Leyl Suresi 3. ayet, "Ve’n-nehâri izâ tecellâ ve’z-zekera ve’l-unsâ" şeklinde okunabilir mi?

Tarih: 28.09.2013 - 03:10 | Güncelleme:

Soru Detayı

Leyl suresi 3. ayette bir kıraat var, ilgili rivayet şöyledir:

- İbn Mesud'dan rivayet edildiğine göre o: "Ve’n-nehâri izâ tecellâ ve’z-zekera ve’l-unsâ" / "Ağarıp açıldığı zaman gündüze, erkeğe ve dişiye" diye okur; "Ve mâ haleka" / "Yaratan" lafzını düşürürmüş.

Müslim'in Sahih'inde Alkame'den şöyle dediği rivayet edilmiştir: 

- Şam'a geldik, bize Ebu'd-Derda geldi. O: "Aranızda bana Abdullah'ın kıraati ile oku­yacak olan kimse var mı? " dedi. Ben: "Evet ben okuyabilirim.", dedim. Abdul­lah'ı şu; "'Andolsun örtüp bürüdüğü zaman geceye.' buyruğunu nasıl okuduğunu işittin?" diye sordu. Ben dedim ki: "Onu 'Andolsun örtüp bürüdüğü zaman geceye... erkeğe ve dişiye' diye okurken duydum." (Ebu'd-Derda) de­di ki: "Allah'a yemin olsun ki, ben de Rasûlullah (sav)'ı bunu böylece okur­ken duydum, fakat bunlar benim; "Vemâ haleka" "yaratana" diye okumamı isti­yorlar, bense onlara uymuyorum."

- Bu rivayet Kur'an-ı Kerim'e muhalif değil mi? Abdullah bin Mesud'u gerçekten böyle mi okuyordu, yoksa rivayet uydurma mı açıklayabilir misiniz?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

İbn Masud’un ilgili ayeti "ma halaka"yı hazfederek, "Ve’n-nehâri izâ tecellâ ve’z-zekeri ve’l-unsâ" şeklinde okuduğuna dair rivayet, Buhari ve Müslim’de yer almıştır. [bk. Buhari, suretu 92 (Suretu’l-leyl); Müslim, el-Müsafirin, 50-282, 284]

- İbn Mesud’un bu kıraatı, sahabenin icmaına aykırıdır. Bütün sahabenin ittifakıyla -Hz. Osman devrinde- yazılan Kur’an’da böyle bir ifade yoktur. İcma ile ve tevatür sırrını taşıyan bu Kur’an’ın dışında geriye kalan şahsi/hususi mushafların hepsi ortadan kaldırılmıştır. İbn Mesud’un hususi Mushafı da bundan istisna değildir.

- Alimlerin bu hadis hakkındaki görüşlerinin özeti şöyledir:

Bu ayet önce İbn Mesud’un okuduğu şeklinde idi, daha sonra neshedildi. İbn Mesud’la ilgili bu haberler, ilgili ayetin neshedildiğine dair bilgi kendilerine ulaşmadan önceki döneme aittir. Çünkü, Hz. Osman devrinde yazılan Kur’an, Hz. Peygamber (asm)'in “nasih-mensuh”la ilgili hükümleri tamamen yerine oturttuğu ve artık ne fazla ne eksik bir tarafın bulunmadığı bir şekilde cemedilmiş ve bütün sahabenin icmaına mazhar olmuştur. Bu sebeple, bu icmaya aykırı olan hiçbir kıraat İslam ümmeti tarafından kabul edilmez. (bk. Nevevî, 6/109)

- Ayrıca, İbn Mesud, kendi hususi mushafına bazı ilave ve eksik ifadelere yer vermesi, bu şekli gerçekten Kur’an ifadesi olduğu için değil, ayetin -doğruluğuna inandığı- bir tefsiri olarak yazmıştır. Daha sonra gelenler bunu ayet sanmışlardır. Kaldı ki bu rivayetin önemli bir kısmı doğru değildir. (bk. Nevevî a.y.)

- İbn Hacer’in dikkat çektiği çok önemli bir noktada şudur: İbn Mesud ve Alkame, Küfe kıraatinin üstadları olmalarına rağmen, bu rivayeti nakleden hafızların hiçbiri onların okuduğu tarzda bir kıraat şeklini benimsememiş ve bunu bir kıraat şekli olarak ortaya koymamışlardır. Keza, bu rivayetin nakledildiği Ebu’d-Derda da Şam bölgesinin kıraat üstadıdır. Ancak, onun bu rivayetini nakleden hafızlardan hiçbiri buna itibar etmemiş ve öyle bir kıraati ders vermemişlerdir. (bk. İbn Hacer, Fethu’l-Barî,8/707)

İbn Hacer’in dikkat çektiği bu nokta, şu açıdan önemlidir: Kurra olan kıraat ve hadis hafızları ve bu rivayetleri aktaran ravilerin bizzat kendileri, söz konusu rivayetlerdeki bilgiye hiç itibar etmemişlerdir. Rivayeti nakletmekle beraber, kendileri bu kıraati benimseyip okumamışlar ve bunu ders vermemişlerdir.

Halbuki, Kufe’nin kıraat şekli İbn Mesud ve Alkame’ye, Şam’ın kıraati ise Ebu’d-Derda’ya dayanıyor.

Demek ki, bu üç zat da aslında (daha önce böyle bir kıraatleri olmasına ve bunu bir bilgi olarak aktarmalarına rağmen) prensip olarak şimdiki elimizde bulunan Kur’an’a uygun bir kıraati takip edip okumuşlar ki, onların öğrencileri olan hafızlar bu okudukları kıraati kabul etmişlerdir.

- Ebubekir el-Enbari gibi bu işin uzmanı olan bazı alimler de bu rivayeti değerlendirmiş ve bunun ümmetin icmaına aykırı olduğundan kabul edilemez olduğunu belirtmiştir. Bunun en büyük delili olarak da kıraat imamlarından Hamza ve Asım’ın İbn Mesud’dan, şu anda Kur’an’da mevcut olan şekliyle bu ayetin kıraatini nakletmelerini göstermiştir. (bk. Kurtubi, ilgili ayetin tefsiri)

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun