Allah kaldıramayacağımız yükleri yükletmez ise, Kur'an’da neden "kaldıramayacağımız yükleri yükletme" duası var?..

Tarih: 16.09.2012 - 05:33 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Bunu nasıl anlamalıyız?
- Kaldıramayacağımız yükler yüklenebiliyor mu ki böyle bir duaya ihtiyaç duyuluyor, böyle bir dua emrediliyor?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Evet, Allah kullarına kaldıramayacakları yükü yüklemez. Aşağıda mealleri verilen ayetlerde bu husus açıkça vurgulanmıştır:

“Allah sizin hakkınızda kolaylık ister, zorluk istemez.” (Bakara, 2/185)

“Din konusunda, Allah size hiçbir zorluk yüklemedi.” (Hac, 22/78)

“Gücünüz yettiğince Allah’a karşı gelmekten sakının.” (Teğabun, 64/16)

Hatta soruda söz konu edilen ayetin başında da bu husus vurgulanmıştır.

İlgili ayetin meali şöyledir:

“Allah hiçbir kimseyi güç yetiremeyeceği bir şekilde yükümlü tutmaz. Herkesin kazandığı iyilik kendi lehine, işlediği fenalık da kendi aleyhinedir. Rabbimiz! Eğer unuttuk veya kasıtsız olarak yanlış yaptıysak, bundan dolayı bizi sorumlu tutma! Rabbimiz! Bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme! Rabbimiz! Takat getiremeyeceğimiz şeylerle bizi yükümlü tutma! Affet bizi, lütfen bağışla kusurlarımızı, merhamet buyur bize! Sensin Mevlâmız, yardımcımız! Kâfir topluluklara karşı sen yardım eyle bize!..” (Bakara, 2/286)

- O halde Kur’an’da defalarca “insanlara güçlerinin üstünde yük yüklenmez” hususuna vurgu yapılmış olmasına rağmen, hatta Bakara suresinin son ayetinin başında da bu hükme yer yerilmişken, aynı ayetin devamında insanlardan “Rabbimiz! Bizden öncekilere yüklediğin gibi bize ağır yük yükleme! Rabbimiz! Takat getiremeyeceğimiz şeylerle bizi yükümlü tutma!” diye yalvarmalarını istemenin hikmeti nedir?

Bu konuyu birkaç madde halinde açıklamaya çalışacağız:

a. İnsan, -Allah tarafından kendisine lütfedildiğini bildiği- bir konuda yine de dua etmesi caizdir. Bu dua o lütfedilen nimetin devamını sağlamaya yönelik bir yalvarış olur. (Zemahşeri, ilgili ayetin tefsiri)

b. İbn Atiyye gibi bazı alimelere göre Allah’ın kullarına güç yetiremeyecekleri yükleri yüklemesi caizdir. Bu ayette emredilen “Rabbimiz! Takat getiremeyeceğimiz şeylerle bizi yükümlü tutma!” duası bunu gösteriyor. (İbn Atiye, ilgili ayetin tefsiri)

Buna mükabil, Taberi, Zeccac gibi bazı alimlere göre, Allah’ın kullarına güç yetiremeyecekleri yükleri yüklemesi caiz değildir. Aslında bu alimlere göre “teklif-i ma layutak” demek, insanların hiç kaldıramayacağı yük değil, çok zor kaldıracakları sorumluluktur. (bk. İbn Atiyye, a.g.y)

Aslında bu görüşlerden birincisi genel olarak bazı Ehl-i sünnet alimlerine; ikincisi ise, Mutezile alimlerine aittir. (bk. Razî, ilgili ayetin tefsiri)

c. İbn Aşur’un mütalaası: “Ayette (NEFSEN) kelimesi nefiy siyakında zikredildiği için, bütün insanları ve dinleri ihtiva eder. Nitekim hiçbir şeriatta -cezalar hariç- teklif-i ma layutak yoktur. Çünkü Allah’ın teklif ettiği hükümler, insanların yapabileceği ve onunla düzelip ıslah-ı hal edeceği yükümlülüklerdir. Halbuki insan gücünün üstünde olan bir teklifin uygulanması ve onunla amel edilmesi imkânsızıdır. (İbn Aşur, ilgili ayetin tefsiri)

- İbn Cüzey de şu ifadelerle önemli bir noktaya dikkat çekmiştir:

“İlgili ayette Allah’ın, insanın gücünün üstünde bir yükümlülüğü yüklemeyeceğine vurgu yapılmıştır."

- Mutezileye göre aklen “insana gücünün üstünde bir yükümlülüğün yüklenmesi” caiz değildir.

- Eşarîlere göre ise, “insana gücünün üstünde bir yükümlülüğün yüklenmesi” caizdir.

- Bununla beraber, her iki taraf da İslam dininde “insan gücünün üstünde bir yükümlülüğün yüklenmesinin fiilen söz konusu olmadığı" konusunda ittifak halindedir.(İbn Cüzey, et-Teshil, ilgili ayetin tefsiri).

- Ebu Hayyan da “insan gücünün üstünde bir yükümlülüğün yüklenmesinin İslam şeriatında yer almadığı" görüşündedir.(bk. Ebu Hayyan, el-Bahru’l-muhît, ilgili ayetin tefsiri)

- Eş-Şaravî’ye göre, sorumluluk aklî ihtimallere göre üç şekilde gerçekleşebilir:

1. İnsanın gücünün üstünde olması: Bunu Allah kullarına yüklememiştir.

2. Gücünün üstünde olmamakla beraber, zor ve meşakkatli yükümlülüklerin yüklenmesi. İslam’da bu da yoktur.

3. “VUS’” kelimesinin ifade ettiği manaya uygun olarak, meşakkatsiz yükümlülüğün yüklenmesi. İşte İslam şeriatındaki sorumluluklar bu kabildendir. Günlük namazların elli değil de beş vakit olması, Orucun iki ay değil de bir ay olması, haccın her yıl değil de ömürde bir defa  farz olması, zekâtın -ziraat malları dışında- onda bir değil de kırkta bir olması bu kolaylığın kanıtlarıdır. (Tefsiru’ş-Şaravî, ilgili ayetin tefsiri)

Bu açıklamalar çerçevesinde denilebilir ki:

- “İnsanlara zorluk, güç yetiremeyecekleri sorumluluk”tan maksat, insanların gerçekten takat getiremeyecekleri yükümlülükler değildir. Rabbimiz, -yukarıda da zikredilen ayetlerde ifade edildiği üzere-, böyle sorumlulukları kullarına yüklemediğini, yüklemeyeceğini beyan buyurmuştur.

- “Rabbimiz! Takat getiremeyeceğimiz şeylerle bizi yükümlü tutma!” ayetinde ise, insanların gerçekten güç yetiremeyecekleri hususlar değil, ama çok zor olan, âdeta insan gücünün son sınırına dayanan yükümlülüklerdir. Nitekim daha önceki din mensuplarına bu tür zor, meşakkatli yükümlülükler yüklenmiştir. Bu duadan önce yer alan “Rabbimiz! Bizden öncekilere yüklediğin gibi bize ağır yük yükleme!” mealindeki ifadesi, bu “insan gücünün sınırlarını zorlayan” meşakkatli sorumlulukların olduğuna işaret etmektedir.

İşte “Rabbimiz! Takat getiremeyeceğimiz şeylerle bizi yükümlü tutma!” duasını, bu olabilecek zorlu tekliflere, belalara karşı yapılması istenmiştir.

d. Ayrıca, insanı en çok korkutan şey, onun gücünü aşar gibi olan, sabrını son demlerini yaşatan ağır kaza-belalar gibi hususlarla karşılaşmasıdır. Bu ayette yer alan “Rabbimiz! Takat getiremeyeceğimiz şeylerle bizi yükümlü tutma!” duası, sadece dini yükümlülükler değil, aynı zamanda genel olarak hayatta her zaman insanın başına gelebilen bu tür çok zor olan “insana gücünün üstüne çıkıldığı vehmini veren” kaza-belalardır.

e. Burada Razî’nin şu tespiti de önemlidir: Kulun iki makamı var:

Birincisi, şeriatın zahirine göre hareket etmesi. İkincisi, manevi sahada kazandığı mertebelerden dolayı mükaşefelerle heşr u neşr olması.

Birinci makamda şeriatın ağır tekliflerinden çekindiği için “Rabbimiz! Bizden öncekilere yüklediğin gibi bize ağır yük yükleme!” duasını okuması münasiptir.

İkinci makamda gördüğü ilahî lütufların karşısında bir hiç olduğunu görmüş ve bu nimetlerini şükrünü eda etmekten âciz olduğunu anladığı için “Rabbimiz! Takat getiremeyeceğimiz şeylerle (yani bu sayısız manevi nimetlerin karşılığı olarak bizden celaline layık bir hamd, ikram ve ihsanlarına uygun bir şükürle bizi yükümlü tutma!” duasını yapması uygun görülmüştür. (bk. Razî, ilgili ayetin tefsiri)

f. Son olarak şunu söyleyebiliriz:

Dua bir ibadettir. İbadet ise, herhangi bir illet bağı olmadan da belli vakitlerde yapılır. Mesela, güneş ve ayın tutulması için İslam’da kusuf ve husuf namazları, duaları vardır. Halbuki bu gün artık çok önceden ayın veya güneşin ne zaman tutulacağı, ne zaman açılacağı biliniyor. Demek ki bu namaz ve dua onların açılması için değil, bu harika nizam ve intizamın sahibi olan Allah’ın seyrek olarak görülen bir icraatını görünce ona yeniden bir kulluk yapmak uygun olur. (bk. Nursi, Sözler, Yirmi Üçüncü Söz, Birinci Mebhas)

İşte bunun gibi söz konusu ettiğimiz duanın yapılması ile Allah’ın insana gücün üstünde bir sorumluluk yüklemeyeceğine dair bilgi arasında bir çelişki yoktur. Çünkü bu bir duadır ve semeresi uhreviyedir...

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun