Yehova Şahitleri hakkında bilgi verir misiniz?

Tarih: 12.08.2009 - 00:00 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Kur’an-ı Kerim, tevhîd konusunda göstermiş olduğu hassasiyet nedeniyle “Teslis İnancını” benimseyen; “Allah üçün üçüncüsüdür” diyen Hristiyanları şiddetle tenkit eder ve onların bu yorumlarıyla küfre düşmüş olduklarını belirtir. Hristiyanlıkta teslis akidesinin resmi olarak dördüncü yüzyılda kabul edildiği göz önüne alınırsa; Kur’an’ın tenkide konu edindiği Hristiyanların daha ziyade o yüzyılda ve sonrasında bu düşünceyi savunan Hristiyanlar olduğu görülür. İlginç olan teslisi savunan Hristiyanlar  bu nazariyeyle putperestlikten kaçınmayı hedef almışlardır. Bu yüzden olsa gerektir ki Kur’an’ın teslise inanan Hristiyanlar hakkındaki hükmü onlar için oldukça rahatsız edicidir. Çünkü Katolik, Protestan ve Ortodoks Hristiyanlar teslis inancının putperestlik olmadığını savunur ve putperestliği reddederler. Bununla beraber Kur’an’ın onlar hakkındaki tenkidi; yani Meryem oğlu İsa’nın Allah olmadığı fikri, Hristiyanlığın kendi bünyesinden de destek görür. Bu düşünce Hristiyanlığın ilk döneminde olduğu gibi tarih boyunca ve günümüzde de Hristiyan ilahiyatçılar tarafından tartışılmaktadır. Yehova şahitleri söz konusu edilince onların bariz özelliklerinden birisi teslis inancını reddetmeleridir.

Hristiyanlar Hz. İsa’dan hemen sonra peygamberliğin bir destekleyici güç olarak yeniden ortaya çıktığını iddia ederler. Buna bağlı olarak Hristiyanlık’ta, kilise bünyesinde peygamberliğin kurumsallaştırıldığı görülür; aynı zamanda Hristiyan cemaatin her ferdi potansiyel olarak peygamberi faaliyet yetisine sahiptir. Yahova Şahitleri de teşkilat olarak kendilerinin Tanrı tarafından seçildiğini ve teşkilatları bünyesinde peygamberliğin geri döndüğünü iddia ederler. Onlar bu iddialarını Kitab-ı Mukaddes’e dayandırırlar. Diğer taraftan Yahudilikteki yeryüzünde Tanrının krallığını gerçekleştirecek olan bir Mesih beklentisi, Hz. İsa’nın ikinci dönüşü bağlamında  bütün Hristiyan akımları olduğu Yahova Şahitlerini de etkilemiştir. Öyle ki Yahova Şahitlerinin teolojik arka planı ve gelecekle ilgili (eskatolojik) düşünceleri tamamen bu beklentilerle ilintilidir. Dolayısıyla Yehova Şahitlerinin Yahudi ve Hristiyanlığın dini ve kültürel öğretilerinin besleyip büyüttüğü bir çocuk olduğu söylenebilir. Ancak bizim bu çalışmadaki hedeflerimizden birisi de Yehova Şahitlerinin tam anlamıyla nereye oturduğunu tespit etmektir.

Hristiyanlık tarihinde Hz. İsa’ya sadece bir Mesih ya da bir peygamber olarak olayların merkezinde yer verilmez; bunun ötesinde bütün bir Hristiyan teoloji ve eskatoloji Hz. İsa’ya bağlı olarak şekillenmiştir. Bu nedenle Hristiyanlar bakımından Hz. İsa bir peygamber olmanın ötesinde bir ilahi tabiata ve şahsiyete sahiptir. Bir Müslüman için Hz. İsa’yı bir peygamber olarak kabul etmek nasıl gayet tabii ve basitse, bir Hristiyan için de, isterse bu Hristiyan bir unitarianist (vahdaniyetçi) veya Yehova şahidi olsun, o kadar karmaşık ve zordur. Son ikisine göre Hz. İsa tanrı değildir ama bir peygamberden de ötedir. Gerçekte Hristiyanlığın tarihinde ve geleneğinde bir Hristiyan için Hz. İsa’nın beşer üstü olarak algılanmasını mümkün kılacak çok münbit bir ortam vardır. Bu ortam ve olaylara rağmen bir kimse hele bir Hristiyan olarak Hz. İsa’nın tanrısal öze sahip olmadığını söylüyorsa bunu önemsemek gerekir.

Bu nedenle bu çalışmada öncelikle Yehova Şahitlerinin teolojik arka planı üzerinde durulacaktır. İkinci olarak Yehova Şahitlerinin tanrı tarafından seçilmiş oldukları iddiası, teşkilatları bünyesinde yeniden kurumsal anlamda inşa ettikleri peygamberlik anlayışı ve Mesih’in dönüşü üzerinde durulacaktır. Konunun daha iyi kavranması bakımından nispeten mukayeseli bir yaklaşım izlenecektir; ancak mukayeseli çalışmaların zorluğu ve uzun araştırmaları gerektirmesi nedeniyle konu kısaca irdelenmeye çalışılacaktır.

A. Yehova Şahitlerinin Tarihî ve Teolojik Arka Planı

1.  Hz. İsa’nın İlahi Tabiatı Meselesi ve Teslis Akidesi

Hristiyanlıkta Hz. İsa’nın ilahi tabiatı meselesi söz konusu edilince, ister istemez tanrının mahiyeti, Kutsal Ruh ve Teslis İnancı da gündeme gelir. Yehova Şahitlerini teslisi savunan Hristiyanlardan ayıran en bariz özellik, teslis inancını reddetmeleridir. Onlara göre “Hristiyanlıktaki teslis nazariyesi; tanrıyı bir ve aynı mahiyette üç esrarengiz şey ya da şahsiyet olarak tasvir etmek Kitab-ı Mukaddeste var olan bir öğreti değildir. Mesela Isaiah 40:25, 45:5, 46:9; Psalm 83:18. John 5:19, 6:38, 7:16”.(1) Onlar, eğer insanların bir teslis düşüncesi ön fikrine sahip olmaksızın Kitab-ı Mukaddesi (Tevrat ve İncili) baştan sona okusalar hiç bir şekilde böyle bir düşünceye ulaşmayacaklarını ileri sürerler.(2)  Bu bağlamda mesele şudur: Şayet teslis bir Kitab-ı Mukaddes öğretisi değilse bu düşünce nasıl oldu da Hristiyanlık’ta bir doktrin halini aldı? Yehova Şahitlerinin bu soruya verdikleri cevaba Hristiyanlık tarihindeki süreç de destek olmaktadır. Çünkü Yehova Şahitlerinin de vurguladığı gibi, yaygın kanaatin aksine, teslis nazariyesi 325 tarihinde toplanan İznik konsülünde dahi ortada yoktu. İznik konsülü sadece, daha sonra ifade edilen teslis inancına alt yapı oluşturdu. Konsül Hz. İsa’nın tanrı ve tanrıyla aynı mahiyete sahip olduğunu resmen ifade etmiştir. Bu konsülde teslis'in (üçlü tanrı anlayışı) üçüncü şahsı olarak Kutsal Ruh’tan kimse bahsetmemiştir. Daha sonra 381 yılında toplanan İstanbul konsülünde Kutsal Ruh, Baba ve Oğul ile aynı seviyeye yerleştirilmiş; ancak açıkça tanrı olarak tasvir edilmemiş; "fakat Rab, Baba'dan çıkan hayat bahşeden, kendisine ibadet olunan ve Baba ve Oğulla birlikte takdis edilen olarak nitelendirilmiştir".(3)

Yukarıdaki düşünceleriyle Yehova Şahitlerinin tanrı inancı bakımından, Arianism ve Unitarianism bir yana, Selefi Hristiyanlığa bağlı oldukları görülür. Buna rağmen Hristiyanlar arasında önemli sayılan mezhep ve gruplar Yehova Şahitlerinin Hristiyan olmadıklarını ileri sürerler. Bunların gerekçeleri ise; Yehova Şahitlerinin Tanrının insan şeklinde cisimleşmiş oğul ve Kutsal Ruhun da aynı özde, tanrıya eşit tanrı olmadığını kabul etmeleri, “Yehova Şahitlerinin Kutsal Metinleri tahrif ettikleri ve Hristiyan geleneğine uygun düzenli bir dini hayatları olmadığını ileri sürmeleri, ayrıca Yehova Şahitlerinin kendi teşkilatlarından olmayanlarla ilişkilerini kestikleri ve bir çeşit fikir hırsızlığı mahsulü olan teşkilatları bünyesinde bocalayıp durdukları.”(4) hususlarındaki iddialarıdır. Bu değerlendirmenin karşısındaki görüşe göre ise, yukarıda belirtilen hususların gerçekten Yehova Şahitlerinin Hristiyan sayılamayacakları konusunda yeterli olup olmadığı münakaşa götürür. Çünkü Yehova Şahitlerinin birçok inancı, kökten (fundamentalist) Hristiyanlıkla benzerdir. Mesela Kitab-ı Mukaddesin masumiyetine, Hz. Meryem’in bakire olarak doğurduğuna, Hz İsa’nın insanlığın geçmiş ve geleceği için hayatını feda eden bir kurban olduğuna inanırlar. Boşanma, homoseksüellik, evlilik öncesi cinsel ilişki ve kürtaja karşıdırlar. Şeytanın gücüne inanırlar. Bu benzerliğe rağmen Yehova Şahitleri aşağıdaki hususlarda kökten (fundamantalist) Hristiyanlıktan ayrılırlar; ancak bir kısım selefi ve unitarianist ya da Ariyan Hristiyanla benzerlik arzederler: Yehova Şahitleri teslise inanmazlar; bunun yerine güçlü bir şekilde tek tanrıcılığı savunurlar. Bu tek tanrı Kadir-i Mutlak Yehova’dır. Hz. İsa Tanrının yaratılmış oğludur. İsa Mesih’in ilk insanın yaratılmasından önce bir melek olarak (Archengel Michael) varolduğuna; daha sonra onun insan şekline büründüğüne; ancak doğuştan günahsız ve hayatı boyunca da öyle kaldığına  inanırlar. Çarmıha gerildikten sonra İsa Mesih öldü; ancak maddi varlık olarak değil de, yüce manevi bir varlık olarak görünmeyen bir şekilde tekrar dirildi. Kutsal Ruh ise başka bir şeyin parçası değil; fakat basitçe tanrının dünya ile iletişim yöntemidir (5). Dördüncü yüzyılda inşa edilen teslis nazariyesinde Kutsal Ruh’a biçilen tanrılık rolü ve bir şahsiyete sahip olduğu inancı bir tarafa bırakılırsa, Yehova Şahitlerinin Kutsal Ruh hakkındaki inançlarının da diğer Hristiyan akımlarla benzerlik arz ettiği görülür. 

Yehova Şahitlerinin tanrı inancı; dördüncü yüzyıl Hristiyanlığında ortaya çıkan ve Hz. İsa ile Kutsal Ruha Mutlak Yaratıcı Tanrı ile eşdeğer atfeden “bir özde üç şahsiyet” anlayışıyla bağdaşmaz. Bu nedenle Yehova Şahitlerinin tek Tanrı anlayışı bakımından Yahudilerle benzerliği olsa da, Hz. İsa’ya atfettikleri kimlik teolojik bağlamda onları Yahudilikten koparır. Dolayısı ile Yehova Şahitlerinin tanrı inancı konusundaki teolojik temelleri Yahudilikten ziyade Kitab-ı Mukaddes yorumlarına ve ilk dönem Hristiyanlık ilahiyat anlayışına dayanır. Binaenaleyh teolojik görüş açısından Yehova Şahitlerinin Hristiyan olmadıklarını iddia etmek pek tutarlı görünmemektedir. Üstelik Yehova Şahitleri kendilerinin gerçek Hristiyan olduklarını, diğerlerinin hata içerisinde olduğunu vurgularlar ve şöyle derler:

“Tanrı hakkında Kitab-ı Mukaddesin öğretisi ve onun hedefleri açık, anlaşılması kolay ve makuldür; fakat Hristiyanlıkta kiliselerin öğretileri böyle değildir; daha kötüsü Kitab-ı Mukaddese aykırıdır. Hristiyanlık aleminin Trinity (teslis) nazariyesi, Tanrıyı bir Tanrıda üç esrarengiz şey olarak tasvir eder; fakat bu öğreti Kıtab-ı Mukaddeste bulunmamaktadır.”(6) Bu bağlamda Yehova Şahitleri’nin Tanrı anlayışıyla ilgili olarak Prof. Dr. Hikmet Tanyu’nun “Yehova Şahitleri de kendilerine göre yorumlanmış bir üçlemeyi (Yehova-Oğul-Kutsal Ruh) kabul ediyorlar.”(7) tespiti, oğul ve kutsal ruhun tanrı olduğu ya da tanrıyla ayni mahiyete sahip oldukları; Baba'ya eşit ve Kadir-i Mutlak oldukları anlamına gelmez; fakat Oğul ve Kutsal Ruhun ayrı ve mühim bir değer ifade ettikleri anlamına gelir.

İşaret edildiği gibi “Teslis İnancı”, “İsâ’dan birkaç asır sonra ortaya çıkmış ve Arius (m. 250-336) ile onun taraftarlarının “vahdaniyetçilik” (Allah’ın birliği) lehinde gösterdikleri uzun ve pek büyük direnişlere ve mücadelelere rağmen bu akide, Hristiyanlar arasında kabule değer görülmüştür”.(8) İlginç olan şudur ki Arius’un fikirlerinin kabul edilmemesi, karşı görüşteki Hristiyanların Tanrının birliği konusunda gösterdikleri hassasiyet ve putperestliği reddetmeleri nedeniyledir. Hristiyan olmayan için bu durum garip karşılanabilir. Ancak Arius ile aynı dönem de yaşamış olan Hristiyan İlahiyatçı Athanasius (296-373)’un, Arius’un görüşlerini niçin reddettiğine bakılınca mesele daha iyi anlaşılmaktadır. Athanasius şöyle bir mantık yürütür:  “Arius’un tartıştığı gibi İsa Mesih gerçekten bir tanrı olmasaydı, (bunu) bir dizi yıkıcı unsurlar da takip etmiş olurdu: İlk olarak, Tanrı’nın insanlığı kurtarması mümkün olmazdı. Çünkü bir yaratık bir diğer yaratığı kurtaramaz. İkinci olarak da Hristiyanlar düzenli olarak İsa Mesih’e ibadet ve dua ettikleri için Hristiyan kilisenin puta tapıcılıktan suçlu olması gerekirdi. Çünkü “putçuluk” insan yapımı bir şeye ya da bir varlığa ibadet etmektir diye tanımlanabilir. Bunun da sonucu putlara tapmak olur. Bu ve benzeri tartışmalar nedeniyle İsa’nın yaratılmış olduğu fikri reddedildi.(9) 

Buna rağmen Arius ve düşüncelerinin, Hristiyanlığın bünyesinde vahdaniyetçiliğin bir damarı olarak her zaman varlığını koruduğu görülür. Buna bağlı olarak ortaya çıkan mezhepler ve Yehova Şahitlerinin Hz. İsa’nın mahiyeti ve Kitab-ı Mukaddes hakkındaki görüşlerini Arius ve Origen (m.185-254) gibi Hristiyan ilahiyatçılara dayandırmak mümkündür. “Yehova şahitlerinin Hristiyanlık anlayışları da aynı zamanda Arianism’ındeki (anlayışın) bir şeklidir; Yehova Şahitleri Arius’e kendi teşkilatlarının kurucusu Charles Taze Russell’in bir habercisi olarak değer verirler.”(10) Arius ve Aryanizm'in düşünceleri de doğu Hristiyan düşüncesinin gelişimini sağlayan Origen'e dayanır. Origen'in Hristiyanlığa katkısı iki genel alanda görülür: Kitab-ı Mukaddes'in tefsiri hususunda; Origen metnin görünürdeki anlamının onun daha derin manevi anlamından ayrı olduğunu tartışarak mecazi tefsir anlayışını geliştirdi. Hristiyanlık alanında; Origen Baba'nın tam tekmil ilahi tabiatıyla oğlun daha az ilahi tabiatı arasını ayırmak suretiyle bir gelenek inşa etti.(11) Bu gelenek “7. yüzyılın sonuna kadar Kuzey Avrupa kabileleri arasında Aryanizm (adı altında) hayatiyetine devam etmiştir. Çağımızda bir kısım vahdaniyetçiler (unitarians) Hz. İsa’yı ne saf bir insan tabiatına sahip varlık konuma düşürmek ne de Baba ile aynı bir ilahi tabiatı ona atfetmek hususunda isteksiz olmaları hasebiyle tam olmasa da Arian (Ariyuscu) sayılırlar.(12) Bugün dahi Hristiyanlar arasında, aralarında doğrudan bir bağlantı olmasa da, Arius’un vahdaniyetçi görüşlerini kabul edenler vardır. Bunlar Hristiyanlığın bünyesinde Unitarianism (vahdaniyetçilik) ayrı bir mezhep oluşturmaktadırlar. Michael Servetus (1511-1553), Paolo Socianus (1539-1604) ve 17. yüzyıl İngiliz vahdaniyetçiliğinin (Unitarianism) babası diye nitelendirilen John Biddle (1615-1662) bu akımın önemli ilahiyatçıları arasında yer alır.(13)

Sonuç olarak Yehova Şahitleri Katolik, Protestan ve Ortodoks Hristiyanların tanrı anlayışlarını benimsemezler; Yehova Şahitlerinin tanrı anlayışı, Selefi Hristiyanlık, Unitarianizm ve Aryanizm ile paralellik arz eder. Bununla beraber onlar, yukarıda işaret ettiğimiz büyük Hristiyan İlahiyatçı Origen’de temel bulan iki hususta, yani; Hz. İsa'nın ilahi tabiatı meselesi ve Kutsal Metinlerin mecazi yorumu konularında Katolik, Ortodoks ve Protestan mezheplerin tepkisini çekmiş, bu iki neden ve başka görüşleri sebebiyle Yehova Şahitlerinin Hristiyan olmadıkları ileri sürülmüştür. 

2. Mesih İnancı ve Hz. İsa’nın Tekrar Dönüşü

Yahudilik gibi uzun soluklu bekleyişlerin mahkumu olan Hristiyanlık bünyesinde en büyük hayal kırıklığını Hz. İsa’nın tekrar dönüşü (resurrection) konusunda Yehova Şahitleri yaşadı. Yeryüzünde Tanrı’nın krallığını gerçekleştirecek bir Mesih'in geleceği inancı ve beklentisi Yahudi peygamberlik geleneğinde baştan beri canlılığını sürekli korudu. Yahudilikte peygamberlik ve peygamberlik sonrası dönemde peygamberliğin, Mesih inancıyla irtibatlı olduğu ve bu anlayışın Hristiyanlar tarafından tevarüs edildiği görülür.

İsrail’de peygamberlik faaliyetinin son temsilcileri Haggai, Zekariyya ve gölge şahsiyet Malaki idi. Sürgün sonrası dönemde Malaki’den sonra "peygamberlik ruhu'nun" Yahudiler arasındaki faaliyeti sona erdi. Çünkü "peygamberlik ruhu’nu" taşımaya layık bir insan yoktu. Bu görüş Yahudi Mezheplerinin çoğu tarafından kabul edildi. Buna rağmen aynı zamanda Rabbiler (Yahudi din alimleri) tarafından peygamberliğin bir aks-ı sedasının (the bat qal=semavi bir ses) ve nübüvvetten bir cüz olarak rüyanın devam etmekte olduğu kabul edildi. Bu peygamberlik sonrası dönemde peygamberle iletişimin devamını sağlamanın bir yöntemi idi. Bu demektir ki Yahudi geleneğinde peygamberlik tamamen sona ermedi, fakat başka bir şekle büründü.  Hz. Yahya (John the Baptist) ve Hz. İsa zamanında "peygamberliğin ruhu" fikri "Kutsal Ruh" düşüncesiyle yer değiştirdi. Hz. Yahya İsrailî peygamberliğin yeniden doğuşu  ya da mümasil bir şekilde Hristiyanlıktaki peygamberliğin başlangıcı olarak kabul edilmesine rağmen, O kendisini peygamber olarak takdim etmedi; Mesih’in habercisi ve Hz. İsa’nın vaftizcisi olarak ilan etti. Hz. Yahya ortamı İsa için hazırladı ve Mesih’in geleceği fikrini güçlendirdi. Hz Yahya kasten kendisini peygamber olarak nitelendirmez, fakat basitçe Mesih’in habercisi olarak nitelendirir; ancak bu anlayışın Hz. Yahya’nın rolünün önemini küçültmek için yapılan bir Hristiyan yorum(14) olduğu göz ardı edilmemelidir.

Yahudiler Hz. İsa’nın beklenen Mesih olduğu fikrine hiçbir zaman itibar etmediler ve peygamberliğin İsrail’e geri döneceği zamanı beklediler. Bu dönüş de “mesihlik çağı”nda olacaktır. O vakit, Mesihlik zamanlarının geldiğine dair bir işaret ortaya çıkmış olacaktır. İlk Hristiyanlar bu anlayışın farkında idiler. Onlar Mesih’in İsa’nın şahsında gelmiş olduğuna inanıyorlardı. Bu nedenle onların peygamberliğin dönüşünü beklemeleri mantıklı olmalıydı. Acts (Elçilerin İşleri) kitabının ilk bölümlerinde kaydedildiği gibi Hristiyan inancına göre peygamberlik İsa’nın çarmıha gerilmesinden yedi hafta kadar bir zaman sonra dramatik (karmaşık) bir yolla ortaya çıktı.(15) Buna paralel olarak Hristiyanlıktaki Mesih’in dönüşü beklentisi Hz. İsa’nın çarmıha gerilmesinin akabinde Onun havarileriyle başladı. Gerçekte İsa’nın ikinci dönüşünün gerçekleşeceğine dair İncillerde açık bir kanıt yoktur. İnciller daha ziyade Hz. İsa’nın mesihliğini kanıtlayan belgelerdir; ikinci dönüşünü değil. Beklenen Mesih zaten Hz. İsa’nın kendisi idi. Hz. İsa aynı zamanda peygamberlik yapmış olmasına rağmen O’nun görevi ve icra ettiği faaliyet peygamberliğin ötesinde idi. Bu bakımdan o günün Hristiyanları için Mesih’in değil; ama peygamberliğin dönüşünü beklemek daha makul ve gerçekçi görülmektedir. Çünkü Hz. İsa kendisi dünyadan ayrılmadan önce, öğrencilerine "tesellici" ya da destek olsun diye kutsal ruhu göndereceğine dair söz vermişti. Yuhanna (John) incilinde belirtildiği gibi Hz. İsa şöyle demişti: “Baba’dan isteyeceğim ve O ebediyen sizinle olsun diye size başka bir müdafi (yardımcı, tesellici/ Advocate, comforter, counselor=paraklete) verecek. Bu hakikatin ruhudur” (14:16-17). İncil'in bu ayetleri ve daha birçoklarından hareketle Hristiyan peygamberliğin, ruhun eskatolojik bir gücü olarak, herhangi bir Hristiyan için mümkün olabileceğini Hristiyan ilahiyatçılar ortaya koymaktadır.(16)

Meseleye Kur’an-ı Kerim açısından bakıldığında peygamberliğin ve ilahi vahyin Hz. Muhammed ile sona erdiği görülür. Bu bağlamda Kur’an-ı Kerim beklenen Mesih’in Meryem oğlu İsa’nın kendisi olduğunu da belirterek Mehdi ve Mesih beklentilerinin önünü kapatmıştır. Aynı zamanda Kur’an Hz. İsa’yı Allah’ın Resulü, Meryem’e ulaştırdığı kelimesi ve Allah’tan bir ruh olarak nitelendirir (Nisa, 4/171). Muhammed Hamidullah bu hususu şöyle tasvir eder:

“Kur’an-ı Kerim, (mesela Hristiyanlar arasında) kullanılmakta olan yürürlükteki terimleri kullanmaya müsaadekâr davranmaktadır; ancak o bu terimlere saf ve katıksız vahdaniyete uygun bir biçimde yeni bir mâna, yeni bir anlayış ve mefhûm vermektedir”.(17)

Kur’an’ın Hristiyanlara karşı bu yakın tavrına rağmen daha sonraki Hristiyanlar Hz. İsa’nın aynı zamanda Hz. Muhammed’in habercisi olduğu fikrine hiç itibar etmediler. Yahudilerin Hz. İsa’yı reddetmeleri gibi Hristiyanlar da Hz. Muhammed’i; en azından Onun evrensel bir peygamber olduğunu reddettiler. Kur’anî görüş açısından Hz. İsa Yahudilerin beklediği peygamber, aynı zamanda da Hz. Muhammed’in peygamberliğinin habercisi ve müjdecisidir (Kur’an-ı Kerim: 3/49, 61/6). Hristiyanların Hz. Muhammed'in peygamberliğini reddetmeleri; peygamberliği içselleştirmelerinin ve kiliseyle birlikte kurumsallaştırmalarının bir sonucuydu. Bununla beraber Hristiyanlar arsında peygamberlik konusunda esnek davranan ve farklı beklentilere daha açık olanların bulunduğunu da söylemek mümkündür. Nitekim İbn Teymiyye’nin "el-Cevap es-Sahîh li-men beddele dîne’l Mesîh" adlı eserinde tartıştığı gibi o dönemdeki Hristiyanların bir kısmı, özellikle Doğu Kilisesi mensupları, Hz. Muhammed’in peygamberliğine itiraz etmiyordu; fakat Onun sadece Araplara gönderilmiş bir peygamber olduğunu iddia ediyorlardı. Bununla birlikte Hristiyanlar arsında günümüzde Hz. Muhammed’in bir peygamber olduğunu ve Kur’an’ın Hz. Muhammed’e Allah tarafından vahyedildiğini kabul eden Hristiyanlar da vardır. Bunların arasında en çarpıcı örnek ömrünü İslam ilimlerinin ve Hz. Muhammed’in hayatını araştırmaya vakfeden Montgomery Watt’tır.(18)  

Hz. İsa söz konusu olunca Hristiyanlar ile Müslümanlar arasındaki temel farklılıklardan bir tanesi de Hz. İsa’nın çarmıha gerilme meselesidir. “Hristiyanların inanışına göre İsâ ‘çarmıha gerilip’ idam edildikten sonra göğe çıkmıştır ve ‘hem canlılara hem de ölülere hesap sormak’ üzere tekrar yer yüzüne inecektir. Kur’an-ı Kerim ise Allah’ın onu kendisine yükselttiğini (urûc)  kabul edip açıklamakla beraber, onun yeniden yeryüzüne ineceğinden bahsetmez (Nisa,4/156-7). Fakat Hadiste mesele ele alınmaktadır (Muslim,52, No:110,116).” (19) Kur’an’da “çarmıh”tan söz edilmemesini Montgomery Watt şöyle açıklar:

“Yeni tarih yazımı ölçülerine göre Hz. İsa’nın çarmıha gerilmesi -denebilirse- Hz. Muhammed’in 610 yılı dolaylarında Mekke’de İslam Dinini tebliğ etmesi olgusu kadar kesin, geçmiş tarihin en şüphe götürmez olaylarından biridir... Çarmıha gerilme olayı, her ne kadar Kur’an tarafından yalanlanıyor görünse de (4/157-9) ayetlere tarafsız gözle bakıldığında bu durum, genel olarak müslümanlarca sanıldığı kadar kesin değildir. Bu ayet onu Yahudilerin ‘öldürmediğini, çarmıha germediğini’ söylüyor ki bu, yargılanması Yahudi mahkemesinde yapılmasına rağmen, çarmıha germe işini yapanların Yahudiler değil de Romalılar olduğu anlamında doğru olmaktadır.”.(20)

Watt’ın çarmıh hadisesinin kesinliği hakkındaki bu açıklamasına küçük ama önemli bir ayrıntı da Yehova Şahitlerinden gelir: Hristiyanlığın geleneksel simgesi haç’ı pagan (çoktanrıcı) kaynaklı olduğu için reddeden Yehova Şahitleri Hz. İsa’nın haç’ta değil, düzgün bir odun değnekte çarmıha gerildiğine inanırlar (Elçilerin İşleri 5:30, Galatyalılar 3:13).(21)

Hz. İsa’nın, kendileri hayatta iken döneceğini bekleyen havarileri bu dönüş gerçekleşmeyince, dönüşün ertelendiğine kani oldular; ancak o beklenen an gelinceye kadar da Hristiyan cemaate manevi destekçi olarak Rab tarafından Kutsal Ruh gönderildi. Bununla birlikte Hristiyanlıkta Kutsal Ruh yoluyla peygamberlik icracı, kurumsal bir otorite olarak geri döndü. Böylece Hristiyanlık, İsrailî peygamberlik geleneğine kapılarını tamamen açmasına rağmen, öte taraftan peygamberliği içselleştirdi ve farklı açılımlara kapılarını tamamen kapattı. Buna karşılık Yahudi geleneğinden kopya ettiği Mesih inancıyla İsa’nın tekrar dönüşü düşüncesini sürekli sıcak tuttu. İşte bu altyapıda Yehova Şahitlerini temayüz ettiren düşünce Hz. İsa’nın tekrar dönüşü fikri üzerinde odaklaşmalarıydı. Ancak onlar Kilise şahsında kurumsallaştırılan peygamberliği kendi bünyelerine taşıdılar. Yehova Şahitleri ortaya çıkışlarını Kutsal Kitap peygamberliklerinin bir gerçekleşmesi olarak görürler ve kendilerini de efendisinin malı üzerinde yetkili köle olarak adlandırırlar (Matta: 24: 45-47) Malaki 4:5’de  geleceği vaat edilen İlya (Elijah) peygamberin bizzat Cemiyetin kendisi olduğunu belirtirler.(22)

Böylece peygamberlik Yehova Şahitleri bünyesinde de geri dönmüş oldu. Öte taraftan Hz. İsa’ya inananların ona besledikleri sevgi ve atfettikleri kutsallık, onun, aralarından bedenen ayrılmış olsa bile manen ve ruhen ayrılmış olamayacağı ve bir gün geri döneceği inancına dönüştü. Merhum Yaşar Kutluay’ın belirttiği gibi “Yahudilikteki ‘Mesih’e intizar inancı’, Hristiyanlık’ta ‘İsa’nın rucu’u’ inancına çevrilmiştir”.(23) Bu konuda, Hebrew, Yahudilik ve Kitab-ı Mukaddes çalışmalarında öğretim görevlisi olan Profesör Sawyer şu tespiti yapar: “Hristiyanlar için Mesih’in gelişi hakkındaki peygamberi bulgular (önceden tahminler) Hz. İsa’nın şahsiyetinde gerçekleştiği için İncil otoriteleri İsa Mesih’in tekrar dönüşünü ve dünyanın sonunu peygamberler (Eski Ahit’in peygamberlik kitapları) den ziyade Matta 24-5, Markos 13, Luka 21, I.Selanikliler 4:13-18 ve diğer apokaliptik metinler gibi İncil pasajlarında ve Paul’da araştırıldı. (Oysa) bunlar Danial (7:13), Joel (2:10-11), Zephaniah (1.15), Zecheriah (9:14) gibi peygamberlik kitaplarına bağımlıdır”. (24) Mesela Danial Kitabındaki tarihler ve rakamlar genelde Mesih’in ne zaman döneceğini tespit için kullanıldı. Hristiyan Adventist Mezhebinin kurucusu William Miller’in (1782-1849) ikinci dönüşün 1843-4 yıllarında olacağını tespiti ve bugün Yehova Şahitleri olarak bilinen mezhebin (sect) kurucusu J.T. Russel ikinci gelişin 1874’de gerçekleşeceğini ve dünyanın sonunun 1914 olduğunu hesap etmesi gibi. (25) Öte taraftan Yehova Şahitlerine benzer şekilde İslam’ın aşırı Şia yorumlu atmosferinde doğan Bahailiğin  kurucusu Bahaullah, Kutsal Kitabın birçok ayetini yorumlayarak “ben İsa Mesih’in ikinci gelişiyim” diyordu. (26) Fundamantalist Hristiyanlar ise bu iddiaları “İsa Mesih’in ikinci gelişinin yaklaştığına işaret eden olması gereken olaylar” diye yorumluyorlardı. (27) Burada işaret edilmesi gereken bir husus da Russel’ın Miller ve Adventistlerle olan ilişkisidir. Bu hususa aşağıdaki bölümde yer verilecektir. Ancak Sawyer’ın Yehova Şahitleri teşkilatı hakkında sect (mezhep, hizip) tabirini kullanması dikkat çekicidir.(28)  

Sonuç olarak Hz. İsa’nın çarmıha gerilip, göğe yükseltilmesinden sonra Kutsal Ruh aracılığı ile peygamberlik Hz. İsa’nın havarileri şahsında geri döndü. Ancak mesele bununla sınırlı kalmadı; kilisenin müesseseleşmesiyle peygamberlik ve peygamberî otorite, yine Kutsal Ruh yoluyla kilise bünyesinde icracı güç oldu. Aynı zamanda Kutsal Ruh yoluyla takdis edilmiş her kilise üyesi ve Hristiyan fert peygamberliğin kendisinde ortaya çıkabileceği potansiyel bir güce sahipti. Buna bir de Mesih’in tekrar döneceği fikri eklenince Yehova Şahitleri ve benzerleri gibi Hristiyan grupların farklı yorumlarla ortaya çıkması kaçınılmaz oldu. Bu anlayış daha bir çok peygamberlik iddiasında bulunanların ortaya çıkmasına sebebiyet verdi. Havariler hayal kırıklığını farklı yorumlarla telafi cihetine gittiler. Ancak Mesih’in ikinci dönüş fikri hiçbir zaman canlılığını yitirmedi. Mesih’in dönüşü beklentisinde en büyük hayal kırıklığını Yehova Şahitleri yaşadı. Yehova Şahitlerinin bu hayal kırıklığının nedeni ise bu teşkilatın kurucusu olarak kabul edilen Charles Taze Russel’in İsa Mesih’in dönüşü hakkında vermiş olduğu kesin tarihlerdir. Bu tarihler konusunda hüsran ve hayal kırıklığı yaşanınca aşina oldukları mecazi yorum onların imdadına yetişti: Hz. İsa'nın dönüşü bedenen değil ama manen olacaktır. O 1914 tarihinde döndü ve tanrının krallığını ilan etti.

B. Yehova Şahitlerinin Teşkilatlanması ve Temel İnançları

1. Charles Taze Russell ve Yehova Şahitleri

Yehova Şahitlerinin teşkilatlanmasında ya da kurulmasında asıl rol sanıldığı gibi C. T. Russel (1852-1916)'ın değil, fakat J. F. Rutherford (1869-1942)’undur. 16 Şubat 1852’de Amerika’nın Pittsburgh (Pensylvania) eyaletinde doğan C.T. Russell, Protestanlığın bir kolu olan Presbiteryan kilisesine bağlı ebeveyninden ilk dini bilgi ve inançlarını alır. Okul hayatı uzun sürmez; daha ziyade evde özel öğretmenler nezaretinde eğitim görür. Russel 9 yaşında iken annesini kaybeder. Annesinin ani ölümünün onun üzerinde bıraktığı etkiyle hayatın anlamı ve insanın geleceği hakkında sorular sorar. 11 yaşında iken babasının manifatura mağazasında çalışmaya başlar ve daha bu yaşlarda iken Kıtab-ı Mukaddes araştırmalarına ilgi duyar. Cehennem düşüncesinden oldukça etkilenmiştir. Bunun üzerine ilk gençlik yıllarında cehennemden kurtuluş için tövbe çağrıları yapar. Bağlı bulunduğu kilisenin cehennem ve önceden seçilmişlik gibi inançlarından şüphe duyar. Sonuçta Presbiteryan kilisesinden daha liberal gördüğü Kongregasyonalist bir kiliseye yönelir.(29) 20 yaşında iken ebedi cehennem fikrini Tanrının mağfiretiyle bağdaştıramadığı için hem  Presbiteryan hem de Kongregasyonalist kiliseyi terkeder. Şans eseri bir grup Adventistle karşılaşıncaya kadar şüphelerinden kurtulabilmiş değildir. Adventistler  onu, tanrının kurtuluş planı ve özellikle de dünyanın sonuyla ilgili planın Kitab-ı Mukaddeste bulunabileceği fikriyle tanıştırır.(30)

İkinci Adventist vaizlerden biri olan Joness Wendell, Russell’a bir cehennem olmadığı fikrini aşılamış, onu şüphe ve korkulardan kurtarmış ve kararlı bir şekilde dini faaliyetlere yöneltmiştir. (31) Russell, özel öğretmenler yardımıyla Kitab-ı Mukaddes çalışmak için Hebrew ve Yunanca sözlükleri kullanmaya muvaffak olur. Kutsal Metinler onu Pittsburgh’daki manifatura mağazasında olduğundan daha çok cezp etmiştir. Bunun üzerine o, 1872’de kendisinin ilk Kitab-ı Mukaddes okulunu oluşturmak için iş dünyasını terk eder. Russell, karmaşık Kitab-ı Mukaddes hesaplamalarına dayanarak (apokaliptik hesaplamalara göre) 1877’de Hz. İsa’nın görünmez bir şekilde 1874’de dönmüş olduğunu ilan eder. 1914’de kapitalizm ve sosyalizm ya da komünizm arasında takip eden savaşla insanın hükümranlığının sona ermiş olacağını; bundan böyle Mesih aracılığıyla yeryüzünde tanrının krallığının hüküm süreceğini beyan eder.(32)

Russell 1879 Watchtower (Tarassut Kulesi) dergisinin ilk sayısını çıkardı. 1884 Tarassut Kulesi ve Kutsal Kitabın Takipçileri Cemiyeti (Watch Tower Bible and Tract Society) ni kurar ve kendisi de başkan seçilir. Onun özellikle yedi ciltlik Kutsal Kitap araştırmaları (Studies in the Scriptures) dikkat çeker. Kendi kitap ve kitapçıklarının  35 dilde basılan nüshaları ve haftalık vaazlarının 2000 gazetede yayınlanmasıyla matbu neşriyatı  16 milyonluk bir dolaşım ağına ulaşır. (33) Böylece Cemiyet özellikle matbuat yoluyla Amerika, Kanada ve Avrupa’da yayılmaya başlar. 1909’da uluslar arası bir örgüt haline gelirler ve merkezlerini New York’ta, Brooklyn’e taşırlar. 1916’da Russell, yerine Joseph Franklin Rutherford’u (1869-1942) halef bırakarak ölür.

Russell'ın apokaliptik düşüncelerinin oluşması ve gelişmesinde Kutsal Kitap Peygamberlikleri ile birlikte, Mesih'in ikinci gelişi konusunda Adventistlerin verdiği kesin tarihler de etkili olmuştur.(34) Russell ve Yehova Şahitlerinin teşkilat olarak en fazla hayal kırıklığı yaşadıkları ve tutarsız oldukları husus İsa Mesih’ın dönüşü konusunda verdikleri tarihler ve buna bağlı olarak yanılgılar hakkında yapılan mecazi yorumlardır. Yehova Şahitlerinin bu yanılgıları, zaman zaman teşkilatları bünyesinde çözülmeye ve zayıflamaya yol açmış olsa da hayatiyetlerini sürdürmeye ve yeni yeni askatolojik düşünceler üretmeye muvaffak olmuşlardır. J. F. Rutherford 1920 yılında yayınladığı "Şimdi Yaşayan Milyonlarca İnsan Asla Ölmeyecektir" başlıklı kitabında "Yahudi Siyonistçiliğini övüyor ve aynı zamanda 1925 yılının dünyanın sonu, tanrı krallığının yeryüzünde kuruluşu, İbrahim, İshak ve Yakup gibi Eski Ahit peygamberlerinin diriliş tarihi olduğunu ileri sürüyordu."(35) Nihayet Yehova Şahitleri Mesih’in ikinci gelişi konusunda 1925 yılının 1914 yılından daha açık bir şekilde Kutsal Kitapta  tespit edilmiş olduğu kanaatine vardılar; ancak bu tarihte de coşkulu beklentilerinin yeri hayal kırıklıkları ile dolmuştur. Bunun üzerine Rutherford yeni bir kronoloji hazırlar ve Mesih'in huzurunun 1874 değil 1914 olduğunu vurgular. Bu huzur bizatihi geliş değil görünmeyen bir şekilde “Semavi Krallığın” kurulmasıdır. 

Rutherford teşkilat bünyesinde birtakım değişiklikler de yaptı. O öncelikle Yehova’nın hak tanrı olduğu tespitini tekrarladı  ve bu isme şahadet edenlerin tanrının özel seçilmiş takipçileri olduğunu temyiz etti.1931'de bu Hristiyan cemaat kendilerini diğer Hristiyan mezheplerden ayırtetmek  için  "Yehova Şahitleri" adını benimsediler. Bunu da Isaiah 43:10-12’deki ayetlere dayandırdılar.(36) Bu ayetler aynı zamanda onların tanrı anlayışlarına da temel teşkil etmektedir:

"Rab 'siz benim şahitlerimsiniz' diye ilan eder; Ben kimi seçtiysem o benim hizmetçimdir. Böylece beni bilip, bana inanmalısın ve benim O olduğumu anlamalısın. Benden önce hiçbir tanrı yoktu ve benden başka da hiçbir tanrı olmayacak. Rab olan sadece benim. Benden başka hiçbir kurtarıcı da yoktur. Size vahyeden, koruyan ve açıklayan benim; aranızdaki bazı yabancı tanrılar değil. Rab, Tanrı olan benim diye ilan eder."

Rutherford'un faaliyeti sadece kendilerini mevcut kiliselerden temyiz etmekle sınırlı kalmadı. Her fırsatta hükümetlere karşı tavır aldı; askerlik hizmetini ve bayrağı selamlamayı reddetti. Bu tavırları nedeniyle 1933-45 yıllarında Almanya'da, özellikle Hitler döneminde  ağır baskılara maruz kaldılar.(37) Aynı şekilde diğer mihver (itilaf) ve müttefik ülkelerde çalışmaları yasaklandı. Ancak Amerika'da kendi inançlarını anlatma ve yaşama konusunda mahkemeler onlara hak tanıdı. Sömürge dönemi sonrasında onlar, milliyetçilik anlayışları teokratik tarassut kulesi fikriyle çelişen bir grup yeni Afrikalıyla düşmanca ilişkiye girdiler. Sonuçta Russell tarafından tasarlanan demokratik cemaat, Rutherford'un önderliğinde Brooklyn merkezinden yönetilen teokratik bir sistemle yer değiştirdi.(38)

Rutherford'un koyduğu kurallar O'nun halefi Nathan Homer Knorr (1905-77) tarafından devam ettirildi. Knorr New York'da misyonerleri ve yöneticileri eğitmek için Gilead Tarassut Kulesi Kitab-ı Mukaddes Okulunu kurdu. Cemaatin bütün kitap ve makalelerinin anonim olarak basılmasını ve Şahitlerin nazik ve saygılı konuşmalar yapmaları konusunda eğitilmeleri için bir yetişkinler eğitim programı oluşturulmasını emretti. Knorr'un yönetimi altında bir grup Yehova Şahidi Kutsal Kitabın yeni bir tercümesini yaptı.(39) Bu tercüme hakkında aşağıda bilgi verilecektir.

Daha önceki hayal kırıklıklarından bir ders çıkarmayan Yehova Şahitleri yeni bir hamle olarak 1975 yılını Armageddon Savaşı'nın ve bin yılın başlangıcı olarak ilan ettiler. Onlara göre Adem ve Havva M.Ö. 4026 yılında yaratılmıştır. İnsanlık 6000 sene şeytan ve günahın boyunduruğu altında yaşayacaktır. 1975 yılında bu sure dolmuş olacağından 7000. yıl Mesih'in bin yıllık krallığının yer yüzünde kuruluşu olacaktır. Bu tarih özellikle N. H. Knorr ve 1992'de ölen dördüncü başkan Frederic W. Franz tarafından ortaya atıldı. Franz'ın yerine teşkilat başkanlığına Milton G. Henschel seçildi.(40)

Yehova Şahitlerinin 2001 yılı istatistiklerine göre 235 ülkede Yehova Şahidi yaşamaktadır.(41) 2001 yılında yapılan başka bir istatistiğe göre Yehova Şahitlerinin artışı, düzenli ve hızlı artışın olduğu Eski Sovyetler Birliği, birçok Afrika, Güney ve Orta Amerika ülkeleriyle karşılaştırılınca, Avrupa ülkelerinin çoğunda, Kuzey Amerika ülkeleri ve Japonya’da sıfır ya da negatiftir. Söz konusu istatistiğin gösterdiği sonuç, Yehova Şahitlerinin sayısının artış gösterdiği ülkeler ekonomik, sosyal ve siyasi istikrarsızlığın olduğu ülkelerdir. Yehova Şahitleri sağlıksız ve fakir toplumlarda aynı zamanda halkın bilgi kaynaklarının az ve kısıtlı olduğu yerlerde başarılı olmaktadır.(42) Yine bu rapora istinaden denebilir ki: Yehova Şahitleri inanç bağları zayıf olan, dine ve dini eğitime önem verilmeyen; yaygın ve örgün eğitimde din eğitimi ve öğretimine yer verilmeyen toplumlarda daha çok yayılma imkanı bulmaktadırlar.

2. Yehova Şahitlerinin Temel İnançları ve Uygulamaları

Yehova Şahitlerinin inançlarına yukarıda anlattıklarımız içerisinde kısmen işaret edildi. Bununla beraber burada onların inanç ve faaliyetlerinin kısa bir özeti sunulacaktır:

Teslis (Trinity) inancını reddederler. Yehova Şahitleri “bir tanrıda üç şahıs (yada şahsiyet) olamayacağını” söyler ve bu inançlarını Kıtab-ı Mukaddesle desteklerler. Baba Jehovah (Yehova) tek gerçek tanrıdır. İsa tanrının oğlu ve tanrıdan çıkan ilk varlık ve daha sonra insan suretinde görünen bir melekti. Oğul Baba’ya eşit değildir; Baba ondan daha büyüktür. Kutsal Ruh bir kişiliğe sahip değildir; O tanrının faal gücüdür. Yehova Şahitleri Kadir-i Mutlak, göklerin ve yerin yaratıcısı tanrı Yehova’ya inanırlar. Onlara göre kainat tanrının mükemmelliğinin bir eseridir ve hiçbir şekilde yok olmayacaktır; bu dünya bir gün cennete dönüştürülecek ve Yehova Şahitlerinin ebedi yurdu olacaktır.(43)

Yehova Şahitleri İngilizce’de “the Bible” (Kitab-ı Mukaddes) diye adlandırılan Eski Ahit (The Old Testament) ve Yeni Ahit (The New Testament)’i masum (hatasız) kutsal kitap olarak kabul ederler; yani Kitab-ı Mukaddes tanrının gerçek sözü (vahiy) dür. Yehova Şahitleri, mazisi 1950’li yıllara dayanan Kitab-ı Mukaddes’in, "Kutsal Metinlerin Yeni Dünya Tercümesi" (New World Translation of the Holy Scriptures) diye anonim bir tercümesini çeşitli dillerde yayınlamışlardır; ancak henüz Türkçe'ye tercüme edilmemiştir. Diğer Hristiyanlar bu tercümede Hebrew ve Yunanca metinlerin tahrif edildiği iddiasında bulunurlar.(44) Buna karşılık Yehova Şahitleri de söz konusu çevirilerinin en sahih ve aslına en uygun çeviri olduğunu iddia ederler.(45)

Şahitler Krallık Evleri adı verilen kiliselerde toplanırlar.
Suya daldırmak suretiyle vaftiz yaparlar.
Şahsi ilişkilerde güzel ahlak kurallarına uyma konusunda ısrarlıdırlar.
Zina sebebi hariç, boşanmayı uygun görmezler.
Kutsal Kitaba dayanarak kan nakline karşı çıkarlar.

Yehova Şahitleri temel olarak iki çeşit sakramenti (dini ayin) kabul ederler: Vaftiz (Babtism) ve Evharistiya. Vaftiz ayini sorumluluk çağına gelen bir imanlıyı günahlardan arındırmak maksadıyla tamamen suya daldırmak suretiyle yapılır. Bu hayatı tanrıya adamak anlamına gelir. Evharistiya ayini ise yılda bir kez Hz. İsa’nın ölümü hatırasına verilen akşam yemeğidir. İbadet yerleri Krallık Evi diye adlandırdıklar kiliselerdir.

Hz. İsa’nın doğum gününü kutlamazlar. Hz. İsa doğum gününün kutlanmasını emretmediğini ölümünün hatırlanmasını söylediğini, Hristiyanlardaki krıstmıst geleneğinin eski batıl dinlerden kalma bir adet olduğunu kabul ederler. İlk Hristiyanların da bu adetleri benimsemediklerini savunurlar.(46)

1920 ve 30'lu yıllarda radyo yayınlarını yoğun bir şekilde kullanan cemaat 1933 yılında Kıtab-ı Mukaddes derslerini radyo yoluyla iletmek için 403 radyo istasyonuna sahipti. Daha sonra radyo kullanımı, kasetlere kaydedilmiş Kutsal Kitap konuşmaları ve çeşitli dokümanlarla yapılan ev ziyaretleriyle yer değiştirdi. Evlerdeki Kitab-ı Mukaddes çalışmalarında Kitab-ı Mukaddese ilgi duyanlara öncelik verildi.(47)

Yehova Şahitleri her türlü tıbbi tedaviyi kabul etmelerine rağmen kan nakline karşıdırlar. Çünkü Tanrı kanı kutsal kılmıştır. Tanrı ruhun ya da hayatın kanın içinde olduğunu söylemiştir. Kan naklinin yasak olduğu gibi kan içeren yiyecekleri de yemek yasaktır. Kan naklini kabul edenleri cemiyetlerinden atarlar. Ayrıca hayvanların hayatı da kutsaldır. Bir hırıstiyan ancak etinden ve diğer ürünlerinden yararlanmak için hayvanları öldürebilir. Sırf zevk için hayvanları öldürmek yasaktır.

Kan nakline tedavi maksatlı dahi olsa şiddetle karşı çıkan Yehova Şahitlerinin, Bulgaristan'daki uygulamaları dikkat çeker. Şöyle ki: Yehova Şahitleri 1998 yılında Bulgaristan tarafından resmen tanınmaları için Avrupa Konseyine baş vururlar. Buna karşılık, Avrupa Konseyi gözetiminde Yehova Şahitleri için de kan nakli yapılması ve kullanılması konusundaki Bulgar hükümetinin talebini Yehova Şahitleri kabul ettiler. Şimdi Bulgaristan ile sınırlı olan bu durumun gelecekte, diğer Yehova Şahitlerini de kapsayıp kapsamayacağı merak konusudur.(48)    

Yehova Şahitlerinin diğer gruplarla yok denecek kadar çok az ilişkileri vardır ya da hiç yoktur denebilir. Seküler yönetim biçimlerinden tamamen ayrı kalmaya özen gösterirler. Dünyadaki hakim güçleri ve siyasi partileri şeytanın bilinçsiz müttefikleri olarak görürler. Bu yüzden her hangi bir ulusun bayrağına hürmet etmeyi ya da askerlik hizmeti yapmayı reddederler ve genel seçimlerde hemen hemen hiç oy kullanmazlar. Onlar aynı zamanda diğer dini grupların da şeytanın hilelerine kanabilecekleri nedeniyle onları da şüpheyle karşılar ve uzak dururlar; yıllarca papaz, kilise, ayin gibi kavramları teşkilatlarının bünyesinde kullanmaktan kaçındılar. Bugün bu davranış biçimi nispeten değişti, ama onlar hala içlerine kapalı ve 20. yüzyıl Ekümenik (kiliseler birliği) hareketinden kendilerini tecrit etmektedirler. Onlar maksatlarının açıkça tanrının krallığını; teokrasiyi  tesis etmek olduğunu ifade ederler. Bu teokrasinin Armageddon'u* takiben ortaya çıkacağına inanırlar. Onlar bu tahminlerini Kitab-ı Mukaddes'in apokaliptik kitaplarına; özellikle de Daniel ve Revelation kitaplarına dayandırırlar. Bu kitapları onlar,  Tanrının dünya işlerindeki planına ve insanın kaderine işaret eden tek güvenilir kaynaklar olarak kabul ederler.(49)

Tanrının Semavi Krallığı 1914 yılında Hz. İsa’nın krallığında görünmez bir şekilde gerçekleşmiştir. Bu krallık 135.400 kişiden oluşmaktadır. Bu kimseler Hz. İsa’nın göğe çekilmesinden hemen sonra Pentakost’ta ve sonrasında seçilmiştir. 1935’de bu seçilenlerin sayısı 144.000 olarak tamamlanmıştır. Bunlardan 8.600 kimse hala hayattadır. Bu 144.000 Yehova Şahidi Tanrı ve Hz. İsa ile birlikte sonsuza kadar manevi varlıklar olarak kalacaklardır. Mesih ‘in görünmez şekilde dönüşüyle şeytanla arasında semavi bir savaş oldu; bu savaşta şeytan yenildi ve yer yüzüne atıldı. Bundan sonra kralların kıralı olarak  Mesih semavi hükümranlığına başladı. I. Dünya Harbi şeytanın yeryüzünde görünüşünün, kötülüğün ve dünya sistemlerinin sonunun bir başlangıcıdır. Yakın gelecekte Armageddon savaşı başlayacaktır. Tanrının gazabıyla diğer Hristiyanlar ve din mensupları yok olacaktır. Zulüm ve kargaşa dönemi sonunda dünya temizlenecektir. Yer yüzünde Tanrının bin yıllık krallığı kurulacaktır. Armageddon savaşından kurtulanlar akabinde yaratılacak olan ideal dünyada (ütopik alemde) barış içinde yaşayacaklar; daha önce semaya çekilen değerli ölülere katılacaklardır. Bu bin yılık krallıktan sonra kısa bir süre için şeytan ve taraftarları tekrar ortaya çıkacak ve yok edileceklerdir. Armageddon savaşından önce ölenlerin ise varlıkları yok edilip toprak olacaklardır. Bu bağlamda günahkarlar ve inanmayanlar için cehennem hayatının olmadığını ileri sürerler. Onlara göre günahların karşılığı olarak bir azap söz konusu değildir; insan bu cezayı fiziksel ölümüyle zaten ödemektedir. Ölüler diyarı bir mezar olup cehennem ise kesin yok oluşun bir sembolüdür.(50)  Semaya yükselen müminler için Tanrı yeni bir beden yaratacaktır. Bu bedenler hiçbir kusur olmaksızın önceki özlerine benzer olacak ve asıl kişilikleri ve hatıralarıyla yaşamaya devam edeceklerdir.(51) Böylece cennet yer yüzünde kurulmuş olacaktır.  

SONUÇ

Diğer Hristiyan mezhepler her ne kadar Yehova Şahitlerini Hristiyan olarak kabul etmeseler de Yehova şahitlerini Yahudiliğin intaç ettiği bir akım olarak kabul etmek doğru değildir; ancak hakim Hristiyanlıkta olduğu gibi Yehova Şahitliği de Yahudilikten bazı unsurları taşımaktadır. Dolayısı ile Yehova Şahitleri Hristiyan bir zeminde otururlar ve yer yüzünde Tanrının vaat ettiği krallığın tek temsilcileri olarak, o zeminde inşa ettikleri tarassut kulesinden İsa’nın ikinci kez döneceğini intizar ederler. Meydana gelen her mühim hadiseyi Mesih’in tekrar dönüşünün ve dünyanın sonunun yaklaştığının bir işareti olarak  değerlendirirler.

Yehova Şahitlerinin gerçek Hristiyanlığı ve onun tanrı anlayışını ortaya koyma hususunda bir kararlılık içerisinde oldukları görülür. Görüşlerini desteklemek için de Kitab-ı Mukaddese ve ilk dönem Hristiyan ilahiyatçılarının görüşlerine müracaat ederler. Hatta Yehova Şahitleri kendilerini Hz. Adem’e kadar geri götürürler. Bununla beraber günümüzdeki örgütlenmeleri C. T. Russell ve J. F. Rutherford’a dayanır. Aslında Russel bu teşkilatın öncüsü, Rutherford ise kurucusu durumundadır. Dolayısı ile onların Arius'un tanrı anlayışıyla olan  benzerlikleri Arius'un bir Yehova Şahidi olduğu anlamına gelmez. Tanrı anlayışlarını Kitab-ı Mukaddes’e dayandırarak bir kararlılık içerisinde olmaları ise Mesih’in dönüşüyle ilgili mitolojik ağ örgüsü yanılgılarını telafi etmez.  Dışardan bir bakışla Yehova Şahitlerinin tanrı anlayışının Kıtab-ı Mukaddese daha uygun olduğu söylenebilir. Ancak özellikle 19. yüzyılda teşkilat olarak ortaya çıkan Yehova Şahitlerinin Hz. İsa'nın tekrar dönüşü, dünyanın sonuyla ilgili tahminleri, kurtuluşu ve cenneti ancak kendilerine has kılmaları, cennetin bu dünyada olacağını savunmaları, cehennemi ve cezayı inkar etmeleri gibi konularda Kitab-ı Mükaddese aykırı düşmüşlerdir. Karşıt Hristiyanların iddia ettiği gibi bu hususlarda aşırı giderek gerçekten Kitab-ı Mukaddes ayetlerini mecazi ya da yanlış yorumlamaları da vakıadır. Dolayısı ile teolojik temelleri itibarıyla olmasa da sonuç itibarıyla Yehova Şahitleri de galat ve tahrif edilmiş bir hiristiyan hareket olup; Hristiyanlığın geleneksel, modern ve liberal yorumuyla çeliştiği ve bunlardan destek görmediği görülmektedir.

Yahudiliğin yeni bir formu olarak ortaya çıkan Hristiyanlıkta Hz. İsa'ya biçilen roller onun kimliği konusundaki bir takım müşkülatı ve münakaşayı da beraberinde getirdi. Fakat bunlardan hiçbirisi onun insanlığın mutlak kurtarıcısı olduğu; insanların günahı ve kurtuluşu için kendisini kurban ettiği ve tekrar döneceği (Mesih’ın ikinci gelişi) inancı kadar etkili olmamıştır. Beklenti kültü ya da Mesih inancı kurtuluş ve ümidin tükenmez kaynağı olduğu gibi felaket ve karamsarlığa giden yol da olmuştur. Yahudilik geleneğinde baştan beri var olan Mesih İnancı genel olarak bütün Hristiyanlık’ta ve özel olarak da Yehova Şahitleri bünyesinde farklı bir şekilde yeniden ortaya çıkmıştır. Bu ümit ve ümitsizlik; lütuf ve felaket arasındaki değişim Yahudiliğin tarihi sürecinin en belirgin özelliği olup İsrailî peygamberlik geleneğinin dokusunu tahrif etmiş; zamanla peygamberler ve Kitab-ı Mukaddes’teki peygamberlik kitapları etrafında bir efsaneler ağı örülmüştür. Buna bağlı olarak da Yehova Şahitleri hala Tanrı’nın gelecekle ilgili planını, bir takım cifir hesaplamaları ile  Kitab-ı Mukaddes’in sayfaları arasında bulmaya çalışırlar. Gerçi Kitab-ı Mukaddesle bu yüzleşme onları teslisi reddetmeye ve İsa Mesih’in tanrı olmadığını dillendirmeye götürür; ancak gelecekle ilgili mitolojik ağ örgüsünden bir türlü kurtulamazlar.

Dipnotlar:

(1)  bk. Yehova Şahitleri resmi web sayfası:www.watchtower.org/  Christendom Has Betrayed God and the Bible.
(2)  bk. Yehova Şahitleri resmi web sayfası: www. watchtower.org/, What does the Bible says about God and Jesus?
(3)  bk. McGrath , Alister E., Christian Theology An Introduction,  UK, Blackwell, 1998, s. 282., Ag. web s. How Did the Trinity Doctrine Develop?
(4)  Fr. De Rosa, Jesuit, Denounces Jehovah’s Witnesses: www. Zenit.org/
(5)  Web sayfası: www.religioustolerance.org/ Jehovah’s Witnesses’ Beliefs and Practices .
(6)  bk. Yehova Şahitleri resmi Web sayfası: www. Watchtower.org “What is the Purpose of Life”
(7)  Tanyu, Hikmet, Yehova Şahitleri, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, Tarihsiz, s. 22.
(8)  Hamidullah, Muhammed, İslâm Peygamberi, çeviren: Prof. Dr. Salih Tuğ, İrfan Yayınevi, İstanbul, 1980, c. 1, s. 695.
(9)  Mc Grath, age, s.12.
(10) Ecyclopaedia Britannica. Arianism maddesi.
(11) bk. Mc Grath, age.  s.11.
(12) Encyclopaedia Britannica: Arianism.
(13) bk. Ata ur-Rahim, Muhammed, Jesus A Prophet of Islam, London, 1979, s. 112 vd, 134 vd., ve 142 vd.
(14) Okumuş, Bünyamin, The Idea Of Prophecy in the 'Abrahamic Faiths': a Comparative Study, Master (MA) tezi, Manchester Üniversitesi, Eylül 2000, s. 26.
(15) bk. Okumuş, ay.
(16) bk. Okumuş, age., s. 27-28.
(17) Hamidullah, age., c.1, s. 684.
(18) bk. Watt, W. Montgomery, Companion to the Qur’an, İngiltere, Amerika, 1967, 1994, s.3-4.
(19) Hamidullah, age., c.1, s. 686.
(20) Watt, W. Montgomery, Günümüzde İslam ve Hristiyanlık, Türkçesi: Dr. Turan Koç, İstanbul, İz Yayıncılık, 1991, s.213.
(21) bk.5. dipnot.ay., www.watchtower.org/  What Do They Believe?
(22) bk. Paşaoğlu, Sarkis, Yehova Şahitleri, Lütuf Yayıncılık, İstanbul 1999, s. 18 v.d.
(23) Doç. Dr. Kutluay, Yaşar, İslam ve Yahudi Mezhepleri, Anka Yayınları, Ankara, 2001, s.187.
(24) Sawyer, John F.A. Prophecy And The Biblical Prophets, Oxford Üniversitesi Yayınları, 1993, s. 156-157.
(25) Age. S. 157.
(26) bk. Günay, M., Gerçeği Bilelim, İstanbul, 1984, s. 167.
(27) bk. age., s. 166-167.
(28) Yehova Şahitlerinin yeni bir din mi, mezhep mi yoksa tarikat mi olduğu konusunda bk. Doç. Dr. Günay Tümer, Yehova Şahitleri Hareketi Ve Bir Din Olup Olmadığı, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, c.27, Y.1985.
(29) bk. Paşaoğlu, age., s. 30-31.
(30) bk. Encyclopaedia Britannica, Russell, Charles Taze maddesi.
(31) Paşaoğlu, age. s. 32.
(32) Encyclopaedia B. Ay. Mad.
(33) bk. Encyclopaedia B. Ay. Mad., Yehova Şahitleri resmi web sayfası: www.watchtower.org/, Their Modern Development and Growth.
(34) bk. Paşaoğlu, age., s. 32-53.
(35) Paşaoğlu, age. s.104-105.
(36)Yehova Şahitleri resmi web sayfası, Their Modern Development and Growth.
(37) Paşaoğlu, age. s. 116.
(38) Encyclopaedia Britannica: Jehovah's witness, maddesi.
(39) bk. Age. a.y.
(40) Paşaoğlu, age., s.124-125.
(41) bk. Yehova Şahitleri resmi Web sayfası: Statistics for 2001.
(42) bk. Statistics of Jehovah’s Witnessses, İnternet adresi: www.jwic.com/
(43) bk. Yehova Şahitleri resmi web sayfası, Beliefs and Customs That Displease God.
(44) bk. Jehovah’s Witnesses Introduction, www.religioustolerance.org /
(45) bk. Paşaoğlu, age. s. 168 vd., The Watchtower, October 15, 1999, s. 28.vd.
(46) bk. Yehova Şahitleri resmi web sayfası, Beliefs and Customs That Displease God, Encyclopaedia Britannica: Jehovah’s Witness maddesi.
(47) bk. Yehova Şahitleri resmi web sayfası, Their Modern Development and Growth
(48) bk. Paşaoğlu, age. s. 242-243.
*  Dünyanın sonunda çıkacağına ve insanlığın ya da dünyanın tamamen yok olmasına sebebiyet vereceğine inanılan bir savaş.
(49) Ancyclopaedia Britannica: Jehovah's Witness maddesi.
(50) bk. Paşaoğlu age. s.218 vd., 227 vd.
(51) bk. Jehovah’s Witnesses’ beliefs and Practises: www.religioustolerance.org/

(Bünyamin OKUMUŞ, Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı, Diyanet İlmi Dergi, cilt, 38, sayı 2, 2002.)

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun