Alimlerin öldükten sonra tasarrufu söz konusu mu?

Tarih: 07.05.2011 - 00:00 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Vefatlarından sonra veli zatların tasarrufları olabilir. Bu konuda meşhur olan evliyalar vardır. Bunlar, Maruf-i Kerhi, Abdülkadir-i Geylani ve Hayat bin Kays el-Harrani hazretleridir.

Bazı velilerin bazı özellikleri ön plana çıkar; mesela filan zat, çok cömert idi denir. Bu, diğerleri cömert değil anlamına gelmez. Bu da onun gibidir. Öldükten sonra kerametleri, tasarrufu çok görüldüğü ve çok meşhur olduğu için bunlar söylenmiştir. Yoksa bu söz, diğer evliyanın vefatından sonra tasarruf ve keramet sahibi olmadıklarını göstermez.

Öldükten sonra tasarrufun devam etmesi: Tasarruf sahibinin kendisi ölmüş olsa da, Allah’ın izniyle dünyevî olaylarla ilgi ve irtibatını devam ettirmesi ve Allah’ın inâyetiyle Allah’ın dilediği kadar hayra yönlendirmelerde bulunabilme yetkisine sahip olması demektir. Bu bir tür gaybî yardımdır. Fakat her şey âdetullah ve teklif sırrı prensipleri çerçevesinde cereyan eder.

Tasarrufta:

I. Allah’ın izni, rızâsı, emri, irâdesi, inâyeti, rahmeti ve kudreti esastır.
II. Tasarruf sahibinin kendi kişisel irâdesi ile değil; Allah’ın irâdesine boyun eğerek hareket ettiği ve tasarrufta bulunduğu göz ardı edilmez.
III. Hiçbir tasarruf;

     a) Tevhid inancını zedeleyecek biçimde algılanmaz,
     b) Âdetullaha aykırı olacak şekilde gerçekleşmez,
     c) Teklif sırrını ihlâl edecek derecede abartılmaz.
     d) Kişiselleştirilmez. Yani Cenâb-ı Hakk'ın emir ve irâdesini yok sayıp, kula mal edilmez. 

Gaybî yardımın örnekleri Kur’ân’da vardır. Meselâ:

Bedir Savaşı'nda üç bin meleğin ashab-ı kirâma Allah adına yardım ettiği Kur’ân’da zikredilir.1

Bilindiği gibi; Kur’ân bizi, öldüğünde “diri kalan” bir zümrenin varlığından da haberdâr etmiştir. Kur’ân’a göre, Allah yolunda öldürülenler “ölü” değillerdir. Onlar diridirler. Fakat biz hissetmiyoruz.2

Yine Kur’ân’a göre, bu dünya hayatı sadece bir oyun ve eğlenceden ibârettir. Asıl hayat ise âhiret hayatıdır. Âhiret hayatı bütün varlığıyla ve bütün benliğiyle capcanlı bir hayattır.3 Bedîüzzaman Hazretlerine göre bu âyet, hakîkî hayatın âhiret âlemindeki hayat olduğunu; âhiret âleminde cansız hiçbir maddenin bulunmadığını, orada hiçbir zerrenin ölü olmadığını îlân etmektedir.4

Başta peygamberler olmak üzere bir kısım Allah dostlarının, Allah’ın vazifeli kıldığı âlimlerin ve şehitlerin öldükten sonra tasarruflarının devam etmesi demek, Allah’ın şahit kıldığı kimselerin, dipdiri âhiret hayatına geçtiklerinde de, oyun ve eğlenceden ibâret olan dünya hayatında “hayra kılavuzluk etme ve yönlendirme” yetkilerini sürdürmeleri demektir.

Nitekim Bedîüzzaman Hazretleri, bir mektubunda şöyle der:

“Gavs-ı Âzam gibi, memattan (öldükten) sonra hayat-ı Hızırî’ye yakın bir nevî hayata mazhar olan evliyalar vardır. Gavs’ın hususî İsm-i Âzamı, ‘Yâ Hayy’ olduğu sırrıyla, sair ehl-i kuburdan fazla hayata mazhar olduğu gibi, gayet meşhur Mâruf-u Kerhî denilen bir kutb-u âzam ve Şeyh Hayâtü’l-Harrânî denilen bir kutb-u azîm, Hazret-i Gavs’tan sonra mematları hayatları gibidir. Beyne’l-evliya (evliya arasında) meşhur olmuştur.”5

Yine Bedîüzzaman Hazretleri, şehitlerin efendisi olan Hazret-i Hamzâ’nın (ra) kendisine sığınan kimseleri Allah’ın izniyle muhafaza ettiğini ve dünyevî işlerini gördüğünü, 6 ölümle melekût âlemine ve ruhlar âlemine geçmiş insanların bizimle alâkadar olduklarını, bizim duâlarımızın ve mânevî hediyelerimizin onlara gittiğini, onların da nurânî feyizlerinin bizlere geldiğini 7, onlarla aramızda “mânevî âlemdeki mânevî havada çok mânevî elektrikler ve mânevî radyolar” bulunduğunu, 8 fakat nuranî feyizlerin tenkit ve itirazla hissedilmeyeceğini ve kaçacağını;9 Peygamber Efendimiz’in (asm) Hazret-i Hasan’ın (ra) başını öpmesinde, Hazret-i Hasan’ın (ra) mübârek neslinden gelen Gavs-ı Azam Şeyh Geylânî gibi çok mehdî-misal peygamber vârislerinin de hissedâr olduklarını; yine Peygamber Efendimizin (asm) Hazret-i Hüseyin’e (ra) karşı fevkalâde ehemmiyet göstermekle, Hazret-i Hüseyin’in (ra) nurânî silsilesinden olan Zeynelâbidin, Câfer-i Sâdık gibi mehdî-misal Peygamber vârislerini ehemmiyetle kucaklamış bulunduğunu kaydeder.10

Bu tasarruf silsilesinin bir devamı olarak; Bedîüzzaman Hazretleri küçüklüğünden beri Abdülkadir Geylânî’nin (ks) ilgi ve yardımına mazhar olmuş,11 ve Peygamber Efendimizin (asm) kudsî tasarrufu altında istihdam edilmiştir;12 Mevlânâ Hâlid Bağdâdî de Bağdat dâiresinde Şâh-ı Nakşibend ve İmam-ı Rabbânî’den sonra Şâh-ı Geylânî’nin tasarrufu altında irşad hizmetlerinde bulunmuştur.13

Binâenaleyh, tasarruf meselesi abartılmamak şartıyla tevhid inancına aykırı değil; tamamen Cenâb-ı Hakk'a ait bir rahmet tecellîsinden ibârettir. Hidâyet edici Cenâb-ı Allah’tır. Gerçek tasarruf sahibi Cenâb-ı Allah’tır. Allah’ın rızâsına ulaşmış peygamberler, âlimler, şehitler ve Allah dostları ise ancak Cenâb-ı Hakk'ın izni çerçevesinde bu yetkiyi kullanırlar.

Dipnotlar:

1. bk. Âl-i İmrân, 3/13 ve 123.
2. Bakara, 2/154;
3. Ankebût, 29/64;
4. Dîvân-ı Harb-i Örfî ve Sünûhât, s. 84;
5. Barla Lâhikası, s. 180;
6. Mektûbât, s. 12;
7. Sözler, s. 478;
8. Şuâlar, s. 589;
9. Lem’alar, s. 132;
10. Lem’alar, s. 26;
11. Sikke-i Tasdik-i Gaybî, s. 128;
12. Şuâlar, s. 577;
13. Sikke-i Tasdik-i Gaybî, s. 17.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

ao76

Teşekkürler.

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun