Nuh Suresi 23. ayette isimleri geçen, Nuh kavminin taptığı putları araplar nereden öğrenmişlerdir?

Tarih: 25.04.2013 - 08:02 | Güncelleme:

Soru Detayı

Nuh Suresi 23. ayette isimleri geçen, Nuh kavminin taptığı putları araplar nereden öğrenmişlerdir?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Nuh Suresi, 21 - 23. Ayetler:

 "Nûh, 'Rabbim, dedi, doğrusu bunlar beni dinlemediler, malı ve ço­cuğu kendi ziyanını arttırmaktan başka bir şeye yaramayan kimseye uydu­lar.'" 

"Onlar çok büyük tuzaklar kurdular. "

 "Dediler ki: 'Sakın ilâhlarını­zı bırakmayın; hele Vedd'en, Suvâ'dan, Yeğus'tan, Yeuk'tan ve Nesr'den as­la vazgeçmeyin!'"

Tefsir kaynaklarında burada geçen isimlerin, Adem'in çocuklarına veya sâlih kişilere ait isimler olduğu bildirilmektedir. Salih kişilerin ölümünden sonra, önceleri onların anılarını canlı tutmak ve hatıralarına saygı gösterip şefaatlerini dilemek amacıyla heykelleri yapılarak her birine temsil ettiği salih kişinin ismi verilmiş; fakat zamanla kutsallık yüklenen bu heykellere tanrı gözüyle bakılıp tapılmıştır.

Kaynaklar bu heykellerin Câhiliye dönemi Araplan'nın da tanrıları arasında yer aldığını kaydetmektedir. Nitekim Araplar çocuklarına "Vedd'in kulu, Yeğûs'un kulu" anlamında Abdu Vedd, Abdu Yeğûs adlarını veriyorlardı. (bk. Zemahşerî, IV, 164; Râzî, XXX, 143; Şevkânî, V, 346)

Nûh tufanında her şey sular altında kalıp harap olduğu halde bunların sonraki nesillere nasıl intikal ettiği bilinmiyor. Muhtemelen bu isimler Nuh'un gemisinde bulunan müminler tarafın­dan sonraki nesillere anlatılmış, onlar da tanrılarına bu isimleri vermişlerdir. (bk. Diyanet Tefsiri, Kur’an Yolu:V/391-392.)

Müfessir Merâğî, adı geçen putların hangi kavim ve kabilelere ait ol­duğunu ve Mekke ile civarındaki büyükçe putların kimler tarafından ko­runduğunu şöyle tesbit edip yazmıştır:

1. Vedd, Kelb Kabilesinin,
2. Suva' Hüzeyl'in,
3. Yağus, Sebe'lilerin,
4. Yaûk, Hemdanh'ların,
5. Nesr, Himyerli'lerin idi.

Bu tesbitten çıkarılan sonuç şudur: Nûh Peygamber (as) Mezopo­tamya'dan Yemen'e kadar birçok kavim ve kabilelere gönderilen bir resul­dür ve tufan da bu bölgeleri tahrip etmiştir.

Burada şu soru ortaya çıkmaktadır:

Nûh Tufan'ında başta insan olmak üzere mevcut canlılarla birlikte put­lar da silinip belirsiz hale gelmiştir. Nûh (as)'ın yaşadtğı asırlarda halkın daha çok ilgi duyduğu o beş büyük put nasıl ortaya çıktı veya ismi geçen kabileler tarafından nasıl tesbit edilerek yeniden ihya edildiler?

Bu soruya Buhari, İbn Cüreyc tarikiyle İbn Abbas (ra)'dan yaptığı şu rivayetle cevap vermeye çalışmıştır:

«Nûh Kavmi'nde tapılan putlar, tu­fandan sonra Araplara geçmiştir.»

Bu konuda senedi olmayan birçok rivayetler daha vardır.

Ancak şunu söyleyebiliriz ki: Sözü edilen beş putun ismen bilinme­sinde iki ihtimal vardır:

a) Ya tufandan sonra belli kesimlerde o putlara rastlayanlar olmuş ve üzerlerindeki yazı veya alâmetlerden tanımışlardır.

b) Ya da sadece çok yaygın olan bu isimler tufandan sonra da unu­tulmamış; gemiye binip kurtulan mü'minlerden duyulmak suretiyle dilden dile aktarılarak yeniden ihya edilmişlerdir. Koyu putperest olan Araplar da o isimlerin tesiri altında kalıp yaptıkları büyük putlarına aynı isimleri ver­mişlerdir.

Bu ikinci ihtimal akla daha yakındır. O halde olay, cahiliyet devri Araplarının ibret almaz, öğüt kabul etmez, uslanmaz bir çizgide olduğunu gös­termiyor mu?

Adı geçen putlara tapanlar, inkâr ve tuğyanlarında ısrar ettikleri, pey­gamberlerinin uyarısına kulaklarını tıkadıkları için ilâhî gazaba uğratılarak, tufanda yok edilmişler ve inanıp bağlandıkları putlar ne onları, ne de ken­dilerini kurtarabilmiştir.

Arap yarımadası'nda hem Nûh Peygamber'in kıssası hem de putpe­rest âsilerin akıbeti az-çok bilindiği halde, başta Mekkeliler olmak üzere Arapların çoğu yine de koyu bir putperestlik güdüyor, bir türlü Hakk'ın sesine gönül kulaklarını açmıyorlardı. Böylece Cenâb-ı Hak, özellikle Mekkeli müşriklerin ne kadar câhil, mantıksız, idraksiz ve öğüt, ibret almaz olduklarına işarette bulunuyor.

Putperestlik nasıl doğmuştur veya nasıl doğmaya namzettir?

Tek ilâh inancı zayıflamaya başlayınca, ortaya birtakım hurafeler çı­kar ve yavaş yavaş bu hurafeler kalp ve kafalarda yer edince, câhil halk tabakası bazı şeyleri kutsal sayıp dert ve dileklerini onlara anlatmaya çalışırlar. Derken bir süre sonra o şeyler ve cisimler ilâhlaştırılır ve böyle­ce tek ilâh inancı yerini çok ilâhlı bir inanca bırakır.

Bu konuda sahih kabul ettiğimiz şu rivayet de konuyu yeterince ay­dınlatmaktadır:

- Hz. Aişe (ra)dan yapılan rivayette, adı geçen şöyle demiştir:

 «Ümmü Habibe ile Ümmü Seleme (ra), bir gün Resûlüllah Efendimiz (asm)'e, Habeşistan'da bulundukları zaman Mâriye adı verilen bir kiliseyi ve içinde bazı insan ve melek suretlerinin nakşedilmiş bulunduğunu gör­düklerini anlattılar. Bunun üzerine Resûlüllah (asm) şöyle buyurdu: »

«Şüp­hesiz onlar öyle bir topluluktur ki, içlerinde iyi bir kişi ölünce üzerine mâbed inşâ eder ve o mabede, gördüğünüz suretlere benzer suretler nakşe­derler. Onlar kıyamet gününde Allah'ın yanında insanların en kötüsüdürler.» (Sahih-i Müslim - Tefsîr-i Kurtubî: 18/308; bk. Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kuran Tefsiri)

İlave bilgi için tıklayınız:

Mekke'de putperestlik ilk defa nasıl başlamıştır ve ne şekilde devam etmiştir?

 

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun