Sonsuz rahmet sahibi Allah, kendinden bir nur bulunan kulunu ebedi cehennemde neden tutar?

Tarih: 30.01.2014 - 03:25 | Güncelleme:

Soru Detayı

- İslam inancına göre en kötü insanda bile Allah’ın nurundan bir zerre vardır (yanlışsam düzeltin lütfen). Kendi nurunda bir zerre kadar bir parça olan yaratıcı, nasıl olur da insanın ebediyen yanmasına razı olur?

- Bir insan ne kadar kötü olursa olsun cezasının “elem verici bir azapla, ebediyen” cehennem denilen bir yerde yanması, sonsuz merhamet sahibi olarak adlandırılan bir yaratıcıyla nasıl bağdaşır?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Önce, “İslam inancına göre en kötü insanda bile Allah’ın nurundan bir zerre vardır” bilgisinin kaynağı nedir? Böyle bir bilgiye rastlayamadık.

İkincisi: Allah’ın sonsuz rahmeti, kâfirlerin cehennemde ebedi kalmalarına aykırı değildir. Bu hususu bir kaç madde halinde açıklayalım:

a) Allah’ın ebedi alemde yarattığı iki yurdu vardır. Birisi cemal ve rahmet sıfatlarının tecelligâhı olan cennet, diğeri celal ve kahir olan sıfatlarının tecelli ettiği cehennem.

Allah’ın dostları ile düşmanlarını birbirinden fark etmemesi mümkün müdür? “İnsanın dostu ile düşmanını fark etmemesi”, büyük bir noksanlık sayılırken böyle bir şeyi Allah hakkında düşünmek elbette makul değildir.

Öyleyse Allah, dostlarını ebedi kalmak üzere cennete, düşmanlarını da ebedi kalmak üzere cehenneme koyacak ve onları fark ettiğini, şuur sahiplerine fark ettirecektir.

b) Allah’ın sonsuz rahmetinin varlığı, gazabının olmadığı manasına gelmez. Allah’ı kendi keyfimize göre tasavvur edemeyiz. Deyiş yerindeyse, suya sabuna dokunmayan bir ilah tasavvurunun dinde yeri yoktur. Biz Allah’ın ahlakını; onun merhamet ve gazabının olup olmadığını ancak kendisinden öğreneceğiz. Allah şöyle buyuruyor:

“Kullarıma haber ver ki (günahları örten) gafur, (ihsanı bol olan) rahîm Ben’im. Bununla beraber azabım da elîm mi elîm!” (Hicr, 15/49-50)

Bunun gibi Allah’ın açık ifadeleri ortada iken, Allah’ın rahmetini Onun aleyhine kullanmak; madem sonsuz rahmeti var, neden ceza veriyor demek, gerçekten manidardır.

c) Allah’ın sonsuz merhamet sahibi olduğunun en açık delillerinden biri de Allah’ın kendilerini yoktan var edip bin bir çeşit nimetlerle donattığı halde, hala kalkıp ona karşı saygısızca davrananları yok etmemesi, rızıklarını kesmemesi, derhal dillerini lal etmemesi, gözlerini kör kulaklarını sağır etmemesi, onları bir anda cehennemin dibine sokmaması, bir anda canlarını alıp cehenneme yollamamasıdır.

Sonsuz kudret sahibi olduğuna evrenin şahitlik ettiği yüce yaratıcının gücü yettiği halde, alçak düşmanlarını derhal helak etmemesi, onun sonsuz rahmeti ile değil de ne ile izah edilebilir?

d) Yukarıdaki ayette ifade edildiği üzere, Allah’ın sadece merhameti değil, aynı zamanda gazabı, öfkesi de vardır.  Şu bir gerçektir ki, merhamet insanların güzelliğini gösterdiği gibi, öfke sıfatı da insanların izzetini gösteriyor. Merhamet ve şefkat cemali, öfke ve izzet ise celali gösterir. Merhamet ve şefkat mükâfatı, öfke ve gazap ise cezayı gerektiren bir vasıftır.

İnsanlık camiasında övgüyle bahsedilen “izzet-i nefis” sahibi  olma vasfı, herhalde merhameti ifade etmiyor. Bilakis, yanlışlara tepkisini ortaya koyan kimsenin vakarını, ağırbaşlılığını, mükemmelliğini ortaya koyuyor.

Aynı bunun gibi, Allah’ın dost-düşman demeden herkese nimet sofralarını açması, onun sonsuz merhametinin bir yansımasıdır. Bunu inkâr etmek için deli veya kör olmak gerekir.

Buna mukabil, Allah’ın kendisine karşı edepsizlik edenleri cezalandırması, onun sonsuz kudretini, izzetini, büyüklüğünü, yüceliğini, yegane ilah ve hükümdar olduğunu gösterir.

Demek ki, sonsuz merhametin yansıması olan mükâfat gibi, sonsuz izzetin yansıması olan ceza sistemi de Allah’ın mükemmel bir varlık olduğunun göstergesidir.

e) Hiç bir devlet veya padişah yoktur ki, kendisine itaat edenler ile isyan edenleri aynı kefeye koymuş olsun. Çünkü böyle bir tavır, o padişahın/ yüksek makamda olan reisin kendi haysiyetini bilmeyen izzet-i nefis sahibi olmamak, iyilik ile kötülüğü fark etmeyecek kadar budala ve saf olmakla suçlanacaktır. Ve bu suçlama yerden göğe de haklıdır. Çünkü kâmil/mükemmel bir insan, iyi insanlar ile kötü insanları bir tutmaz, dostları ile düşmanlarını aynı kefeye koymaz.

Evet nasıl bir serseri, eşkıya ve halka zulmeden bir adam, oranın izzetli hâkimine/hükümdarına dese: 'Beni hapse atamazsın ve yapamazsın?..' diye izzetine dokunsa, elbette o şehirde hapis olmasa da sırf  o edepsiz için bir hapis yapacak, onu içine atacaktır. Aynen öyle de; kâfir-i mutlak, küfrüyle izzet-i celaline şiddetle dokunuyor. Ve azamet-i kudretine inkâr ile dokunduruyor. Ve kemal-i rububiyetine tecavüzüyle ilişiyor. Elbette Cehennem'in pek çok vazifeler için pek çok esbab-ı mûcibesi ve vücudunun hikmetleri olmasa da, öyle kâfirler için bir Cehennem'i halketmek/yaratmak ve onları içine atmak, o izzet ve celalin şe'nidir/ona yakışanıdır.” (bk. Nursi, Asa-yı Musa, 48-49)

Şimdi bu gerçekler ortada iken, kalkıp da Allah’ın düşmanlarını cezalandırmasını bahane ederek onun merhamet sahibi olmadığını, mükemmel bir varlık olmadığını iddia etmek, dünyada modası geçmiş bir hezeyan, en sofistike bir iftira, en antika bir yalandır.

f) Allah’ın -kâfir olsun, müşrik olsun, mümin olsun- herkese tövbe kapısını açık bırakan ve samimi pişmanlık duyan kimselerin tövbesini kabul ederek suçlarını bağışlaması, onun  sonsuz rahmetinin bir tezahürü değil mi?

- Ayet ve hadislerden anlaşıldığı üzere Allah, milyarlarca günahkâr insanı, cehenneme koymadan affeder. Bu husus, Allah’ın sonsuz af ve merhametini göstermiyor mu?

- Ayrıca Allah’ın, kalbinde zerre kadar iman taşıyan herkesi sonunda cehennemden kurtarması onun sonsuz rahmetinin yansıması değil mi?

- Kâfir, kendi ameliyle bu duruma(cehennem girmeye) kesb-i istihkak etmiş ise de, amelinin cezasını çektikten sonra, ateş ile bir nev' ülfet peyda eder ve evvelki şiddetlerden âzade olur. O kâfirlerin dünyada yaptıkları a'mal-i hayriyelerine mükâfaten, şu merhamet-i İlahiyeye mazhar olduklarına dair işarat-ı hadîsiye vardır.” (İşarat-ül İ'caz, 81)

Kâfir olarak cehenneme giden herkesin hak ettiği cezasını çektikten sonra, Allah’ın onlara azabı hafifletmesi, hatta -İbn Arabî’nin ifadesiyle- balığın suda yüzmesi gibi ateşe alıştırması, onun  sonsuz rahmetinin bir tezahürü değil de nedir?

g) Öyle inanıyoruz ki, bu konuda Bediüzzaman hazretlerinin şu altın değerdeki ifadelerini ön yargısız okuyan herkesin vicdanı, cehennemin varlığına taraftar olacaktır. Özetle takdim ediyoruz:

“Cehennem'in varlığı ve şiddetli azabı, hadsiz rahmete ve hakiki adalete ve israfsız, mizanlı hikmete zıddiyeti yoktur. Aksine, rahmet ve adalet ve hikmet, onun varlığını isterler. Çünkü, nasıl ki,  bin masumun hukukunu çiğneyen bir zalimi cezalandırmak ve yüz mazlum hayvanı parçalayan bir canavarı öldürmek, adalet içinde mazlumlara bin rahmettir. Ve o zalimi affetmek ve canavarı serbest bırakmak, bir tek yolsuz merhamete mukabil yüzer bîçarelere yüzer merhametsizliktir.

Aynen öyle de; Cehennem hapsine girenlerden olan kâfir-i mutlak, küfrüyle hem esma-i İlahiyenin hukukuna (Allah’ın Rahman, Rahim, kerim gibi binlerce isimlerinin tezahürlerini) inkâr ile tecavüz, hem o esmaya şehadet eden mevcudatın şehadetlerini tekzip ile hukuklarına tecavüz ve mahlukatın/yartıkların Allah’ın her türlü noksanlıklardan uzak olduğunu ilan etmek gibi sürekli yerine getirdikleri yüksek vazifelerini inkâr etmekle hukuklarına tecavüz ve kâinatın yaratılış gayesi, varlığının ve varlıkta devam etmesinin sebebi  olan Allah’ın yaratmak, idare etmek, terbiye etmek, eğitmek, büyütüp beslemek, gözetip korumak gibi yüksek idareciğine karşı kulluk görevlerini yerine getirerek  bir nevi teşekkürler mukabelede bulunmalarını ve Allah’ın o en güzel ve en mükemmel sıfatlarını ontolojik aynalarda yansıtmalarını tekzib ile hukukuna bir nevi tecavüz ettiği haysiyetiyle öyle azîm bir cinayet, bir zulüm meydana alır ki, af edilmeye kabiliyeti, istihkakı kalmaz. (Allah kendisine ortak koşmayı asla affetmeyecektir) mealindeki ayetin tehdidine müstehak olur. Onu cehenneme atmamak, bir yersiz merhamete mukabil, hukuklarına taarruz edilen hadsiz davacılara hadsiz merhametsizlikler.” (Şualar,  s. 230)

İlave bilgi için tıklayınız:

Kafirlerin ebedi cehennemde kalması nasıl adalet olur?

Kâfirlerin cehennemde yanmaları adalet midir?

Cehennemde olanlar belli bir sure sonra azaba alışacaklar, deniyor. Bence bu onlar için azabın hafiflemesi manasına gelme mi? 

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun