Kur'an’ın, Nisa suresi 82.de meydan okuduğu, daha sonra da Al-i İmran suresi 7. ayet ile geri adım attığı iddiası doğru mudur?

Tarih: 16.01.2014 - 13:44 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Bir ateist forumunda şöyle denmekte:

"Ayrıca öyle ayetler var ki Muhammed 'Şimdi bu da nereden çıktı.' gibi bir çaresizlik içine düşüyor. Özellikle 100'e yakın mucize ayeti incelendiğinde Muhammed'in ne kadar zorlandığı görülür. Tek seferde yazılmış bir kitap da olmaması yine yaşadığını destekler nitelikte. Coşmuş Nisa 82 de meydan okumuş resti görülünce de Al-i İmran 7 gelmiş."

- Özellikle son cümlede Kuran’ın Nisa 82 de meydan okuduğu, daha sonra da Ali İmran 7 ile geri adım attığını iddia etmekteler, bu konu hakkında derin bir analiz / açıklama yapar mısınız?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

 “Kur’ân’ı gereği gibi düşünmeyecekler mi? Eğer Kur’ân Allah’tan başkasına ait olsaydı, elbette içinde birçok tutarsızlıklar bulurlardı.” (Nisa, 4/82)

mealindeki ayette bir meydan okuma vardır.

Bu ayette uyarılan zayıf inançlıların ve münafıkların hatalı tutumlarının asıl nedeni, onların Kur'an'ın Allah'tan geldiği konusunda şüpheler taşımalarıydı. Onlar Kur'an'ın Allah tarafından Hz. Peygamber'e (asm) vahyedildiği ve onun içindeki emirlerin Allah'tan geldiği konusunda şüphe duyuyorlardı. Bu nedenle onlara Kur'an'ı yakından tetkik etmeleri, şüphelerinin gerçek olup olmadığını araştırmaları tavsiye ediliyor.

Kur'an'ın kendisi onun Allah tarafından gönderildiğine şahittir. Çünkü ne kadar akıllı olursa olsun hiç kimse yirmi üç yıl sonunda içinde hiçbir çelişki ve tutarsızlık bulunmayan, birçok konuya ve birçok duruma hitap edebilen bir kitap meydana getiremez.

- Bu ayetin nüzul sebebi ve ayetin verdiği mesajları birkaç madde halinde açıklayacağız:

a) Görünürde iman etmiş, ama gerçekte kâfir olan bazı münafıklar, Hz. Peygamber (asm)'in yanına geldikleri zaman, onun  bütün dediklerini tasdik ediyor ve her emrine karşı “baş üstüne” diyorlardı. Ancak oradan çıktıktan sonra kendi aralarında farklı konuşuyor ve küfürlerini kusuyorlardı. Allah ise, onların bu ikiyüzlü tutumlarını peygamberine haber veriyor ve onları rezil rüsvay ediyordu.

Bu ayetten önceki ayette bu husus şöyle seslendirilmiştir:

“Münâfıklar sana 'Baş üstüne!' derler. Fakat yanından çıkınca, onlardan bir güruh gece karanlığında senin söylediklerinin tersine plânlar kurarlar. Allah onların o gizli plânlarını bir bir kaydediyor. Onun için sen suçlarını yüzlerine vurmaktan vazgeç de Allah’a havale et, Ona tevekkül et. Sana vekil olarak Allah yeter.” (Nisa, 4/81)

İşte konumuz olan Nisa 82. ayet buna işaret ediyor ve diyor ki: “Bakın sizin gece karanlığında kendi aralarınızda yaptığınız konuşmalarınız Kur’an’da haber veriliyor. Siz de bunu açıkça görüyor ve inkâr edemiyorsunuz. Öyleyse niye hâlâ Allah’ın elçisine ve kitabına samimi iman etmiyorsunuz?" (krş. Taberi, Maverdi, Razî, ilgili ayetin tefsiri)

b) Bu ayetten anlaşılıyor ki, Allah Hz. Muhammed (asm)’in hak peygamber olduğunun delili olarak Kur’an’ı gösteriyor. Kur’an’ın iniş süresi olan yirmi üç yıl boyunca farklı sorulara cevap veren, farklı meselelere çözüm getiren, insanların dünya ve ahiret hayatı gibi birçok yelpazede mutluluk yollarını gösteren, Allah’ın bin bir isim ve sıfatlarının tecellilerine yer veren, bütün bu ilahî bilgileri tevhit inancı merkezli olarak değerlendiren, sosyolojik, astronomik, jeolojik, zoolojik, ontolojik, psikolojik, hukuk, edebiyat, belagat, gaybi haberler gibi yüzlerce alanda ders veren Kur’an’ın, gerçek manada hiçbir çelişkiye yer vermemesi; onun Allah’ın kelamı olduğunu göstermektedir.

İslam tarihi boyunca, her biri kendi sahasında uzman milyonlarca kelamcısı, İslam filozofu, hukukçusu, müfessiri, muhaddisi, evliya ve asfıyası, hülasa Kur’an’ı çok yakından tetkik eden, onu tefekkür edip düşünen milyonlarca ilim ve din adamının Kur’an’da hiçbir çelişkinin olmadığını ilan etmeleri, onun her konuda söylediklerinin doğru olduğunu tasdik etmeleri, Kur’an’ın ilahî kimliğinin açık göstergesidir.

c) İslam alimlerine göre, pek çok yönden mucize olan Kur’an’ın külli manada üç yönden mucize olduğu söylenebilir. (krş: Razi, ilgili ayetlerin tefsiri)

1) Kur’an’ın belagat ve fesahati: Kur’an’da kullanılan ifadelerin hepsi kendi konusunda harikalar harikasıdır. Çünkü, bir ifadenin güzelliği ve güçlülüğü, konuşanın meramını ortaya koymasıyla ölçülür. Fesahat, konuşanın meramını açık-seçik ortaya koyacak şeklide kullandığı ifadelerdir. Belagat ise, “mukteza-yı hale göre”/ bir ifadenin mevcut duruma uyumlu olarak ortaya konulmasıdır. İşte bu konuda Kur’an’ın eşi benzeri olmadığını binlerce işin uzmanı olan alimler tarafından kabul edilmiştir.

2) Kur’an’ın gaybi haberleri: Kur’an’da, -Rum Suresinde- Rumların yenildikten sonra bir kaç yıl içerisinde yeniden galip geleceği, -Fetih suresinde- henüz fethedilmeden iki yıl önce Mekke’nin fethedileceği, -Nur suresinin 55. ayetinde- Hz. Peygamber (asm)'den sonra halifelerin olacağı / yani, İslam devletinin yıkılmayıp, devam edeceği hususları gibi onlarca gaybi haber verilmiş ve aynen çıkmıştır.

3) Kur’an’da çelişkinin olmaması: Söz konusu ettiğimiz Nisa suresi, 81-82. ayetlerinde de münafıkların kendi aralarında konuştuklarına dair haber verilmiş ve bunun ancak Allah’ın ilmiyle olabileceğine vurgu yapılmıştır.

- İnansın inanmasın düz mantıkla düşünen herkesin Kur'an'ı inceleyerek ulaşabileceği bu sonuç, onun Allah'tan geldiğinin reddedilemez bir delilini teşkil etmektedir.

Şu halde onun davetini kabul etmeyenlerin bu tavır ve kararları, akıl muhakemesinden ve bilgiden ziyade kökleşmiş peşin hükümlere, beşeri zaaflara, aklıselimin işleyişini engelleyen duygu ve tutku hâkimiyetine dayanmaktadır.

“Kur'an'ı okuyup düşünmezler mi? Yoksa kalpler üzerinde kilitleri mi var?!." (Muhammed, 47/24)

mealindeki ayette, sağlıklı düşünmeyi engelleyen bu psikolojik etkenler, daha canlı bir biçimde vurgulanmaktadır.

- Bu ayette ifade edilen “Kur’an’da tutarsızlık ve çelişkinin olmaması” hususu da üç yönden değerlendirilebilir(krş. Razi, ilgili, ayetin tefsiri):

Birincisi: Münafıkların gizli olarak İslam’ın aleyhinde yaptıkları konuşmalara, planladıkları hile ve tuzaklara ve yukarıda ifade ettiğimiz benzeri gaybi haberlere yer vermesi ve onların doğruluğunun güneş gibi ortaya çıkması, Kur’an’ın Allah’ın kelamı olduğunun tartışmasız delilidir.

İkincisi: Pek çok ilimleri ders vermesine rağmen, içinde herhangi bir tutarsızlığı, ilmi yanlışı ihtiva etmemesi Kur’an’ın Allah’ın sözü olduğunun delilidir.

Kur’an’ın değişik ilimleri nasıl içerdiğini gösteren Bediüzzaman Hazretlerinin şu ifadelerine bakmak yeterlidir:

“Kur'an-ı Hakîm; şu kitab-ı kebir-i kâinatın bir tercüme-i ezeliyesi... Hem bir kitab-ı hikmet ve şeriat, hem bir kitab-ı dua ve ubudiyet, hem bir kitab-ı emir ve davet, hem bir kitab-ı zikir ve marifet gibi; bütün hacat-ı maneviyesine karşı birer kitab ve bütün muhtelif ehl-i mesalik ve meşarib olan evliya ve sıddıkînin, asfiya ve muhakkikînin (her birinin) meşreblerine lâyık birer risale ibraz eden bir Kütübhane-i Mukaddesedir.(Sözler, s. 242)

Üçüncüsü: Altı bin küsur ayetiyle, yirmi üç yıl zarfında pek çok konunun işlendiği bir kitap olduğu halde, fesahat ve belagat açısından, edebi bir şaheser olarak -belagat ve fesahat kuralına aykırı- herhangi bir tutarsızlığı barındırmaması, Kur’an’ın Allah’ın kelamı olduğunun göstergesidir.

- Soruda, Nisa suresinin 82. ayeti ile aralarında ilişki kurulan Al-i İmran suresinin 7. ayetinin meali ise şöyledir:

“Bu muazzam kitabı sana indiren O’dur. Onun ayetlerinin bir kısmı muhkem olup bunlar Kitabın esasıdır. Ayetlerin bir kısmı ise müteşabihtir. Kalplerinde eğrilik olanlar sırf fitne çıkarmak, insanları saptırmak ve kendi arzularına göre yorumlamak için müteşabih kısmına tutunup onlarla uğraşır dururlar. Halbuki onların hakikatini, gerçek yorumunu Allah’tan başkası bilemez. İlimde ileri gidenler: 'Biz ona olduğu gibi inandık. Hepsi de Rabbimizin katından gelmiştir.' derler. Bunları ancak tam akıl sahipleri düşünüp anlar.”

Ateistin hayaline göre, Hz. Peygamber Nisa suresinin 82. ayetinde “Kur’an’da bir tutarsızlık yok” dedikten sonra, muarızları Kur’an’da tutarsızlık bulmuşlar. O da mecbur olmuş, “Al-i İmran suresinin 7. Ayetini -haşa yüz bin defa haşa- uydurmuştur. Ve bununla “ayetlerin bir kısmı çelişki gibi görünse de bunlar 'müteşabih'tir. Manalarını siz bilemezsiniz, sizin aklınız onlara ermez. Aklınız ermediğiniz için onlarda çelişki zannediyorsunuz.” demek istemiştir. Ve üstelik “bir nevi geri adım atmıştır.”

- Önce şunu söyleyelim ki, bu iki ayet arasında böyle bağlantıyı gerektirecek hiçbir münasebet yoktur. Bu ayetin nüzul sebebi, bazı Yahudilerin Mukatta harfleri denilen “Elif, Lam, Mim” gibi harflerin ebced değerinden İslam ümmetinin ömrünün az olduğunu çıkarmaya çalışmaları veya bazı Hristiyanların Kur’an’da Hz. İsa için kullanılan “Allah’ın kelimesi ve ondan gelen bir ruh” ifadesini bahane ederek onun ilah olduğunu iddia etmeleridir. Kur’an’ın bu ifadesi, manaları derin olan bu gibi ifadelerin arkasına sığınarak şarlatanlık eden bir kısım ehl-i kitabın cehaletini ortaya koymaya yöneliktir. (bk. Taberi, Maverdi, Razi, Beydavî, Nesefi, ilgili ayetin tefsiri)

Görüldüğü gibi iddiacının dedikleri, sadece bir dinsizlik hezeyanı olarak kalmaya mahkumdur.

- Kaldı ki, iddiacının söyledikleri doğru olsaydı, önce Nisa suresinin 82. ayeti, daha sonra Âl-i İmran suresinin 7. ayetinin inmesi gerekirdi. Halbuki, Âl-i İmran suresinin nüzul sırası, 89; Nisa suresinin nüzul sırası ise 92’dir. (bk. Keskioğlu, Kur’an-ı Kerim Bilgileri, s. 120)

Yani Âl-i İmran suresinin 7. ayeti, Nisa suresinin 82. ayetinden önce inmiştir. Demek ki, yalancının mumu bazen yatsıya ulaşmadan da sönebilir.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun