Başka milletlere uyanlara kafir demeyen, kafir mi olur?

Tarih: 30.05.2017 - 00:46 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Muhammed Enver Şah el-Keşmiri’nin kitabında geçen metni buraya paylaşır mısınız?
- Burada aslen musluman olup ta, farklı dinden milletler gibi yaşayanların tekfirinden bahsediyor diye anlıyorum. Bu dedikleri islama göre doğru mudur?
- Muhammed Enver Şah el-Keşmiri şöyle demiştir:
- İslam milleti dışında başka bir millet gibi yaşayanları tekfir etmeyenleri tekfir ediyoruz. Onlar hakkında susanları da tekfir ediyoruz. Yani: Onların tekfirinde duraklarsa, veya tereddüt ederse, tekfir edilir. Şüphe ederse de tekfir edilir. Mezheplerini doğru görürse de tekfir edilir. Bununla birlikte (kafirleri tekfir etmeyen kişi) gösterişte islam (müslüman gibi) olsa da, islam ile itikad etse de, islam dışındaki bütün dinlerin batıllığını itikad etse de, o kafirdir.
 - Yani: Onu tekfir etmeyen ve ondan sonrası da kafirdir. Çünkü o böyle yaparak, (kafirleri tekfir etmeyerek) islamın tersine bir iş yapmış olur. Bu da dine dil uzatmak, bu konuda gelen delilleri de yalanlamak olur. (İkfarul Mulhidin Min Daruriyyatid Din, Sf: 58, el-Meclisul İlmi bsk)

Cevap

Değerli kardeşimiz,

el-Keşmiri’nin üslubu çok sert bir üsluba benziyor. Özetle diyor ki:

“Nasların zahirine, icma-ı ümmete muhalif fikirde bulunanlar kâfirdir ve tekfir edilmelidir.”

Bu ifadeye göre, nasları tevil eden İslam alimlerinin büyük çoğunluğu dinin dışındadır. Haşa, yüz bin defa haşa!.. İslam ahkamının furuatının önemli bir kısmında icmaın olmadığı bir gerçektir. Mezheplerin varlığı bunun açık delilidir. Hatta İmam Şafii’ye göre, gerçek icma hiçbir zaman tahakkuk etmemiştir.

Bu zatın ifadesinde “mecmaun aleyh” dediği icma kalkınca, geriye “nasların zahiri” kalır.

Ve yine diyor ki:

“İslam milletinin/dininin dışında kalan milletleri tekfir etmeyen veya onların tekfirinde tereddüt eden veya küfürlerinde şüphe eden yahut da onların mezheplerini doğrulayan kimse, Müslüman olduğunu söylese de İslam’dan başka bütün düşünce akımlarını batıl kabul etse de yine kâfirdir.” (İkfaru’l-mulhidin, 1/58)

Not: Bu üslup birçok yönden isabetli değildir:

1) Öncelikle, İslam’ın imajını zedeleyen menfi bir üslup görünümündedir. Oysa, İslam’a hizmet, birilerinin kusurlarını söylemek değil, onun güzel taraflarını nazara vermektir.

2) Hz. Ali’den nakledilir ki, demiş: “Hak ve hakikati anlatırken, öyle bir üslup kullanın ki, karşı taraftan Allah ve Resulü yalanlanmasın.”

Demek ki, akıllı insan her bildiğini okumaz... Getiri ve götürüsünü tartar ona göre konuşur.  

Kitapta, “Her dediğin doğru olmalı, ama her doğruyu söylemek doğru değildir.” düsturuna riayet etmeyen bir üslup vardır.

3) İslam alimlerinin büyük çoğunluğunu kapsayan Ehl-i sünnet alimlerinin bu konudaki görüşleri şöyledir:

“Bir insanın imanına delalet eden bir tek delil olsa, %99 küfrüne deliller olsa bile, ona kafir etmemek gerekir.”

4) Bu kitapta, onlarca kitaptan cımbızlama yöntemiyle, tekfirin lehinde olan bazı görüşler ve çarpıtılmaktan kurtulmayan bazı ifadeler bir araya getirilmiştir. Mesela: “İttifakla küfür sayılan bir sözü söyleyen kâfir olur. Buna rıza gösteren de kâfir olur.” (a.g.e, 1/59)

Bu ifadeyle “kafiri tekfir etmeyenin kâfir olacağı” tezini güçlendirmeye çalışıyor. Halbuki, küfre rıza ayrıdır, kâfiri tekfir etmemek ayrıdır. Çünkü, bu kitaba bakan, İslam literatüründe sadece “küfür-kâfir-tekfir” konularının olduğu zannına kapılır.

5) Bu konuda sırat-ı mustakimi gösteren asrın müceddidi, Bediüzzaman hazretlerinin, bir talebesine yazdığı mektupta, bu zamandaki tekfir hastalığının kaynağını teşhis eden ve ona güzel reçete yazan  şu tespitlerine kulak vermekte büyük fayda vardır:

“.Şer'an bir adam, hiç mel'unları hatıra getirmeyip lanet etmese, hiçbir zararı yok. Çünki zemm ve lanet ise, medih ve muhabbet gibi değil; onlar amel-i sâlihte dâhil olamaz. Eğer zararı varsa daha fena..” (Emirdağ Lahikası-I, s. 204)

“Şimdi Haremeyn-i Şerifeyn'e hükmeden Vehhabîler ve meşhur, dehşetli dâhîlerden İbn-üt Teymiye ve İbn-ül Kayyim-i Cevzî'nin pek acib ve cazibedar eserleri İstanbul'da çoktan beri hocaların eline geçmesiyle, hususan evliyalar aleyhinde ve bir derece bid'alara müsaadekâr meşreblerini kendilerine perde yapmak isteyen, bid'alara bulaşmış bir kısım hocalar, sizin (mektubun muhatabı olan zat) muhabbet-i Âl-i Beyt'ten gelen ve şimdi izharı lâzım olmayan içtihadınızı vesile ederek hem sana, hem Nur şakirdlerine darbe vurabilirler.”

“Madem zemmetmemek ve tekfir etmemekte bir emr-i şer'î yok (Yani İslam şeriatında, kötü bir insanı kötülememek, kâfir bir kimseyi tekfir etmemekle ilgi -bunu yapmayanlar sorumludur şeklinde- bir hüküm yoktur), fakat zemde ve tekfirde hükm-ü şer'î var.”

“Zemm ve tekfir, eğer haksız olsa, büyük zararı var; eğer haklı ise, hiç hayır ve sevab yok. Çünki tekfire ve zemme müstehak hadsizdir. Fakat zemmetmemek, tekfir etmemekte hiçbir hükm-ü şer'î yok, hiç zararı da yok.”

“İşte bu hakikat içindir ki; ehl-i hakikat, başta Eimme-i Erbaa ve Ehl-i Beyt'in Eimme-i İsna Aşer olarak Ehl-i Sünnet, mezkûr hakikata müstenid olan kanun-u kudsiyeyi kendilerine rehber edip, İslâmlar içinde o eski zaman fitnelerinden (Cemel-Sıffin vakaları) medar-ı bahs ve münakaşa etmeyi caiz görmemişler; menfaatsiz (olduğu gibi), zararı (da) var demişler.” (bk. age., s. 205)

İlave bilgi için tıklayınız:

Büyük günah işleyeni tekfir etmek caiz midir? Namaz kılmayan kâfir ...
Ehl-i Sünnet tekfirden (küfürle itham etmekten) kaçınır.
Tekfir.
Bir kişinin kafir veya münafık olduğu zannında bulunmak kişiyi ...
İnsanların dış görünüşlerine bakarak onları "Bunda iman ne gezer ...

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 500+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun