Mevlana'nın "Divan-ı Kebir"de Allah için kullandığı "Can" kelimesi ne anlama gelir? İlgili beyti açıklar mısınız?

Tarih: 26.01.2012 - 04:33 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Mevlana'nın konuyla ilgili bir şiiri şudur:

"Sen, can ve gönülden ibaret olduğun için, can Sen'i nasıl bulabilir?
Sen candasın, gönüldesin ama, canın da gönlün de Sen'den haberi yok!
Sen'in manevî hayalinin gönülde nakşı varsa da hayal, zatını bilemez! Bu yüzden hayalin de Sen'den haberi yoktur.
Adın dilimde, Sen'i tesbih ediyorum, zikrediyorum ama, Sen'i zikreden dilimin de Sen'den haberi yoktur!"(Divan-ı Kebir, 975.şiir)

Bunun açıklaması şöyledir:

Mevlana -biraz hakikat biraz da mecazî ifadelerle- Allah’a hitaben diyor ki:

"Sen, can ve gönülden ibaret olduğun için, can Sen'i nasıl bulabilir?"

Yani; “Ya Rab! Sen var olan bütün canların ve bütün hayatların kaynağısın. Sen olmasaydın, ne bir canım ne bir hayat olurdu. Her canlı gibi benim canım da ancak seninle vücut bulmuştur. Demek ki, benim gerçek canım sensin. Gönlümde de sadece sen varsın. Çünkü gönül bir sevgi kaynağıdır ve gönüldeki sevgi de aslında sana bakıyor. Demek ki, hakikat ve mahiyeti itibariyle gönlümde de yalnız sen varsın. Öyle varsın ki, âdeta gönlümden ibaretsin. Varım, yoğum, her şeyim sana borçludur, sana bağlıdır, ancak seninle vardır. Âdeta sen Rabbim, mabudum, halıkım, rezzakım, mahbubum olarak canımın ve gönlümün özüsün. Böyle olunca can seni nasıl bulabilir?”

Mevlana bu ifadeleriyle,

“Göğüm ve yerim beni içine alamadı, fakat müminin gönlü beni içine aldı.”(Aclunî, 2/195)

kutsi hadiste ifade edilen manayı seslendiriyor. Yani müminin gönlü, bana iman etmekle, marifetimle,  benim muhabbetimle doludur, demektir. Yoksa maddi olarak -haşa- Allah’ın bizzat müminin gönlünde olduğunu veya ondan ibaret olduğunu söylemek büyük bir yanlıştır(bk. a.g.y).

Mevlana devam ediyor:

 “Sen candasın, gönüldesin ama, canın da, gönlün de Sen’den haberi yok!”

Yani; “Sen ilim ve kudretinle benim şahdarımdan bana daha yakınsın. Celal ve cemal sıfatlarınla canımın canısın, gönlümün sultanısın. Ne var ki, akrebiyet-i ilahiye ile oluşan bu yakınlık, ikilemi ortadan kaldırdığı için ne canın ne de gönlün Sen’den haberi var..."

“Sen'in manevî hayalinin gönülde nakşı varsa da hayal, zatını bilemez! Bu yüzden hayalin de Sen'den haberi yoktur.”

Yani, “Sen’in zat-ı akdesini tahayyül ve tasavvur etmek mümkün değildir. Çünkü Sen’in hiç bir benzerin yok ki, onunla karşılaştırılsın. Bu sebeple, Senin celal ve cemal sıfatlarının arkasında zat-ı akdesini -şekillendirmeden- onun manevî hayalinin gönülde bir nakşı varsa da gerçekte bu bir idrak değildir. Çünkü hayal dahi zatını bilemez..” ve devam ediyor:

"Adın dilimde, Sen'i tesbih ediyorum, zikrediyorum ama, Sen'i zikreden dilimin de Sen'den haberi yoktur!”

Yani; “Gönlümde sevgin olduğu halde, gönlümün Sen’den haberi olmadığı gibi; Sen’i her an zikreden lisanımın da Sen’in Zat-ı akdesinden haberi yoktur."

Kanaatimizce bu şiirinde Mevlana, iki noktaya dikkat çekiyor:

a. İnsanın bütün varlığı, Allah’ın bir armağanıdır. Varlıkta kalması Onun kayyumiyet sıfatıyla mümkündür. Allah -ilim ve kudretiyle- insana şah damarından daha  yakındır. İlim ve kudretiyle her an insanın yanında hazır ve nâzırdır. Bu yakınlık Allah’ın akrebiyet sırrına göredir ve  Allah’ın nurlu olan sıfatlarının nurani tecellileriyle bize yakınlığına bakar.

b. İkinci nokta, bizim Allah’tan uzaklığımıza bakan noktadır. Bu da Allah’ın Zat-ı akdesinin mahiyetinin asla tahayyül ve tasavvur edilmemesi keyfiyetine bakar. O ilim ve kudretiyle yanımızda olduğu halde, biz ondan gayet derece uzağız ve onun gerçek varlığı olan hakikatinin keyfiyetinden haberdar değiliz. Bu da bizim ona olan uzaklığımızı ifade etmektedir. Örneğin, biz güneşten 150.000.000 km. uzaktayız, ama güneş bize göz bebeğimizden daha yakındır. Güneşin yakınlığı onun nuruna, bizim uzaklığımız ise, bizim kesafetimize bakar.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun