Madde niçin ezeli değildir? Allah nasıl ezeli olur?

Tarih: 15.03.2007 - 00:00 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Ya Allah ezelidir veya madde... Allah'ın varlığını kabul etmeyen materyalistler maddeye ezeliyet vermek zorunda kalmışlardır. 20. yüzyılın ilim sahasında kâinatın başlangıcı olduğu, ezeli olmadığı ve ebedi olamayacağını ispatlayan pek çok ilmî deliller, inkârcıların temel felsefesi olan materyalizmin idam hükmünü infaz etmiştir.

"Bugünkü ilimden pek az bir şeyi dahi hakikaten anlamış olan bir kimsenin, materyalizm hastalığına karşı muafiyet kazandığı muhakkaktır." diyor Bawing.

Albert Camus da şu gerçeği kesinlikle ortaya koyuyor:

"Marxizmin hatasız olabilmesi için XX. asrın bütün keşiflerini inkâr etmek gerekecektir. Marxizm bugün ancak Heiesenberg'e, Bohr'a, Einstein'a ve zamanımızın en büyük âlimlerine karşı koymak şartı ile ilmî olduğunu iddia edebilir."

Atomlardan yıldızlara kadar her varlığın hayret verici mekanizmalarıyla beraber şaşmaz intizamları "Bir" olanı, "mutlak ilim ve kudret sahibini" bildirdiği, Allah'ın büyüklüğünün pırıltılarını aksettirdiği halde, Allah'ı inkâr eden kimseler de yok değildir. İlâhî kudretin pırıltılarından doğan tabiatın nereden idare edildiğini anlayamayan ve o pırıltıların nereden geldiğini bilmeyen kimseler madde ve kuvvet ezelidir, şuurludur vs. diyerek çalışmaktadırlar. Meselâ, "Sosyalizm Işığında Bilim ve Din" kitabında şu cümlelere rastlıyoruz:

"Madde hiçbir Tanrı tarafından yaratılmamıştır. Madde ve enerji öncesiz ve sonrasız olarak vardır ve durmaksızın biçim değiştirirler."

Davit Foster'in ise kâinattaki ilim ve irade mahsulü eserleri ve hadiseleri gördükten sonra, idrâki "Allah vardır, kâinatı yaratan O'dur." hakikatını hazmedemeyince ne kadar gülünç duruma düştüğü, kitabına "The Intelligent Universe" "Zekâ sahibi kâinat" ismini vermesinde ve atomların da, gezegenlerin de şuurlu olduğunu iddia ederek "Kâinat şuurlu bir yapıdır." şeklindeki ifadesinde açıkça görülmektedir. Ve yine görülmektedir ki, birtek ilâhı kabul etmeyen kimseler atomlardan yıldızlara kadar herbir şeye ilâhlık vermeye, yâni herbir zerrede mutlak ilim, kudret, ezeliyet gibi sıfatları kabul etmeye mecbur olmuşlardır.

Ezeli Olan Allah'tır

Maddelerin ve kâinatın ezeli olmadığını ilmî deliller ışığında izah eden bir kimsenin karşısında, ekseriyetle materyalistler tarafından klâsik bir sual çıkarılmaktadır:

"Madem her şey yaratılmıştır. O halde Allah'ı kim yarattı?"

Bu sual, evvelâ temelde hatalıdır. Çünkü sualler zincirleme sonsuza kadar gider... Ayrıca biz; Kâinatın, Kur'an'ın, Resûlüllah (asm)'ın bildirdiği bir Allah'a (C.C.) inanıyoruz.

O'nun için; mekân, zaman, sınır, âcizlik, başlangıç, son v.s. yoktur. Bütün bunlar madde için, eşya için geçerlidir. Halbuki O (C.C.) ne maddedir, ne şekildir, ne de düşünebileceğimiz başka bir şeydir. O, eşi benzeri olmayan, herşeye hakkıyla kâdir olandır.

Şâyet bir kimse ezeli olmayan bir Allah'tan bahsediyorsa, kendi kafasındaki Tanrı'dan bahsediyor demektir, gerçek Allah'tan (C.C.) değil... Yunanlıların Zeus'dan bahsetmesi gibi...

Bir kimsenin mimar olabilmesi için çeşitli vasıflara sahip olması gerekir. Bu vasıflar olmazsa o kimsenin mimar mevkiinde olması da mümkün değildir. Hayat, ilim, cüz'i irade gibi sıfatları taşımayan birine mimar denmesi beklenebilir mi?

Kainatın mimarı olan Allah'ın (C.C.), Yaratıcı'mızın da kudsi sıfatları vardır. Kudret sahibidir, Hayat sahibidir, Vücudu zatidir, Ezelidir, Ebedidir, hiçbir şeye benzemez, Gâni'dir, Kerim'dir, Rahim'dir, vb...

Allah'ın (C.C.) bütün varlıkları yaratması, yaratılmasını -haşa- gerektirmez. Akıl görünen misaller istediği için bu mevzûyu birkaç misâlle daha da açıklığa kavuşturmaya çalışalım.

Bir nefer emri onbaşıdan, o da yüzbaşıdan ve nihayet başkumandan da emri padişahtan alır, "Ya padişah kimden emir alıyor?" şeklinde bir soru sorulmaz. Zira padişah da birinden emir alsa, o da raiyyet derecesine iner ve emir aldığı zât padişah olur. Bu halde birinci şahıs padişah değildir ki: "Padişah kimden emir alıyor?" diye bir soru sorabilelim. Padişah denilince emir veren, fakat emir almayan bir Zât hatıra gelir.

Devir ve teselsülün imkânsızlığını açıklamak için verdiğimiz misâlden anlaşıldığı gibi, bu kâinatın yaratılışının; zâtı, esması ve sıfatlarıyla ezeli ve ebedi olan Allah'a (C.C.) dayanması zaruridir.

Bütün mahlûkat, yaratıp fakat yaratılmayan bir Zât-ı Zülcelâlin kudretiyle "yokluk karanlıklarından ziyadâr varlık âlemine" getirilmişlerdir.

Dünyamız ışığı nereden almaktadır?
— Güneş'ten.
Ay ışığını nereden almaktadır?
— Güneş'ten.
Merih, Jüpiter v.s. gibi gezegenler ışığını nereden almaktadır?
— Güneş'ten.
Peki, Güneş ışığını nereden almaktadır?
Güneş ışığını başka bir yıldızdan almaz. Bizatihi kendisi ışık neşredicisi durumundadır.

Demek ki: Dünya'nın, Ay'ın, diğer gezegenlerin ışığını Güneş'ten alması Güneş'in ışığını başka bir yerden almasını gerektirmiyor. Aynen bu misâl gibi, Allah'ın (C.C.) bütün varlıkları yaratmış olması, yaratılmasını gerektirmemektedir.

Netice

İnancımıza mutlaka bir sebep arayan materyaliste vereceğimiz en kısa cevap şu olacaktır:

"Şunun veya bunun için, şundan veya bundan dolayı değil, aslında ALLAH VAR OLDUĞU İÇİN İNANIYORUZ!.."

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun