Varlıklara, Allah’ın Zat'ının arızi, sönük, zayıf gölgecikleri diyebilir miyiz?
- Temsilen, mümkinata, Vacib-ül Vücud'un yetmiş bin (kesretten kinaye) perde arkasında oluşturduğu Zat'ının arızi, sönük, zaif gölgecikleri diyebilir miyiz? İsm-i Cemil-i ve Sıfat-ı Cemal-i, mümkini cemalleri mülahaza edemeden düşünemiyoruz. Sonuçta beşerin bütün "cemal" algıları mahlukidir.
- Mahluktan, Sıfatullah'a ve İsmullah'a nasıl intikal edilir! Bu "leyse ke mislihi şey" e ters değil mi?
Değerli kardeşimiz,
- Kâinat / bütün varlıklar Allah’ın isim ve sıfatlarının birer tezahürüdür, tecellisidir, yansımasıdır. Bunu “Zatının gölgeleri…” şeklinde ifade etmek -yanlış anlamalara meydan verdiği için- pek isabetli görünmüyor.
- Allah’ın fiilleri olan yaratıkların penceresinden Allah’ın isimlerini, isimlerin penceresinden onun sıfatlarını, sıfatlarının penceresinden onun şuunat-ı zatiyesini, Şuunat-ı zatiyesinin penceresinden Zat-ı Akdesi mülahaza edebiliriz.
Örneğin; yaratılmış varlıklara bakarak Allah’ın “Hâlık/Yaratıcı" ismini, bundan da "halk-halketme / yaratıcılık" sıfatını, bundan da "yaratabilme" şuunatını, bundan da yaratıcı olan Zat-ı akdesi düşünebiliriz.
- Kâinatın Allah’ın varlığını gösteren bir ayna olması, onun misli olduğu anlamına gelmez. Bilakis, yaratan ile yaratıklar arasındaki ilişki yalnız “yaratma” hususudur. Allah yaratandır, varlıklar ise yaratılanlardır. Yaratan ile yaratılan arasındaki farkın büyüklüğü kadar (başka varlıklar arasındaki) bir fark düşünülemez.
Mesela, bir resim görülür görülmez ilk akla gelen onu yapan ressamdır. Fakat hiç kimse, yapılan resimle ressamın birbirine benzediğini iddia edemez. Zira bazen Ressam -bir insan olarak- bir devenin de resmini yapar.
Bu sebeple, kâinatın ressamı olan Allah ile kâinatın resimleri arasında bir benzerlik elbette düşünülemez.
Allah’ın zatı mutlak kemaldedir, yani sonsuz mükemmelliktedir. Bu sonsuz mükemmelliğin de bir yansıması ve bir tecellisi bulunuyor. Bu yansıma ve tecelli Zat-ı Akdes'ten kaynayıp şuunat, sıfat ve isimler aşamasından geçip ta mevcudata ve eşyaya gelene kadar -tabiri caiz ise- bu kemalin kuvvet ve parlaklığı zayıflıyor. Yani bütün mevcudat ve eşyada görünen kemal ve cemaller, Allah’ın mutlak cemal ve kemalinden bir nebze bir pırıltı bir tutam mesabesinde kalıyor.
Hâl böyle iken bile, bir nebze, bir tutam, bir pırıltı kemal, insanın aklını başından almaya yetiyor ise, asıl memba ve kaynak olan Zat-ı İlahi'deki cemal ve kemal nasıl bir cemal ve kemaldir, kıyas etmek lazım.
Güneşin merkezindeki ateşin derecesi ile onun bir tecellisi hükmünde olan dünyadaki bir aynada görünen ateşin derecesi arasında nasıl bir fark varsa, Zat-ı İlahi'deki cemal ve kemal ile onun çok gölgelerden ve aşamalardan geçip eşyada tezahür eden cemal ve kemal arasında da kıyasa gelmez bir fark vardır.
- Burada belki de söylenmesi gereken önemli bir nokta, “kâinatın bir vahid-i kıyasî”(Allah’ın varlığını, vahdaniyetini gösteren bir mülahaza ölçüsü) olduğudur.
Nitekim, Allah insanlarda da ilim, kudret, irade gibi sıfatları böyle bir ölçü olsun diye yaratmıştır. İnsan, Allah’ın sonsuz ilmini, kudretini, iradesini idrak emesi için kendi cüzi ilmini, iradesini, kudretini bir ölçü birimi olarak kullanır ve Allah’ın sonsuz sıfatlarını idrak eder.
Bediüzzamna Hazretlerinin, insanın bir vazifesi olarak ele aldığı konuyu açıklarken belirttiği üzere;
“Senin hayatına verilen cüz'î ilim ve kudret ve irade gibi sıfat ve hallerinden küçük nümunelerini vâhid-i kıyasî ittihaz ile Hâlık-ı Zülcelal'in sıfât-ı mutlakasını ve şuun-u mukaddesesini o ölçüler ile bilmektir. Meselâ sen cüz'î iktidarın ve cüz'î ilmin ve cüz'î iraden ile bu haneyi muntazam yaptığından, şu kasr-ı âlemin senin hanenden büyüklüğü derecesinde, şu âlemin ustasını o nisbette Kadîr, Alîm, Hakîm, Müdebbir bilmek lâzımdır.” (Sözler, 128)
İlave bilgi için tıklayınız:
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
BENZER SORULAR
- "O kemalin ziyası şuun ve sıfat ve esma ve ef’al ve âsâr perdelerinden geçtiği halde, şu kâinatta yine bu kadar hüsnü ve cemali ve kemali göstermiş." İzah eder misiniz?
- Allah'ın isimleri de zatından ayrı mıdır?
- "Rabbânî ve Rahmânî nihayetsiz fiilleri ve o fiillerin menşeleri olan bin bir esmâ-i İlâhiyenin hadsiz cilveleriyle ve o güzel isimlerin menbaı olan yedi sıfât-ı Sübhâniyenin nihayetsiz tecellîleriyle, o yedi muhit ve kudsî sıfatların madeni..." izah?
- "Bu kâinatın baştan başa bütün güzel mahlûklarında ve yapılışları güzel umum masnûlarındaki hüsn ve cemâl dahi San’atkâr-ı Zülcelâl’deki fiillerinin hüsn ve cemâline kat’i şehâdet ve ef’âlindeki hüsn ve cemâl ise, o fiillere bakan ünvanların,.." İzah?
- "Tecelliyat-ı Zatiye" ve "Tecelliyat-ı Ehadiyet" kavramlarını izah eder misiniz?
- "İşte, madem evsaf-ı aliyedeki hakiki lezzet ve hüsün ve saadet ve kemal, akran ve ezdada bakmıyor, belki mezahir ve müteallikatına bakıyor..." Devamıyla izah eder misiniz?
- Üstat, Cenab-ı Allah için, zıddın ademiyetinden dolayı görünmüyor, diyor. Ne demektir? Güzel bir bina güzel bir fiile, güzel fiil, güzel unvana, güzel unvan ise güzel bir sıfata delalet eder. Buradaki güzel sıfat nedir?
- "Hakikî bir hüsün, hakikî bir kemal, hakikî bir cemal" arasında ne fark vardır?
- Allah, kendi kendini hamd, tenzih ve tesbih eder mi?
- "Şu kâinatta bütün eserler, mahlûklar, masnûlar hadsiz vücûdlariyle, hâlık ve sâni ve fâillerinin vücûd-u ef’âline ve esmâsının vücûduna ve evsafının vücûduna ve şuunat-ı zâtiyesinin vücûduna ve Zât-ı Akdesinin vücub-u vücûduna kat’i bir..." izahı?