010 - 00:00 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Peygamberimizin (asm) Allah'a sığındığı diğer dualar nelerdir?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Cevap 1:

Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Biriniz namazda tahiyyâtı bitirdiği zaman, dört şeyden Allah’a sığınarak şöyle desin:

'Allâhümme innî eûzü bike min azâbi cehennem ve min azâbi’l-kabr ve min fitneti’l-mahyâ ve’l-memât ve min şerri fitneti’l-mesîhi’d-deccâl'

'Allah'ım, cehennem azâbından ve kabir azâbından, hayat ve ölüm fitnesinden, deccâlin fitnesine uğramaktan sana sığınırım.' " (Müslim, Mesâcid 128-134; Ebû Dâvûd, Salât 149, 179; Nesâî, Sehv 64)

Başka bir rivayet ise şöyledir:

Aişe (r.anha)’nın haber verdiğine göre, Rasûlullah (s.a.v) namazda şöyle dua ediyordu:

“Allah’ım! Kabir azabından sana sığınırım, Mesih deccalin fitnesinden sana sığınırım. Hayatın ve ölümün fitnelerinden sana sığınırım. Allah’ım, günah işlemekten ve borçtan sana sığınırım.”

Birisi: “Borçtan ne kadar çok Allah’a sığınıyorsun.” dedi. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu:

“Kişi borçlanınca yalan söylemek mecburiyetinde kalır, söz verir sözünde duramaz.” (bk. Buhârî, ezan 149; Müslim, Zikir ve Dua: 15; Ebû Davud, Salat: 367)

Resûlullah Efendimiz (s.a.v) selâm verip namazdan çıkmadan önce şu dört şeyden Allah’a sığınmakla, bize hem nasıl dua edeceğimizi öğretmekte hem de bizim için büyük tehlike teşkil eden hâdiseleri haber vermektedir.

1. Cehennem azâbı. Kur'ân-ı Kerîm’de ve onun tefsiri olan hadîs-i şerîflerde birçok defa cehennem azâbından bahsedilmiş, oradaki korkunç sahneler tasvir edilmiş ve böylece insanlar cehennem azâbını gerektirecek bir hayat tarzından sakındırılmıştır. Resûlullah Efendimiz (s.a.v) bu duasıyla, cehennem azâbından insanın ancak Allah’a sığınarak kurtulabileceğine işaret etmektedir.

2. Kabir azâbı. Hz. Âişe (r.anha) kabir azâbının olup olmadığını Resûl-i Ekrem (s.a.v)’e sorduğunu, onun da “Evet, kabir azâbı haktır.” buyurduğunu ve kıldığı her namazda kabir azâbından Allah’a sığındığını söylemektedir. (Nesâî, Sehv 64)

Hz. Osman (ra) bir kabre baktığı zaman sakalları ıslanıncaya kadar ağlar, sonra da Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in, kabri âhiret yolculuğunun ilk menzili olarak kabul ettiğini, buradan kurtulan kimse için sonrasının daha kolay olacağını, buradan kurtulamayan için de sonrasının daha çetin olacağını belirttiğini söylerdi. (Ahmed İbni Hanbel, Müsned, I, 63)

Kabir azâbı, Allah’ın buyruklarına uymayan insanın, ölümünden kıyamete kadar geçecek olan uzun bekleyiş safhasında göreceği bir tür işkencedir. Mâhiyetini tam olarak bilemediğimiz bu azâba tâbi tutulmak için insanın mutlaka kabirde bulunması da gerekmemektedir.

3. Hayatın ve ölümün fitnesi. İnsan hayatta çeşitli sıkıntılara uğrar. Zira bu dünya imtihan yeridir. Bizzat kendisi veya yakınları bedenî rahatsızlıklara yakalanabilir. Bunlara sabretmeyip isyan etmek, Allah’ın verdiğine razı olmamak hayatın fitnesidir. Çeşitli zaaflar ve tutkular sebebiyle dünyadaki imtihanı kaybetmek veya Allah’ın istediği gibi bir hayat tarzına sahip olamamak da yine hayatın fitnesidir. Asıl belâ belâyı vereni bilmemektir.

Ölümün fitnesi ise, insan hayata büsbütün vedâ etmeden önce, henüz can çekiştiği sırada şeytanın onu imanından etmek üzere hazırladığı tuzaklar veya meleklerin kabirdeki çetin imtihanları ölümün fitnesidir. Bu imtihanı kaybedenler için kabir azâbı başlayacaktır. Resûlullah Efendimiz (s.a.v) hem ölüm fitnesinden hem de kabir azâbından ayrıca Allah’a sığınmıştır.

4. Deccâlin fitnesi. Peygamber Efendimiz (s.a.v) kendi zamanında Deccâl'in çıkmayacağını bildiği halde, onun çıkacağı zamanda yaşayacak ümmetini uyarmak maksadıyla Deccâl'in hilelerinden söz etmiş ve bu felâketin bir Müslüman için en büyük belâ olduğunu haber vermiştir. Resûl-i Ekrem (s.a.v)’in Deccâl fitnesinden Allah’a sığınmasını, belki de Cenâb-ı Hak’tan ümmetini bu belâdan korumasını niyâz etmesi şeklinde anlamak gerekecektir. Böylece bütün ümmetine onun şerrinden Allah’a sığınmalarını da öğütlemiş olmaktadır.

Hadislerde Deccâl, Mesîhü’d-Deccâl şeklinde geçmektedir. Deccâl, hile anlamına gelen decel kelimesinden türemiştir. Hilekâr, düzenbaz demektir. Mesîh de silmek anlamına gelen mesh kelimesinden türemiştir. Deccâle mesîh denmesi, kendinden hayrın silinip alınması veya bir gözünün, hiç yokmuş gibi tamamen silinmesi, yani  yüzünün bir tarafının dümdüz ve dolayısıyla kör olması, bazılarına göre ise çok seyahat etmesi sebebiyledir. Hz. Îsâ (as)’a da mesîh denmiştir. Bunun sebebi de onun mübarek elini hastalara sürerek (meshederek) iyileştirdiği içindir.

İkinci hadiste "Borçtan ne kadar da çok Allah'a sığınıyorsun Ya Resûlallah?" diyen Hz. Âişe (r.anha)'dir. Peygamber (s.a.v)'in ona cevaben "Kişi borçlandı mı konuşur, yalan söyler; söz verir, yerine getirmez." buyurması şu manaya gelir: Bir adam borçlandı mı, borcunu ödemek için bir şey veya bir vakit gösterir. Zamanı gelince söz verdiği şeyi bulup veremez, yahut zamanında borcunu ödemeye gücü yetmez. Bu suretle yalancı durumuna düşer. Sözünden dönmesi de böyle olur. Halbuki gerek yalancılık gerekse sözünden dönme münafıkların sıfatlarındandır.

Burada şöyle bir soru hatıra gelebilir. Hayat ve ölüm fitnesi bütün fitnelere şâmil iken diğer fitnelerin zikrine ne lüzum vardı?

Diğer fitnelerin ayrı ayrı zikredilmesi şerlerinin büyüklüğünden dolayıdır. Şüphesiz ki genel bir ifâdenin kapsamı içine giren bazı kısımlar üzerinde özellikle durmak, onlara dikkatleri daha fazla çekmek gayesiyle yapılır.

Bu hadis-i şerifte Cenab-ı Peygamber (s.a.v)'in borçtan Allah'a sığınması, “Borcunu ödeyinceye kadar Allah borçlu ile beraberdir.” (bk. Suyûti, Câmius-sağîr, 1/74) hadis-i şerifine aykırı değildir. Çünkü bu iki hadisin arasını uzlaştırmak mümkündür. Şöyle ki; Peygamber Efendimizin (s.a.v) Allah'a sığındığı borç, ödeme imkânı olmayan borçtur. Bunu alan kimse din kardeşinin malını tehlikeye atmış olur. Yahut da buradaki borç, ödeme niyeti olmadan alınan borçtur. Resûl-i Ekrem (s a v) bu duayı ümmetine öğretmek için yapmıştır. Yoksa kendisinin ödememek niyetiyle borç almış olması düşünülemez. Allah'ın, borçlunun yanında olduğunu ifâde eden hadis-i şerif ise, gerçekten meşru bir ihtiyacı karşılamak ve ödemek niyeti ile alınan borçla ilgilidir. Buna göre, insanı yalancı durumuna düşürecek borçlanmalardan sakınmak ve böyle bir borçlanmadan Allah'a sığınmak lâzımdır. (Riyâzü’s-Sâlihîn, İmâm Nevevî, “Peygamberimizden Hayat Ölçüleri” h. No: 1426; Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 3/387-389)

Cevap 2:

Resûlüllah (s a v) namazdayken daha selam vermeden önce bu duayı yapmıştır.

Alimlerimiz, namazda okunacak dualar hakkında farklı görüşlerdedir. İmam Âzam Abu Hanife ile İmam Ahmed b. Hanbel'e göre namazda ancak Peygamber Efendimiz (s.a.v)'den rivayet edilen yahut Kur'ân-ı Kerîm'e muvafık olan dualar okunur.

Buna göre, namazın son oturuşunda, Tahiyyat, Salli, Barik ve Rabbena dualarından başka bunların ardından, ayet ve hadislerde geçen dualar okunabilir. Bu durumda namaz geçerlidir ve sehiv secdesi de gerekmez. Son oturuş uzunca dua etmek yeri olduğundan, bir vacibin tehiri söz konusu değildir. (bk. Ö. Nasuhi Bilmen, B. İlmihal, s.195).

İmam Şafiî ile İmam Mâlik namazda gerek din, gerekse dünya işlerine ait olan ve insan sözüne benzeyen  duaları okumak caizdir. Bunlardan okumakla namaz bozulmaz.

İlave bilgi için tıklayınız:

Namazda ve secde anında duanın ölçüsü nedir? İstediğimiz gibi dua edebiliri miyiz?

Cevap 3:

Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Dayanılamayacak dertten, insanı helâke götürecek tâlihsizlikten, başa gelecek fenalıktan ve düşmanı sevindirecek felâketten Allah’a sığınınız.” (Buhârî, Daavât 28, Kader 13; Müslim, Zikir 53. Ayrıca bk. Nesâî, İstiâze 34, 35)

Dayanılamayacak dertler, sabredilemeyecek hastalıklar vardır. Bu dertlerden kurtulmanın bir yolunu bulamayan kimse “Allah'ım, canımı al da kurtulayım.” diye feryada başlar. İnsanın geçimini üstlendiği kişilerin çok olup onları geçindirecek maddî gücünün bulunmaması, sevdiklerinden birinin tedâvisi büyük harcamaları gerektirdiği halde çâresiz kalması bu nevi dertlerdendir.

İnsanı helâke götürecek tâlihsizlikler ile başa gelecek fenalıklar, onun canında ve malında görülebileceği gibi aile fertlerine de musallat olabilir. Böylesine ağır sıkıntılar düşmanı sevindiren felâketlerdir. Takdir buyurulan her şeyin güzel olduğu düşüncesiyle bazı zâhitler başa gelenlerden dolayı Allah’tan yardım istemeyi uygun görmese bile, Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in böyle dertlerden Allah’a sığınmayı tavsiye buyurduğunu dikkate alarak, sıkıntıya düşünce Cenâb-ı Hakk’ın yardımını niyâz etmeliyiz. Zira Âlemlerin Rabbi bir kuluna böyle bir dert ve sıkıntı takdir buyursa bile, onun dua edip yalvarması sebebiyle o sıkıntıyı kulundan uzaklaştırabilir.

Zeyd İbni Erkam’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle dua ederdi:

“Allâhümme innî eûzü bike mine’l-aczi ve’l-keseli ve’l-buhli ve’l-heremi ve azâbi’l-kabr. Allâhümme âti nefsî takvâhâ ve zekkihâ ente hayrü men zekkâhâ, ente veliyyühâ ve mevlâhâ. Allâhümme innî eûzü bike min ilmin lâ yenfa‘ ve min kalbin lâ yahşa‘ ve min nefsin lâ teşba‘ ve min da‘vetin lâ yüstecâbü lehâ."

"Allah'ım! Âcizlikten, tembellikten, cimrilikten, ihtiyarlayıp ele avuca düşmekten ve kabir azâbından sana sığınırım. Allah'ım! Nefsime takvâ nasip et ve onu her türlü günahtan temizle; onu en iyi temizleyecek sensin. Ona yardım edip eğitecek sadece sensin. Allah'ım! Faydasız ilimden, ürpermeyen gönülden, doyma bilmeyen nefisten ve kabul olunmayan duadan sana sığınırım.” (Müslim, Zikir 73. Ayrıca bk. Nesâî, İstiâze 13, 65)

Peygamber Efendimiz (s.a.v) bu duasında üç defa “Allah'ım!” diye söze başlamak suretiyle Cenâb-ı Hakk’a niyazda bulunmaktadır.

Birinci grup duasında âcizlikten, tembellikten, cimrilikten, ihtiyarlayıp ele güne muhtaç olmaktan ve kabir azâbından Allah’a sığınmaktadır. Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem bu hallerden Cenâb-ı Hakk’a her vesileyle sığınmıştır.

İkinci grup duasında nefsi en iyi temizleyip terbiye edenin sadece Allah Teâlâ olduğunu belirterek nefsine takvâ nasip etmesini ve onu her türlü günahtan temizlemesini dilemektedir. Efendimiz (s.a.v) bu sözleriyle “Her bir nefse ve onu düzenleyene, sonra da ona hem kötülüğü hem ondan sakınmayı ilham edene yemin olsun.” (Şems, 91/7-8) âyetine işaret buyurmakta ve Cenâb-ı Hak’tan nefsine takvâ nasip etmesini, yani onu hep emirlerini yapmaya ve yasaklarından kaçınmaya yöneltmesini istemektedir. Çünkü nefsin sahibi O olduğu için, nefse söz geçirecek ve onu iyiliğe ve hayra yöneltecek de sadece O’dur. 

Üçüncü grup duasında ise, her biri insan için felâket olan dört şeyi dile getirmekte ve onlardan Allah’a sığınmaktadır.

Faydasız ilim, insanın ahlâkını, söz ve davranışlarını güzelleştirmeye, dini Allah’ın istediği gibi yaşamaya götürmeyen ilimdir. Esasen ilim Cenâb-ı Hakk’ın sıfatlarından biri olduğu için kötülenmez. İlmi kötü ve faydasız kılan sebepler vardır. Bu sebeplerin en önemlisi de onun hem insanın kendine hem de başkalarına zarar vermesidir.

Meselâ büyücülük ve falcılık da birer ilimdir. Ama bu ilimlerle uğraşan kimse başkalarına kötülük yapmakla kalmaz, en kıymetli sermayesi olan ömrünü de boşuna tüketip gider.

Ürpermeyen gönül, yanında Allah’ın adı veya âyetleri anıldığı zaman duygulanmayan kalp ve bunun sonucu olarak kendisine çeki düzen vermeyen insan demektir. Peygamber Efendimiz (s.a.v) “Allah’tan en uzak kimselerin katı kalpliler olduğunu” bildirmektedir. (bk. Tirmizî, Zühd 62). Allah Teâlâ da böyle kimseleri,

 “Allah’ı zikretme konusunda kalpleri katılaşmış olanların vay haline.” (Zümer, 39/22)

diye tehdit etmektedir.

Doyma bilmeyen nefis, Allah’ın verdikleriyle yetinmeyen, aç gözlü oluşu sebebiyle dünyalık biriktirmekten usanmayan veya yiyip içtikleriyle yetinmeyen nefis demektir ki, böyle bir nefis şüphesiz insanın en büyük düşmanıdır. 

Kabul olunmayan dua, Cenâb-ı Hakk’ın rızâsını kazanmaya lâyık bir hali bulunmayan kimsenin ağzından çıkması sebebiyle, hep reddedilip geri çevrilen dua demektir. Yüce Rabbim bizleri böyle bir muameleye uğramaktan muhâfaza buyursun (Âmin).

ALLAH’A SIĞINMA DUALARINDAN BAZILARI

Muaz b  Abdullah (r a) babasından rivâyet ederek şöyle demiştir: Karanlık bir gecede yağmurdan ıslandık  Bize namaz kıldırması için Rasûlullah (s a v)’i bekledik -veya benzeri sözler söyledi- o sırada Rasûlullah (s a v) bize namaz kıldırmak üzere gelerek: “Oku” dedi. Ben de: “Ne okuyayım?” deyince Peygamberimiz: “Her akşam ve sabah üçer defa 'Kulhüvallahü ehad' sûresiyle 'Nâs ve Felâk' sûrelerini oku, seni her türlü tehlike ve zarardan korumaya yeterli olur.” buyurdu. (Ebû Davud, Edeb: 110; Tirmizî, Dua: 115)

İtaat Etmeyen Kalbten Allah’a Sığınmak

“Faydasız ilimden, itaat etmeyen kalbten, kabul olunmayan duadan doymayan (aç gözlü) nefisten.” (Ebû Davud, Salat: 367; İbn Mâce, Fedailü’l Kur’an: 18)

Kalbin Kötülüklere Kaymasından Allah’a Sığınmak

Ömer (r a)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s a v):

“Korkaklıktan, cimrilikten, kalbin kötülüklere kaymasından ve kabir azabından Allah’a sığınırdı.” (Müslim, Mesacid: 25; Ebû Davud, Salat: 184)

Göz ve Kulağın Şerrinden de Allah’a Sığınılır

“Allah’ım, kulağımın şerrinden, gözümün şerrinden, dilimin şerrinden, kalbimin şerrinden ve menimin şerrinden sana sığınırım.” (Tirmizî, Deavat: 75; Ebû Davud, Salat: 367)

Korkaklıktan ve Cimrilikten Allah’a Sığınmak

“Allah’ım! Cimrilikten sana sığınırım, korkaklıktan sana sığınırım, ihtiyarlığın rezillik dönemine düşmekten, dünya ve fitnelerinden sana sığınırım, kabir azabından da sana sığınırım.” (Buhârî, Deavat: 36; Tirmizî, Deavat: 75)

Cimrilikten Allah’a Sığınmak

“Cimrilik, korkaklık, ömrün sonlarında kötü duruma düşmekten, kalbin batıl şeylere kaymasından ve kabir azabından...” (Sadece Nesâi rivâyet etmiştir)

“Allah’ım! Acizlikten, tembellikten, cimrilikten, ihtiyarlıktan, kabir azabından, hayatın ve ölümün fitnesinden sana sığınırım.” (Tirmizî, Deavat: 75; Buhârî, Deavat: 36)

Gam Keder ve Üzüntüden Allah’a Sığınmak

“Allah’ım! Gam ve kederden, acizlikten, tembellikten, cimrilikten, korkaklıktan ve insanların zulmünden sana sığınırım.” (Tirmizî, Deavat: 75; Buhârî, Deavat: 36)

Zillete Düşmekten Allah’a Sığınmak

“Allah’ım! Fakirlikten sana sığınırım, darlık ve zilletten sana sığınırım, zulüm etmekten ve zulme uğramaktan da sana sığınırım.” (İbn Mâce, Dua: 78; Ebû Davud, Salat: 367)

Delilikten de Allah’a Sığınılır

“Allah’ım! Delilikten, cüzzam hastalığından, alaca hastalığından ve her türlü kötü hastalıktan sana sığınırım.” (Ebû Davud, Salat: 367)

Doğru Yola Girdikten Sonra Kötü Yola Düşmekten Allah’a Sığınmak

“Allah’ım! Yolculuğun yorgunluk ve sıkıntılarından, kötü bir şekilde dönmekten; iyi durum ve hallerden kötü hallere ve durumlara düşmekten, mazlumun bedduasından, mal ve aileye gelecek kötü görüntülerden de sana sığınırım.” (İbn Mâce, Dua: 20; Tirmizî, Deavat: 42)

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Kategori:
Okunma sayısı : 100.000+

Yorumlar

fatih5720

bu soruyu ben sorcaktım ki gerek kalmadı.yalnız abdessiz bilgisayardan Kuran harflerine bakılabilir mi bunda tereddüte düstüm.

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
mehtap toprak

Allah razı olsun hizmetlerinizden dolayı çok istifade ediyoruz..

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun