Aile içerisinde eşlerin görevleri nelerdir?

Tarih: 25.02.2012 - 00:00 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Aile; nesep ve evlilik yoluyla bir araya gelmiş, bir çatı altında bulunan en küçük ve en önemli bir sosyal gruptur. Aile, toplumun çekirdeği ve temel taşıdır.

Aile, kişinin güçlerinin, kabiliyetlerinin, yeteneklerinin, eğilimlerinin hatta içgüdü ve isteklerinin bir düzen içinde gelişip olgunlaştığı; onun fizikî, ruhî ve kültürel gelişiminin tamamlandığı, kişiliğinin oluştuğu verimli bir ortamdır. Aile, sevincin, mutluluğun birlikte yaşandığı mukaddes bir müessesedir.

Aile, sorumlulukların ve yükümlülüklerin paylaşıldığı, dertlerin anlaşıldığı, fertlerin kaynaştığı, sevinç ve tasanın paylaşıldığı, dinin ve değerlerin birlikte yaşandığı bereketli bir alandır. Bu öneminden dolayı dinimiz evlenmeyi ve aile kurmayı kolaylaştırıcı ve teşvik edici olmuştur.

Yüce dinimiz İslam aile kurmayı teşvikle kalmamış, onun dayanakları ve sağlıklı işleyişi ile ilgili ölçüler koymuş, bu konuda aile fertlerine hak ve sorumluluklar yüklemiştir. Kur’ân’a baktığımızda ailede “gönül huzuru (sekîne), dostluk (meveddet) ve rahmet” arandığı, sorumlulukların paylaşıldığı, “iyilikle yaşama”nın hedeflendiği, eşlerin birbirine tutamak, dayanak ve korunak oldukları; Peygamberimizin (asm) sözlerine, tavırlarına ve uygulamalarına da bakınca sağlıklı bir yuva kurmanın önemi, aileyi korumanın gereği, aile fertlerinin birbirine karşı görevleri, eşler arasında adaletli, ölçülü, sabırlı, anlayışlı, fedakar, sevgi ve merhamet dolu olmanın önemi... ile ilgili zengin malzeme buluruz.

SEVGİ

Sevgi, eşlerin hem evliliğe başvururken hem de evliliği sürdürürken muhtaç oldukları en önemli kavramdır. Sevgi, ruhun olgunluk hissettiği, çok hoşlandığı şeye karşı meylidir. Âlemin dokusu sevgi ile döşelidir. Bir başka ifadeyle, kâinatın temeli sevgi üzerine kuruludur. Yüce Allah da bizi sevgiyle, severek yaratmış ve bu zengin gücümüzü kendisi, sevdikleri ve razı oldukları için kullanmamızı istemiştir. Bu bitmeyen ve harcadıkça artan zengin sevgi hazinemizden vermeyi hak edenlerin başında eşimiz, çocuklarımız ve yakınlarımız, sonra da diğer insanlar ve doğa gelir.

Sevgi, aile mutluluğumuzu besleyen ana kaynağımızdır. Bu kaynağın tıkanması durumunda aile saadetimiz de tehlikeye girer. Bunun için “Seven katlanır!..” sözü gereği sevdiklerimizin bazı olumsuzluklarını görmezden gelmemiz, onlara katlanmamız gerekmektedir.

Modern hayatta insanların tez sevgili bulduklarını; ama uzun süreli sevgili kalamadıklarını görüyoruz. Sevgide dâim olmak için ona kutsallık atfetmek, güzel eşimizi sevmenin, ona muhabbetle bakmanın Allah sevgisinin gereği olduğunu hatırda tutmak gerekir.

Kadın, eşinden sürekli sevgi ve ilgi bekler. Sırası gelince o da, aynen hatta fazlasıyla mukâbelede bulunur. Bu şekilde sevgi yeşerme, güçlenme ve yayılma imkânı bulur. Sevginin yeşerme, güçlenme ve devamlılık arz etmesinde güzel sözlerin, güzel davranışların, anıları yenilemenin, kültüre göre anma günleri düzenlemenin, hediyeleşmenin, bazen ufak jestler yapmanın, bir de duanın önemli yeri vardır. Biz sağlıklı ve mutlu bir şekilde yaşamamız için olduğu kadar sevgimizin cennette de taşınması, orada da bir olmamız için duacı olmalıyız.

SAYGI

Eşler arası ilişkilerin sağlıklı yürümesi için sevgi gerekli; ama onu yıpratmamak, tüketmemek, ayağa düşürmemek için saygı da gereklidir. Saygı, eşimizin onurunu koruma, değerlerini ve tercihlerini göz önünde tutma, hakkına ve hukukuna dikkat etme, çevresindekilere değer verme hassasiyetidir.

Saygı, karşındakinin varlığını göz önünde bulundurma, sana yapılmasını istemediğini ona yapmamandır.

Saygı; ince, kibar, seviyeli ve medeni davranmayı, hak ve hukuka riayet etmeyi gerektirir. Bunun için saygılı bir insan eşine küfredemez, onun düşüncelerini hafife alamaz, tarzını ve tavrını aşağılayamaz, değerlerini küçümseyemez, akraba ve çevresini reddedemez. Eşine saygılı olan “hem severim, hem döverim” anlayışını da benimseyemez.

SABIR

Evlilik, bir bakıma sorumluluk yüklenmektir. Sorumluluğu artan kişinin haliyle yükü de artmıştır, rolleri de. Görev ve sorumluluğu artan eşler ailede haliyle bekarlık dönemine göre daha çok yorulabilecektir. Yorulan çiftlerin stresi artacaktır. Stres artınca sataşma veya bağırma da kendini gösterecektir. İşte bu aşamada eşlerin sataşma, bağırma ve dövüşmeye karşı kendilerini frenleyebilmesi için sabır şarttır.

Sabır, eşlerin birbirinin bazı olumsuz söz ve davranışlarını sakince, anlayışla ve tepkisizce karşılamada olduğu gibi, eşlerin birbirlerinin isteklerini yerine getirememeleri durumunda da gösterilmesi gereken önemli bir erdemdir. Bu güzel erdem, eşlerin birbirine karşı gösterildiği gibi yakınlarına karşı da gösterilmelidir. Söz gelimi, eşinin fazla konuşmalarına sabreden, onun annesinin konuşmalarına da sabretmelidir. Böyle davranan bir kimsenin Allah katında da büyük mükâfata erişeceği unutulmamalıdır. Nitekim Sevgili Peygamberimiz (asm) şöyle buyurmaktadır:

“Huysuz bir kocanın kahrına sabreden bir kadına Cenab-ı Allah tarafından, Firavun’un eşi Âsiye’ye verilen ecrin bir benzeri verilir; buna karşın huysuz eşine sabreden erkeğe de (yaralar içerisinde kıvranıp da sabredip şikayetçi olmayan) Eyüp Aleyhisselam’a verilen sevabın benzeri verilir.” (bk. Gazzali, İhya, Nikah Adabı)

Evlilikte, özellikle eşlerin birbirini tanımaya çalıştıkları ilk yıllarda, birtakım olumsuzluklar, bazı huzursuzluklar, maddi sıkıntılar, çevresel baskılar yaşanabilir. Bunları sabırla aşmak gerekir. En ideal bir yuvada bile bazı eksikler ve olumsuzluklar yaşanabilir. Bunları doğal karşılayıp sabırla aşmak lâzım. Halk arasındakiSabreden derviş, muradına erermiş.” sözünü, aile için de unutmamak gerekir.

SADAKAT

Sadakat, eşlerin sözlerinde ve işlerinde doğru ve birbirine güven dolu olmaları demektir. Sadakat duygusu, eşin fiziğinden, huyundan, çapından, gücünden, birikiminden razı olup onunla yetinmeyi, başka arayışlara koyulmamayı, halinden memnun olmayı ifade eder. Eşinin durumundan memnun olmayıp sadakatsizlik göstermek, başka insanların güzelliğinden yararlanma açgözlülüğünden, başkasındakileri merak etmekten, para veya menfaatten, aldatılmaktan yahut kandırılmaktan kaynaklanabilir ki, bunların hepsi sonuçta bir aldanışı ve aldatışı ifade eder.

Aldatma ise bir olgunsuzluk, onursuzluk, sebatsızlık, vefasızlık kısacası Allah’ın verdiğine razı olmayış, küfran-ı nimette bulunuştur. Sadakatin zıddı “hıyanet”tir. Bu sıfat eşe ve olgun bir Müslüman’a asla yakışmadığından bunu Kur’ân yasaklamış ve Sevgili Peygamberimiz (asm) de münafıklığın alâmeti olarak saymıştır. Örneğin Kur’ân’da,

“Allah’a, Resulü’ne ve emanetiniz altında olanlara (çoluk-çocuk ve eşlerinize) karşı hıyanette bulunmayınız!..” (Enfal, 8/27)

buyrulmaktadır. Müslüman hem eşiyle hem de diğer insanlar hatta canlı ve eşya ile ilişkilerini sadakat ahlâkı üzere, doğruluk, dürüstlük ve açıklık ilkesine göre düzenlemelidir. Eşler hem evdeki görevleri açısından, hem de iffetlerini korumaları açısından birbirlerine karşı sâdık olmalıdırlar.

Kadın, ailesine sadakat göstermeyen erkekten intikam almaya kalkışmamalıdır. Zira, nihai planda herkes kendi karakteri ve kişiliğinin gereğince hareket ettiğine göre, herkesin fiili kendisini bağlayacaktır ve herkes kendi hesabını verecektir.

SAĞLIKLI CiNSEL HAYAT

Cinsellik insan doğasının bir parçasıdır. İnsanı duygusal, rasyonel yönden zengin yaratan Allah, ona şehevi güçle de ayrı bir zengin ve bereketli bir boyut eklemiştir. Bu güçle insan haz alır, motive olur, şiir ve edebiyat inşa eder, bereketli nesiller elde eder, hayatına renk katar. Söz konusu bu gücü dengede tutan, itidal ölçüsünde kullanan insan “iffet” sahibi olmakta, bu gücü aşırı ve gayri meşru şekilde kullanan da “fücûr” ehli veya seks manyağı olmaktadır. İşte insanda var olan cinsel duyguları dinimiz asla yadsımamış, onu olumsuzlamamış, meşru ölçüler içinde bu duyguların tatmin yolunu açmıştır. Bunun en güzel yolunun da evlilik olduğunu göstermiştir.

Kur’ân’da kadınların, eşlerinin “tarlası” olduğu ve erkeklerin kendi tarlalarını istedikleri gibi sürebilecekleri sembolik bir dille anlatılarak, meşru yolla cinsel arzuların tatmin edilmesinin engellenmemesi istenmiştir. Bir başka âyette de kadınların erkekler için “örtü”, erkeklerin de kadınlar için “örtü” olduğu belirtilmiştir. Yani eşler birbirini harama, günaha karşı korurlar, birçok konuda birbirinin yardımcısı olurlar.

Peygamberimiz (asm) de evlenerek, aile kurarak, çoluk-çocuğa karışarak bize uygulamalarıyla eş ve baba olmanın örnekliğini sergilemiştir. Hal böyle iken din adına, İslâm adına birçok şeyi yasak, günah ve tabu ilan etmek; eşlerin yatak odalarına girerek onların cinsel yaşamlarına sınır getirmek haksızlıktır ve günahtır.

Bu konuda meşru olmayan ilişkiler bellidir. Bu da aile mahremiyetini ihlal, dışarıda edep ve ahlak dışı yakınlaşmalar, yine dışarıda yapmacık tavırlar, cinsel ima ve görüntüler, fuhuş, homoseksüellik, teşhircilik, pornografi vs’dir. Bunun dışında eşler birbirlerinin meşru cinsel taleplerini karşılamak, birbirlerine güzel söylemek, güzel görünmek ve güzel yaklaşmak; kısacası birbirleriyle tatmin olmak zorundadırlar. Evliliğin devamı, ailenin bekası, insanların dengeli ve huzurlu olması, yüzlerin ve gözlerin gülmesi için bu gereklidir.

Eşler, bu sıraladığımız altı S’de derinleşir, kendi özel ve güzel yönleriyle bunu zenginleştirirlerse, çağımızda aile yapısını tehdit eden birçok unsura rağmen evliliklerini yürütecekleri düşünülmektedir. Kısacası bu altı S’den aile saâdet ve selameti hasıl olacaktır. Bütün niyazımız da her ailenin mutluluk ve esenlik üzere varlığını sürdürmesidir.

SORUMLULUK

Sağlam bir aile, buraya kadar sıraladıklarımıza ilave olarak, eşlerin sorumluluk duygusunu hissetmeleriyle mümkündür. Eskilerin “mesuliyet” dedikleri sorumluluk ailede eşin önce kendisini yetiştirmesi, koruması, görev bilincinde olması, yükümlülüklerini yerine getirmesi, sonra da eşi, çocukları, büyükleri ve akrabalarına karşı nasıl davranacağını bilip, bunlara karşı yükümlülüklerini yerine getirmesidir.

Ailede maddi sorumluluklarımız vardır, manevi sorumluluklarımız vardır. Birincisi barınma, yeme içme, giydirme, eğitim, meşru ölçüler içerisinde gezme, eğlenme ve dinlenme ihtiyaçlarının karşılanmasıdır. Manevi sorumluluk ise, eşin ve aile bireylerinin ruhen sağlıklı olmaları, manen gelişmeleri, kültürel açıdan seviye kazanmaları, gönül dünyalarını genişletmeleri kısacası iyi insan, iyi Müslüman olmanın donanım ve birikimini kazanmaları için elden gelen gayreti sarf etmektir. Biraz açacak olursak, çalışan eşlerin evde birbirine daha çok yardımcı olmaları, çocukların ilmî, imanî, fiziksel ve ruhsal gelişimleriyle birlikte ilgilenmeleri, akrabaları da ilgi çemberine almaları (zira aile ocağı yakınlar ve dostlarla da güçlenir), aile onurunu, namusunu ve sırlarını korumaları, aile kazancını çarçur etmemeleri, güzellikleri paylaşmaları, kötülüklerde birbirlerini engellemeleri, cennete giden yolu birlikte kat etmeye çalışmaları eşlerin sorumlulukları altında olan hususlardır. Bu sorumlulukların hissedilmediği aile dağılır. Onun için “Din de insana sorumluluklarını hatırlatmak için gelmiştir.” desek mübalağa etmiş olmayız. Zira insanların ahirette kendisine, ailesine ve Rabbine karşı görevlerinden sorulmadan bir tarafa ayrılamayacakları haber verilmektedir.

İlave bilgi için tıklayınız:

Kadının aile içerisindeki sorumlulukları ve kocasına karşı görevleri nelerdir?

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Kategori:
Okunma sayısı : 10.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun