"Hz. Muhammed’in mucizeleri var da bizim mi haberimiz yok." diyerek mucizeleri inkar edenlere ne dersiniz?

Tarih: 22.01.2012 - 12:02 | Güncelleme:

Soru Detayı
- Bazı ayetleri göstermek suretiyle Peygamber Efendimize (asm) mucize verilmediğini iddia edenlere nasıl cevap verebiliriz?
Cevap

Değerli kardeşimiz,

Soru:
Ehl-i sünnetten bazı arkadaşlar Hz. Muhammed’in mucizeleri vardı diye tutturuyorlar da tutturuyorlar. Hz. Muhammed’in mucizeleri var da bizim mi haberimiz yok? Bu mucizelere acaba neden Kur'an’da yer verilmedi? Peki Hz. Muhammed’in mucizeleri olayına, bakalım ALLAH ne diyor:

Cevabımız:
Bu soruda yer alan değişik ayetlerin doğru mana ve hedeflerini göstermek için her ayetin altında cevabı vermekte yarar vardır. Onun için soru-cevap şeklindeki açıklamalarımızı bu sitilde yapmayaca çalışacağız.

Soru:
Enam 35: "Eğer yüz çevirip gitmeleri sana ağır geldiyse, haydi gücün yetiyorsa, yerin içinde bir delik yahut gökte bir merdiven ara da onlara bir mucize getir. Allah dileseydi onları doğru ve güzelde birleştirirdi. Artık cahillerden olma."

(Allah, cahil olma diyor Hz.Muhammed’e. Ben sana mucize vermiyorum, gücün yetiyorsa sen kendi kendine mucize yarat bakalım yaratabiliyorsan diyor.)

Cevabımız:
- Bu ayette -özet olarak- bir peygamberin istediği zaman kendi başına Allah’tan bağımsız olarak bir mucize göstermesinin mümkün olmadığı hususuna vurgu yapılmıştır. Bundan daha doğal, daha makul, daha doğru bir hakikat ola bilir mi? Bu ifadeyle Hz. Peygambere mucize verilmeyeceğine dair en ufak bir delil yoktur. Bu makamda, iki de bir Hz. Peygamber'den alaylı bir şekilde, olmadık şeyler isteyen kendini bilmez inkârcı cahillerin bu eziyetlerine karşı bir teselli verilmiştir. Onların sözlerinden dolayı üzülmemesi istenmiştir. “Allah dileseydi onların hepsini doğru yolda/hidayette birleştirirdi.” ifadesiyle bu teselli mesajı taçlandırılmıştır. (Taberî, İbn Cüzey, ilgili ayetin tefsiri).

Bu ayette -meal olarak- yer alan “cahillerden olma!” ifadesi, sabır edilmesi gereken bu gibi durumlarda cahiller gibi sabırsızlık gösterme, demektir. (bk. Taberî, Maverdî, ilgili ayetin tefsiri)

Bu ayetin bağlantılı olduğu  bir önceki ayette -meal olarak- yer alan,

“Senden önce de nice peygamberler yalancı sayıldılar da tekzip olunmaya ve her türlü eziyete uğratılmaya karşı sabrettiler.”

ifadesi bunun en açık kanıtıdır. Allah bu ayetle buyuruyor ki; “Diğer peygamberler gibi kendi başına mucize göstermek senin de elinden gelen bir şey değildir. Sen bundan dolayı sorumlu değilsin... Bu bir imtihandır. İmtihanda akla kapı açılır fakat özgür iradesi elinden alınmaz. Taki herkes kendi özgür iradesi ve özgür aklıyla tercihini yapsın.. Ohalde kendini boş yere üzme!..“

Bunun mucize istemekle hiç bir alakası yoktur. Çünkü bir peygamberin mucize istemesi en doğal hakkıdır ve peygamberliğin olmazsa olmaz şartıdır. Dolayısıyla, mucize isteyen bir peygamberin cahillikle vasıflanması ne dinen ne aklen mümkün değildir.

Soru:
Enam 37. Dediler ki: “Ona Rabbinden bir mucize indirilseydi ya!” De ki: “Kuşkusuz, Allah bir mucize indirmeye Kaadir’dir. Fakat çokları bilmiyorlar.”

(Enam 37.ayetten de anlaşılacağı gibi Hz. Muhammed hiçbir mucize getirememiş. O nedenle kafirler “Ona Rabbinden bir mucize indirilseydi ya!” diyorlar.)

Cevabımız:
Bilindiği üzere, genellikle ayetlerin anlaşılmasında -varsa- onların nüzul sebeplerinin bilinmesi büyük önem arz etmektedir. Bu ayet de nüzul sebebi bilinen ayetlerdendir. Alimlerin bildirdiğine göre, bu ayette yer alan “Dediler ki: Ona Rabbinden bir mucize indirilseydi ya!” mealindeki ifade, Furkan suresinde yer alan:

“'Ne oluyor bu Peygambere, böyle peygamber mi olur: Yemek yiyor, çarşı pazarda dolaşıyor! Bari yanında heybetli bir melek olsaydı da etrafındaki insanları korkutup uyarıda bulunsaydı! Yahut kendine bir hazine verilse, yahut kendisinin içinden yiyeceği bir bahçesi olsaydı!' Hasılı o zalimler: 'Doğrusu siz, sadece büyülenmiş bir adamın peşine düşmüşsünüz.' dediler.”(Furkan, 25/7-8)

mealindeki ayetlere atıfta bulunmakta, o alaycı isteklerine işaret etmekte ve “De ki: 'Kuşkusuz, Allah bir mucize indirmeye Kaadir’dir.'” mealindeki ifadeyle onlara cevap verilmiş olmaktadır. (Taberî, ilgili ayetin tefsiri)

Demek ki, onların istekleri Allah tarafından makul görülmediği, onların alaycı ve de şımarık tavırlarına karşı bir mucizeyle onların ödüllendirilmesi ilahî hikmetçe uygun bulunmadığı için istekleri yerine getirilmemiştir. Yoksa bu ayette Hz. Peygambere hiç bir mucize verilmeyeceğine dair herhangi bir ifade söz konusu değildir. Nitekim, ayetin sonunda yer alan “Fakat çokları bilmiyorlar...” mealindeki ifadede onların bu gibi hikmetleri bilmediklerine işaret edilmiştir.

Soru:
Yunus 20. "Şöyle derler: 'Ona Rabbinden bir mucize indirilseydi ya!' De ki: 'Gayb, Allah’ın tekelinde. Hadi bekleyin; sizinle birlikte ben de bekleyenlerdenim.'”

Cevabımız:
Bu ayette, inkârcıların inatlarına karşı verilen bir cevap söz konusudur. Zemahşerî gibi alimlerin de ifade ettiği gibi, Hz. Muhammed’de verilen mucizeler daha önceki peygamberlere verilenlerden çok daha fazladır. Mekke halkının “inşikak-ı kamer” denilen ayın ikiye ayrılması mucizesini görmelerine rağmen yeni bir öneride bulunmaları, özellikle Kur’an gibi onlara meydan okumuş ve onları âciz bırakmış bir mucize ortada olduğu halde, onların önerdikleri bir mucizenin geitirilmesinde ısrar etmeleri, bu konudaki samimiyetsizliklerini, şımarık inatlarını ve iman etmeye niyetlerinin olmadığını göstermektedir. Onların bu samimiyetsiz ve gayr-ı ciddi tutumlarını çok iyi bilen Allah, yine de hakkettikleri sert bir cevap yerine, onların ümitlerini tamamen kırmayacak, hem de elçisini zora sokmayacak bir şekilde bu işin gaybî bir mesele olup Allah’ın elinde olduğunu, dilediği zaman getirebileceğini ifade etmiştir. (krş. Zemahşerî,İbn Kesir,  ilgili ayetin tefsiri)

Burada Hz. Peygambere bir mucizenin verilmeyeceğine dair herhangi bir ifade söz konusu değildir. Bilakis mucizelerin verilebileceğine dair işaret vardır. Beklemeyi tavsiye etmesi bunun delilidir.

Soru:
Rad 7. "Küfre sapmış olanlar şöyle derler: 'Ona Rabbinden bir mucize indirilseydi ya!' Sen sadece bir uyarıcısın ve her topluluk için doğruyu ve iyiyi gösteren bir önder vardır."

Cevabımız:
Yukarıdaki ayetlerde olduğu gibi bu ayette de alaycı bir tavır, inatçı bir küfür, şımarık bir cahilane ısrara işaret eden ifadeler söz konusudur. Evet,

“Kâfirler diyorlar ki: 'Ona Rabbinden bir mûcize indirilmeli değil miydi?' Sen, ey Resulüm, sadece bir uyarıcısın. Her millete bir yol gösteren vardır.”

mealindeki bu ayette, Hz. Peygambere başka mucizelerin verilmeyeceğine dair hiç bir ifade söz konusu değildir. Burada, Hz. Peygamberden “safa tepesini altına çevirmesi” ve

“Ya Rabbî, eğer bu Kur’ân senin tarafından gelmiş hak bir kitap ise hemen üzerimize gökten taş yağdır, yahut bize acı bir azap ver!”(Enfal, 8/32)

mealindeki ayette yer alan ve inattan başka bir şey  ifade etmeyen bu gayr-ı ciddi önerilerine karşı, onu teselli mahiyetinde şu hususlara vurgu yapılıyor:

“Sen sadece bir uyarıcısın, insanları zorla veya mucizelerin zoruyla imana getirecek değilsin. İnsanları hidayete erdirmek senin görevlerin arasında değildir. Bu iş Allah’a attir.  Onun için inkârcılıkta ısrar eden bu samimiyetsiz inkârcıların bu tavırlarından ötürü üzülme. Bu konuda  senin hiç bir sorumluluğun yoktur.” (krş İbn Kesir, Kurtubî, ilgili ayetin tefsiri)

Soru:
Rad 27. "Küfre sapanlar derler ki: 'Rabbinden ona bir mucize indirilseydi ya!' De ki: 'Allah dilediğini/dileyeni saptırır. Doğruya yöneleni de kendisine iletir.'”

Cevabımız:
Bu da diğerleri gibi inatçı kâfirlerin gayr-ı ciddi önerilerindendir. İmam Ahmed. b. Hanbel’in İbn Abbas’tan rivayet ettiğine göre, Mekke müşlrikleri; “bize safa tepesini altın yap, bize güzel ırmaklar akıt, etrafımızdaki dağları yürüt, yerlerine inci ve mercan bahçelerini yap..” demişlerdi. Bunun üzerine Allah peygamberine “istersen istediklerini vereyim, fakat buna rağmen iman etmezlerse onların kökünü kazıyayım; isterse dediklerini yapmayıp kendilerine rahmet ve tevbe kapısını açık bırakayım” diye huyurmuş; Hz. Peygamer de tevbe ve rahmet kapısının açık bırakılmasına yönelik arzusunu seslendirmiştir”(İbn Hnabel, 1/242; İbn Kesir, ilgili ayetin tefsiri). 

Bunun bir sonucu olarak da Allah onların istediklerini vermemiş fakat onlara rahmet ve tevbe kapısını açık bırakmıştır. Ve bir müddet sonra -özellikle Mekke fethinden sonra-hemen hemen müşriklerin hepsi imana gelmiş ve yok olmaktan kurtulmuşlardır.

Demek ki bu gibi ayetlerde belli bir kesimin inat olarak alaycı bir tarzda önerdikleri şeyler söz konusu edilmekte, hezeyan-ı küfri derecesinde saçmalıkları barındıran önerileri reddedilmekte ve gereken cevap verilmektedir. Yoksa, Hz. Peygambere mucize verilmeyeceğine dair herhangi bir ifade söz konusu değildir.

Soru:
Enbiya 5. "Şöyle de dediler: 'Saçma sapan rüyalar bunlar! Belki de uydurduğu bir yalandır. Belki de bir şairdir o. Hadi bir mucize getirsin bize, öncekilere gönderildiği gibi…'”

Cevabımız:
Bu ayette de inkârcıların inatçı ve küfürde akılsızca sürdürdükleri ısrarlarına dikkat çekilmiştir. Örneğin Kur’an gibi mucizeler hazinesi bir kitap için -cehaletlerini gösteren- farklı farklı yargılarda bulunuyorlar. “Bazen bu bir sihirdir, bazen bu bir şairin sözüdür, bazen bu bir kâhinin sözüdür, bazen bu uydurulmuş bir masaldır” diyorlar. Bu kararsızlıkları Kur’an’a ve Hz. Peygambere yakıştırdıkları çirkin şeylere kendilerinin dahi inanmadıklarını ve belli bir konuda kararlı bir tavır sergilemekten uzak olduklarını göstermektedir.

Onların bu tutarsız hezeyanlarına; Kur’an’da

“Bak Resulüm, seni nelere kıyas ettiler (gâh şair, gâh büyücü, gâh kâhin, gâh mecnûn dediler) de nasıl dalâlete düştüler? Hem öyle sersemleştiler ki artık yol bulacak halleri kalmadı.”(İsra, 17/48);

Yine: “'Ne oluyor bu Peygambere, böyle peygamber mi olur: Yemek yiyor, çarşı pazarda dolaşıyor! Bari yanında heybetli bir melek olsaydı da etrafındaki insanları korkutup uyarıda bulunsaydı! Yahut kendine bir hazine verilse, yahut kendisinin içinden yiyeceği bir bahçesi olsaydı!' Hasılı o zalimler: 'Doğrusu siz, sadece büyülenmiş bir adamın peşine düşmüşsünüz.' dediler. İşte bak senin hakkında nasıl tutarsız misaller getiriyorlar. Doğrusu onlar saptılar, artık asla yol bulamazlar!(Furkan, 25/7-9)

mealindeki ifadelerle işaret edilmiştir(krş.İbn Kesir, ilgili ayetin tefsiri)

Bu saçma sapan ifadeleriyle Kur’an gibi mucizeli bir kitaba karşı bu kadar inatçı ve ön yargılı bakan bu insanlara, önerileri doğrultusunda mucizelerin gösterilmesinin ne anlamı olabilir ki!.. Gözleri önünde bulunan bir çok yönden mucize olan Kur’an’ı kabul etmeyenlerin, gösterilecek başka mucizeleri kabul etmeleri de pek mümkün görülmemektedir. Burada iki şık kalır; Ya bu mucizele gösterilir ve onlar inanmadıkları zaman eski kavimlerde geçerli olan Allah’ın prensibi gereğince kökten helak edilecekler.. Bu ayetin ardından gelen

“Kendilerinden önce imha ettiğimiz hiçbir şehir halkı iman etmedi, şimdi bunlar mı iman edecekler?”(Enbiya, 21/6)

mealindeki ayette bu sahnenin durumu açıkça ortaya konmuştur. Yahut da, önerileri kabul edilmeyerek -Hz. Peygamberin hürmetine- onlara tevbe ve rahmet kapısı açık bırakılacak ve imana gelmelerine fırsat tanınacaktır. Allah sonsuz rahmetiyle bu ikinci şıkkı tercih etmiş ve takdir buyurmuştur(krş.İbn Aşur, ilgili ayetin tefsiri).

Soru:
Rad 38. "Hiçbir resul, Allah’ın izni olmadıkça herhangi bir mucize getiremez."

(Ayetler gayet açık… )

Cevabımız:
Bu ayetin manası gerçekten açıktır. O da şudur: Hiçbir peygamber Allah’ın izni olmadan bir mucize gösteremez. Bu mananın kapalı bir tarafı yoktur. Fakat bu ayetten Hz. Muhammed’e mucize verilmediğine dair bir yargıya varmak asla gün yüzüne çıkamayan bir karanlıktır.

Soru:
Ankebut 50. "Dediler ki: 'Ona Rabbinden mucizeler indirilseydi ya!' De ki: 'Mucizeler Allah katındadır. Bana gelince, ben açıkça uyaran biriyim. Hepsi bu.'”

(Bakın, Hz. Muhammed kendisinden mucize bekleyenlere nasıl cevap veriyor? Ağzından daha hiç Ehl-i sünnetin iddia ettiği gibi, "En iyi peygamber benim, işte bunlar da benim mucizelerim!" diye bir laf çıkmadı.)

Cevabımız:
Bu ayette söz konusu edilen ayetler/mucizelerden maksat ya -daha önce geçtiği üzere- safa tepesinin altın olması ve benzeri saçmalıklarıdır; ya da eski peygamberlerin gösterdiği Asa-yı Musa gibi hissi mucizelerdir. (Maverdi, ilgili ayetin tefsiri)

Bu ayetteki ifadeler de daha önceki benzer ayetlerde geçtiği üzere, mucizelerin Allah’ın yaratmasıyla olabileceği, hiçbir peygamberin Allah’ın izni olmadan bir mucize getiremeyeceği gerçeğine işaret edilmiştir.

“Bana gelince, ben ancak açıkça uyaran biriyim.” mealindeki ifadeden hiçbir zaman “bana mucizeler verilmez” manası çıkmaz. Bilakis bunun manası şudur:

“Benim elimde mucizeler yaratmak Allah’a aittir. O benim işim değil ve ben ondan sorumlu da değilim ve öyle bir yetkim de yoktur. Sorumlu olduğum tek şey var; o da benim Allah’ın kitabını tebliğ etmek ve elçisine iman etmeyenleri açıkça uyarmaktır.. Bu uyarı işi için zaten Kur’an yeterlidir. Kur’an gibi gözle görülen bir mucizevî kitaba iman etmeyen bir kimse, başka mucizelere nasıl inanır ki...”

Bununla beraber, Enam suresinin şu ayetlerinde uyrıcılık vasfı bütün peygamberlerin ortak özelliği olduğu vurgulanmıştır:

“Biz peygamberleri sadece müjdeci ve uyarıcı olarak gönderiyoruz. O halde kim iman eder, kendisini ve işlerini düzeltirse onlara asla korku yoktur. Onlar hiçbir üzüntüye de mâruz kalmayacaklardır. Âyetlerimizi yalan sayanlar ise isyan edip yoldan çıkmalarından ötürü azaba uğratılacaklardır.”(Enam, 6/48-49).

Keza,  Ankebut suresinin 50-51. ayetlerine birden bakan kimse bu söylediklerimizin hak ve hakikat olduğunu bilecektir.

“Onlar diyorlar ki: 'Ona Rabbinden ayetler (mûcizeler) indirilseydi ya!' De ki: 'Ayetler sadece Allah’ın nezdindedir. Sizin keyfinize göre değil, kendi hikmeti gerektirdiğinde Peygamberine verir. Ben ancak gerçek durumu bildiren, uyaran bir elçiyim.' Hem kendilerine okunan bu kitabı indirmemiz onlara kâfi gelmiyor mu? Elbette bunda iman edecek kimseler için bir rahmet ve yeterli bir ders vardır.” (Ankebut, 29/50-51)

Soru:
Hz.Muhammed’in kendisinden mucize isteyenlere nasıl cevap verdiğine bakmayı sürdürelim:

"De ki: Size Allah’ın hazineleri yanımdadır demiyorum, gaybı da (algılanamayanı da) bilmiyorum ve ben size bir meleğim de demiyorum. Ben bana vahyedilenden başkasına uymam.” (Enam, 6/50)

Cevabımız

“De ki: 'Ben, size Allah’ın hazîneleri benim yanımdadır.' demiyorum. Yok, 'Ben gaybı bilirim.'  Yok, 'Ben meleğim.' de demiyorum. Bana ne vahyediliyorsa, ben ancak ona tabi olurum. De ki: 'Kör, görenle bir olur mu? Hiç düşünmüyor musunuz?'(Enam, 6/50)

mealindeki ayette bir insan olan peygamberin beşeri vasıflarını seslendirmesi kadar tabii bir şey olur mu? Bu cümlelerden hangisinde -Allah aşkına!- Hz. Peygambere herhangi bir mucize verilmeyeceğine dair bir işaret vardır? Haşa yüzbin defa haşa.. Asla ve kella.. Öyle bir şey yok..

Soru:
Başka peygamberlerin mucizelerine yer veren Kur'an, Hz. Muhammed’in mucizeleri varsa eğer onlara neden yer vermedi acaba? Bırakın mucizeyi, Hz. Muhammed, HİÇBİR MUCİZESİ OLMADIĞI İÇİN KENDİSİNİ ÇARESİZ GÖRMEKTEDİR. Israrla Hz. Muhammed’in en yüce, en üstün, mucizelerle lütuflandırılmış bir peygamber olduğunu iddia eden arkadaşların, öncelikle yukarıda saydığım ve onlar gibi birçok ayeti daha inkar etmeleri, ondan sonra Hz. Muhammed’i en yüce peygamber ilan etmeleri gerekmektedir.

Cevabımız:
Hz. Muhammed için bu gibi çirkin ve yakışıksız ifadeler kullanan kimsenin, karşı tarafı “Ehl-i sünnet” olarak ifade etmekle kendisinin de ehl-i iman içerisinde fırak-ı dalleden biri olduğunu söylemek istemektedir. Fakat son yakışıksız ifadeleri, hiçbir müminin kullanacağı ifadeler değildir.

Özetlersek;

- Dikkatle bakılırsa görülecek ki, yukarıda söz konusu edilen ayetlerde genellikle işi yokuşa sürmek isteyen inkârcıların alaycı tavırlarla önerdikleri önerilere karşı cevap verilmektedir. Daha önce bazı inkârcıların istedikleri mucizeler gösterildiği halde, yine de iman etmedikleri hatırlatılmakta ve tarihte tecrübe edilen aynı şeylerin tekrarlanmasının hikmete uygun olmadığına işaret edilmektedir.

- Tarih ve siyer kitapları Hz. Muhammaed (a.s.m)’in binden fazla mucizesine şahitlik yapmaktadır.

- Kur’an, kâinat kitabının mucizeliğini nazara veren bir kitap olarak, diğer peygamberlerin gösterdiği, mahalli, mevkii, maddî ve de hissî mucizelerinden ziyade, manevî, aklî ve evrensel ontolojik mucizeleri ön plana çıkarmıştır. Çünkü, Hz. İsa’nın, Hz. Musa’nın hissi mucizeleri, geçici, spesifik, zamanla -mucize görerek iman etmek isteyen kimse için- aynı mucizeyi görme imkanı kalmamış türdendir. Sözgelişi, bir kimsenin iman etmesi için Hz. Musa’nın değneğini veya Hz. İsa’nın ölüyü diriltmesi olayını görme imkânı artık yoktur. Oysa kıyamete kadar geçerli ve en son kitap olan Kur’an’ın mesajlarının etkin olabilmesi için, her zaman tazeliğini koruyan ilmî ve aklî mucizelere ihtiyaç vardır.

Bu konu çok derin altyapıya ihtiyaç duyan bir konu olduğundan bu kadarıyla yetinip, Hz. Peygamber (a.s.m)’in Kur’an’da geçen hissî mucizelerine birkaç örnek göstereceğiz:

a.  Sahih hadis kaynakları, tarih ve siyer kitaplarının ittifakla belirttiği gibi, Hz. Peygamber (a.s.m) Bedir savaşında, eline aldığı bir avuç çakılı “Yüzler kara olsun.” diyerek düşmana doğru atmış ve o az bir avuç toprak/çakıl bütün düşman askerlerinin gözlerine girmiş, onları kaçırmış ve hezimetlerine vesile olmuştur.

“Resulüm! Sen (o çakılları) attığın vakit -gerçekte- sen atmadın, lâkin Allah attı.”(Enfal, 8/17)

mealindeki ayette bu gerçeğe işaret edilmektedir.

b. Hz. Peygamber (asm) hanımlarından birine gizli bir şey söylemiş ve kimseye açmamasını tembih etmişti. Ancak, o Efendimizin diğer bir hanımına söylemişti. Vahiy ile bundan haberdar olan Hz. Peygamber (asm) söz konusu hanımına kendi sırrını başkasına açtığını söyeleyerek sitemde bulunmuştu. Hanımı, bundan nasıl haberdar olduğunu sorunca da Hz. Peygamber (asm) “Bunu bana her şeyden haberdar olan Allah bildirdi.” diye cevap verdi.

“Hani peygamber zevcelerinden birine gizlice bir söz söylemişti. Fakat eşi, (o sözü) başkalarına haber verip Allah da bunu peygambere açıklayınca, peygamber bir kısmını bildirmiş, bir kısmından da vazgeçmişti. Peygamber bunu ona haber verince hanımı: 'Bunu sana kim haber verdi?' dedi. Peygamber de: ‘Her şeyi bilen ve her şeyden haberdar olan Allah bildirdi’." (Tahrim, 66/3)

c. Ayı ikiye bölmesi hadisesi, hem hadislerde, hem tarih kaynaklarında geçtiği gibi, Kur’an ile de sabittir.

“Kıyâmet yaklaştı ve ay yarıldı. Kâfirler bir mucize görünce yüz çevirirler ve: ‘Bu devam ede gelen bir büyüdür.’ derler.” (Kamer, 54/1-2)

mealindeki ayetlerde Ayın yarıldığı ve kâfirlerin bunu inkâr edemedikleri, yalnız bunu bir büyü olarak değerlendirdiklerine vurgu yapılmaktadır.

d. İsra suresinin birinci ayetinde, Hz. Peygamber (asm)’in gecenin çok küçük bir zaman diliminde Mekke’den Kudüs’e gidip, Mescid-i Akasa’yı ziyaret ettiği vurgulanmıştır. Hadis ve siyer kaynaklarında, olayın detayları da anlatılmış, aynı gecede onun  tekrar Mekke’ye döndüğü ve yattığı yatağının ısısının hala devam ettiği anlatılmaktadır.

Daha önce, Kudüs’e hiç gitmediği bilinen biri olarak, Mescid-i Aksa hakkında kendisine sorulan sorulara doğru cevaplar vermek ve daha başka bilgiler vermek suretiyle bu olayın doğruluğunu ispat etmiştir.

e. Kur’an’da, -fetihten iki sene önce inmiş olan- Fetih suresinde, çok açık bir ifadeyle Mekke’nin fethedileceği haber verilmiş ve Hz. Peygamber (asm)’in bu hususta gördüğü rüyasının tasdik edildiği vurgulanmıştır. İki yıl sonra gerçekten Mekke fethedilmiştir.

- Kur’an’da zikredilen bu olayların hepsi önce Hz. Peygamber (asm) tarafından -hissi veya gaybî haberler şeklinde- ortaya konmuş mucizelerdir. Kur’an’da da o mucizelere işaret edilmiştir...

İlave bilgi için tıklayınız:

Peygamberimiz Hz. Muhammed'e ihsan edilen mucizelerden örnekler...

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun