Hz. Muhammed’in cenazesinde on yedi kişinin bulunduğu ve sahabelerin cenazeye lakayt kaldıkları doğru mudur?

Tarih: 19.01.2015 - 01:14 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Bir ateist sitesinde Efendimizin cenazesi ile ilgili iddialar gördüm. İddialarında Efendimizin cenazesinde 17 kişinin bulunduğu ve Sahabelerin cenazeye -haşa- lakayd kaldıkları iddiası vardı.
- Bu iddiaları cevaplandırır mısınız, mahiyeti nedir?
“Usame’nin de bulunduğu rivayet edilmiştir. Ebu Bekir b. Ebu Kuhafe ve Ömer İbni Hattab Peygamber efendimizin defninde bulunmamışlardı.” (Kenz’ulUmmal c3 s140)

- Aişe der ki: “Biz Hz Resulullah’ın defninden Çarşamba gecesi, kürek seslerini duyarak haberdar olduk.” (İbni Hişam c4 s342, Taberi c2 s452,485, İbni Kesir c5 s270)
- Aişe’den gelen diğer bir rivayette
“Biz Resulullah’ın nereye defnedildiğinden haberdar değildik. Ancak kürek seslerini duyunca defnedilmekte olduğunu anladık.” demektedir. (Ahmed b. Hanbel Müsned’de c6 s242 ve 274)

Cevap

Değerli kardeşimiz,

- Kaynaklarda, Efendimiz (asm)'in cenazesine yalnız on yedi kişinin katıldığına dair bilgiye rastlayamadık. İnternette dolaşan bu bilgiyi yayanların Şia veya ateist olması, bunun çürüklüğüne yeterli bir delildir.

Şialardan bazıları, sahabeye düşman olduğu için, ateistler ise bütün İslam’a düşman oldukları için, bu düşmanlık ortak paydasında birleşmişlerdir.

- Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer Ensar’ın yanında olduklarından, Hz. Peygamber (asm)'in defnine iştirak edemediler. (Kenz’ul-Ummal, 5/652/ h. no: 14139)

- Bu rivayetin asıl kaynağı İbn Ebi Şeybe’nin “el-Musannaf” (7/432) adlı eseridir.

Bu hadisi babası Urve’den oğlu Hişam rivayet etmiştir. Bu zat sika olmakla beraber, -özellikle Irak’a gittikten sonra (kuvvetli ihtimalle yaşlandığı için)- rivayetlerinde gevşeklik göstermiş; örneğin babasından dolaylı olarak duyduğu bazı şeyleri de doğrudan babasından duymuş imajını verdiği için, İmam Malik gibi bazı alimler tarafından eleştirilmiştir. (bk. İbn Hacer, Tehzib, 11/50)

- Başka sahih kaynaklarda bulunmayan bu rivayetin yalnız Hişam b. Urve tarafından rivayet edilmesi az da olsa bir zaafın alametidir.

- Bununla beraber, Hz. Peygamber (asm)'in defni salı veya çarşamba günü gerçekleşmiştir. Beni Saide yazlığında hilafet meselesi, Resulullah’ın vefat ettiği aynı günde (pazartesi günü) gerçekleşmiştir.

Bu sebeple, Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer’in Ensar’ın yanında (yani; Beni Saide çardağında) oldukları bir sırada Resulullah’ın defnedildiği rivayeti bu gerçekle de örtüşmemektedir.

- Hz. Ebu Bekir, “Resulullah’ın vefat ettiğini” bildirdiği yerde, İnsanlar ona: “Resulullah’ın cenaze namazının nasıl kılınacağıyla” ilgili soru sordular. O da “Bir grup içeri girip tekbir alırlar, salavat getirirler ve dua ederler (cenaze namazı kılar). Sonra onlar dışarı çıkarlar, ardından başka bir grup içeri girip tekbir alırlar, salavat getirirler ve dua ederler (cenaze namazı kılarlar). Sonra bunlar da başka insanların namaz kılmaları için dışarı çıkarlar.” dedi.

İnsanlar ona: “Resulullah’ın nerede defnedileceğini” sordular. O da: “Resulullah, ruhunun alındığı yere defnedilir. Çünkü Allah onun ruhunu en güzel yerde alır...” diye cevap verdi. Sonra Resulullah’ın en yakın akrabasının kendisini yıkamasını emretti. (Tirmizi, Şemail, 1/224-225)

Bu sahih rivayet açıkça Hz. Ebu Bekir’ın Resulullah’ın her şeyiyle ilgilendiğini gösteriyor.

- Peygamberimizi, Hz.Abbas, Hz. Ali, Abbas’ın oğulları Fadl, Kussem ve Üsame b. Zeyd ve Salih adındaki kölesi yıkama işiyle ilgilendiler. Çok arzu etmelerine rağmen başka insanların içeri girmelerine izin verilmedi. Yalnız Evs b. Havli adındaki bir sahabenin ısrarını kıramadılar, içeri aldılar. (bk. Şerefu’l-Mustafa,3/152-153)

- İbn Abdulberr’in aktardığına göre, Hz. Peygamber (asm)'in cenaze namazını sırayla, önce Hz. Ali, Hz. Abbas olarak Haşimoğulları kılmış. Sonra muhacirler/Mekke’den hicret eden Müslümanlar ve Ensar/Medineli Müslümanlar içeri girip namaz kılmışlar. Daha sonra kadınlar, köleler gelip cenaze namazını kılmışlardır. (bk.el-İstiab, 1/47)

- “Biz Hz Resulullah’ın defninden çarşamba gecesi, kürek seslerini duyarak haberdar olduk.” ifadesi, soruda gösterilen ilgili yerlerde vardır. (bk. Ahmed b. Hanbel, 6/62, 242 ,274). ِAyrıca (bk. İbn Hişam, es-Sîre, 4/321;  İbn Abdulber, el-İstiab, 1/47; Beyhaki, Delailu’n-Nübvve,7/256; İbn Kayyım, Zadu’l-Mead,3/484)

- Burada Hz. Aişe, bunu söylemekle olumsuz bir şey söylemek istemiyor. Bunun anlamı şudur: Hz. Aişe kendi evinden çıkmış başka bir yerde kalıyordu. Onun defin işinden ancak kazma-kürek sesiyle anlamıştır. Yahut da Hz. Aişe erkeklerin ortada gezmesinin sonucu olarak kendi odasına öyle kapanmış ki, Resulullah (asm)’ın defninden ancak defnedilirken çıkan seslerden anlamıştır. Bundan ancak sahabe düşmanı olanlar kötü bir anlam çıkarmaya çabalamışlardır.

- Bununla beraber, bu gibi konuların yorumu tamamen sahabeye bakış açısıyla ilgilidir. Özellikle Şia grubundan bazıları, üç-dört kişi dışında diğer bütün sahabeyi tekfir edercesine tahkir ediyorlar. Onların bu konuda “Sahabenin Hz. Peygamber ile ilgilenmek yerine, kendi saltanatları için birbirine girdiklerini” söylemeleri, kendi bakış açıları doğrultusunda yaptıkları bir yorumdur. Onların sahabeye bakış açıları, bunu gerektirir. Birkaç kişi hariç bütün sahabeyi mürted sayan bir zihniyet tarafından sahabeye saygısızlık etmek, hilafet konusuyla ilgili inançlarının gereğidir.

- Ehl-i sünnet ve cemaat ise, Kur’an ve sünnetle sabit olan sahabenin Allah katındaki büyüklüğünü düşünerek onlara karşı saygılarını her durumda muhafaza etmeye çalışmışlardır.

- Meallerini vereceğimiz ayetlerde sahabenin Allah katındaki değerlerine işaret eden ifadeleri görmek mümkündür:

“Ve işte böylece biz sizi örnek bir ümmet kıldık ki, insanlar nezdinde Hakk’ın şahitleri olasınız ve Peygamber de sizin hakkınızda şahit olsun.” (Bakara, 2/143)

“(Ey Ümmet-i Muhammed!) Siz insanların iyiliği için meydana çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz: İyiliği yayar, kötülüğü önlersiniz, çünkü Allah’a inanırsınız.” (Al-i İmran, 3/110)

“İman edip hicret edenler, Allah yolunda cihad edenlerle onlara kucak açıp yardım eden Ensar var ya işte gerçek müminler bunlardır. Bunlara bir mağfiret, pek değerli bir nasip vardır.” (Enfal, 8/74)

“İslâm’da birinci dereceyi kazanan Muhacirler ve Ensar ile onlara güzelce tâbi olanlar yok mu? Allah onlardan razı, onlar da Allah’tan razı oldular. Allah onlara içlerinden ırmaklar akan cennetler hazırladı. Onlar oralara devamlı kalmak üzere gireceklerdir. İşte en büyük mutluluk, en büyük başarı!” (Tevbe, 9/100)

“Gerçekten Allah, (Hudeybiye’de) o ağacın altında sana biat ettikleri zaman, müminlerden razı oldu. Onların kalplerindeki ihlâsı bildiği için üzerlerine sekîne, huzur ve güven indirdi. Onları hemen yakında gerçekleşen bir zaferle ve alacakları birçok ganimetle mükafatlandırdı. Allah azîz ve hakîmdir/mutlak galiptir, tam hüküm ve hikmet sahibidir.” (Fetih, 48/18-19)

“Muhammed Allah’ın resulüdür. Onun beraberindeki müminler de kâfirlere karşı şiddetli olup kendi aralarında şefkatlidirler. Sen onları rükû ederken, secde ederken, Allah’tan lütuf ve rıza ararken görürsün. Onların alâmeti, yüzlerindeki secde izi, secde aydınlığıdır. Bunlar, Tevrat’taki sıfatları olup İncîl’deki meselleri ise şöyledir: Öyle bir ekin ki filizini çıkarmış, sonra da onu kuvvetlendirmiş, derken kalınlaşmış da artık gövdesi üzerinde doğrulmuş. Öyle ki ekicilerin hoşuna gider, kâfirleri de öfkelendirir. İşte böylece Allah, onlar gibi iman edip makbul ve güzel işler yapanlara mağfiret ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır.” (Fetih, 48/29)

- Sahabenin faziletini gösteren pek çok hadis vardır. Şimdilik, en sahih kaynaklarda bulunan kapsamlı bir hadisle iktifa edeceğiz:

“Asırların en hayırlısı benim asrımdır, sonra onun arkasından gelen, sonra da onun arkasında gelen asır...” (Buhari, Fedailu’l-Ashab,1; Müslim, Fedailu’s-Sahabe, 52)

- İşte Ehl-i sünnet alimleri, bu gibi ayetlere ve ilgili hadislere dayanarak sahabeyi cerh ve tadil işleminin dışında tutmuş ve onların hepsinin adil, salih ve insanların en mükemmeli olduklarına hükmetmişler.

- Kitap ve sünnetle kıymetleri ortada olan sahabenin durumunu bu doğrultuda yorumlamak Ehl-i sünnet itikadının bir gereğidir.

- Olara göre, sahabenin Hz. Peygamber (asm)'i defnetmeden önce, hilafet konusuna eğilmeleri, -dünyanın saltanatını paylaşmak adına değil- ayetlerde ve Hz. Peygamber (asm)'in tavsiyeleri arasında yer alan “Resulullah’ın hilafeti unvanıyla ümmetin birliğini korumaya, İslam şeriatının hükümlerini icra etmeye, Müslümanların din ve dünyalarının saadetini temin etmeye” verdikleri önemden kaynaklanıyordu.

Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer’in Beni-Saide çardağına gidip orada bulunan sahabelerle birlikte hilafet konusunu çözüme kavuşturmaları bu gerçeğin bir tezahürüdür...

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun