İmana getirecek mucizeler imtihan sırrına aykırı mıdır?

Tarih: 17.12.2011 - 11:59 | Güncelleme:

Soru Detayı
- Allah'ın varlığını herkesin kabul etmeye mecbur olacağı şekilde göstermenin, imtihan sırrına aykırı olacağı söyleniyor. - Kur'an, kalbi mühürlenmiş kişilerin mucize de görse inkar edeceğini belirtiyor. - O halde imana getirecek mucizeler neden imtihan sırrına aykırı olsun?
Cevap

Değerli kardeşimiz,

- Napolyon’un “Bana öyle bir söz söyle ki, onunla seni idam edeyim.” vecizesi meşhurdur. Bunun da anlamı şudur; dünyada hiçbir söz, hiçbir olay yoktur ki, farklı tarafa çekilmesi mümkün olmasın.

Nitekim, Hz. Peygamber (asm) parmağının işaretiyle ayı ikiye böldüğü halde, bunu gözleriyle gören müşrikler,

“Bu eskiden beri devam eden bir sihir türüdür.”(Kamer, 54/2) demişler. 

Kur’an’ın belagati karşısında dilini ısıran Arap müşrikleri bunu da bir sihir olarak değerlendirmekten çekinmemişlerdi(Müddessir, 74/18-25). 

- İmana getirecek mucizeler imtihan sırrına aykırı değildir. Nitekim, birçok kişi mucizeler karşısında direnemeyip iman etmiştir. Mesele şudur: Aynı mucize karşısında iman edenler olduğu gibi, onu başka şekilde yorumlayıp iman etmeyenler de vardır. İşte bunun manası şudur: harikulâde de olsa, insanların özgür iradelerini ellerinden alan ve onlara zorunlu istikameti gösteren bir mucize söz konusu değildir, çünkü bu imtihan sırrına aykırıdır. Aynı mucize karşısında iman edenlerin yanında inkarını sürdürenlerin varlığı bunun kati delilidir. 

- Bediüzzaman’ın, İnşikak-ı kamer = Ayın bölünmesi mucizesiyle ilgili ve konumuzla ilişkili sözlerinin bir kısmı şöyledir:

“Mu'cize; dava-yı nübüvvetin isbatı için, münkirleri ikna etmek içindir, icbar için değildir. Öyle ise dava-yı nübüvveti işitenler için, ikna edecek bir derecede mucize göstermek lâzımdır. Sair taraflara göstermek veyahut icbar derecesinde bir bedahetle izhar etmek, Hakîm-i Zülcelal'in hikmetine münafî olduğu gibi, sırr-ı teklife dahi muhaliftir. Çünki 'Akla kapı açmak, ihtiyarı elinden almamak' sırr-ı teklif iktiza ediyor."

"Eğer Fâtır-ı Hakîm inşikak-ı Kamer'i, feylesofların hevesatına göre bütün âleme göstermek için bir-iki saat öyle bıraksa idi ve beşerin umum tarihlerine geçse idi, o vakit sair hâdisat-ı semaviye gibi; ya dava-yı nübüvvete delil olmazdı, risalet-i Ahmediyeye (A.S.M.) hususiyeti kalmazdı veyahut bedahet derecesinde öyle bir mu'cize olacaktı ki; aklı icbar edecek, aklın ihtiyarını elinden alacak, ister istemez nübüvveti tasdik edecek. Ebucehil gibi kömür ruhlu, Ebubekir-i Sıddık gibi elmas ruhlu adamlar bir seviyede kalıp, sırr-ı teklif zayi' olacaktı."

"İşte bu sır içindir ki; hem âni, hem gece, hem vakt-i gaflet, hem ihtilaf-ı metali', sis ve bulut gibi sair mevanii perde ederek umum âleme gösterilmedi veyahut tarihlere geçirilmedi." (Sözler, Otuz Birinci Söz'ün Zeyli)

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun