Zikir ehlini gördüğü için cehennemden kurtulan kişi olayı gerçek mi?

Tarih: 02.11.2017 - 01:00 | Güncelleme:

Soru Detayı

Bu iki kıssa gerçek mi?
a) Abdülkadir Geylani (k.s) hazretleri halka halinde cemaatiyle camide Allahu Zülcelali zikrederken ne yaptıklarını merak eden bir kâfir caminin camından içeriye bakar. Belki der: “Dışarda insanlara anlatacak bir açık bulurum” Ama zikirden başka bir şey göremez. Umutsuzca akşam evine gider ve uykuya dalar. Rüyasında sorguya çekilip yaşamının neticesi olarak cehenneme düşmüştür. Zebaniler cehenneme götürürken birden Abdülkadir Geylani (k.s) Hazretlerini görür. Geylani Hazretleri: “onun başını bize bırakın çünkü o bizim meclisimize başını soktu ”der. Büyük bir korkuyla ve feryatla uyanır. Rüya olduğunu anlayınca biraz rahatlar. Buruk bir sevinç ile koşturarak Geylani Hazretlerini bulmaya gider. Yolda karşılaşırlar. Adam tam konuşmaya başlayacakken Geylani Hazretleri şöyle der; “Eğer başını değil de vücudunu da soksaydın onu da kurtarırdık ” der. Adam bu keramet karşısında imana gelir. Müslüman olup kurtuluşa erer.
b) Bir gün sarhoşun birisi meyhaneden çıkmış evine giderken zikir sesleri duyuyor. Zikrin ne olduğunu bilmiyor, ses nereden geliyor diye merak edip sesin geldiği yere gidiyor. Pencereden içeriye başına uzatmış. Bakmış ki, orada Abdülkadir Geylani hazretlerinin talebeleri bir araya gelmiş zikir yapıyorlar, sohbet ediyorlar, Allah’tan bahsediyorlar. O da bakmış, -" Ya Rabbi bunlar ne güzel insanlar." demiş ve evine gitmiş, evde de ölmüş. Ertesi gün cenazesini kaldırıyorlar, kabre koyuyorlar. Melekler -"Cehenneme götüreceğiz." diyorlar. Gavs-ı  zam Abdülkâdir Geylani hazretleri, -"nereye götürüyorsunuz?" diyor. -"Bu adam berbat, bu adamın yeri ancak ateş olur." diyorlar. Gavs-ı Azam hazretleri; -"Başını vermem, vücudunu ne yaparsanız yapın, diyor. Çünkü o baş, o göz benim talebelerime sevgi ile baktı." -"Benim talebelerime sevgi ile, muhabbetle bakan gözü ateş yakmaz. Başını vermem ama geri kalanını ne yaparsanız yapın, beni alakadar etmez." demiş. -Ya Gavs, olur mu öyle şey ? baş bir tarafta vücut bir tarafta olmaz. - Cenab-ı hakk’a arzedin demiş. - Ya Rabbi, ne yapacağız bu mevtayı, demişler. Allah"ü Teala da buyurmuş ki, 'baş ne tarafta ise vücut da o taraftadır. Dolayısıyla, kim olduğumuz değil, kiminle olduğumuz önemlidir. Ve kimi sevmek, kimi sevmemek lazım olduğunu da iyi seçmeliyiz. Ahirette nerede ve kimlerle olmak istiyorsak, buna dünyada karar vermeliyiz."
[İnsan ahirette, Dünya'da sevdiği kişilerle beraber olacaktır...Sevdiklerine bak, ahirette de gideceğin yeri gör.!.]

Cevap

Değerli kardeşimiz,

a) Bu kıssanın doğru olup olmadığına dair bir bilgiye rastlayamadık.

b) Bu kıssa da önceki kıssaya benziyor. Bazı kimseler, bunu biraz daha detaylandırarak süslemişler ve bizlere aktarmışlar. Biz bu kıssanın da tashihini yapan bir değerlendirmeye rastlayamadık.

- Ancak, İslam’ın Kur’an ve Sünnetin genel prensiplerine baktığımızda, bu kıssaları doğrulamak pek mümkün görünmemektedir. 

“Şu bir gerçektir ki, Allah kendisine şirk koşmayı (müşrik ve kâfir olarak ölenleri) asla affetmez.” (Nisa, 4/48)

mealindeki ayet ve benzerlerinin açık ifadesi dururken, başka şekilde düşünmek doğru değildir. Allah bu açık sözünü bir velinin hatırı için boşa çıkarmaz. Birinci kıssada imana geldiği söylenir ki, bu imanla kabre girdikten sonra cezayı çeksin çekmesin sonunda cennete gider. İmansız kabre gidenlerin asla kurtuluş olmaz.

Sorudaki, “Dolayısıyla, kim olduğumuz değil, kiminle olduğumuz önemlidir...” ifadesi, istismar edilmeye müsait, isabetsiz bir sözdür. Çünkü hadiste, “Kişi sevdiğiyle beraberdir.” manasındaki ifadenin anlamı şudur: “Seven, sevdiği kimseye olan sevgisini ispat ettikten sonra, onunla beraber olur.”

Sevmek ise, lafla değil, yaşamakla olur.

De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız, bana tabi olun ki, Allah da sizi sevsin.” (Al-i İmran, 3/31)

mealindeki ayette iman ve amelden yoksun bir sevgi iddiasının doğru olmadığına işaret edilmiştir.

Keza, şu hadisin ifadesi de bize çok şey anlatıyor:

Rivayete göre, Rabiatu’l-Eslemi, Peygamberimize; ahirette kendisine arkadaş, komşu olmak istediğini söylemiş, Efendimizin cevabı şöyle olmuştur:

“Sen de bu konuda fazla secde ederek / namaz kılarak bana yardımcı ol.” (Müslim, Salat,489).

Bu da iman ve salih ameli olmayan kimseye, Hz. Peygamber bile garanti veremiyor.

Abdulkadir Geylani’yi gerçekten seven, onun inancına ve ameline -kendi gücü nispetinde- ortak olmaya çalışır. Pratikle sevgisi tahakkuk etmiş ve o sevginin sağlaması hükmünde olan imanla kabre girmişse, Şah-ı Geylani’nin ona şefaat edeceği düşüncesinde hiçbir sakınca yoktur.

Bunun için bu konudaki sözün doğrusu şu olmalıdır:

“Ahirette kurtulmak için her şeyden önce kim olduğumuza; yani Müslümanca yaşayıp yaşamadığımıza, bir mümin kişiliği kazanıp kazanmadığımıza bakacağız. Sonra da kimlerin yanında olduğumuza; yani dindarların yanında mı, dinsizlerin yanında mı; Allah’ı, peygamberini, İslam dinini sevenlerin yanında mı, yoksa bunları sevmeyenlerin yanında mı durduğumuza bakacağız.”

- Bu konuyu fazla uzatmadan, sözü işin erbabına / Hazret-i Bediüzzaman’a bırakmak en isabetli bir davranış olur:

 “İnsanda, ekseriyet itibariyle hubb-u câh denilen hırs-ı şöhret ve hodfüruşluk ve şan ü şeref denilen riyakârane halklara görünmek ve nazar-ı âmmede mevki sahibi olmağa, ehl-i dünyanın her ferdinde cüz'î-küllî arzu vardır. Hattâ o arzu için, hayatını feda eder derecesinde şöhretperestlik hissi onu sevkeder. Ehl-i âhiret için bu his gayet tehlikelidir, ehl-i dünya için de gayet dağdağalıdır; çok ahlâk-ı seyyienin de menşeidir ve insanların da en zaîf damarıdır.”

“Yani: Bir insanı yakalamak ve kendine çekmek; onun o hissini okşamakla kendine bağlar, hem onun ile onu mağlub eder. Kardeşlerim hakkında en ziyade korktuğum, bunların bu zaîf damarından ehl-i ilhadın istifade etmek ihtimalidir. Bu hal beni çok düşündürüyor. Hakikî olmayan bazı bîçare dostlarımı o suretle çektiler, manen onları tehlikeye attılar.”

“O bîçareler, 'Kalbimiz Üstad ile beraberdir.' fikriyle kendilerini tehlikesiz zannederler. Halbuki ehl-i ilhadın cereyanına kuvvet veren ve propagandalarına kapılan, belki bilmeyerek hafiyelikte istimal edilmek tehlikesi bulunan bir adamın, 'Kalbim safidir. Üstadımın mesleğine sadıktır.' demesi, bu misale benzer ki: Birisi namaz kılarken karnındaki yeli tutamıyor, çıkıyor; hades vuku buluyor. Ona 'Namazın bozuldu.' denildiği vakit, o diyor: 'Neden namazım bozulsun, kalbim safidir.'..." (bk. Mektubat, s. 412)

Kaldı ki, “Rüyalarla amel edilmeyeceği” prensibi de tam bu gibi konularda çok anlamlıdır.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 1.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun