Farklı surelerdeki bu ayetleri açıklar mısınız?

Tarih: 22.05.2010 - 00:00 | Güncelleme:

Soru Detayı

- İbrahim suresi 4. ayetini, Al-i imran suresi 81. ayetini, Ahzab suresi 7. ayetini ve Furkan suresi 30. ayetini açıklar mısınız?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

İbrahim suresi 4. ayetinin meali:

 “Biz her peygamberi, kendi milletinin / içinde bulunduğu topluluğun lisanı ile gönderdik, ta ki onlara hakikatleri iyice anlatsın.”

Her peygamber mutlaka belli bir topluluk içinden çıkar ve o topluluğun da mutlaka bir lisanı vardır. Özellikle vahyin ilk muhatapları olan o topluluk insanlarının ilahî mesajı çok iyi anlaması gerekir ki, ona iman edip davaya hizmet etsinler.

Eskiden her peygamberler belli bir topluluğa geldiği için, onlar hakkında anlaşılmayan bir şey yoktur.

Ancak bütün insanlara gönderilen Hz. Muhammed (a.s.m)’in konumu da az bir tefekkürle anlaşılır:

Eğer Kur’an Arapça değil de başka bir dilde gelseydi, ilk muhatap olan Araplar bunu kabulde oldukça zorlanacaklardı. Ve “Peygamber Arap olduğu halde, nasıl olur da Arapça dışında bir lisanla bir kitap getirmiştir?” diyeceklerdi. (bk. Fussilet, 41/44).

Kuran’ın Arapça lisanıyla gelmiş olması, onun bütün insanlığa gönderilmiş evrensel özelliğine aykırı değildir. Söz konusu ayet  dolaylı olarak Kuran’ın anlaşılması için başka milletler tarafından kendi dillerine çevrilmesini de emretmektedir. 

Al-i imran suresi 81. ayetinin meali:

“Bir zamanlar Allah peygamberlerden kesin bir söz almıştı: 'Size kitap ve hikmet vermemden sonra, yanınızda bulunan kitabı tasdik eden bir peygamber geldiğinde, ona mutlaka iman edecek ve mutlaka ona yardımda bulunacaksınız. Bunu kabul ettiniz mi ve bu hususta ağır yükümü üzerinize aldınız mı?' demişti. Onlar: 'Kabul ettik.' dediler. Allah da 'Şâhit olun. Ben de sizinle beraber şâhit olanlardanım.' demişti.”

Bu ayette şu husus anlatılmıştır: Allah, en son gelecek Hz. Muhammed (a.s.m)’in bütün peygamberlerin getirdiği hakikatlerin varisi olduğu, getirdiği hakikatler aynı zamanda önceki semavî kitapların doğruluğunun da belgesi olduğu ve bu sebeple de son vahyin bütün vahiyleri ihtiva eden evrensel, zaman ve mekân üstü bir özelliğe sahip olduğu vurgulanmıştır. Onun bu önemi de “O peygamber geldiğinde, ona mutlaka iman edecek ve mutlaka ona yardımda bulunacaksınız.” mealindeki ifadeyle vurgulanmıştır.

Hz. Muhammed (a.s.m) peygamberlerin kendileri kavuşmadığına göre, ayette söz konusu sözleşmenin asıl muhatabı Ehl-i kitap olduğu açıkça ortaya çıkmaktadır. Buna göre her peygamber, kendi ümmetine son peygamberi haber vermiş ve ona kavuştukları takdirde mutlaka iman edip kendisine her türlü yardımda bulunmasını istemişlerdir.

Hz. Peygamer (a.s.m) Ehl-i kitap kavuşmuş -az bir kısmı hariç- kitaplarında mevcut işaret ve müjdeleri ve önceki peygamberlerin konuyla ilgili nesilden nesile devam edip gelen tavsiyelerini göz ardı ederek iman etmemişlerdir. Ayette bunlara da ciddi bir sitem vardır.

Ahzab suresi 7. ayetinin meali:

“Bir vakit, biz peygamberlerden, kuvvetli bir söz almıştık; senden, Nuh’tan, İbrahim’den, Musa’dan ve Meryem’in oğlu İsa’dan... Evet, onlardan pek sağlam bir söz almıştık.”

- Bu peygamberlerden alınan söz aynı zamanda değil, her peygamberin kendi döneminde alınmıştır.

- Hz. Peygambere (asm) ön sırlarda yer verilmesi, onun bütün peygamberlerden büyük olduğuna işaret etmektedir.

- Bu söz, her peygamberin üstlendiği elçilik görevini hakkıyla yerine getireceğine dairdir.

- Peygamberlerden alınan bu sözün açıklanması, Ehl-i kitaba ve Müslümanlara bir uyarı ve bir hatırlatmadır. Peygamberler tebliğ görevlerini yerine getirdikleri gibi, ümmetler tebellüğ ettikleri ilahi mesaja bağlı kalacaklardır.

“Kendilerine elçi gönderdiğimiz insanlara, peygamberlerin çağrısına uyup uymadıkları hakkında elbette hesap soracağız. Gönderilen o elçilere de tebliğ edip etmediklerini soracağız.” (Araf, 7/6)

mealindeki ayette de bu sorumluluğun altı çizilmiştir.

Furkan suresi 30. ayetinin meali:

“O gün Peygamber: ‘Ya Rabbi! Halkım bu Kur’an’ı terk edip ondan uzaklaştılar.' der."

- Kuran’ın emir ve yasaklarını çiğneyenler, Kuran’ı terk etmişler demektir.

- Kuran’ın, velev ki bazı hükümleri olsun rafa kaldırılıp askıya alındığında, Kuran’dan uzaklaşılmış demektir.

- Ferdî ve ictimaî hayatta Kuran’la istişare edilmediği takdirde, o terkedilmiş demektir.

- Bir kimse bütün Kuran’ı hıfz etse bile, onunla amel etmediği takdirde, onu askıya almış demektir.

- Kur’an’dan uzaklaşan, Allah’tan uzaklaşmış olur.

- Burada şikayet konusu Allah katında en muteber bir kitap olan Kur’an olduğuna, şikâyette bulunan ise Hz. Muhammed (asm) gibi en itibarlı bir peygamber olduğuna göre, sanığın başına nelerin geleceğini tahmin etmek zor olmasa gerektir.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun