Nisa, Ahzap ve Fetih surelerinde geçen "Kânallahü " ifadesi hakkında.
Değerli kardeşimiz,
- Kur’an’ın bazı kelimelerini baz alarak surelerin muhtevası hakkında söz söylemek oldukça zordur. Bazı surelerde bazı kelimelerin daha fazla kullanılması, orada damgasını vuran ifade tarzıyla ilgili olma ihtimali kuvvetlidir.
- Ayetlerin fezlekeleri olarak bilinen son cümleler, genellikle surenin mevcut nazmıyla -şiirsel- bir kafiye uyumuna ayak uydurmaktadır. Bu üç (Nisa, Ahzab ve Fetih) surede yer alan ayetlerin bu şiirsel nazım örgüsü açısından buluştukları ortak payda, hepsinin -genel olarak- ayetlerinin fasıla harfleri(son harfleri)nin elifle bitmiş olmasıdır. Gramer bakımından bu elif, kelimenin harekesinin mansup / üstün olduğu anlamına gelir. İşte, Allah lafza-i celalin içinde bulunduğu ayetlerin fezlekesinde “Kâne” kelimesinin kullanılmasının önemli hikmetlerinden bir tanesi, ilgili yerdeki ayetin sonunu da diğer ayetlerin son harekesi gibi üstün yapmak ve ayetler arasında fasıla(elif) birliğini sağlamaktır. Çünkü, “Kâne” fiili, nakıs bir fiil olup ismini ref / ötre, haberini nasp / üstün kılar.
Örneğin, Nisa Suresinin 17. ayetinde yer alan “Kânellahü Alîmen Hakîma” cümlesinde yer alan “Alim-Hakim” kelimelerinin bu şekilde mansub / üstün / sonları elifli olarak gelmesi, Kane sayesinde olmuştur. Bu ayetten önceki ayet “İnnellahe kâne Tevvâben Rahîma”; bir sonraki ayet ise, “azâben elîma” şeklinde bitmiştir.
Yine örnek vermek gerekirse, Ahzab Suresinin 5. ayeti “Kânellahü Ğafûran Rahîma”, Surenin 1, 2, 3. ayetlerinin son kelimeleri sırasıyla, “Hakîma-Habîra-Vekîla” şeklindedir. 6. ayette ise, “mestûra” kelimesi kullanılmıştır.
Yine, Fetih Suresinin 4. ayeti “Kânellahü Alîmen Hakîma” , surenin 1, 2, 3. ayetlerinin son kelimeleri ise sırasıyla “mubîna-mustekîma-azîza” şeklindedir. 6. ayetin sonu kelimesi ise “mesîra” dır.
- Fetih suresinde, bir yandan -geçmişte / biraz önce yapılmış Hudeybiye anlaşmasından söz edilirken, bir yandan da gelecekte olacak Hayber ve Mekke fethinden söz edilmektedir. Allah’ın hem geçmişteki olayları, hem de gelecekteki olayları bildiğini gösteren -mazi kalıbında, fakat geniş zamanı da kapsayan manasıyla- “kâne “ kelimesinin kullanılması bu açıdan da Kur’an’ın semavî kimliğinin göstergesidir. Allah’ın eskiden de, şimdi de ve gelecekte de “Alim-Hakim-Aziz …” olduğu gerçeğine vurgu yapılmıştır. Yani Ezelî olan Allah için zaman mefhumu söz konusu değildir. Kur’an’ın çağlar üstü konumu da bundan kaynaklanmaktadır.
- Diğer sureleri de bu bağlamda değerlendirmek mümkündür.
Sadece bu incelik bile, Kur’an’ın sonsuz ilim ve kudret sahibi bir zatın kelamı olduğunun açık bir belgesidir. Binlerce hikmetli söz, prensip ve hükümler açıklanırken -hiçbir tekellüf ve zorlama eseri gösterilmeksizin- ayetlerin sonlarında lafzî âhengin dikkate alınması gerçekten aklın gözünü kamaştıran bir harikadır.
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
BENZER SORULAR
- Nisa, Ahzap ve Fetih surelerinde geçen "Kânallahü " ifadesinin hikmeti hakkında.
- Ayetlerin sonunun "nun" harfiyle bitmesindeki hikmet nedir?
- Ayetlerin sonunun nun ve mim ile bitmesinin hikmeti nedir?
- Kur'an daha vahyedilmediği halde, Müzzemmil suresi 4. ayette neden Kur’an okuması emredilmiş?
- Tevafuklu Kur'an hakkında bir ayet ya da hadis var mı?
- Kur'an’ın, Nisa suresi 82.de meydan okuduğu, daha sonra da Al-i İmran suresi 7. ayet ile geri adım attığı iddiası doğru mudur?
- Sınavlara girerken neden Yasin, Tebareke gibi sureler okunuyor da Saffat suresi okunmuyor?
- Ebced, Hevvez, Hutti ve Rastgelelik
- Kur'an ayetlerini, Levh-i Mahfûz'da, Allah'ın izniyle gören evliyalar var mıdır?
- Necm suresinin mi’raç olayından önce indiği doğru mudur?