Vahşi hayvanlar bile insanları seviyorsa, biz neden sevmeyelim? İslam bu konuda ne diyor?

Tarih: 31.05.2013 - 04:52 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Bir belgeselde izlediğime göre, kaplanlar keşişi çok seviyorlar ve zarar vermiyorlar. Belki saçma olabilir sorum bilmiyorum, ama objektif bakarsanız sevinirim, yoksa ciddiye almam zaten.

- Şimdi dinimize göre, başka dinde insanlar sevilmiyor, öldürülüyor ya da ilişkiler sınırlı tutuluyor. Ama bu en yırtıcı hayvanlar bile karşındaki en günahkar bile olsa sınırsız bir şekilde seviyor onu. Peki neden Allah böyle istemiş?

- Madem böyle istenmiş bizden, neden hayvanlardan böyle bir şey istenmemiş? En azından çaktırmazlardı sevmediklerini, ama bu kadar sevmezlerdi değil mi?

- Peki Allah’ın, sadece ayetlere dayanarak durumun böyle olmadığını, neye inanırsa ya da neye inanmazsa inanmasın sevmemizi istediğini kanıtlayabilir misiniz?

- Biz de hayvanlardanız, onlar bile böyleyken bizden bu isteniyorsa, biz nasıl hayvanlardan daha üstün olabiliriz?..

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Evvela şunu belirtelim ki, yırtıcı hayvanların özelliği parçalamaktır. Hayvanat bahçelerinde bazen bütün hizmetlerine rağmen, bakıcıların bu hayvanlar tarafından parçalanması bunun açık kanıtıdır. Fakat biz yine de bu soruyu ciddiye alıyor ve şunları arz ediyoruz:

- İslam dininde sevgi sadece bir edebiyat yapma unsuru değil, çok ciddi temelleri olan bir realitedir. Şöyle ki:

Her cemal ve kemal sahibi / güzellik ve kemalat sahibi, kendi güzelliğini ve mükemmelliğini sever. Çünkü güzellik ve mükemmel olmak (cemal ve kemal) sıfatları başka bir illet ve sebebe ihtiyaç duymadan, bizzat sevilirler. Örneğin; güzel şiir yazan bir kimse, şiirsel sanatını sever. Güzel bir mimari sanat yapan bir mimar bu sanatını sever. Güzel bir resim çizen bir ressam bu sanatını sever.

Bu misaller penceresinden bakıldığında, yüce yaratıcı olan Allah da, yarattığı şu harika evrendeki sanat tablolarını elbette sever. Birer kaside ve birer şiir gibi yarattığı insanı sevgisinin merkezine koyduğunu gösteren bir çok ayet vardır. Çünkü varlık aleminde en güzel sanat tablosu, canlıların oluşturduğu tablodur. Canlılar arasında en çok sevilmeye değer olanlar ise, cinler, melekler, insanlar gibi şuurlu varlıklardır. Şuurlu varlıklar arasında en mükemmel ve en güzel varlık ise insandır.

Demek ki, evrende en harika sanat insan tablosudur ve sanatkârı olan Allah tarafından en çok da sevilen insandır.

- “Biz insanı en mükemmel surette yarattık.” (Tin, 95/4) mealindeki ayette, “ahsen-i takvim” kavramı ile ifade edilen en güzel ve maddi-manevi donanımları itibariyle en mükemmel sanat tablosunun insan olduğu vurgulanmıştır. Mükemmellik sevilen bir özellik olduğuna göre, insan da bu özelliğe her varlıktan daha fazla sahip olduğuna göre, yaratıcı tarafından en çok sevilen de bu varlık olduğunu gösterir.

- Kur’an’ın ilk inen ayetleri, insanın Allah’ın özel bir iltifatına ve ihsanlarına mazhar olduğunu göstermektedir. Onu yarattığı gibi, insan onuruna yakışan bir şekilde ona okuma-yazmayı da ilmi de öğretmiştir:

“Yaratan Rabbinin adıyla oku, İnsanı (rahim cidarına) yapışan bir hücreden yaratanın adıyla. Oku! Rabbin sonsuz kerem sahibidir. Kalemle yazmayı öğretendir. İnsana bilmediklerini öğretendir.” (Kalem, 96/1-5)

- İnsanların bir nevi cenneti olan aile hayatına ve anne-babaya yönelik Kur’an’ın ifadeleri insanlara verilen sevginin, değerin ayrı bir tespitidir. Aşağıdaki iki ayette Allah’a en büyük düşmanlık eden, ona şirk koşmakla kalmayı çocuklarını da bu suça teşvik eden anne-babaya karşı gösterilen tolerans gerçekten Allah’ın büyülüğüyle ancak ifade edilebilen bir tavırdır.

“Biz insana, yapacağı en hayırlı iş olarak, annesine ve babasına iyi davranmasını bildirdik. Ama bununla beraber, onlar (anne-baban olarak) senden, hakkında bilgin olmayan bir şeyi, Bana şirk koşmanı isterlerse, itaat etme! Hepinizin dönüşü Bana’dır ve Ben de yapageldiğiniz şeyleri bir bir bildirip karşılığını vereceğim.” (Ankebut, 29/8)

“Biz insana, annesine babasına iyi davranmasını emrettik. Zira annesi onu nice zahmetlerle karnında taşımıştır. Sütten kesilmesi de iki yıl kadar sürer. İnsana buyurduk ki: Hem bana hem de annene babana şükret, unutma ki sonunda Bana döneceksiniz. Eğer onlar seni, şerik olduğuna dair hiçbir bilgin olmadığı şeyleri, Bana ortak koşmaya zorlarlarsa sakın onlara itaat etme! Ama o durumda da kendileriyle iyi geçin, makul bir tarzda onlara sahip çık! Bana yönelen olgun insanların yolunu tut! Sonunda hepinizin dönüşü Bana olacak ve Ben işlediklerinizi tek tek size bildirip karşılığını vereceğim.” (Lokman, 31/14-15)

Başta da ifade edildiği üzere, İnsan bir sanat tablosu olarak harika olduğu için değer verilmiş ve varlık sahnesine çıkarılmıştır. Ancak, onun bu harika sanat yönü yanında kendi iradesiyle yaptığı işlerden ötürü de değerlendirilmeye tabi tutulmuştur.

Örneğin, Kur’an’da ve Hz. Peygamber (asm)'in hadislerinde, Allah’a iman etmek, insanlara iyi davranmak, onlarla adil muamelede bulunmak, onlara yardım etmek, suçunu itiraf etme erdemliğini göstermek, onları sevmek  gibi insanların onuruna yakışır hususlar övülmüş; onların haysiyet ve onurunu rencide edici olan küfür, zulüm, ateizm, nankörlük, başkasının hak-hukukunu çiğnemek gibi her türlü onur kırıcı tavırları da kötülenmiştir.

- İnsanların bir kısmının sevgiye layık, diğer bir kısmının buna layık olmadığı bir gerçektir. İnsanların nazarında böyle olduğu gibi, Allah katında da bu böyledir. Sevilmeyi hakketmeyen zalim insanları sevmek çok yanlış olduğu bilinen bir gerçektir. İşte Kur’an’da Allah bu gerçeği nazara alarak -belli vasıflarıyla- sevilmeye layık olan kullarını sevdiğini bir çok ayette açıkça ifade etmiştir. Bu ayetlerden bir kaçının meali şöyledir:

“Allah imanınızı zayi edecek değildir. Çünkü Allah insanlara karşı pek şefkatlidir, çok merhametlidir. (Bakara, 2/143)

“Görmedin mi ki Allah yerde olan her şeyi ve Kendi emriyle denizlerde yüzen gemileri, sizin hizmetinize verdi? Yerin üstüne düşmesin diye, göğü O tutuyor. Gök ancak O’nun izniyle düşebilir. Çünkü Allah insanlara karşı çok şefkatli ve merhametlidir.” (Hac, 22/65)

“Ve güzel davranışları sergileyin; şüphesiz Allah güzel davranış sergileyenleri sever.” (Bakara, 2/195)

“Şüphesiz Allah (suçunu itiraf etme erdeminin gösterip) tövbe edenleri de sever, -maddî-manevî kirlerden- temizlenenleri de sever.” (Bakara, 2/222)

“Kim ahde vefa gösterir ve haramlardan sakınırsa, bilsin ki Allah da o sakınanları sever.” (Âl-i, 3/76)

“O takva sahipleri ki bollukta da darlıkta da Allah yolunda harcarlar, kızdıklarında öfkelerini yutar, insanların kusurlarını affederler. Allah da böyle iyi davrananları sever.(Âl-i İmran, 3/134)

“Nice peygamberler gelip geçti ki onlarla beraber, kendisini Allah’a adamış birçok rabbanîler savaştı. Onlar, Allah yolunda başlarına gelen zorluklar sebebiyle asla yılmadılar, zayıflık göstermediler, düşmanlarına boyun da eğmediler. Allah böyle sabırlı insanları sever.” (Âl-i İmran, 3/146)

“Resulüm! De ki: Ey insanlar, eğer Allah’ı seviyorsanız, gelin bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah gafurdur, rahimdir / çok affedicidir, engin merhamet ve ihsan sahibidir.” (Âl-i İmran, 3/31)

“Şayet (o insanlar arasında) hükmedersen, aralarında adaletle hükmet! Çünkü Allah âdilleri sever.”(Maide, 5/42)

“Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse bilsin ki, Allah onların yerine öyle bir topluluk getirir ki, Allah onları sever, onlar da Allah’ı severler. Onlar müminlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı onurlu ve zorludurlar. Allah yolunda mücahede eder ve bu hususta dil uzatan hiçbir kimsenin ayıplamasından korkmazlar. İşte bu, Allah’ın öyle bir lütfudur ki dilediğine verir. Allah vâsi ve alîmdir/ihsanı boldur, her şeyi hakkıyla bilir.” (Maide, 5/54)

- Şunu unutmamak gerekir ki, Kur’an baştan sona Allah’ın merhametinden bahseder. Surelerin başında kendini Rahman ve Rahim olarak takdim eder. Ayrıca, elli yedi defa Rahman, yüz on dört defa Rahim ismiyle kendini tanıtmaktadır. Rahmet ve şefkat sevgiden daha üstündür. Çünkü, -daha önce de ifade edildiği üzere- sevgi ancak sevgiyi hak edenlere gösterilir. Merhamet ve şefkat ise, sevgiyi hak etmeyen, cezayı hak eden suçlu kimseleri de kapsar. Kur’an’ın bu yerinde vurguları gerçekten şayan-ı takdir ve hürmettir.

ÖNEMLİ BİR NOT :

Sevgi tek başına sevilecek bir unsur değildir. Önemli olan sevgiyi yerinde sevmektir, sevgiye layık olanları sevmektir, sevginin ortak paydasını doğru seçmektir...

Buna göre, haksız yere adam öldürme eyleminde ortak olan iki katilin birbirini sevmesi yolsuz bir sevgidir. Birinin haysiyet ve namusunu çiğneyen iki serseri onursuzun birbirini sevmesi, insanlık değeri açısından ne kıymet ifade eder!..

Malını-mülkünü talan eden bir hırsıza sevgi gösterisinde bulunmak nasıl açıklanabilir..

Namusuna göz diken kimseye sevgisini göstermek için gözlerinden öpen kişiye ne denilir... Bu zinciri uzatmak mümkün...

Bundan açıkça anlaşılıyor ki, her insan sevilmez. Hiç kimse kendisine düşmanlık eden düşmanlarını sevmez. Bunun belki de tek istisnası var, o da Allah’a ve ahiret gününe samimi inanan kimselerin Allah rızası için ön gördükleri affedici tavır...

İşte bu kahramanlardan biri olan ve “Biz muhabbet fedaileriyiz husumete vaktimiz yoktur.” diyen Bediüzzaman Said Nursi’nin fedakarlığı:

“Madem ki, nur-u hakikat, imana muhtaç gönüllerde tesirini yapıyor; bir Said değil, bin Said feda olsun. Yirmisekiz sene çektiğim eza ve cefalar, maruz kaldığım işkenceler, katlandığım musibetler helâl olsun. Bana zulmedenlerin, beni kasaba kasaba dolaştıranların, hakaret edenlerin, türlü türlü ithamlarla mahkûm etmek isteyenlerin, zindanlarda bana yer hazırlayanların, hepsine hakkımı helâl ettim...(Tarihçe-i Hayat, s. 687)

Bütün insanları sevmeyi öngördüklerini iddia ettiği halde, kendisini yaratanı inkar eden hümanistlere tavsiyemiz, önce kendilerini yaratan Allah’ı sevmeyi öğrensinler.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun