Kocama olan bağlılığımı nasıl artırabilirim?

Kocama olan bağlılığımı nasıl artırabilirim?
Tarih: 06.02.2021 - 09:18 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Bir milletin ve toplumun temel taşı ailedir. Aile ana, baba ve evlenmemiş çocuklardan meydana gelir.

Her insanın küçük bir dünyası, belki küçük bir cenneti aile yuvasıdır. Evlerimizi, yuvalarımızı İslami ölçülerle ve imanın ışığında kurduğumuz takdirde yuvalarımız bir cennet köşesi, saadet ve huzur bahçesi olur. Sağlam esaslar üzerine kurulan mesut yuvalardan meydana gelecek toplum da huzurlu olur.

Karı, koca ve diğer aile fertleri arasındaki münasebet, yakınlık, hürmet, şefkat ve muhabbet yalnız bu kısa dünya hayatı ölçüsüyle değil, ahirette, ebedi hayatta bu münasebetlerin devamı ölçüsüyle hareket edilmesi lazımdır. O zaman aralarındaki hürmet, şefkat ve sadakat samimî olur. Daimi, ebedi ve sonsuz bir arkadaşlığın hatırı için birbirlerine her fedakarlığı, karşılıklı hürmet ve merhameti yapabilirler.

Bu saadeti Allah'a ve ahirete ve diğer iman esaslarına olan hakiki iman temin eder. Hakiki imanın hakim olmadığı bir ailede her şey geçici ve menfaate dayalıdır. Temel çürük, merhamet mecazî, saygı ve sevgi yapmacıktır, hayvanidir. Menfaatlerin ve galip hislerin merhamet ve hürmeti mağlup ettiği bir ailede, o dünya cenneti cehenneme döner. Aile fertleri azap içinde kalır.

Aile yuvası bir binaya benzetilecek olursa, o binayı ayakta tutacak 4 temel direk vardır: Karşılıklı sevgi, müsamaha, itimat ve fedakarlık...

Bir ailenin mutluluk içinde yaşaması, birbirine güven, emniyet, sadakat, samimî hürmet ve muhabbetle devam eder. Bunların kaynağı da kuvvetli bir imandır.

Bu hakikatlerle beraber, dikkat edilmesi gereken diğer konulara gelince:

İnsanlar büyük oranda severek, en azından, isteyerek evlenirler, zorla veya istemeden evlenenlerin sayısı son derece azdır. Ancak buna rağmen bazı evliliklerinin üzerinden henüz kısa bir zaman geçmeden eşler tartışmaya, kavga etmeye, birbirlerini suçlamaya, başlayabilir.

Bu yıpratıcı sürecin önü, güzel bir niyet, yapıcı bir iletişim, empati ve anlayışla kesilmezse eşlerin arasında duygusal kopuşlar başlar, duvarlar örülür ve belirli bir zaman sonra da birbirlerinden uzaklaşır, gönül bağları zayıflar.

1) Öncelikli olarak geçmişte yaşanılan olumsuzluklar affedilip unutulmalıdır

Belirli bir zaman aralığında eşlerin birbirine karşı yıpratıcı söz ve davranışları süreklilik haline gelmişse, tekrar eski günlere dönülmesi oldukça zordur. Yaşananlar arakada büyük ve kirli tortular bıraktığı için, onları temizleyip hayat arkadaşı ile yeniden gönül bağı kurmak çok kolay olmaz. Çünkü çiftlerin nefis, hissiyat, şeytan, ene ve gururları birbirlerini affedip, geçmişi unutmalarına engel olur. Eşler birbirlerini affetmedikçe de yakınlaşma olmaz.

Eğer yeniden yakınlık kurulması isteniyorsa bunun yolu, geçmişi affedip, eskinin yükünden tümüyle kurtulmak ve yeni bir sayfa açmaktan geçiyor. Nitekim Yüce Yaratıcımız da Kur’an-ı Kerim’de huzurun ve barışın sağlanması için insanları sık sık affetmeye davet ediyor:

Bir kötülüğün cezası, ona denk bir kötülüktür. Kim bağışlar ve barışı sağlarsa, onun mükafatı Allah'a aittir. Doğrusu O, zalimleri sevmez.” (Şura, 42/40)

 “…Affetmeniz takvaya daha uygundur. Aranızda iyilik ve ihsanı unutmayın. Şüphesiz Allah yapmakta olduklarınızı hakkıyla görür.” (Bakara, 2/237)

 2) Kendinizi, beklentilerinizi ve duygularınızın altında yatan düşünceleri tanımalısınız

Eşinizle yeniden gönül bağı kurmanız için, bir diğer öncelikli adım ise kendinizi iyice tanımanızdır. Çünkü kendinizi tanımadan, nerde hangi yanlışları yaptığınızı veya hangi yanlış davranışı neden yaptığınızı gerçekten anlamadan ve eşinizden tam ne istediğinizi bilmeden ona yeniden bağlanamazsınız. Bağlansanız da kısa süre içinde yine eski haline dönersiniz.

Bunun için ikinci öncelik olarak kendi duygularınızı iyice analiz etmelisiniz. Örneğin eşinize neye ve neden kızdığınızı, öfkelendiğinizi iyi anlamanız gerekir. Verdiğiniz tepkiler, gerçekten eşinizin hatalarıyla orantılı mıdır yoksa gereğinden fazla veya gereğinden az mıdır? Çünkü eşimizin aslında zararlı olmayan veya çok az sıkıntı olan bazı davranışları veya sözleri bizim geçmişten getirdiğimiz korkularımızı, kaygılarımızı tetikler; bazen de onlara yanlış anlamlar yükleriz. Bundan dolayı da gereksiz tepkiler veririz.

Bazen de insanın kendisiyle, geçmişiyle ilgili olumsuz duyguları, onun eşiyle yakınlaşmasını engeller.  Örneğin ‘güvensiz bağlanma korkusu’ olanlar, eşlerine çok yakın olmaktan kaçınır. Bu durumda eşi ona yakın oldukça o bir şekilde bir bahane bularak öfkelenir, küser, sesini yükseltir. Sonunda karşısındakini kendisinden uzaklaştırır. Ama tüm bunları bilinçli değil, bilinçaltının yönlendirmesiyle yaptığı için fark etmez.

Eşinize karşı hissettiğiniz, daha doğrusu, sizin ona bağlanmanıza engel olan duygularınızı anlamaya çalışın. Gerçekten ona olan uzaklığınız, onun bir kusuru veya eksikliğinden mi kaynaklanıyor, yoksa sizin ruhunuzun derinliklerinden yatan başka bir şeyden midir? Örneğin bunun nedeni yalnızlık, terk edilme, sevilmeme şemanız mıdır? Çünkü terk edilme şemanız varsa, eşinizin yaptığı en küçük bir hareket karşısında, örneğin sizinle bir süre ilgilenmeme, yalnız bırakma gibi durumlar, sizi terk edeceğine bir işaret gibi algılarsınız ve bu davranışına aşırı tepki verirsiniz.

Tüm bunları aşmak için de uzun bir gözlem yoluyla kendinizi dinelmeniz, tanımanız ve iç görü kazanmanız gerekir. Daha da önemlisi bu olumsuz duygularla eşinizi suçlamadan yüzleşmeniz gerekir. Bunları yaparsanız eşinizle yakın bir iletişime geçmeniz çok daha kolay olacaktır.

3) Kocanızı, ailesini ve kültürünü iyi tanıyıp ona göre davranmak gerekir

Evlilikte eşlerin arasının açılmasına, gönül bağlarının bozulmasına neden olan bir diğer önemli etken de, karşı tarafı erkek olarak ve de insan olarak iyi tanımamaktan kaynaklanan hatalar, yanlış yorumlar ve düşünce çarpıtmalarıdır. Nitekim bazı çiftler 20-30 yıl gibi uzun bir süre evli olmalarına karşın hala birbirlerinin duygularını, düşüncelerini, hassasiyetlerini tam olarak bilmezler.

Bu durum, iki şekilde evlilik ilişkisine zarar verir, gönül bağını zedeler:

Birincisi: Eşinin duygularını, hassasiyetlerini bilmediği için, onun ihtiyaçlarını ve beklentilerini karşılayamaz ve onda hayal kırıklığı doğurup kendisinden uzaklaşmasına neden olur. Karşı taraf da anlaşılmadığından ve duyguları incindiğinden ve doyurulmadığından dolayı ya ümitsizliğe kapılıp kendi kabuğuna çekilir veya bağları iyice koparır. Burada özellikle erkeğin beklentileri iyi bilinmelidir.

Yaratılışı gereği ailesini himaye etmekle görevli olan erkek, kendisine başarılı, güçlü ve yeterli duygularını veren kadının yanında kendisini iyi hisseder. Bunun tersi olan sürekli şikayet edilen, takdir edilmeyen, evi idare etmede yeterli görülmeyen, kendisine Kur'an’ın tabiriyle kavvam gibi davranılmayan erkek kendisini kötü hisseder. Sonuçta ya annesine kaçar ya kendi içine sığınır veya ev dışında başka eylemlere başvurur. Örneğin iş kolik olur, arkadaşlarına takılır, haram ve riskli olan bağımlılıklara yönelebilir.

Bundan dolayı erkek; eşi ve diğer aile üyeleri için yaptığı şeylerden dolayı takdir edilmeli, iyi bir eş ve iyi bir baba olduğu vurgulanmalı. Bazı davranış ve sözlerini değiştirirse daha iyi olacağı sıklıkla dile gelmelidir. Akşam evine geldiğinde, eşi tarafından, güler yüzle, tatlı sözlerle karşılanmalı ve ona iş yoğunluğunu hafifletecek bir ortam sağlanmalıdır. Huzur içinde yemek yedikten sonra çay sohbetinde, ailenin sorunları tonu hafif olan bir sesle sohbet tarzında dile gelmelidir. Bu şekilde karı-koca arasında gönül bağı haliyle güçlenecektir.

Burada koca ile iletişimde, kadınlığa özgü nazik, latif davranış içinde olmak ve sözler sarf etmek çok önemlidir. Çünkü erkeği de kadını da ancak zıddı çeker, cazip gelir ve ruhunu tamamlar. Kadın, kocasıyla bir erkek gibi güç mücadelesine girerse, ona bir erkek gibi sert ve otoriter bir sesle konuşursa, giyim, kuşam ve davranışları erkeğe yakınsa kocası nazarında cazibesini kaybeder. Çünkü Bediüzzaman Hazretlerinin tabiriyle kadının en cazibedar, en tatlı güzelliği, kadınlığa mahsus bir letafet ve nezaket içindeki hüsn-ü siretidir (güzel ahlakıdır). Ve en kıymettar ve en şirin cemâli ise, ulvî, ciddî, samimî, nuranî şefkatidir.” (bk. Sözler, Otuz İkinci Söz, Üçüncü Mevkıf)

Görüldüğü gibi kadın, kendi cinsiyetinin, fıtratının ona verdiği güzellikle davranırsa kocasını mutlu eder, gönül bağını güçlendirir ve daha da önemlisi kendisi de mutlu olur.

Bir kadının kocasıyla var olan gönül bağına zarar veren bir diğer etken de, kadının aşırı kıskançlığı ile kocasını güvensizlikle itham etmesi. Erkeğin eşine sadık olduğunu bildirmesine karşı güvensizlik ve kıskançlık devam ettiğinde erkek, kendisini değersiz, çaresiz, savunmasız ve boğulmak derecesinde kontrol altında hisseder. Bu durumda da maalesef eşinden adım adım uzaklaşır.

Bunun için aşırı kıskançlık duygularından kaçınmak, erkeğe bu konuda güvendiğini ifade etmek, telefonlarını, hesaplarını kontrol etmekten vaz geçmek erkeği hanımına daha çok bağlayacaktır. Kocanızı, kontrol altında tutarak değil, kadınlığınızla, sevginizle, güveninizle ve ona sağladığınız huzur ortamı ile kendinize daha çok bağlayacaksınız.

İkincisi: Eşinizi iyice tanımanızın aranızdaki sevgi bağlarının güçlenmesine bir diğer katkısı da yanlış anlaşılmaların önüne geçmek olacaktır.

Karı-Koca arasında yaşanan sorunların çok büyük bir kısmı karı-kocanın, bir diğerine kendi cinsiyetinin bakış açısıyla bakmasından kaynaklanır. Cinsiyetlerin olay ve olgulara bakışı arasında bazen dağlar kadar fark var. Bu durumda haliyle yanlış anlaşılmalar, kırılmalar, küsmeler de çok fazla olur.

Örneğin kadın üzüldüğünde, bir sorun yaşadığında bunu kocasıyla paylaşmak ister, konuşmak, içini dökmek ister ve daha da önemlisi kocasının yanı başında olmasını ister. Ancak birçok erkek, bir sorun yaşadığında içine kapanır, paylaşmak istemez, bir süre kendi mağarasına çekilir. Bu süre zarfında üzerine gelinmesini istemez, sorunu kendi içinde yaşamayı tercih eder.

Kadın, kocasının bu tavrını, “ilgisiz, beni sevmiyor, benden kaçıyor, değer vermiyor” şeklinde yorumlar ve eşini itham etmeye başlar.

Tüm bunların yanında kocanızın insan olarak da kişiliğini iyi tanırsanız aynı şekilde ilişkinizi yıpratmaktan kurtarırsınız. Çünkü kocanızın yaptığı ve sizi rahatsız eden birçok davranış belki de sizinle alakalı değil, onun geçmişiyle alakalıdır. O size tepki verirken, aslında derinde yatan duygu, kendi çocukluk acılarıdır.

Bunlar bilindiği zaman, kızmak ve küsmek tepkileri, yerine kadınlığa mahsus şefkate ve sevgiye bırakacaktır.

4) Kocanızın iyi yönlerine, sevilmeye değer özelliklerine odaklanın

Karı-koca, birbirilerinin küçük hata ve eksikliklerine odaklandıklarında bunları değiştirmek için bir diğerini zorlamaya başlarlar. Bir taraftan kişiliğe yönelik eleştiri geldiğinde, diğer taraf bunu gurur vesilesi yapıp başlar. Bazen de hızını almaz, karşı tarafın daha önce dile getirmediği kusurlarını ifade etmeye başlar. Konu zamanla tıpkı bir kartopu gibi her ikisini de altına alıp ezecek kadar büyür. 

Kocanızla gönül bağınızı güçlendirmek için elinize bir kalem kâğıt alın ve onun insan olarak, mümin olarak, koca olarak, baba olarak tüm iyi taraflarını, güzelliklerini yazın. Tüm güzellikleri unutmadan yazmanız için kendinize bir hafta on gün zaman ayırır. İyice yazdıktan sonra göreceksiniz ki, eşinizin sevilmeye, takdir edilmeye değer özellikleri olumsuz özelliklerinden çok daha fazladır.

Yazdıklarınıza sık sık göz atın ve sizin için ne kadar değerli olduklarını düşünün. Örneğin sizi bir gün sabah namazına uyandırmış ise, bunun karşılığını dünyada hiçbir şeyle ödeyemeyeceğinizi, sırf bunun için bile olsa onu sevdiğinizi hayal edin. Size karşı söylediği güzel sözleri, iyilikleri, fedakarlıkları düşünün. O zaman bağınız daha çok artacaktır.

Unutmayın “Güzel gören güzel düşünür, güzel düşünen hayatından lezzet alır.” (bk. Mektubat, Hakikat Çekirdekleri: 50)

İlave bilgi için tıklayınız:

Hanımıma olan bağlılığımı nasıl artırabilirim?

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Okunma sayısı : 1.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun