Hz. İsa'nın Hristiyanlık anlayışındaki yeri nedir ve teslis inancının yanlış olduğunun delilleri nelerdir?

Tarih: 21.05.2015 - 10:01 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Sözlükte “üçleme” anlamındaki teslîs kelimesi İslâm geleneğinde Hristiyanlığın üç unsurlu (baba-oğul-kutsal ruh) ilâhlık anlayışını ifade eder. Yuhanna İncili’nde ve Pavlus’un mektuplarında vurgulandığı üzere Îsâ Mesîh, fizikî anlamda değilse bile mânevî anlamda babanın oğlu yani logosu kabul edilmiştir (Yuhanna, 1/1-3, 14, 18)

İlk kilise babalarından Irenaeus (II. yüzyıl), oğul ve ruhu tek bir Tanrı’nın (baba) farklı görünümleri biçiminde yorumlamıştır. İlk Latin kilise babası Tertullian (ö. 225), bir asır sonra doktrinleşecek olan teslîs inancını belirleyecek şekilde ilâhlıktaki üç unsurdan bahsetmiş, bunların özde bir, fakat şahsiyet olarak (Lat. personae = gerçek tabiatı gösteren maske) ayrı olduğunu ve bu şahsiyetlerden her birinin kâinatın yaratılışında farklı birer fonksiyon icra ettiğini ileri sürmüştür. Buna göre ilk şahsiyetin (baba) görevi yaratma, ikinci şahsiyetin (oğul) görevi kurtarma, üçüncü şahsiyetin (kutsal ruh) görevi kutsamadır. Doğu kilisesinin en büyük teologu kabul edilen İskenderiyeli Orijen (ö. 254), hiyerarşik bir teslîs anlayışı öngörüp babadan mânevî olarak çıkan kelimenin ya da oğulun kâinatı idare etme, kelimeden çıkan kutsal ruhun ise azizlere ilhamda bulunma görevini üstlendiğine işaret etmiştir.

İznik’te 325 yılında bütün piskoposların katılımıyla (ekümenik) bir konsilin toplanmasını kararlaştırmıştır. Mısırlı Hristiyan teologu Arius, teslîsi şeklen reddetmese de tek mutlak ilâhî ilke olarak babanın yani tekin hâkimiyetini esas alan bir ilâhlık anlayışını savunmuştur. Arius’a göre logos ya da Mesîh anlamında oğulun ezelî olması imkânsızdır, zira sadece baba yani Tanrı doğurulmamıştır, dolayısıyla tek ezelî olan da O’dur. Arius, İznik Konsili’nde Doğulu piskoposların çoğunluğu tarafından desteklense de İskenderiye Piskoposu Alexander ve ardından Athanasius ile Batılı piskoposların hücumuna uğramıştır. Yapılan oylama sonunda Arius’un tezi konsildeki piskoposların çoğunluğu tarafından reddedilmiş, buna karşılık oğulun baba ile aynı tabiata sahip, dolayısıyla ilâh olduğu tezi kabul görmüştür. Bu tez, Hristiyanlık tarihinin ilk ekümenik konsilinde karara bağlanan aslî bir dogma hüviyetine sahiptir.

Hristiyanlığı resmî din haline getiren İmparator I. Theodosios zamanında İstanbul’da toplanan ikinci ekümenik konsilde (381) teslîsteki üçüncü unsur olan kutsal ruhun da oğul gibi ilâhî tabiata sahip bulunduğu görüşü karara bağlanmıştır. 

Bu ilk iki konsilin kararları sonucunda teslîsi meydana getiren baba, oğul ve kutsal ruhun aynı özden geldiği ve hepsinin birer ilâh olduğu tezi kabul edilmiştir. Efes Konsili’nde Îsâ’nın ilâhî ve insanî tabiatlarını tamamen birbirinden ayırarak Meryem’den doğan Îsâ’nın Tanrı sayılamayacağını ileri süren İstanbul Patriği Nestorius aforoz edilmiş, Kadıköy Konsili’nde ise Îsâ’nın insanî tabiatının ilâhî tabiatı içinde yok olduğunu iddia eden monofizit görüş reddedilmiştir. Bunun yerine Îsâ’nın tek bir şahsiyette ilâhî ve insanî iki ayrı tabiata sahip bulunduğu, yani aynı anda hem tam bir insan hem tam bir ilâh ve Meryem’in de Tanrı’nın annesi (theotokos) olduğu görüşü kabul edilmiştir.

Hristiyan teologları, teslîsin tek bir Tanrı’daki üçlü yapıyı ifade ettiğini ve bir tevhid biçimi kabul edilmesi gerektiğini ileri sürse de, Hristiyan geleneğinde bile tartışmalı olan bu inanç, gerek Kur’an’da gerek sonraki reddiye kitaplarında Allah’ın mutlak birliği ve tekliği mânasında İslâm tevhid akîdesine aykırı görülmüş ve Hristiyanlığa yönelik en önemli eleştiri konusunu teşkil etmiştir. 

Kur’an’da, Allah’ın üç veya üçün biri kabul edilmesi (en-Nisâ 4/171; el-Mâide 5/73), Allah’ın bir beşer ve peygamber olan Îsâ ile özdeşleştirilmesi (el-Mâide 5/17, 72), Allah’ın yanı sıra Îsâ’ya ve annesi Meryem’e ilâhlık nisbet edilmesi (el-Mâide 5/116), Îsâ’nın Allah’ın oğlu olarak görülmesi ve bu şekilde Allah’a çocuk izâfe edilmesine (et-Tevbe 9/30) işaret edilmekte, bütün bu anlayışların tevhid inancına ve bir peygamber sıfatıyla ancak tevhidi tebliğ eden Hz. Îsâ’nın tebliğine aykırı düştüğü, şirk ve küfür içerdiği belirtilmektedir (el-Mâide 5/72, 75, 117; Meryem 19/30-38; ayrıca bk. el-Mü’minûn 23/91; el-Furkān 25/2; el-İhlâs 112/3-4).

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun