Yahudilerin dini ve sosyal açıdan fayda ve zararları neler olmuştur?

Tarih: 22.03.2015 - 01:25 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Yahudiler içerisinde bireysel olarak faydalı işler yapanlar elbette vardır, ancak millet olarak gerek tarihte gerekse günümüzde olumsuz tavırları ile hatırlanan bir millettir.

Yahudiler, din konusundaki bazı tutumları nedeniyle tenkit edildiler. Kur'an-ı Kerim'in bazı ayetlerinde Yahudiler dini bir kenara attıkları ya da dine karşı sorumsuz tavırları nedeniyle eleştirilirler. Ayrıca Kur'an'da Yahudiler dinin orijinal halini bozmaları (tahrif), Tanrı'yı, dini ve seçkinliği tekellerinde görmeleri, Allah'a verdikleri sözden (ahit) dönmeleri, öte dünyanın sadece kendilerine ait olduğunu iddia etmeleri sebebiyle tenkit edilirler. Yine daha önce helal ya da haram kılınan bazı hususlardaki keyfî tutumları nedeniyle de kınanmaktadırlar. (Misal olarak Cuma 5, Nisâ 46-160, Âl-i İmrân 73, Mâide 18, Bakara 11-109, Nahl 118, En'âm 146.)

Yahudiliğin iman esasları arasında yer almasa da Yahudiler, kendilerinin Tanrı’nın seçilmiş kavmi olduklarına ve arz-ı mev‘ûdun Tanrı tarafından kendilerine vaad edildiğine inanmaktadır. “Siz Tanrınız Rab için kutsal bir kavimsiniz. Tanrınız Rab kendi has kavmi olmanız için yeryüzündeki bütün milletler arasından sizi seçti.” (Tesniye, 7/6). Bütün kâinatı yaratan İsrâil Tanrısı İsrâil’e ahid bağıyla bağlıdır, O’nun kutsallığı, hükmü ve himayesi özellikle İsrâil üzerinde tecelli etmektedir: “Tanrı’nız olmak için sizi Mısır’dan çıkaran Rab benim. Kutsal olun çünkü ben kutsalım.” (Levililer, 11/45). 

Kur’an’da İsrâiloğulları’na geçmişte bahşedilen nimetler hatırlatılarak Allah’a verdikleri sözü tutmaları, Mûsâ’yı ve Tevrat’ı tasdik eden yeni tebliği (İslâm’ı) ve onun peygamberini kabul etmeleri istenmektedir (el-Bakara 2/47, 122; el-A‘râf 7/140; ed-Duhân 44/32). İsrâiloğulları’nın Firavun’un zulmünden kurtarılması, denizin yarılması, çölde nimetlerin verilmesi bu çerçevede zikredilmektedir. Onların üstün kılınması, diğer milletlerden farklı ve ırk bakımından üstün oldukları anlamında değil Allah’ın onlara birçok peygamber göndermesi ve kendilerine Tevrat’ı vermesi bakımından bir üstünlüktür (İbn Kesîr, I, 85). Kur’an-ı Kerîm’de bu ayrıcalıkları şöyle anlatılır:

“Bir zamanlar Mûsâ, kavmine şöyle demişti: Ey kavmim! Allah’ın size verdiği nimetini hatırlayın; hani O içinizden peygamberler çıkarmış, sizden hükümdarlar kılmış, âlemlerde hiç kimseye vermediğini size vermiştir.” (el-Mâide 5/20).

Bunlara rağmen İsrâiloğulları Allah’a isyan etmiş, O’ndan başka tanrılar edinmiş, peygamberlerine eziyet etmiş ve bazılarını öldürmüştür.

Medine ve civarındaki Yahudi gruplarının Müslümanlarla tartışmalarında vahiy ve peygamberlik hususunda ileri sürdükleri iddialara Kur’an’da cevap verilmiştir. Buna göre Yahudiler Hz. Muhammed’e indirilen vahyi kabul etmemek için doğrudan doğruya vahyi reddetmişler ve Allah’ın insanlara hiçbir şey indirmediğini söylemişlerdir:

“Yahudiler Allah’ı gereği gibi tanımadı; çünkü onlar Allah hiçbir beşere bir şey indirmedi dediler. De ki: Öyleyse Mûsâ’nın insanlara bir nur ve hidayet olarak getirdiği kitabı kim indirdi? Siz onu kâğıtlara yazıp istediğinizi açıklıyor, çoğunu da gizliyorsunuz.” (el-En‘âm 6/91).

Gerçekte Medineli Yahudiler Allah’ın insanlara vahiy indirdiğini biliyordu; ancak vahyin kendi peygamberleri Malaki ile sona erdiğine inandıkları için Hz. Muhammed’in peygamberliğini inkâr etmişlerdi:

“Kendilerine Allah’ın indirdiğine iman edin denilince, biz sadece bize indirilene inanırız derler ve ondan başkasını inkâr ederler. Halbuki o Kur’an kendi ellerindeki Tevrat’ı doğrulayan hak kitaptır. Onlara de ki: Eğer siz gerçekten iman etmişseniz, o halde daha önce neden Allah’ın peygamberlerini öldürdünüz?” (el-Bakara 2/91).

Kur’an’da Yahudilerle ilgili eleştiriler şu başlıklar altında sıralanabilir:

Cebrâil. Hicretten sonra Hz. Peygamber’in yanına gelen Fedek Yahudileri ona bazı sorular sorarak bunların cevabını aldıkları takdirde Müslüman olacaklarını söylediler. Soruları cevaplandırılınca bu defa vahiy meleğini sordular. Vahiy meleğinin Cebrâil olduğu bildirilince, “O bizim düşmanımızdır; o savaş ve şiddet getirir. Bizim elçi meleğimiz Mîkâil’dir; o müjde, bereket ve ucuzluk getirir. Eğer sana o gelseydi iman ederdik” dediler. Bunun üzerine şu âyet nâzil oldu:

“De ki: Cebrâil’e düşman olan kimse iyi bilsin ki bu Kur’an’ı önceki kitapları tasdik etmesi, inananlar için bir rehber ve müjde olması için Allah’ın izniyle senin kalbine Cebrâil indirdi. Allah’a, meleklerine, resullerine, Cebrâil’e ve Mîkâil’e düşman olan iyi bilsin ki Allah da kâfirlerin düşmanıdır.” (el-Bakara 2/97-98)..

Tanrı İnancı. Kur’an’da Yahudilerin tevhid anlayışına da eleştiriler yöneltilmekte, bu konudaki tutumları yüzünden bazı âyetlerde hıristiyanlarla, bazı âyetlerde de müşrik Araplar’la aynı kategoride ele alınmaktadır. Ayrıca hıristiyanların Îsâ’yı Allah’ın oğlu kabul ettikleri gibi Yahudilerin de Üzeyir’in Allah’ın oğlu olduğunu söyledikleri belirtilir (et-Tevbe 9/30-31). Bu âyet Yahudilerden Selmân b. Mişkem ve arkadaşlarının Hz. Peygamber’e, “Biz sana nasıl inanırız! Kıblemizi değiştirdin; Üzeyir’in Allah’ın oğlu olduğunu inkâr ediyorsun” demeleri üzerine indirilmiştir. Diğer bir âyette de Yahudilerin ve hıristiyanların kendilerini Allah’ın oğulları ve sevgili kulları olarak gördükleri bildirilir ve bu iddia reddedilir (el-Mâide 5/18). Yahudilerin Allah hakkındaki bazı sözleri de Kur’an’da reddedilmiştir:

“Yahudiler Allah’ın eli sıkıdır derler. Sıkı olan onların elidir ve onlar bu iddialarından dolayı lânetlenmiştir.” (el-Mâide 5/64).

Diğer taraftan Medine Yahudilerinin Kur’an’ın ifade biçimini ve, “Allah’ın kat kat fazlasıyla iade edeceği bir güzel borcu O’na verecek olan kimdir...” meâlindeki âyeti (el-Bakara 2/245) hicvederek, “Allah fakirdir, ama biz zenginiz” şeklindeki sözleri de eleştirilmektedir (Âl-i İmrân 3/181).

Peygamberler. Kur’ân-ı Kerîm’de Yahudilerin bazı peygamberlere inanıp bazılarına inanmadıkları belirtilmektedir (en-Nisâ 4/150-151). Yahudilere göre Malaki son peygamberdir, bu sebeple Yahyâ, Îsâ ve Muhammed’in peygamberliklerini kabul etmemişlerdir. Yahudilere yöneltilen eleştirilerden biri de peygamberlere iftira etmeleridir. Yahudi kutsal kitabında, Kur’an’ın peygamber olduğunu bildirdiği bazı kişilerin günah işlediğinden bahsedilmektedir. Buna göre peygamber yalan söyleyebilmekte, zina edebilmekte, putlara tapabilmekte, hile yapabilmektedir. Meselâ Tevrat’ta Nûh’un suçu olmayan torunu Ken‘ân’ı lânetlediği (Tekvîn, 9/20-25), Lût’un kendi kızlarıyla zina ettiği (Tekvîn, 19/30-38), Dâvûd’un Urya adlı bir askerin karısını alıp kocasını öldürttüğü (II. Samuel, 11/2-17), Süleyman’ın putperest hanımlarının arzusuna uyarak putlara taptığı (I. Krallar, 11/1-6) ileri sürülmektedir. Kur’an’da bu iddialar reddedildiği gibi Yahudilerin bazı peygamberleri öldürdükleri de bildirilmektedir (el-Bakara 2/61, 87, 91; Âl-i İmrân 3/21, 112, 181; en-Nisâ 4/155; el-Mâide 5/70); nitekim kendi peygamberleri Amos’u, İşaya’yı, Zekeriyyâ’yı ve Yahyâ’yı öldürmüşlerdir.

Kutsal Kitap. Kur’an’da Yahudilerin kutsal kitaplarını asıl şekliyle koruyamadıkları ve onu tahrif ettikleri bildirilmiştir.

“Onlardan bir grup kitapta olmayan bir şeyi size kitapta varmış gibi göstermek için dillerini eğip bükerler ve bu Allah katındandır derler. Halbuki o Allah katından değildir; onlar bile bile Allah’a karşı yalan söylerler.” (Âl-i İmrân 3/78). 

Ahdi Bozmaları. Kur’ân-ı Kerîm’de İsrâiloğulları’na verilen nimetler ve onların âlemlere üstün kılınmasının ardından (el-Bakara 2/47, 122) kendilerinden ahid (mîsak) alındığı vurgulanmaktadır:

“Ey İsrâiloğulları! Size verdiğim nimetimi hatırlayın, bana verdiğiniz sözü tutun ki ben de size verdiğim sözü tutayım.” (el-Bakara 2/40).

Yahudilerden Allah’a kulluk etmeleri, namazı dosdoğru kılmaları, zekâtı vermeleri, peygamberlere inanıp onları desteklemeleri, anneye babaya, yakın akrabaya, yetimlere, yoksullara iyilik etmeleri, birbirlerinin kanını dökmemeleri, birbirlerini yurtlarından çıkarmamaları hususunda söz alınmıştır (el-Bakara 2/83-84; el-Mâide 5/12). Fakat Yahudiler verdikleri sözü yerine getirmemiş, ahidlerini bozmuş ve bunu alışkanlık haline getirmişlerdir (el-Bakara 2/64, 85, 100; el-Mâide 5/13); insanlarla yaptıkları anlaşmalara da sadık kalmamışlardır (el-Enfâl 8/56). Yahudilerin dünya hayatına düşkün oldukları, haram yoldan kazanç sağladıkları, bile bile gerçeği inkâr ettikleri, âhirete karşılık dünya hayatını satın aldıkları ve çok yaşamayı arzuladıkları da belirtilmektedir (el-Bakara 2/86, 96).

Lânetlenmeleri. Kur’an’da Yahudilerin lânetlendiği belirtilmektedir (el-Mâide 5/13, 64), ancak bu genel bir lânetleme değildir. İsrâiloğulları’na Mûsâ’nın önderliğinde arz-ı mev‘ûda girmeleri emredilmiş ve bilgi toplamak üzere on iki kişi görevlendirilmişti. Bunlardan onu arz-ı mev‘ûda girilmemesini istemiş, dolayısıyla Allah’ın emrine karşı gelmiştir. Diğer hususlarda da verdikleri sözü tutmadıkları için Allah onları lânetlemiş, kalplerini katılaştırmıştır (el-Mâide 5/13). Lânetlemekle ilgili diğer âyet ise, “Allah’ın eli bağlıdır” şeklindeki sözlerinden dolayı nâzil olmuştur (el-Mâide 5/64). İslâm’a göre ırk ve kavmiyet üstünlük sebebi sayılmadığı gibi lânetlenme sebebi de sayılmaz. Zira Allah katında üstünlük soy sopta değil takvâdadır (el-Hucurât 49/13). Kur’ân-ı Kerîm’de Yahudilerin inançlarından ziyade davranışları ve Allah’ın emirlerine uymamaları bakımından tenkit edildikleri görülür. Onların karakteri inkârcı oluşları (el-Bakara 2/88-91; Âl-i İmrân 3/98, 112; en-Nisâ 4/46, 155), Allah’a eş koşmaları (el-Bakara 2/51, 54, 92; el-A‘râf 7/138-139, 148; et-Tevbe 9/30-31), üstünlük iddia etmeleri (el-Bakara 2/111, 135; Âl-i İmrân 3/181; el-Mâide 5/18; el-Mü’min 40/56), yeryüzünde bozgunculuk yapmaları (el-Mâide 5/64; el-İsrâ 17/4-7), katı yürekli olmaları (el-Bakara 2/74; el-Mâide 5/13; el-Hadîd 57/16), dünya hayatına düşkünlükleri (el-Bakara 2/96) ve hakkı gizlemeleri (el-Bakara 2/89; el-En‘âm 6/20) bakımından tasvir edilmiştir.

Âhiret İnancı. Kur’an’da Yahudilerin âhiret, cennet, cehennem gibi hususlarla ilgili alaycı tavırları da eleştirilmektedir. Bazı Yahudi mezheplerinde Tevrat’ta yer almadığı gerekçesiyle âhiret hayatının inkâr edenlerin yanı sıra âhiret hayatını kabul edenler de oradaki azabın sayılı günler olacağını iddia ediyorlardı. Bir rivayete göre Yahudiler, “Bu dünyanın ömrü 7000 yıldır. Öbür dünyada insanlara bu dünyanın her 1000 yılına karşılık bir gün azap edilir; böylece toplam yedi gün azap vardır.” iddiasında bulunmuşlardır. Talmud’a göre ise azap süresi Yahudiler için en çok on iki aydır. Kur’an’da onların bu iddiasına şöyle karşılık verilmektedir:

“İsrâiloğulları sayılı birkaç gün müstesna bize ateş dokunmayacak dediler. De ki: Siz Allah katından bir söz mü aldınız -ki Allah sözünden caymaz- yoksa Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz?” (el-Bakara 2/80).

Medine’ye varışının ilk aylarından itibaren Hz. Peygamber Yahudilere İslâm’ı tebliğ için gayret göstermiştir. Bazı Yahudiler İslâmiyet’i kabul etmişler, diğerleri ise ona karşı düşmanca davranmışlardır.  Müslümanlar Yahudilerle yaptıkları anlaşmalara riayet ettikleri halde Yahudiler, İslâm’ın gelişip güç kazanması üzerine Hz. Peygamber’e karşı çeşitli komplolar düzenlemişlerdir. Benî Nadîr Yahudileri bir yerde Resûlullah’ın üzerine bir taş düşürmek istemişlerse de Resûlullah, Cebrâil’in uyarısıyla bundan kurtulmuştur. Hayber fethinden sonra da bir Yahudi kadını Resûl-i Ekrem’i zehirlemeye kalkışmıştır. Bedir Savaşı’nın ardından Hz. Peygamber, Benî Kaynukā‘ Yahudilerinin pazarına giderek, “Ey Yahudi cemaati! Size de Kureyşliler’e gelen belâ ve felâketlerin gelip çatmaması için Allah’tan korkun ve İslâm’ı kabul edin. Zira biliyorsunuz ki ben Allah’ın gönderdiği bir elçiyim. Siz bunu kendi kitabınızda da görüp duruyorsunuz.” demiş, fakat onlar, “Sen ancak kendi halkını bilirsin, savaş sanatını bilmeyen bir halk ile karşılaşman seni yanıltmış olmasın. Eğer seninle savaşacak olursak bizim yiğit kişiler olduğumuzu göreceksin.” diye karşılık vermişlerdir (Hamîdullah, I, 621). Buna rağmen Hz. Muhammed Yahudileri sürekli İslâm’a davet etmiştir. Hicretin birinci yılında Hayber Yahudilerine gönderdiği mektupta, Feth sûresinin 29. âyetine atıfta bulunarak Tevrat’ta Muhammed’e iman etmeleri gerektiğine dair bir kaydın mevcudiyetini hatırlatmış ve İslâm’a girmelerini istemiş, ancak bu çağrıya da olumlu cevap alamamıştır. Öte yandan Yahudiler Medine’de kurulan İslâm devletine karşı komplo hazırlamaktan geri durmamışlardır. Önceleri Hz. Peygamber’le bazı tartışmalara girmişler, bu yolla üstünlük sağlayamayınca ona ve Müslümanlara iftira etmişler, ardından müşrik ve münafıklarla işbirliği yapmışlardır.

(Kaynak: Diyanet İslam Ansiklopedisi, Yahudilik Md., 43/220-226)

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun