Kur’an’da dünyanın yumurta şeklinde olduğu yazıyorsa, neden Müslümanlardan biri çıkıp da dünya yuvarlaktır demedi?

Tarih: 17.08.2015 - 12:18 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Dünyanın Kur’an’da yumurta şeklinde yani bir nevi yuvarlak olduğunu yazdığını belirtmişsiniz. Ben de size bir şey sormak istiyorum:
- Önceden o dönemin insanları dünyayı düz sanmaktaydı (Müslümanlar da) dahil. Kur’an’da dünyanın düz olmadığı yumurta şeklinde olduğu yazıyorsa neden Müslümanlardan biri çıkıp da dünya düz değildir yuvarlaktır demedi?
- Neden Dünyanın yuvarlak olduğunu ilk teorisini söyleyenler ve kanıtlayanlar Müslümanlar değil. Biride mi Kur’an’ı okumamış.
- Yazıyor ya Kur’an’da dünyanın yumurta seklinde olduğu hiç biri de mi okumamış bunları?
- Hem dünya yumurta seklinde değildir.

Cevap

Değerli kardeşimiz,

- Kur’an-ı Hakim, hikmetle konuşur. Maksadı fizik, kimya, astronomi dersini vermek değildir.

Bu sebeple, Kur’an’da  kıyamete kadar gelen bütün insanları irşat edecek şekilde geniş kapsamlı ifadeler kullanılmıştır. Aynı ayetten farklı manalar anlaşılabilmektedir.

İlk etapta insanların ilk tabakası sayılan halk kesimini ilgilendiren ifadeler tercih edilmiş, ancak daha sonradan gelen bilim adamlarına da gereken irşat dersini vermiştir.

- Örneğin, soruda söz konusu edilen ayette yer alan “DEHA” kelimesi sermek, sergilemek manasına geldiği gibi, Deve kuşu yumurtası/ve yuvası manasına da gelir. O günkü insanlar ilk manayı anlamışlar, sonradan gelenler ise ikinci manayı anlamışlardır. Bu her iki mana da doğrudur.

Aynı kökten gelen “medha” kelimesi deve kuşunun yumurtasını bıraktığı yuva anlamına gelir. Dev kuşu yumurtası, tam yuvarlak olmayıp elips şeklindedir.

Şunu da unutmamak gerekir, yerküresinin yuvarlaklığı, onun “döşek, sergi, beşik” olma özelliğine aykırı değildir.

- Evet, Kur’an, bir fizik, kimya, astronomi kitabı değildir. Bir tarih, coğrafya, bir arkeoloji, zeoloji, jeoloji kitabı da değildir.

Şüphesiz bütün bu ilim dallarına ait bazı bilgilere de yer verilmiştir. Fakat bunlar, yalnız söz konusu dört temel unsuru pekiştirmek, onların gerçekliğini gösteren bir örnek olmak üzere Kur’an’da yer almışlardır. Bu sebeple, Kur’an’ın hedefleri arasında fazla yeri olmayan fen bilgilerinin detaylarına dair malumatı ondan istemek haklı bir talep değildir.  

Kur’an’ın kâinattan söz etmesi, Allah'ın ilim ve kudretine delil olması içindir. Delil ise, iddiadan daha açık olması gerekir. Bu sebeple muhatapların doğrudan anlamadıkları hususları, akıllarının seviyesine yaklaştırmak için Kur'an, ifade tarzını onların duygu ve düşüncelerini okşayacak şekilde ayarlamıştır.

Kaldı ki, ayetlerin bir kısmı bir kısmını açıklamaktadır. Kur’an’ın bütünlüğü içerisinde bakıldığı zaman basit fikirli kimselerin düşüncelerini okşayan ifadelerin yanında, bilenler için de gerçeklere işaret eden bazı karineler koymuştur. (bk. Nursi, İşârât, 204-205; Muhâkemat, 161-163).

- Kur’an’ın bir vasfı hakimdir. Yani bütün ifadeleri hikmetlidir. Bir kitabın hikmetli olması, muhatabın durumunu, okuyucunun seviyesini göz önünde bulundurmak demektir. İlmî literatürde buna belagat denilir ki, “hale mutabakat”/muhatabın anlayışını, bilgi-görgü seviyesini, zaman ve zeminin kabiliyetini hesaba katmak anlamına gelir.

Yaklaşık on beş asır önce gelmiş bir kitap olan Kur’an-ı Hakim’den bin sene sonra ortaya çıkan bazı bilimsel keşiflere açıkça parmak basmasını istemek, her asırdaki insanların her kesimine hitap eden Kur’an’ın belagatine, hikmet dolu üslubuna taban tabana zıt duygusal bir hevestir. Allah’ın sonsuz ilim ve hikmetini yansıtan Kur’an’ın bu tür heva ve heveslere prim vermesini beklemek çok saf bir algılamanın işareti olsa gerektir.

- Şu husus da göz ardı edilmemesi gereken bir gerçektir ki, eğer bin yıl sonra şimdiki görgü ve bilgimizle ulaştığımız seviyede ancak algılama imkânını bulduğumuz bir gerçek, eski asırlarda söz konusu edilseydi, kafaları karıştırmaktan başka bir işe yaramayacaktı.

Örneğin, Kur’an’da şayet “Bakınız, yerküresi güneşin etrafında dönüyor, bir damlacık suda milyonlarca canlı yaşıyor, bir damlacık spermde 200-300 milyon insan namzedi bulunuyor. Bunu düşünüp Allah’ın kudretini anlayın.” denilseydi, o günkü insanların kafasını karıştırmaktan başka bir şeye yaramazdı. Çünkü, güneşin yerküresinin bir tarafından doğup bir tarafından battığını gözleriyle gören bu insanlara, durumun öyle olmadığını söylemek, onların gözle gördüklerine karşı çıkmak anlamına gelirdi.

Ve bir milyondan fazla mikroskobik canlıları barındıran bir damlacık suyu temaşa edin ki, Allah'ın sonsuz kudretinin belgelerini görebilesiniz" deseydi, insanların çoğunu şaşırtmış olacaktı. Çünkü onlar, gözleriyle bir damla suda  hiç bir şey görmüyorlardı.

Bu durumda, adamlar, ya söylenen sözlere inanmazlardı ki, bu husus vahyin geliş esprisine hizmet etmeyen bir durumdur.

Veya -inançlarının hatırı için- gözle gördüklerini yalan sayacaklar ki bu, insanın içinde ciddi bir ikilem doğurur ve insanları -o günkü görgülerine göre- çok açık olan gerçeklere karşı koymaya zorlardı ve körü körüne bir taassup olurdu.

Fennî keşifler ancak hicri onuncu asırdan sonra ortaya çıkmıştır. O asra kadar gelen insanları şaşırtmak, yalnız yeni müspet fenlerin keşiflerinden sonra ancak anlaşılabilen konuları ders vermek, irşat prensibine de belagat kuralına da aykırıdır.

İlave bilgi için tıklayınız:

Dünya yuvarlak olduğundan, nereye dönersek dönelim zaten Kâbe ...
Naziat 30. ayette yumurta benzetmesi yapıldığına inanmak...

İmam Gazali/Gazzali'nin dünyanın dönmesi hakkında görüşleri ...
Eski tefsirlerde dünyanın düz olduğu mu yazılıdır?
Kur'an-ı Kerim'de Dünyanın yuvarlak olduğunun belirtilmesi...

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun