Bazı batıl din sahiplerinin mucize göstermesi nasıl açıklanabilir?

Tarih: 25.05.2014 - 00:44 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Peygamberimizn mucizelerini bizler görmedik. bunları çok sayıda sahabenin haber vermesiyle biliyoruz. Ama bazı batıl dinler de mucizelerden bahsediyor. Kadiyanilik de liderlerinin pek çok mucize gösterdiği ve bunları pek çok sayıda, güvenilir insanların gördüğü anlatılır. Hind'deki sihler de liderlerinin ölü fili diriltmekten tutun, çocukluğundan itibaren pek çok mucize gösterdiği ve bunları çok sayıda güvenilir insanın gördüğü söylenir.

- Biz onların yalan söylediklerini iddia ediyoruz, onlar bizim. Tevatür derecesinde haberler olduğu için peygamberimizin s.a.v. mucizelerine inanıyoruz. Ama onlar da aynı iddiayı kendi liderleri için söylüyorlar. Biz, iddiamızın doğruluğunu nasıl ispatlayabiliriz, onların mucize iddialarını nasıl çürütebiliriz? ..

Cevap

Değerli kardeşimiz,

- Burada iki başlık söz konusudur: Hz. Muhammed (asm)’in gösterdiği mucizeler; Semavi olmayan din adamlarının gösterdiği mucizeler:

a) Hz. Muhammed (asm)’in gösterdiği mucizeler -sizin de işaret ettiğiniz gibi- bir kısmı en azından manevi mütevatirdir. Mirac (İsra, 17/1; Necm, 53/1-18), Ay’ın yarılması (Kamer, 54/1-5), Bedir savaşında attığı bir avuç çakılın düşman ordusunun tamamının gözlerine girmesi (Enfal, 8/17), bir kısım gaybi haberler (Rum, 30/1-5;  Tahrim, 66/4) gibi bazı mucizeler bizzat Kur’an’da yer almıştır.

- Diğer bir kısım mucizeler de Kur’an’dan sonra İslam ümmetinin ikinci sahih kaynak olarak kabul ettiği Buhari, Müslim, Kütübü Sitte kitaplarında yer almaktadır.

İlmi kriterler ve rivayet kıstaslarına göre bu kaynaklarda yer alan mucizelerin bazıları en az manevi tevatür derecesindedir. Kaldı ki, Kur’an’da yer alan mucizelerin varlığı, Hz. Muhammed (asm)’in hak peygamber olduğunu ispat etmeye kâfidir.

- Ayrıca Kur’an’ın indiği günden itibaren muarızlarına meydan okuması, bir tek suresine bile bir nazirenin yapılamayacağını ilan etmesi ve bu meydan okumanın kıyamete kadar aynı ayetlerle devam etmesi ve buna karşı dost ve düşmanın ittifakıyla gerçek anlamda böyle bir nazirenin ortaya konulamamış olması, bütün mucizelerin üstünde bir peygamberlik mührüdür.

- Mucizeden maksat, sahibinin hak peygamber olduğunu tasdik etmek anlamına geldiğine göre, sadece Kur’an ve Kur’an’da yer alan mucizeler bile Hz. Muhammed (asm)’in hak peygamber olduğunu ispat eden açık delillerdir.

b) Semavi olarak kabul edilmeyen din adamlarının gösterdikleri iddia edilen mucizeler konusunda şunları söyleyebiliriz.

1) Bu imtihan dünyasında Allah insanların akıllarını muhatap almıştır. İmtihanın adalet ölçüsüne uygun cereyan etmesi için de “La ikrâhe fiddîn” (dinde zorlama yoktur) prensibi getirilmiş ve bu prensip gereği olarak da insan aklına zorunlu istikamet gösterilmemiştir. Mucizeler dahil her konuda “akla kapı açılmış” fakat insanın özgür iradesini rafa kaldıracak şekilde zorunlu bir istikamet gösterilmemiştir.

2) Bu çok önemli temel prensibin gereği olarak, Hz. Musa’ya “büyüleyici bir asa verirken, muarızlarına da büyü sanatını vermiştir. Bu manzara karşısında sihirbazların bizzat kendileri iman ederken, diğer bir kısım insanlar akıllarını tersine kullanmış ve “Musa’nın Asası” da diğer sihir türünden bir büyü olduğunu söylemiş ve inkâra devam etmiştir.

3) İşte “akla kapı açmak, özgür iradesini elinden almamak” prensibi, hak peygamberlerin mucizeleri ile sahtelerinin mucizeleri; hak velilerin kerametleri ile sahtelerinin kerametleri konusunda da -bir adalet ölçüsü olarak- cereyan etmiş ve etmektedir. Dünyadaki din imtihanının eşit bir platformda sürmesi adalet terazisinin devam etmesine bağlıdır.

4) Bütün bu açıklamalardan anlaşıldığı üzere, sahih olan mucizeler ile sahte mucizeler ve sahih olan kerametler ile sahte kerametlerin varlığı âdil imtihanın bir gereğidir. Ta ki iman edenler bir delile dayanarak iman etsin ve inkâr edenler de bir delile dayanarak inkâr etsin ve adalet yerini bulsun.

İşte İslam literatüründe bu sahih olan mucize ve kerametin karşısında yer alan sahte mucize ve kerametlere “istidraç” adı verilmiştir. Bu kelimenin terim manası: “Sahte bir insanın, sahte bir mucize veya kerameti sağlam bir mucize veya keramet kılıfında göstermesine imkân vermektir.”

İstidrac kavramı,

“Bizim ayetlerimizi (sahih delillerimizi) yalanlayanları bilmedikleri bir şekilde (sahte deliller içerisine) dercederiz / işin sahte formuna istidrac yaparız / işin sahte tarafını benimsemelerine imkân veririz.” (A'raf, 7/182)

mealindeki ayetten istinbat edilmiştir/çıkarılmıştır.

5) İmtihan için sağlam olanlarla sahte olanların yan yana gelmesi imtihan sırrına uygun bir prensip olduğuna göre, sahihini sahtesinden ayırmanın da bir ölçüsünün olması şarttır.

İslam alimleri ayet ve hadislerin verdiği bilgilerden yola çıkarak bu ölçüyü (mucize veya kerameti gösteren) iddia sahibinin şahsında bulunabileceğini belirtmişlerdir. Buna göre, iddia sahibinin şahsiyeti, hayatı gösterdiği bu harika durumla uyum içindeyse, bu kimse sağlam, aksi takdirde sahte olarak değerlendirilir.

- Bu açıdan bakıldığı zaman, Hz. Muhammed (asm) gibi peygamberliğini ispat eden yüzlerce mucizeler yanında nübüvvetinin binlerce delilleri bulunan bir peygamber: “Benden sonra peygamber gelmez.” diyor. Ve  Semavi kitaplar içinde eşi benzeri olmayan bir muhtevaya sahip olan Kur’an’da: “Hz. Peygamberin son peygamber olduğu, kendisinden sonra bir peygamberin gelmesi söz konusu olmayacağı" hususu açıkça ifade edilmiştir. (bk. Ahzab, 33/40)

Buna göre, Hz. Muhammed (asm)’den sonra gelen Ahmed Gulam Kadıyani gibi kimselerin yalancı ve sahte olduklarında asla şüphe yoktur. Çünkü bu gibilerin iddiaları, Kur’an ve Hz. Peygamber (asm)'in sahih hadislerine terstir. Ve bu gibilerin DİN diye ortaya koydukları şeylerin bir kısmı İslam’dan alıntılanmış, diğer kısmı ise saçma-sapan şeylerle doludur. Ayrıca bunların hayatlarında gösterdikleri ahlaksızlık da hayatlarının gösterilen harikalarla asla bağdaşmamaktadır. Ortada tek şey kalır: İSTİDRAÇ.

- Tabii ki bu açıklamalarımız, iddia edilen şeylerin doğruluğu ispat edildiği takdirine bağlıdır. Yoksa peygamberlik iddiasında bulunan bir yalancının ortaya koyduğu iddia edilen harikaların doğrudan çok yalan olma ihtimali daha kuvvetlidir. Çünkü davasının temeli yalandır.

- Şüphesiz bu gibi deccallerde ispritizma, manyetizma nevinden büyücülük sanatının varlığı da ayrı bir istidraç konusudur. Hasan Sabbah’ın o günkü şartlarda insanlara harika diye takdim ettiği şeylerin temelinde Kimya, Simya sanatında yer alan fosfor gibi kimyevi maddeler olduğu sonradan kabul edilmiştir. Bunlara bir de esrar ve haşhaş gibi sarhoş edici maddeleri de ekleyince tam bir şeytan tuzağı kurulmuş oluyor...

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Kategori:
Okunma sayısı : 1.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun