Allah'ı aramak ve Allah'ı bulmak, ne demektir?

Tarih: 22.01.2015 - 11:11 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Örneğin bütün mevcudatta Allah'ın (C.C.) esmalarını okuyabilir duruma gelmek "Allah'ı bulmak" sayılır mı?
- Ya da tam ve halis bir imana sahip olan için "Allah'ı buldu." denilebilir mi?
- Allah'ı aramak ve bulmak hususlarını ayrıntılı olarak izah eder misiniz?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

- Allah’ı aramak: Allah’ın bütün sıfatlarını bilmek, onlarını tecellilerini görmek için hem aklını hem de kalbini çalıştırmak manasına gelir. Bunun yolu, iman ve amel-i salihten geçer. Bunun da yolu, tahkiki iman ve hakiki takva dersini veren eserleri okumaktır.

- Allah’ı bulmak, her yerde, her işte her halukârda Allah’ın sonsuz ilim, kudret, hikmet ve rahmetin izlerini müşahede etmek manasına gelir. Bunun diğer bir adı “marifetullah”tır.

Marifetullah’ın sahası sınırsız olduğu gibi, bu vadide atılan adımlar da hadsizdir. En basit bir müminden en büyük bir peygambere kadar varan dereceleri vardır.

Bu sebeple, Allah’ı bulma yolunda yapılan yolculuk, hiçbir zaman bitmeyecek. “Buldum!..” diyen yarı yolda kalır. Evliyaların seyru süluklarındaki dereceler de bu yolculuk esnasında katedilen mertebelere göredir.

Örneğin bazılar için “vahdetu’l-vücvud” mertebsi en yüksek kabul edilir. Halbuki, İmam Rabbani ve Bediüzzaman Said Nursi’ye göre bu mertebe en üstün değil, noksan bir mertebedir. Nitekim, en yüksek velayet mertebesinde bulunan sahabede bu yoktur.

- Önemli, bir nokta da şudur: Allah’ın isim ve sıfatlarının tecellilerini ilmen bilmek “marifetullah”daki terakki için yeterli değildir. Onun bütün hissiyatına duyurması, bütün latifelerine sirayet ettirmesi, şuurlu vicdanına özümsetmesi, iliklerine kadar hazmedip sindirmesi gerekir.

Muhyiddin-i Arabi’nin Fahruddin-i Raziye: “Allah’ı bilmek, varlığını bilmenin gayrısıdır.” demesi bu sırdan olsa gerek. Bediüzzaman Hazretlerinin bu konuda açıklamaları bize ışık tutmakatdır:

“Ve sâniyen: Usûl-üd Din imamları ve ülema-i ilm-i kelâm'ın akaide dair ve vücud-u Vâcib-ül Vücud ve tevhid-i İlahîye dair beyanatları, Muhyiddin-i Arabî'nin nazarında kâfi gelmediği için, ilm-i kelâmın imamlarından Fahreddin-i Râzî'ye öyle demiş. Evet ilm-i kelâm vasıtasıyla kazanılan marifet-i İlahiye, marifet-i kâmile ve huzur-u tam vermiyor. Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan'ın tarzında olduğu vakit, hem marifet-i tâmmeyi verir, hem huzur-u etemmi kazandırır ki; inşâallah Risale-i Nur'un bütün eczaları, o Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan'ın cadde-i nuranîsinde birer elektrik lâmbası hizmetini görüyorlar.” (bk. Mektubat, s. 330)

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun